İstismar sözcüğü genel olarak bir kişinin iyi niyetinden ve zor durumundan faydalanmak, içinde bulunduğu acziyeti kötüye kullanmak manasına gelir.

Dürüstlük ve iyiniyet kavramlarının karşısında yer alan istismar, ceza hukukumuzda pek çok suçun maddi öğesini teşkil ettiği gibi hukuk ilişkilerinde de kötüniyet unsurudur.

İstismarın ceza hukukumuzda nitelikli hal olarak cezanın ağırlaştırılmasına gerekçe olması ve hukuki ilişkilerde korunmamasının sebebi iradeler arasında eşitlik bulunmaması ve zor durumdaki mağdurun iradesinden bilinçli şekilde faydalanılmasıdır.

İstismar eylemi maalesef çok çeşitli şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Bunun en yoğun görünüş şekillerinden birisi de kaza mağdurlarının istismarıdır.

Bilindiği üzere gündelik yaşamda neticesi maddi hasarla, yaralanmayla veya ölümle sonuçlanan pek çok trafik kazası veya iş kazası meydana gelmekte, bu kazalar derin ekonomik sarsıntılara, sakatlıklara, ailelerin dağılmasına kadar giden derin yaralara ve üzüntülere yol açan sosyal çöküntülere sebep olabilmektedir.

Her ne kadar kaza mağdurlarının zararlarının giderimine yönelik hukuki norm ve müesseselere yer verilmiş ise de belirtilen kayıpların tamamen karşılanmasının hiçbir zaman mümkün olmayacağı acı bir gerçektir.

Diğer taraftan kaza mağduru olan ailelerin yaşadığı bu acılı süreçte maalesef bir yandan hayat devam etmekte, kapılarının önlerinde kendilerine yardımcı olmak istediklerini iddia eden bir takım kişi ve kuruluşlar kuyruklar oluşturmaktadır.

Kaza mağdurlarının acılarının taze olduğu, belki maddi yönden de sıkıntılı olduğu, hiçbir şeyle ilgilenmek istemedikleri bu dönemde kendilerine “hiçbir masraf talep etmediklerini, kendilerinin acılı günlerinde bunlarla ilgilenemeyeceğini,  her şeyle kendilerinin ilgileneceğini, bu konuda uzman olduklarını, kısa sürede paralarını alacaklarını, kendilerinin sadece alınan paranın %... kadarını alacaklarını, v.s. v.s.” vaadlerle sözleşmeler imzalatmaktadırlar.

Peki sonra ne olmaktadır gelin hep birlikte gerçeklere göz atalım:

(Gerçek dava dosyalarımızdan örnekler)

-İLK ÖRNEĞİMİZİN KONUSU olan kaza olayı 23.05.2012 tarihinde Denizli’ de yaşanmıştır. Kazadaki mağdur ve araç sürücüsü ile Denizli de ikamet etmektedir. Müvekkilin eşine X hasar şirketi yüzdelik kısmı boş bırakılan iş takip sözleşmesi imzalatmış, olayla ve taraflarla hiçbir ilgisi olmayan ADANA ilinde sigorta şirketine başvuru yapılmış ve %5 maluliyet oranı üzerinden 26.07.2013 tarihinde ödeme alınmıştır.

Olayla ilgili müvekkilin talebi üzerine 10.12.2014 tarihinde araç sürücüsü hakkında Maddi ve Manevi Tazminat Davası açılmıştır. Açılan davada müvekkilin 28.05.2013 tarihinde yani hasar şirketinin %5 üzerinden ödemeyi kabul ettiği tarihte müvekkilin %24 maluliyet raporunun bulunduğu anlaşılmıştır.

Diğer yandan müvekkilin tarafımıza başvurusu ve sonrasında hasar şirketi vekilini azletmesi nedeniyle, ilgili hasar şirketi yüzdelik kısmı boş bırakılan sözleşmeyi %25 olarak doldurup icra takibine konu etmiş ancak hukuki sorunlarının kibarca kendilerine iletilmesi nedeniyle takibe devam edememişlerdir.

-DİĞER BİR OLAYDA Kaza 21.08.2010 tarihinde Gaziantep ilinde meydana gelmiştir. Yaralı mağdur Denizli de ikamet ekmektedir.  Yine bir hasar şirketi müvekkil ile sözleşme yaparak vekâletini almış, her ne hikmetse yine olayla ve taraflarla hiçbir ilgisi olmayan ADANA ilinde sigorta şirketine başvuru yapılmış ve %33 raporu bulunmasına rağmen %10 oran üzerinden değerlendirme yapılmış, 28.755,00TL sigorta ödemesinin 11.00,00TL si müvekkile verilmiştir.

Olayla ilgili müvekkilin talebi üzerine Denizli Asliye Ticaret Mahkemesinde ibra sözleşmesinin feshi ile müvekkilin gerçek zararının tespit edilerek sorumlulardan tahsili amacıyla maddi ve manevi tazminat davası açılmıştır.

Müvekkilin 2010 yılında geçirmiş olduğu kaza sebebiyle tedavisi ve yapılan ameliyatları halen devam etmektedir.

ÖZETLE yukarıda anlatılan ve daha burada bahsedemediğimiz birçok olayda tanık olduğumuz üzere hasar şirketi v.s. isimlerle faaliyet gösteren kişi ve kuruluşlar kaza mağdurları ve yakınlarının olaydan sonra içinde bulunduğu zor durumdan faydalanarak onlara gerçek dışı birçok vaat de bulunmakta, bu kişilerin mağduriyetinin maalesef daha da artmasına sebep olmaktadır.

