Ulu önder “Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir” demişti. Bugün bu vatan toprakları üzerinde yaşayan bir millet olarak senin yüzünü belki göremiyoruz; ama vasiyet ettiğin gibi seni anlıyoruz ve hissediyoruz.

Bağımsızlık savaşımızın önderi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, büyük komutan, eşi bulunmaz devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete intikal edişinin 84’üncü yıl dönümünde özlemle ve saygıyla anıyoruz. O, hiç şüphesiz ki eşsiz bir lider, muharebe meydanlarında efsanevi bir kumandan, devlet kuran büyük siyaset adamı, ileri görüşlülüğüyle milletin çehresini değiştiren kudretli bir inkılapçıydı. Bu özelliği ile insanlık tarihinin tanıdığı en büyük liderlerden biri olduğu kuşkusuzdur. Yaşamının büyük kısmını sıkıntılar ve mücadeleler içerisinde geçiren Büyük Önder, yaşamını Türk milletinin bağımsızlığına ve gelişimine adamıştır.

Mustafa Kemal Atatürk'ü gerçek manada anlayabilmek için onun hayatına bakmak, neler yaptığını ve hangi düşünceyle yaptığını iyi analiz edebilmek gerekir. Nitekim Atatürk’ün, düşünce ve devrimlerinin temelinde “tam bağımsızlık ve hürriyet” düşüncesi yer almıştır. Ulu önderin Kurtuluş Savaşı ile vermiş olduğu büyük mücadelesi, Türk devleti için en önemli ihtiyacın, “tam bağımsız ve hür bir cumhuriyet düzeni” olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Türk Milleti ile birlikte verdiği mücadele, onun başka ülkelere bağımlı bir milletin zamanla tarih olacağını bilmesinden kaynaklıydı. Böyle bir sona asla razı olmayan büyük önder, “Ben yaşayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evladı kalmalıyım. Milli istiklal bence bir hayat meselesidir” diyerek haklı mücadelesine temel teşkil eden prensiplerden birini bu şekilde dile getirmiştir.

Büyük Önder, mutlu bir gelecek için cehaleti yok etmek gerektiğine inanan bir liderdi. Onun, fikir yaşamında da aklın ve bilimin çok ayrı bir yeri vardı. Bu nedenle Atatürk, yaptığı her işte akılcılığı ve bilimi esas almıştır. Bağımsızlık mücadelemizin sona ermesi ile bilimin yaşamımızdaki rolünü her fırsatta tekrarlamıştır. Hatta bağımsızlık mücadelemizin kazanıldığı ilk günlerde yaptığı bir konuşmasında “Orduların sevk ve idaresinde bilim ve fen ilkelerinin kılavuz edinilmesi zaferin sırrı olmuştur. Ulusumuzun siyasi ve sosyal yaşamı ile ulusumuzun eğitiminde yol gösterici bilim ve fen olacaktır. Hiçbir mantıki kanıta dayanmaksızın birtakım geleneklere ve inançlara bağlı kalmakta ısrar eden ulusların gelişmesi güç olur, belki de hiç gerçekleşmez.” demiştir. Bunun içindir ki Atatürkçülük, kalıplaşmış fikirleri kabul etmez. Zira kalıplaşmış fikirler çağa uygulanamaz.

Atatürk, okumanın ve araştırmanın önemini de şu sözleriyle ifade etmiştir; ”Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. Kültür; okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mana çıkarmak, ders almak, düşünmek, zekayı terbiye etmektir.” Büyük Önder “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” özdeyişi ile ilim ve fennin dışında yol gösterici aranmaması gerektiğini oldukça açık ve net bir şekilde vurgulamıştır. Öyle ki, yaşadığımız her anın gelişiminin ilim ve fen ile sağlandığını her defasında belirtmiştir. Bu nedenle de ilmin ve fennin gelişmesinin de devamlı takip edilmesinin gerekliliğini her daim söylevlerinde önemle vurgulamıştır. Çünkü Atatürk için, uygarlığın temelinde bilim bulunmaktadır.

Atatürk aklın ve ilmin yolunda bir devlet adamı olarak, ülke sorunlarını çözerken de daima aklın ve ilmin gereklerine göre hareket etmiştir. Olayları her daim geniş ve detaylı düşünmüş, gelecek nesilleri dahi rahat ve huzur içinde yaşatacak köklü çözümler getirme peşinde olmuş ve her zaman vatanın ve milletin menfaatlerini gözetmiştir. Atatürk’ün “Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Türk milleti milli birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini bilmiştir. Türk milletinin tarihi bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır...” şeklindeki sözleri onu diğer liderlerden farklı olarak halkına inanan ve güvenen bir lider olduğunu gösteren en önemli özelliğidir. Nitekim Büyük Önderin ebediyete uğurlanışının ardından İngiltere Times gazetesi “O, Türkiye'nin önceki kuşaklarından hiç birine nasip olmayan özgürlük ve güven dolu bir hayat sağladı. Başarıları, Türkiye'nin Avrupa devleti olmasını sağladı, yakın doğunun tarihini değiştirdi” yorumunu, Chicago Tribune gazetesi ise “Dünya sahnesinden tarihin en dikkatli, çekici adamlarından biri geçti” yorumunu yapıyor. Bu şekilde Türk milletinin Büyük Önderini herkes saygı ile anıyordu.

İşte böylesi eşsiz bir Büyük Önderi 10 Kasım 1938 tarihinde sonsuzluğa uğurladık. Fakat o “Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir” diyordu. 10 Kasım 1938 tarihinde fani dünyadan ayrılan Halaskârımızın, bugün itibariyle ebediyete intikalinin 84. yıldönümünü idrak etmekteyiz. Aramızdan ayrılmasının derin üzüntüsünü hissettiğimiz bu günde, kendisini saygıyla ve minnetle anıyoruz. Sen rahat uyu atam. Emanetin, Türk gençliğinin elinde ilelebet muhafaza ve müdafaa edilecektir.

BİZE DÜŞEN GÖREV YAPTIĞIN DEVRİM VE İLKELERİN İLE CUMHURİYETİ BİLİM VE FENNİN IŞIĞINDA SONSUZA DEK YAŞATMAKTIR.

Av. Begüm GÜREL & Stj. Av. İpek MENGİLLİ

Kaynaklar

http://dergi.teskomb.org.tr/282/index2.asp?dp=s24

https://kimyaca.com/bugun-gunlerden-10-kasim/