FSEK Kapsamında Çeviri Eserler

Çeviri eserler Türk hukukunda 5846 sayılı Fikir Sanat Eserleri Kanunu’nda düzenlenmektedir. Kanun’un ‘İşlenmeler ve Derlemeler’ başlıklı 6. Maddesi kapsamında sınırlı sayıda belirtilen işlenme ve derlemeler arasında Tercümeler de yer almaktadır. İlgili madde şu şekildedir:

“Diğer bir eserden istifade suretiyle vücuda getirilipte bu esere nispetle müstakil olmıyan ve aşağıda başlıcaları yazılı fikir ve sanat mahsulleri işlenmedir:

1. Tercümeler;

2. Roman, hikaye, şiir ve tiyatro piyesi gibi eserlerden birinin bu sayılan nevilerden bir başkasına çevrilmesi;

3. Musiki, güzel sanatlar, ilim ve edebiyat eserlerinin filim haline sokulması veya filme alınmaya ve radyo ve televizyon ile yayıma müsait bir şekle sokulması;

4. Musiki aranjman ve tertipleri;

5. Güzel sanat eserlerinin bir şekilden diğer şekillere sokulması;

6. Bir eser sahibinin bütün veya aynı cinsten olan eserlerinin külliyat haline konulması; 7. Belli bir maksada göre ve hususi bir plan dahilinde seçme ve toplama eserler tertibi; 8. Henüz yayımlanmamış olan bir eserin ilmi araştırma ve çalışma neticesinde yayımlanmaya elverişli hale getirilmesi (İlmi bir araştırma ve çalışma mahsulü olmayan alelade transkripsiyonlarla faksimileler bundan müstesnadır.);

9. Başkasına ait bir eserin izah veya şerhi yahut kısaltılması.

10. Bir bilgisayar programının uyarlanması, düzenlenmesi veya herhangi bir değişim yapılması;

11. Belli bir maksada göre ve hususi bir plan dahilinde verilerin ve materyallerin seçilip derlenmesi sonucu ortaya çıkan ve bir araç ile okunabilir veya diğer biçimdeki veri tabanları (Ancak, burada sağlanan koruma, veri tabanı içinde bulunan veri ve materyalin korunması için genişletilemez)

(2) İstifade edilen eserin sahibinin haklarına zarar getirmemek şartıyla oluşturulan ve İşliyenin hususiyetini taşıyan işlenmeler, bu kanuna göre eser sayılır.”

Gerek Kanun’un lafzından gerekse maddede sayılan diğer işlenme türlerinden anlaşılabileceği üzere, işlenme, bir eserin işlenmesi ile oluşturulan başka bir eserdir. Doktrinde Kılıçoğlu tarafından işlenme eserler; bir esere bağımlı olarak yaratılan eserler olarak tanımlanmaktadır. Bu noktada bir işlenme eserin varlığı için bazı koşulların varlığı aranmaktadır: Asıl eserin varlığı, işleyenin hususiyetini taşıma, Kanun’da sayılan işlenme türlerinden birisi olması, asıl eser sahibinin haklarına zarar vermeme[1].

Asıl eserin varlığı, çeviri eserlerin doğası gereği sağlanması zorunlu bir koşul olup, asıl bir eser olmadan çeviri eserin varlığından söz edebilmek mümkün değildir. Nitekim yazının başında yapmış olduğumuz çeviri eyleminin tamında da belirtildiği üzere Çeviri; bir metnin başka bir dile aktarılmasıdır. Bu noktada her çeviri eylemi asıl bir eserin varlığına ihtiyaç duyar. Çevrilecek metnin bir eser olup olmadığı hususu aşağıda daha detaylı tartışılacak olsa da bu noktada kaynak metnin de bir eser niteliğinde olmasının bir önemi olmadığı görüşünde olduğumu da belirtmek isterim.

Yazının bu kısmında işlenme eserlerin koşullarından yalnızca asıl eser sahibinin haklarına zarar vermeme koşuluna değinmenin gerekli olacağı düşüncesindeyim. Çeviri kapsamında zarar verme koruma süreleri açısından gündeme gelebilir. Eser sahiplerinin eserler üzerindeki mali ve manevi hakları Kanun’da belirli sürelerle korunmaktadır. Mali haklar, eser sahibinin yaşamı boyunca ve ölümünden itibaren 70 yıl süreyle korunmaktadır (FSEK m.27). Yetmiş yılın sonunda eser kullanılma açık hale gelir[2]. Bu husus işleme hakkı açısından önem taşımaktadır. İşleme hakkı, münhasıran eser sahibine aittir (FSEK m.21). Çeviri eylemi Kanun’da bir işleme eylemi sayıldığı için, çevirmen, eseri çevirmeden önce eser sahibinden izin almalıdır. Ancak, Kanun’un mefhum-u muhalifinden yola çıkarak, koruma süresini aşmış bir eserin çevirisinin yapılabilmesi için izin alınmasına gerek olmadığı yorumunu yapabiliriz. Yine bu iznin bir diğer istisnası da şahsi kullanım amaçlı işlemedir.

