Başbakan sürekli “dış güçler, dış güçler” diyor ya, bakın dış güçler neler yaptı/yapıyor okuyun;

1- Yıl 2002. YSK, 3 Kasım 2002 seçimi öncesinde Ak Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın adaylık başvurusunu reddetti. Ak Parti’nin birinci parti olduğu seçim sonunda hükümeti Abdullah Gül kurmak zorunda kaldı. Erdoğan ise bu süreçte Amerika Avrupa demeden sürekli görüşmeler yapıyor ve “dış güçlerle” oturup kalkıyordu. Nihayet gerekli icazet ve talimattan sonra CHP’nin de desteğiyle, Anayasanın 76, Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11. maddesinde kişiye özel yasa değişikliği yapıldı ve Erdoğan’ın adli sicil kaydının arşivden silinmesi sağlandı. Ardından YSK bir kılıf(sandıklardan biri kırılmış meğer) bularak Siirt seçimini iptal etti ve seçimin yenilenmesine karar verdi. Erdoğan’ı önce meclise sonra başbakanlık koltuğuna taşıyan bu süreçte acaba “dış güçlerin” hiçbir etkisi yok muydu?

2- 2006 yılında Danıştay’a saldırı yapıldı. “Allahuekber diyerek bize kurşun yağdırdı” yalanlarını söyleyenler(saldırıdan sağ kurtulan diğer üyeler Tansel Çölaşan’ın bu sözünü yalanladı), “siyasete kan bulaştı” diyenler sahaya indi. Dört bir yanda “ne yapacağız” kaygısının hepimizi sardığı o günlerde “büyük patron” duruma el koydu ve Ergenekon operasyonları başladı. Zira “sahip”,  “hayır olmaz” dedikçe, bizim “iyi çocuklar” “darbe, darbe” diye tutturmuşlardı. Ancak patronun gelecek perspektifinde bu defa böyle bir darbe yoktu. Yoksa “bizim çocuklar” uzun bir süredir “yol ver gidelim milleti ezelim” diyorlardı. Darbenin eşiğinden dönen ülkemizin Başbakanı, seçildiği daha ilk günlerde BOP eşbaşkanı olduğunu söylediğinde kimse fazla kulak asmamıştı ama görünen o ki “büyük abi” bu sözü oldukça önemsiyordu. Ama siz buna da “hayır hiçbir dış destek almadık, darbecilerin ümüğünü sıktık” diyebilirsiniz..!

3-  “Dış güçlerin” rehberliğinde barış hayalleri ile süslenen “süreç” sayesinde ise PKK inanılmaz bir şekilde bölgeye yayıldı. Binlerce genç dağ kadrosuna katıldı ve halen katılım devam etmekte. PKK bu sayede tamamen bölgeye yerleşti, şehirlerde yapılanmasını tamamladı ve en önemlisi büyük bir meşruiyet kazandı. Planın 1.aşaması zaten buydu. Şimdi 2.aşama bekleniyor. İkinci aşama muhtemelen Öcalan’ın bir bahaneyle serbest bırakılmasıdır. Öyle “serbest bırakıyoruz ey ahali” demeyecekler elbette! Bahane konusunda üstümüze yoktur, biiz bahane bulmayı iyi biliriiiz! Ne bileyim, mesela kanser oldu denir, “aa 3 ay ömrü kalmış meğer” denir, “insaf adam ölüyor” denir vs.
Başından beri iddia ediyorum, bu süreç, Öcalan’ı kim yakalayıp Türkiye’ye teslim ettiyse onların planlayıp uygulamaya koyduğu bir süreçtir. Ne acı ki bizim “iç güçler” de burada iş birliği yapıyor. Önce Oslo da gizlice görüşmeye çalışan iç güçler “dış güçlerin” “aleni görüşün, gizli görüşmeyin” tavsiyesine uymayınca rezil edildi ve aleni görüşmeye mahkûm edildi. Zira görüşmenin aleni yapılması görüşmenin ve muhatabın meşruiyeti için çok önemliydi. Ve tabi istediğin zaman “olmadı hadi bana eyvallah” diyemezsin. Masaya çivi gibi çakılır kalırsın. İşte Oslo sızdırmasının da amacı kanımca buydu.