Yukarıdaki örneklerde de görüleceği üzere bu şahıslar birer hukukçu değil birer aracı, bir nevi komisyoncudur. Mağdurlar ile kendilerinin anlaştıkları bir takım avukatlar arasında iş takip sözleşmesi imzalamaktadırlar. Ancak burada kişiler, işlerini takip edecek avukatı tanımaz ve görmezler ya da çok nadir görürler. Oysa ki vekalet ilişkisinin temeli esasen güvene dayalıdır.

Her iki örnekte de görüldüğü üzere müvekkillerin sigorta başvuruları ve devam eden süreçteki davalar olayla hiç bağlantısı olmayan ADANA ilinde açılmıştır. Müvekkiller ne sigorta başvurusundan ne de davadan haberdar olmuşlardır. Bir bakıma aracı kişiler sözünü tutmuştur aslında, mağdurların hiç başını ağrıtmamışlar!

Avukat ile vekil arasında bağlantı olmaması nedeniyle müvekkillerin hukuki haklarına tam olarak kavuşması da sağlanamamıştır. Zira örneklerde görüleceği üzere müvekkillerin maluliyet oranı %25-30 dolaylarında olmasına rağmen %5-10 oranlarda anlaşmaya gidilmiştir. Bu sebeple hak edilebilecek tazminat miktarının 1/3 ila 1/6 sına razı olmuşlardır.

Yine müvekkiller ile yapılan anlaşmalarda iş takibi için çok az bir oran alınacağı belirtilmiş ise de, iş ödemeye gelince müvekkillerden yapılan kesinti miktarının %60 ları bulduğu görülmektedir.

Oysa ki belirtilen sigorta başvuruları ve dava süreçlerinin yasal olarak ancak ve ancak avukatlar tarafından takibi zorunlu olduğu gibi, esasen bu husus kazazedeler ve yakınlarının mağduriyetlerinin önüne geçilmesi açısından da bir gerekliliktir.(1136 Sayılı Av.K.md.36)

Bir karşılaştırma ile durumu izah etmek gerekirse;

Genel matematik mantığı ile %100 maluliyet oranını 1.000 kabul edersek ve %25 mağduriyeti olan bir kazazedenin iş takipçisi ve avukatla sözleşme ihtimallerini genel olarak(aktüer hukuk detaylarına girmeksizin) değerlendirirsek;

-Mağdur, iyiniyetli ve yalan söylemeyen bir iş takipçisi ile sözleşme imzalarsa: İş takipçisi hukuki iyiniyetlidir ancak işin çabuk bitmesini ve parasını almak ister. Oranlara itiraz edilmez. Maluliyet oranı %25 yerine %5 olarak sigorta şirketi ile ibra sözleşmesi yapılır, ödeme alınır ve alınan bu ödemeden yine iyiniyetle %10 kesilerek kendisine verilir. Neticeten toplam 50,00TL tazminat alınır ve 40,00TL müvekkile 10,00TL takipçi alır.

-Aynı kazazede yalancı ve kötüniyetli bir iş takipçisi ile sözleşme imzalarsa: İş takipçisi kötü niyetlidir. Oranlara itiraz etmez. Maluliyet oranı %25 yerine %5 olarak sigorta şirketi ile ibra sözleşmesi yapılır, ödeme alınır ve alınan bu ödemeden yine türlü masraflar v.s. bahanesi ile 1/3 kadarı müvekkile verilir. Neticeten toplam 50,00TL tazminat alınır ve 16,00TL si müvekkile 33,00TL si takipçi alır.

-Aynı kazazede işinde uzman bir avukat ile sözleşme imzalarsa: Maluliyet oranı %25 olarak esas alınır. Sigorta şirketi ödemeyi bu rakamdan ödemez ise, kısmi ödeme alınır, kalan miktar için dava açılır. Her şey şeffaftır. %25 üzerinden ücret sözleşmesi yapılmış olsa dahi neticeten toplam 250,00TL tazminat alınır ve 193,50TL sini müvekkil, 62,50TL sini avukat alır.

SONUÇ OLARAK her sektörde olduğu gibi hukuk sektöründe de insanların zaafiyetlerini, mağduriyetlerini, iyi niyetlerini suistimal ederek kolay yoldan kazanç elde etmeye çalışan istismarcılar maalesef bulunmaktadır.  Bu kişilerin hem mağdur insanların içinde bulunduğu durumu istismar ederek onları kandırdığı, hem de başka bir meslek grubunun yapması gereken işi yapacağı/yapabileceği izlenimi ile hareket ederek avukatlık mesleğine hakaret teşkil eden bir davranış sergiledikleri, bu yolla suç işledikleri apaçık ortadadır.(1136 Sayılı Av.K.md.63)

Neticeten kanun nazarında suçlu olduğu gibi insanların yaşadıkları acılı ve sıkıntılı ruh halinden nemalanacak kadar insani değer yargılarını yitirmiş bu kişilere karşı, çevrenizde bulunan mağdur ve yakınlarını uyarıp doğru şekilde yönlendirerek mağduriyetlerinin daha da büyümesine engel olmanızı önemle rica ederiz.

Mağduriyetleriniz olmaması dileğiyle…