I. KAMU HİZMETİ KAVRAMI

Anayasa Mahkemesi kamu hizmeti kavramı konusundaki belirsizliği vurgulamakla beraber, pek çok kararında “En geniş tanımına göre kamu hizmeti, devlet ya da diğer kamu tüzel kişileri tarafından ya da bunların gözetim ve denetimleri altında, genel ve ortak gereksinimleri karşılamak, kamu yararı ya da çıkarını sağlamak için yapılan ve topluma sunulmuş bulunan sürekli ve düzenli etkinliklerdir.” demek suretiyle kamu hizmeti kavramının tanımını yapmıştır.

II. KAMU HİZMETİNİN TEMEL İLKELERİ

Kamu hizmetlerinin görülüş usulü ne olursa olsun, hizmetin görülmesinde uyulması gereken birtakım temel ilkeler vardır. Bu ilkeler; süreklilik, eşitlik, değişkenlik ve uyum ilkeleri olup, bu klasik ilkelerin yanında katılma, şeffaflık, basitlik, sorumluluk ve ulaşılabilirlik olmak üzere yeni ilkelerden de söz edilmektedir.

III. KAMU HİZMETİNİN KLASİK İLKELERİNDEN BİRİ OLAN “SÜREKLİLİK İLKESİ”

Kamu hizmetleri, tatmininde kamu yararı bulunan genel ve ortak gereksinimleri karşılamaya yönelik hizmetler olduğundan, bu hizmetlerin sürekli ve düzenli bir biçimde görülmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi de bir kararında, sürekliliğin kamu hizmetinin önemli öğelerinden biri olduğunu, zira bunun yokluğunun toplum yaşamını altüst edeceğini belirtmiştir. Dolayısıyla süreklilik ilkesi, kamu hizmetlerinin kanunların öngördüğü haller dışında kesintisiz ve düzenli olarak yürütülmesini gerektirir ve “devletin devamlılığı” ilkesinin farklı bir ifadesi olarak kabul edilir.

Öğretide süreklilik kavramının iki yönü olduğu savunulmaktadır. Bunlardan ilki “kronolojik” yani zaman bakımından devamlılık iken, diğeri “içerik ve yoğunluk” bakımından düzeyindeki devamdır ki, sürekliliğin bu yönünü “istikrar” olarak da ifade edebilmek mümkündür.[1]

Zaman bakımından devamlılık, bir kamu hizmetinin günün her saatinde ve hep aynı sıklıkla yerine getirilmesi demek değildir. Bu bakımdan önem arz eden husus, kamu hizmetinin niteliği ve gereğidir. Eğer niteliği itibariyle bir kamu hizmetinin sürekli olarak sunulması gerekiyorsa, bu hizmet yılın 365 günü ve günün 24 saati kesintisiz olarak yürütülmelidir. Elektrik, su, doğalgaz, sağlık ve itfaiye gibi bazı hizmetler, niteliği gereği bu tür kamu hizmetlerindendir. Ancak eğitim hizmeti gibi bazı kamu hizmetleri ise bu nitelikte olmadığından, günün belirli saatlerinde, haftanın belirli günlerinde ve yılın belirli aylarında sunulur.

Bir kamu hizmeti zaman bakımından sürekli bile olsa, eğer bu kamu hizmeti yöneldiği ihtiyacı tatmin edemiyorsa, süreklilik ilkesinin ihlalinden söz edilir.[2] Örneğin yılın 365 günü ve günün 24 saati kesintisiz şekilde sunulan elektrik, buzdolaplarını tam olarak çalıştıracak güçte değilse ve hizmetten yararlananlar bunun için çeşitli ek araçlara ihtiyaç duyuyorsa, artık süreklilik ilkesinin yerine getirildiği söylenemez. Süreklilik ilkesi bakımından önem arz eden başka bir husus da ihtiyacı karşılamaya yönelik faaliyetin nitelik bakımından da yeterli olmasıdır.

Örneğin yararlananlara günün 24 saati sunulan su iyi nitelikte değilse, yani kaliteli değilse veya kirli ise, bu hizmetin süreklilik ilkesine uygun olarak sunulduğundan söz edilemez.

IV. SÜREKLİLİK İLKESİNİN HUKUKSAL SONUÇLARI

1. Grev Yasağı

Anayasa m.54/f.1’e göre, “Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler.” Bu madde ile grev hakkı sadece işçilere tanındığından, memurlar grev hakkına sahip değildir. Bununla beraber, Türk Hukukunda memurlar için 657 sayılı DMK m.27 ve TCK m.260 ile grev yasağı ve 657 sayılı DMK m.26 ile “kamu hizmetini aksatacak şekilde” toplu eylem ve hareketlerde bulunma yasağı öngörülmüştür. Mevzuatımızda memurlar bakımından böyle bir yasak öngörülmesinin yerinde olduğu söylenebilir. Çünkü süreklilik ilkesi, kamu hizmetlerinin kanunların öngördüğü haller dışında kesintisiz ve düzenli olarak yürütülmesi anlamına gelirken, kamu hizmetlerini yerine getiren memurlar grev yaptığı takdirde kamu hizmetleri kanunun öngörmediği şekilde kesintiye uğrar. Kamu hizmetlerinin işlememesi ise ağır zararlara yol açıp, devletin işleyişi bakımından tehlike yaratabilir. Dolayısıyla kamu hizmetinde yer alan memurlar bakımından böyle bir yasağın öngörülme sebebi, süreklilik ilkesinin bir gereği olarak hizmetin aksamasını önlemektir.

