Giriş

Modern ekonomi, karmaşık ve çok katmanlı şirket yapılarını beraberinde getirmiştir. Özellikle holdingler ve grup şirketleri, ticari hayatın vazgeçilmez birer aktörü haline gelmiştir. Bu yapılarda, hukuken bağımsız tüzel kişiliklere sahip şirketler arasında fiili bir yönetim ve malvarlığı birliği oluşması, sıkça karşılaşılan bir durumdur. Peki, bu iç içe geçmiş şirketlerden birinin iflası durumunda ne olacaktır? Alacaklılar, borçlu şirketin hukuken ayrı ama fiilen tek bir ekonomik bütünün parçası olan diğer grup şirketlerinin malvarlığına başvurabilecek midir? İşte bu noktada, Anglo-Amerikan hukukunda “Substantive Consolidation” (Malvarlıklarının Esastan Birleştirilmesi) olarak bilinen teori devreye girmektedir. Bu bilgi notunda, tamamen şahsi görüşlerim ve bir icra hukuku uygulayıcısı olarak edindiğim tecrübeler ışığında, bu teorinin Türk İcra ve İflas Hukuku’ndaki uygulanabilirliğini, özellikle Yargıtay’ın geliştirdiği “organik bağ” kavramı çerçevesinde ele alacağım.

Türk Ticaret Hukukunun Temel Taşı: Tüzel Kişilik ve Malvarlığı Ayrılığı İlkesi

Türk Ticaret Kanunu’nun temel felsefesi, “tüzel kişilik” ve “malvarlığı ayrılığı” ilkelerine dayanır. Buna göre her şirket, ortaklarından ve diğer şirketlerden bağımsız, kendine ait bir hukuki varlığa ve bu varlığa özgülenmiş bir malvarlığına sahiptir. Bu ilkenin doğal sonucu, bir şirketin borçlarından dolayı sorumluluğun, o şirketin kendi malvarlığı ile sınırlı olmasıdır. Bu, hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik açısından ticaret hayatının temel direğidir. Ancak bana göre, bu temel ilke, kötüye kullanıldığında alacaklılar için aşılamaz bir duvara dönüşebilmektedir.

Duvarı Yıkmak: Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ve Organik Bağ Teorisi

Türk hukukunda, tüzel kişilik perdesinin kötüye kullanılmasına karşı, kanunda açık bir düzenleme olmamasına rağmen, öğreti ve Yargıtay içtihatları tarafından “tüzel kişilik perdesinin kaldırılması” teorisi geliştirilmiştir. Bu teori, tüzel kişilik ilkesinin arkasına saklanarak hakkın kötüye kullanılmasının (Medeni Kanun md. 2) önüne geçmeyi amaçlar.

Bu teorinin iflas ve icra hukuku alanındaki en belirgin yansıması ise, kanaatimce, Yargıtay’ın özellikle iş ve icra hukuku uyuşmazlıklarında geliştirdiği “organik bağ” kavramıdır. Yargıtay, aralarında organik bağ bulunan şirketleri adeta tek bir bütün olarak kabul etmekte ve birinin borcundan diğerini sorumlu tutabilmektedir. Yüksek Mahkeme’nin organik bağın varlığını tespit ederken aradığı kriterler, aslında “Substantive Consolidation” teorisinin temel unsurlarıyla büyük bir paralellik göstermektedir:

Yargıtay’ın Organik Bağ Kriterleri

Açıklama

Ortaklık ve Yönetim Yapısı

Şirketlerin ortaklarının, yöneticilerinin aynı veya birbiriyle akraba olması.

Adres ve Faaliyet Alanı

Şirketlerin aynı adreste faaliyet göstermesi, faaliyet konularının benzer veya aynı olması.

Personel ve Malvarlığı Geçişi

Şirketler arasında personel, araç, ekipman gibi malvarlığı unsurlarının serbestçe geçişinin olması.

Finansal İlişkiler

Bir şirketin ticari defterlerinde diğer şirket lehine veya aleyhine sürekli ve hayatın olağan akışına uymayan para transferlerinin bulunması.

Muvazaalı İşlemler

Alacaklılardan mal kaçırma kastıyla hareket edildiğine dair emarelerin bulunması.

Şahsi düşünceme göre, Yargıtay bu kriterlerle, hukuken ayrı olan ancak ekonomik olarak tek bir irade altında yönetilen ve malvarlıkları fiilen iç içe geçmiş yapıları tespit etmeye çalışmaktadır. Bu tespit, iflas masasının alacaklılar lehine genişletilmesi için hukuki bir zemin sunmaktadır.

Karşılaştırmalı Hukuk ve Türk Hukukundaki Yankısı

Amerikan İflas Hukuku’nda mahkemeler, borçluların malvarlıklarının ve borçlarının ayırt edilemeyecek derecede iç içe geçtiği ve ayrı ayrı tasfiyenin alacaklılar için daha büyük bir zarara yol açacağı durumlarda, hakkaniyet gereği “substantive consolidation” kararı verebilmektedir. Alman Hukuku’nda ise “Konzern” (şirketler topluluğu) hukuku içinde, hakim şirketin sorumluluğuna ilişkin özel düzenlemeler bulunmaktadır.

Bana göre, Türk hukukunda bu isimle anılan bir kurum olmasa da, Yargıtay’ın “organik bağ” içtihatları, bu teorinin ruhunu ve amacını Türk hukukuna fiilen taşımaktadır. Yargıtay, “tüzel kişilik ayrılığı” duvarını, alacaklıların haklarını korumak adına “organik bağ” anahtarını kullanarak yıkmaktadır.

Sonuç ve Şahsi Değerlendirmem

Toparlamak gerekirse, bir icra iflas uygulayıcısı olarak benim düşüncem şudur: Türk hukukunda, iflas eden bir şirket ile diğer grup şirketlerinin malvarlıklarının tek bir iflas masasında birleştirilmesini açıkça düzenleyen bir kanun hükmü (lex lata) mevcut değildir. Ancak bu, alacaklıların çaresiz olduğu anlamına gelmez. Yargıtay’ın yıllar içinde titizlikle geliştirdiği “organik bağ” doktrini, kanaatimce, “Substantive Consolidation” teorisinin Türk hukukundaki fiili karşılığıdır.

İflas idaresinin veya alacaklıların, grup şirketleri arasındaki organik bağı yukarıda belirtilen kriterlerle somut delillere dayanarak ispatlaması halinde, iflas masasının kapsamının diğer şirketlerin malvarlıklarını da içerecek şekilde genişletilmesi pekala mümkündür. Bu yol, genellikle akademik dünyada tartışılan teorik bir konu olmaktan çıkmış, Yargıtay kararlarıyla ete kemiğe bürünmüş, icra ve iflas takibinde alacaklılar için son derece etkili ve prestijli bir hukuki çare haline gelmiştir. Bu nedenle, şahsi fikrim, mevcut hukuki enstrümanların doğru ve cesur bir şekilde kullanılmasının, adaletin tecellisi için elzem olduğudur.