Bu noktada çeviri eserlerin, asıl eser sahibinin haklarına zarar vermemek koşulunu ihlal etmediği sürece bir işleme eser olarak Türk hukukunda korunduğunu söyleyebiliriz. İşlenme eserler de asıl eserlere bağımlı yeni eserlerdir. Bu hususu Kılıçoğlu şu şekilde açıklamaktadır: “İşleme, asıl eserin varlığını gerektiren, ondan üretilmiş yeni bir eserdir.” Yani asıl eserler ve çeviri eserler birbirlerinden farklı ama birbirlerine bağlı iki farklı eserlerdir. Çeviri ile işlenme şeklinde yeni bir eser oluşmaktadır.

Eserin Hususiyet Koşulunun Çeviribilimsel Çerçevede Yorumlanması

İşlenme eserlerin en önemli koşullarından birisi hususiyet unsurudur. Hususiyet unsuru bir sübjektif şarttır ve eserlerin diğer fikri ürünlerden ayırt edilebilmesini sağlar. Yargıtay’a göre bir çalışmanın eser sayılabilmesi için eser sahibi tarafından meydana getirildiğinin, başka bir kaynaklardan bir kopya olmadığının ve zihinsel çabanın bir ürünü olduğunun belirlenmesi gerekli ve yeterlidir[3].  Bu açıklamalardan da anlaşılabileceği üzere basitçe hususiyeti, insan zihninin ürünü, eser sahibinin karakterinden izler taşıyan bir ürün olarak tanımlayabiliriz.

Hususiyet unsuru çeviribilimde “Çevirmenin Görünürlüğü” kavramı ile ele alınmaktadır. Bu kavram ilk olarak Lawrence Venuti isimli Amerikalı bir çeviribilimci tarafından kullanılmış bir kavramdır. Çevirmenin eserdeki varlığını[4] ifade eder. Çevirmenin görünürlüğü noktasında çeviri eyleminin “Yeniden Yazma Eylemi” olduğu kuramı da büyük önem taşımaktadır. Bu kavram da Belçikalı çeviribilimci André Lefevere tarafından ortaya atılmış bir kavramdır. Lefevere’e göre: “Kaynak metni yeniden yazan bir özne olarak çevirmenin yaratıcılığı yoluyla özgün metinler ortaya çıkarmaktadır.Dolayısıyla her çevirinin öznel yargıları ve yorumlama edimi olan bir çevirmenin özgün metni olduğunu belirtmek önemlidir.” Lefevere, çeviri eylemini yaratıcılık ekseninde öznel bir yeniden yaratım olarak değerlendirmiş ve bu eylemsellik sonucu ortaya çıkan ve özgünlük taşıyan çeviri metin ile erek metin arasında ilişki kurmuştur. Bu açıdan, yeniden yazma kavramı, Lefevere tarafından çevirmenlerin yaratıcılığı üzerinden tanımlanmıştır. Yaratıcılık, kaynak metne ait yapısal, anlamsal, bağlamsal ve söylemsel unsurları alımlama ve yorumlama edimine dayalı öznel yeniden yaratım sürecinin temelinde yer alır. Dolayısıyla, erek metinde çevirmenlerin öznel yaratıcılık süreçlerine dair yansımalar olması kaçınılmazdır.[5]

Çağdaş çeviri eleştirileri de çevirinin öznelliği noktasında toplanmakta ve çevirinin öznelliğinden yola çıkarak yapılmakta; hatta çağdaş çeviri eleştirisi kuramlarında bu kavrama “Görece Görecelik” adı verilmektedir. Çeviride görecelik olgusuna Alman dilbilimci Hans Vermeer’in çeviribilim alanındaki meşhur Skopos kuramında rastlamaktayız. Vermeer’e göre insan algılaması bir yorumlama eylemidir ve her insan bir gerçekliği kafasında farklı farklı şekillerde canlandıracak ve yorumlayacaktır[6]. Bu noktada yazarın eseri oluştururken kafasındaki imajla çevirmenin eseri okurken ve çevirirken kafasında oluşan imaj tamamiyle birbirinden farklı olacaktır. Çevirmen, eseri kafasında canlandırdığı şekilde yorumlayacak ve erek dile o şekilde aktaracaktır. Şüphesiz ki, çeviri eserin okurları da eseri çevirmenin kafasındakinden bambaşka şekilde yorumlayacaklardır. Yani eseri okuyan herkesin kafasında yeni metinler oluşacaktır.

