Türkiye terörle mücadelede devletin bütün kurumları ile uyumlu hareket ederek yeni bir safhada iken geçtiğimiz hafta Van depremi ile sarsıldı. Gündüz vakti  7.2 şiddetindeki deprem Erciş başta olmak üzere Van merkez ve köylerinde ciddi hasar ve can kaybına neden oldu.Bu vesile ile hayatını kaybedenlere allah’tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum. Deprem nedeni ile göçük altında kalanların kurtarılması ve deprem mağdurlarını iaşe ve ibade için halkımızın gösterdiği birlik beraberlik yardımlaşma ve mağdurun elinden tutma hasletleri  öne çıkıp yüreğimizi ferahlatırken 600 dolayında can kaybına milletçe üzüldük, yüreğimiz yandı. Depremde hayatını kaybedenlerin her birinin ayrı hikayesi ile birlikte yardıma koşanların da fedakarlıkları oldukça ibret verici idi.
     
Tabi afet olarak deprem, ülkemizin pek çok bölgesinde beklenen bir olay. Fay hatları üzerinde olan bölgelerimiz ve sıklıkla meydana gelen depremler konunun uzmanlarınca yeni depremlerin habercisi olarak yorumlanıyor. Halk böyle olmasına rağmen, depremlerde can ve mal kaybının asgari düzeye indirilmesi için yeterli hazırlığın yapıldığını söylememiz mümkün değil. Deprem bölgesi dikkatle incelendiğinde sapasağlam ayakta olan binaların hemen yanında aynı hat üzerinde yerle bir olmuş binaların bulunması bize bir gerçeği gösteriyor: Zayiatlar depremden değil depreme dayanıksız inşa edilen binalardan kaynaklanıyor. Yani yapılan binalarda teknik şartnamelerine uyulmaması ve ucuza mal etmek için malzemeden yapılan hırsızlık temel sorunu oluşturuyor. Kısacası enkaz altında kalan yüreğimizi yakan canlarla birlikte iş ahlakı. Kanuna, yapı denetim örgütlerine rağmen, uygulamanın hakkıyla yapılamamış olmasının temel sebebi ahlaki çöküntü olduğu anlaşılıyor. Önce ahlak çöküyor. Sonra iş ahlakının çöküntüleri üzerine inşa edilen binalar çöküyor.
    
Depremde yaşanan ikinci bir olumsuzluk yardımların dağıtım ve organizasyonunda görüldü. Afetin büyüklüğü, yağmur ve soğuğun aniden bastırması sebebi ile barınma sorununda ortaya çıkan aciliyetin sebep olduğu kargaşayı bir yere kadar anlamak mümkün. Ama kardeşlerinin acısını hissedip acılarına merhem olabilmek adına toplanan yardımları götüren tırların, kamyonların yolda yağmalanması anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir durum değil. Diğer yandan depremin terörün etkin olduğu bir bölgede meydana gelmiş olması da beraberinde başka sorunlar getirdi. Bölücü Terör Örgütü (BTÖ) depremde insanların acıları üzerine propaganda ve eylem yapmaktan geri durmayan acımasız ve gayri insani yüzünü bir kez daha gösterdi. ’’Yardımı al ama kameralara yardım gelmiyor diyeceksin’’ şeklinde depremzedelere yapılan baskı ve telkinler, diğer yandan kadın canlı bombanın bir oyuncakçı dükkânı önünde bombayı infilak ettirmesiyle üç kişiyi öldürmesi, Osmaniye de iki polis memurunun BTÖ militanlarınca şehit edilmesi terörün hiçbir insani kaygı taşımadan her hal ve ortamda saldırılarını sürdürdüğünü gösterdi.
      