2. Öngörülemezlik (Emprevizyon) Teorisi

Öngörülemezlik teorisi, sözleşmenin taraflarının iradesinden bağımsız olarak ortaya çıkan ve sözleşme kurulduğu sırada öngörülemeyen olaylar sebebiyle, sözleşmeci özel kişinin olağanüstü biçimde ağırlaşan yükünün bir kısmının idarece üstlenilmesini öngören bir teoridir.

Öngörülemezlik teorisinin temelinde kamu hizmetlerinin sürekliliği ilkesi bulunur. Eğer bu teori kabul edilmeseydi, sözleşme kurulduktan sonra sözleşmeci özel kişinin mali dengesini ağır şekilde bozan olayların meydana gelmesi halinde sözleşmeci özel kişi üstlendiği kamu hizmetini kendi zararına yürütmek zorunda kalacaktı. Ancak bu durumda sözleşmeci özel kişi bir süre sonra üstlendiği hizmeti kendi zararına yürütmeye devam edemeyeceği için iflas edecek ve bu nedenle üstlendiği kamu hizmeti kesintiye uğrayacaktı. Öngörülemezlik teorisi ise böyle bir durumda idarenin sözleşmeci özel kişinin zararını karşılamasını ve böylece kamu hizmetinin kesintiye uğramadan, sürekli ve düzenli olarak yürütülmesini sağlamayı amaçlar.

3. Görevi Sona Eren Hükümetin veya Kamu Görevlilerinin Yerlerine Yenisi Gelene Kadar Görevde Kalmaları

Kural olarak idari makamların yetkileri, görev süreleri ile sınırlıdır. Bir idari makamı işgal eden kamu görevlisinin görev süresi sona erdiği takdirde bu yetkiler de kamu görevlisinin yerine gelen yeni kamu görevlisine geçer. Kural böyle olmakla beraber, kamu hizmetlerinin sürekliliği ilkesinin bir sonucu olarak, görevi sona eren kamu görevlisinin, yerine gelen kamu görevlisi görevi devralıncaya kadar görevde kalması ve cari işleri yürütme görev ve yetkisine sahip olması gerektiği kabul edilmektedir.

Aynı şekilde istifa eden hükümetin yenisi göreve başlayıncaya kadar cari işleri yürütme görev ve yetkisine sahip olması da kamu hizmetlerinin sürekliliği ilkesinden kaynaklanır. Zira aksi bir kabul kamu hizmetlerinin kesintiye uğraması anlamına gelir ki, bu da kamu zararına yol açar.

4. Kamu Malları Bakımından Haciz Yasağı

Kamu tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan ve kamunun doğrudan kullanımına veya özel bir düzenleme ile bir kamu hizmetine tahsis edilen taşınır ve taşınmaz mallara kamu malı denir. Kamu malları, kamu hizmetlerinin sürekliliği ilkesi ve dolayısıyla kamu yararı gereği, kamu mallarından en iyi yararlanmanın sağlanması amacıyla bazı özel korumalardan yararlanır.[3]

Kamu mallarının yararlandığı bu özel korumalardan biri de haczedilemez olmalarıdır. Anayasa Mahkemesi de bir kararında toplumsal yaşamın sürekli, düzenli ve sistemli bir şekilde sürdürülebilmesi için zorunlu olan kamu hizmetlerinin kesintisiz bir şekilde yürütülebilmesini, idarelerin belli ayni ve nakdi varlıklara sahip olmasına bağlamış ve idarelerin kamu hizmetlerini yerine getirmek için ihtiyaç duyduğu malların haczedilmesi halinde bu hizmetlerin aksayacağını veya hiç yerine getirilemeyeceğini ifade etmiştir.

Av. Begüm Gürel & Hukuk Fakültesi Öğrencisi Ceren Keleş

KAYNAKÇA

ATASAYAN M. Gözde, Kamu Hizmetlerinin Süreklilik ve Düzenlilik İlkesi, İstanbul, On İki Levha Yay., 2012

GÜLAN Aydın, Kamu Hizmeti ve Görülüş Usulleri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul-1987

YAĞCI Pınar, “Mülkiyet Hakkı Kapsamında Kamu Mallarının Haczedilmezliği Üzerine Bir Değerlendirme”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, S.2, (2020), ss.600-616

------------------

[1] M. Gözde ATASAYAN, Kamu Hizmetlerinin Süreklilik ve Düzenlilik İlkesi, İstanbul, On İki Levha Yay., 2012, s.68.

[2] GÜLAN Aydın, Kamu Hizmeti ve Görülüş Usulleri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul-1987, s.34

[3] YAĞCI, Pınar, “Mülkiyet Hakkı Kapsamında Kamu Mallarının Haczedilmezliği Üzerine Bir Değerlendirme”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, S.2, 2020, s.606