Çeviribilim alanının bu kuramları,çeviri eserlerin FSEK’deki işlenme eser kavramındaki hususiyet koşulunu karşıladığını açıkça ortaya koymaktadır. Ancak bu noktada, hukuk doktrininde “Rutin tercüme işlerinin” hususiyet unsuru taşımadıkları gerekçesi ile işlenme eser korumasından yararlanmayacağı savunulmaktadır[7]. “Rutin çeviriler” kavramı izaha muhtaç olmakla birlikte bu görüşe katılmak mümkün değildir. Çeviri eserlerde hususiyet unsurunun açıklanmasında metin türü sınırlandırması olup olmadığının, hangi çevirilerin hususiyet unsuru taşıdığının, hangilerinin taşımadığının sınırlarının çizilmesi gereklidir. Ne yukarıda bahsedilen çeviribilim kuramlarının ne de hususiyet kavramının kapsamı yalnızca edebi metinlerle sınırlı değildir. Çeviribilim kuramlarındaki açıklamalardan yola çıkarak aslında her çeviri türünün hususiyet içerdiğini söylemek mümkündür. Çeviri eserler, çevirmenin zihninin ürünüdür. Çeviri eserlerin hususiyet noktasında geniş yorumlanması gerektiği kanaatindeyim. Bu noktada çevirilerin hususiyet unsurunun değerlendirilmesinde çevirmenin görünürlüğüne göre bir değerlendirme yapılması gerekmekte hatta bu değerlendirme, çeviri eserlerle ilgili çıkan uyuşmazlıklarda çeviribilim alanında uzman bilirkişilerce yapılmalıdır.

Metin türlerine göre bir sınırlandırma yapıldığında sözlü çevirilerin de yazılı çeviriler gibi eser koruması kapsamında olup olmadığının da irdelenmesi gereklidir. Kanımca, sözlü çeviriler de eser koruması kapsamında değerlenmeli, yayım ve kullanımının kapsamı çevirmen ile imzalanacak sözleşmede belirtilmelidir. Sözleşmeye aykırı bir şekilde sözlü çeviri esnasında kayıt yapılması ve bu kayıtların yayılması noktasında da FSEK ve hatta TCK hükümleri devreye girmelidir.

Kanun koruması kapsamındaki çevirilerden bahsederken kanun koruması kapsamı dışında kalan çevirilerden de bahsetmek gerekir. Makine çevirisi (Ör: Google Translate) olarak adlandırılan ve yapay zeka tarafından üretilen, tamamen bilgisayar ürünü olan çeviriler koruma kapsamı dışındadır. Çünkü, hususiyet, insanlara özgü bir özelliktir ve bu noktada insan ürünü olmayan bir eser Fikri Mülkiyet Hukuku kapsamında eser olarak değerlendirilemeyecektir. Ancak, bilgisayar ortamında yapılan çeviri eylemi kapsamında şu hususa da dikkat çekmek gerekir: CAT Tool adı verilen çeviri araçları kullanılarak yapılan çeviriler de Fikri Mülkiyet Hukuku kapsamında eser olarak değerlendirilmektedir. Çünkü çeviri araçları kullanılarak yapılan çeviriler de yine insan eliyle yapılmakta, araçlar yalnızca metni bölme, kaynak metin ile aynı formata getirme ve çevirmenin kendi sözlüğünü oluşturma gibi noktalarda çevirmene yardımcı olmaktadır.

Çevirmenin Adının Belirtilmesi Hakkı

Çevirmenin görünürlüğüne hususiyet kavramı noktasında yer vermiş olsak da çevirmenin görünürlüğü kapsamında en çok tartışılan noktalardan birisi de çevirmenin adının eserde yer almaması sorunudur. Zaman zaman yayınevleri de çeviri eserlerde çevirmenin adına yer vermemekle gündeme gelmektedirler. Eserde, eser sahibinin isminin belirtilmesi FSEK m.15’te şu şekilde düzenlenmiştir:

“Eseri, sahibinin adı veya müstear adı ile yahut adsız olarak, umuma arzetme veya yayımlama hususunda karar vermek salahiyeti munhasıran eser sahibine aittir.

Bir güzel sanat eserinden çoğaltma ile elde edilen kopyelerle bir işlenmenin aslı veya çoğaltılmış nüshaları üzerinde asıl eser sahibinin ad veya alametinin, kararlaştırılan veya adet olan şekilde belirtilmesi ve vücuda getirilen eserin bir kopye veya işlenme olduğunun açıkça gösterilmesi şarttır.

Bir eserin kimin tarafından vücuda getirildiği ihtilaflı ise, yahut her hangi bir kimse eserin sahibi olduğunu iddia etmekte ise, hakiki sahibi, hakkının tesbitini mahkemeden istiyebilir.

Eser niteliğindeki mimari yapılarda, yazılı istem üzerine eserin görülen bir yerine eser sahibinin uygun göreceği malzeme ile silinmeyecek biçimde eser sahibinin adı yazılır.”

