Dr. Joseph Ignace Guillotin.
Parisli, sıradan bir doktor.  
İhtilal sonrası geliştirilen ve adı ölüm ile özdeşleşen alete, “Giyotin”e ismini veren adam.
Ne hazin..!
Hayat kurtaran bir ilaca verdiği bir isim ile de tarihe geçebilirdi.
Ama yaşatmaktan çok öldürmeyi hayal etmiş demek ki.
1789 Fransa ihtilali öncesi, eski rejim döneminde ölüm cezasına çarptırılan suçlular, toplumsal statülerine ve suçların türüne göre farklı yöntemlerle idam edilmekteydi.
Asmak, kellesini kılıçla uçurmak, yakmak yada kol ve bacaklarını kopararak öldürmek gibi.
Eşitlik, özgürlük gibi taleplerle ayaklanan Fransa halkına önderlik eden devrimci burjuvaziler, iktidarı ele geçirdiklerinde Dr. Giyotin sayesinde ilk olarak ölümde eşitliği sağlamışlardır.
Artık herkes aynı şekilde idam edilecektir.
Bu parlak fikrin sahibi doktor ise adı ölüm aletine verilerek onurlandırılmıştır!
Tabi ne de olsa doktor. İtiraz eder buna.
 “Hayır, bir doktorun adını ölüm makinesine veremezsiniz” der, ama nafile.
İsim tam yerine oturmuştur.
Yüzyıllarca kullanılır Giyotin, 1792’den 1977 yılına kadar…
Bir efsanedir artık Giyotin.
Ve türlü türlü isimler verilmiştir.
Eşitlik orağı, ulusal ustura, cumhuriyet düşmanlarının kolyesi…
Bugün bile “Giyotin” dendiğinde aklımıza vahşi ve gaddar bir ölüm gelir.
Doktorların bile yaşama değil ölüme hizmet ettiği bu zamanda özgürlüğe ve eşitliğe giden yol “giyotinin” uçurduğu kellelerle döşenmiştir.
Halk büyük bir hayal kırıklığı yaşamaktadır.
Öyle bir talihsizlik ki, özgürlük ve eşitlik için çıkılan yolda ancak ölümde eşit olabilmişlerdir.
Bir toplumda, adı sağlık ve hayatla anılması gereken bir doktor bile, ölümü, öldürmeyi düşünürse, tabi ancak ölümde eşitlik sağlanabilir.
Adalet dağıtması gereken bir hakim de zulüm dağıtıyorsa eğer, aynı şekilde zulümde eşit olabiliriz ancak..
En kusursuz cinayeti bir doktorun işlemesi şaşırtıcı değildir.
Şaşırtıcı olan doktorun yaşatma ruhunu ve ahlakını kaybetmesidir.
Bir hakim de öyle. En ağır adaletsizliği ancak bir hakim yapabilir.
Tıpkı doktor gibi ustalıkla yapabilir bunu.
Ama ya ruh, adalet ruhu, vicdan.. İşte yine şaşırtıcı olan bir hakimin bu ruhu ve vicdanı kaybetmesidir. Hakim vicdanı ile ve Hukuka göre karar verir.
Belki bir zalim ile yargıç arasındaki en bariz fark budur.
Vicdanını kaybeden bir hakimin kararları tıpkı Dr. Giyotin gibi tarihe geçmektedir.
Adalet ile değil, zulüm ile anılacaktır.
İsmi geçtiğinde adaleti ile anılan yargıçlara ne mutlu.
Ama ya zulüm ile anılanlar..
Adalet için devletin kendisine verdiği yetkiyi şahsi yönelimlerine ve duygularına göre kullananlara ne demeli? “Yazık” demeli diyorum..
Tıpkı Dr. Giyotin gibi.
Yalnız bir farkla, onların bir hakim olduğunu herkes bilecek ve hiç unutmayacak…
İsimleri tarihe bıraktıkları adalet ile değil, salt haksızlık, lakaytlık ve zulüm ile eş tutularak anılacaktır.
Herkes iyi bir şeylerle anılmak ister. Kötülükleri ile kim anılmak ister ki.
Ama kötünün de kötüsü olan bir şey varsa şayet, yaptığının tam tersi bir şeyle anılmaktır.
Tıpkı bir doktorun öldürmek ile anılması, bir yargıcın zulüm ve haksızlık ile anılması gibi..
“Giyotin” unutulmadı ama doktoru hatırlayan yok.
Adaletsizlik ve haksızlık daha başka.
Adaletsizlik, haksızlık unutulur ama zulmeden “Yargıç” asla…

Av. Zafer KAZAN

(Bu köşe yazısı, sayın Av. Zafer KAZAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)