Tabi bu proje yerli bir proje olmadığı için öyle kolay kolay sekteye uğramayacaktır. Bu yüzden süreci saf saf destekleyenler korkmasın, süreç devam edecektir! Zaten bu saatten sonra geriye dönüş de çok mümkün görünmüyor. Bölge tamamen PKK’ya teslim edilmiş durumda. Bakın iddia ediyorum zaman zaman şehitler bile vereceğiz ama süreçten vazgeçilmeyecek. Erdoğan dahi vazgeçmek istediği halde bırakmayacaklar.

Bana kalırsa dış güçler tam da bu sırada devreye girecekler. Erdoğan’ın süreçten vazgeçmeye çalıştığını gören dış güçler muhtemelen gerekli ihtarları yapacaklar, telefonda beyzbol sopası ile konuşacaklar ve fakat yine de gerekli adımları atmadığı ve “süreci” tıkadığı anlaşıldığında gözden çıkaracak ve harekete geçeceklerdir. İşte o zaman “dış güçlerin” oyunlarının Gezi olaylarına hiç mi hiç benzemediğini anlayacaksınız…

4-  Sonra, İran ile hangi amaç ve fayda için “eğitimde işbirliği anlaşması” yaptık, cevap verecek biri var mı? İran’ın karayılanları zehrini akıtmak için ile fırsat kollarken bu yakınlaşma hangi gücün oyunu bize? O İran değil miydi Karayılan’ı yakalayıp anlaşıp sonra üzerimize salan? İsrail’e haddini bildirdik diyen “AkGörüş” neden İran’a haddini bildiremedi? Yoksa aramızda acemler mi var? Tüm bunlar bir “acem oyunu” olmasın?

5- Son olarak, Yeni Mit yasa tasarısı hangi gücün oyunu bu millete? Dış güçlerin mi? Hakkında hiçbir dava olmayan bir insanın okuduğu kitap sizi neden ilgilendiriyor sormak istiyorum. Hem dava dahi olsa okuduğum kitaptan size ne? Çocuğumu hangi kreşe, hangi okula gönderdiğimi bilmeniz neden bu kadar önemli, neden bunu bilmek istiyorsunuz? Bundan size ne? Hani fişleme suçtu, hani bunlar sadece darbecilerin işlediği suçlardı ve hani 28 Şubat artık geride kalmıştı? Hakkında bir soruşturma dahi olmayan insanları fişlemeniz hangi “dış güçlerin oyunu” bize?

Gördüğünüz gibi asıl dahildeki güçlerin deşifre edilmesi gerekiyor.

Mesela kim bu içimizdeki acemler? Karayılanlarla işbirliği yapan Mit yenikleri kimler? Renkten renge giren her devrin adamı bukalemunlar kim? Hele takiye yapan münafıklar..! En tehlikelileri de onlar. Ama yakında Acem diyarlarından Muta nikahlı kasetlerin bantları sarılmaya başlanırsa anlarız kimler olduğunu ve bu acem sevdasının  sebeplerini..!

Sözlerime Sevgili Başbakan’ın üslubu ile son vereyim isterseniz; “Biiz pirincin içindeki kara taşları çokk iyi biliriz, onların tespiti ve önlemi kolaydır. Ancaakk, dahildeki düşmanları tespit etmek o kadar kolay değildiir, onlaarrr pirincin içindeki ak birer taş gibidirr, tespiti ve önlemi zoorrduur.” Şakşakşak…. “pirinci ver bakalım taşları seçelim…..Hüloooooğğğğ”


(Bu köşe yazısı, sayın Av. Zafer KAZAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)