Çevirilerin asıl eserlere bağımlı yeni eserler olduğunu yukarıda ifade etmiştik. Kanun’un 15. Maddesinin 1. fıkrasının mefhum-u muhalifinden eserde isminin yer almamasını istemenin eser sahibinin hakkı olduğu anlamı çıkmaktadır. Nitekim 2. Fıkra direkt olarak işlenme eserleri ele almakta ve eser sahibinin adının yazılmasının bir zorunluluk olduğunu vurgulamaktadır. Çeviri eserlerde, asıl eser sahibinin adının yer alması noktasında bir sorun yoktur; zaten piyasada da yazarsız bir eserin basıldığına şahit olmayız. Asıl sorun yazarla birlikte çevirmenin adının yer alıp almaması noktasındadır. Çeviri bir eser erek dizgede işlenme eser olarak yer almaktadır. Bu noktada hukuken çevirmen, eseri işleyen konumundadır. Asıl eser işlenerek ortaya işlenmiş yeni bir eser çıkar. Bu noktada işlenmiş eser sahibi çevirmendir ve bu yeni işlenmiş eserin sahibi olarak çevirmenin isminin de eserde yer alması gerektiği açıktır. Nitekim isim belirtme hakkı yayın sözleşmeleri ile de kısıtlanamaz. Yayın sözleşmeleri ile devredilen haklar yalnızca çoğaltma ve yayma haklarıdır[8].

Bu tartışma edebi eserlerde yoğunlaşmakla birlikte edebi eserler dışındaki çevirilere de değinmek gerekirse kanımca şahsi kullanım dışında, özellikle tek bir kişi dışında çoğunluğun erişimine ve kullanımına açık olan durumlarda çevirmenin adının da eserde yer alması gereklidir. Çoğunluğun sınırlarını çizmek bu noktada zor olsa da somut olaya göre değerlendirilmesi gereken bir unsurdur. Örneğin, bir akademisyen, yabancı dilde bir makalenin Türkçe çevirisini yaptırdığında bu çeviriyi yalnızca şahsi amaçla kullanması halinde çevirmenin adının yer alıp almamasının bir önemi olmayacaktır. Ancak, bu çeviriyi herhangi bir sunumda ya da yayınlanan bir dergisinde kullandığında çevirmenin adına yer vermesi gerektiği kanaatindeyim.

Stj. Av. Serenay AĞIN

KAYNAKÇA

Abdal G. (2017). Bejan Matur Çevirilerinden Örneklerle Metaforik Bir Yeniden Yazma Eylemi Olarak Şiir Çevirisi. İnsan ve Toplum Bi̇li̇mleri̇ Araştırmaları Dergi̇si̇. Cilt: 6 Sayı: 5

Atasever B. F., Çetin, Ö. (2017). Çevirmenin Görünürlüğü 5N1K. International Academic Research Congress

Di̇nçel, Burç . "Andre Lefevre And Translation As A Rewriting Process: The Canonization Of Bertolt Brecht In The Anglo-saxon World". Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü Dergisi 0 / 11 (Mayıs 2012): 142-158 .

Fikri Mülkiyet Hukuku. Ankara: Seçkin Yayıncılık.

Kılıçoğlu, A. M. (2017). Sinaî Haklarla Karşılaştırmalı Fikri Haklar.Turhan Kitabevi.

Tellioğlu B. (1998). Hans Vermeer’in Skopos Kuramında Görecelik Kavramının Yeri ve Bu Kavramın Çeviri Eleştirisine Yansımaları “Görece Görecelik”. Hacettepe Üniversitesi Çeviribilim ve Uygulamaları Dergisi.

-------------------------------------

[1] Kılıçoğlu, A. M. (2017). Sinaî Haklarla Karşılaştırmalı Fikri Haklar.Turhan Kitabevi.

[2]Fikri Mülkiyet Hukuku. Ankara: Seçkin Yayıncılık.

[3]

[4] Atasever B. F., Çetin, Ö. (2017). Çevirmenin Görünürlüğü 5N1K. International Academic Research Congress

[5] Abdal G. (2017). Bejan Matur Çevirilerinden Örneklerle Metaforik Bir Yeniden Yazma Eylemi Olarak Şiir Çevirisi. İnsan ve Toplum Bi̇li̇mleri̇ Araştırmaları Dergi̇si̇. Cilt: 6 Sayı: 5

[6] Tellioğlu B. (1998). Hans Vermeer’in Skopos Kuramında Görecelik Kavramının Yeri ve Bu Kavramın Çeviri Eleştirisine Yansımaları “Görece Görecelik”. Hacettepe Üniversitesi Çeviribilim ve Uygulamaları Dergisi.

[7]

[8] Kılıçoğlu, A. M. (2017). a.g.e