Yurtiçi ve yurtdışından kardeşlik köprülerinin oluşturulup depremin yaraları sarılmaya çalışılırken BTÖ’ nün istismar ve caniyane saldırılarının devam etmesi Kürt meselesi, Güneydoğu sorunu, Doğu sorunu gibi kavram ve sözcüklerin arkasına saklanacak bir mesele olmadığı, Kürt sorunu değil bütün Türkiye ile birlikte Kürtlerinde bir BTÖ sorunu olduğunu tescillemiş oldu. Deprem üzerine insani duyguları, kardeşliği, yardımlaşmayı, merhameti, dayanışmayı öne çıkaran değerlendirmelere ve bu duyguları yerinde fiiliyata dönüştüren ve fedakarca çalışan herkese teşekkür etmek bir borcumuzdur. Depremin yaraları sarılırken bile kardeşliğimizi yok etmeye, birliğimizi parçalamaya yönelik yaklaşımları ise lanetlememiz gerekiyor.
    
Deprem sonrasında yaraların sarılması için oluşturulan yardım kampanyaları, üşüyen depremzedeleri daha iyi hissetmek için soğukta sabahlayarak yardımları organize edenlerin duyarlılığı millet olmanın bir gereğidir. Depremin acıları üzerine istismar ve terör eylemlerine devam etmek ise Kürt kökenli vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlükleri ile örtüşmeyen, artı bir değer kazandırmayan, insani bir kaygı taşımayan davranışlar olarak ancak terör örgütlerinin yapabilecekleri bir eylem biçimi olduğu bir kez daha görülmüştür.

Üniversitede okuyan Kürt kızlarını katleden terör örgütünün, ‘polis sandık’ şeklindeki özrü kabahatından büyük açıklamalarından sonra, canlı bomba kadın teröristin biri çocuk üç kişiyi öldürmesi üzerine aynı pişkinlikle, yanlış noktada bomba patladı yolundaki açıklamaları, BTÖ’nün bölge insanının deprem acılarına aldırmakssızın etnik köken, din, kadın, erkek, çocuk, bebek, kadın, kız ayırt etmeden ve haksız yere saldırılarını sürdürdüğünü göstermiştir.

Gelinen noktada, insan olmayı ve insan onurunu üstün tutan, etnik milliyetçiliği kabul etmeyen herkesin, Kürt meselesinde siyasi müzakerelerle çözüm araması gerekir. Silahlı mücadele ile siyasi mücadelenin kesin hatlarla birbirinden ayrılması şarttır. Sırtını silahlı terör örgütüne dayayarak, terör örgütünün yarattığı tehdit, yıldırma ve korkudan beslenerek yapılan ve yapılacak olan faaliyetler bir siyasi parti adıyla da yapılsa, siyasi faaliyet değil, terörün parçası, mütemmim cüzü olarak değerlendirilecektir. Hukuk tetiği çeken el ile, ‘siyaseten söylediklerimiz olmazsa tetiği çekin’ talimatı verenleri, azmettirme, teşvik, tahrik kapsamında birlikte değerlendirecektir.

Gün silahları susturup sorunlara müzakerelerle çözüm bulma günüdür. Geçmişte olduğu gibi, Kürtlere yönelik inkar ve asimile politikalarını sürdüren, haksız uygulamaları devletin sialhlı  gücüyle bastıran, hukuk tanımayan bir siyasi iktidar yoktur. Açıkça ‘terörle mücadele siyasetle müzakere’ diyen, temel hak ve özgürlükler konusunda eşitliği temel ilke kabul eden yaklaşım karşısında, BTÖ’nün niyetinin üzüm yemek olmadığı açıktır. Bu nedenle ‘savaşan iki taraf’ değerlendirmeleri olayı terör örgütü lehine çarpıtmadan başka bir şey değildir. BTÖ’nün saldırısı, tecavüzü ve katliamları karşısında devletin meşru müdafaaası, görevini yapması söz konusudur.

Barış isteyenler müzakere masasına silahla oturamayacağı gibi, masa altına sakladıkları silahları çıkarma tehdidiyle de bir yere varamazlar.Yeni anayasa ile sorunlara köklü çözüm getirme sürecine girilmişken BTÖ’nün saldırılarına hız vermesi, terörün beslendiği kaynakların tamamen kuruyacağı endişesinden değilse nedir? Barış isteyen terörü ve BTÖ’nün saldırılarını telin ederek samimiyetini ortaya koymalıdır. Ötesi samimiyetsizlik ve terörle aynı safta yer almaktır.


(Bu köşe yazısı, sayın Reşat PETEK tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)