İmar mevzuatı uyarınca, plan kademelenmesinde alt düzeyde yer alan ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 5. maddesinde tanımlanan “nazım ve uygulama imar planları”nı yapmak ve onaylamak bakımından yerel yönetimler “genel yetkili”dir.[2] 3194 sayılı İmar Kanunu, imar planları açısından “genel kanun” hükmünde olup anılan Kanun’un 8. maddesinde “ belediye sınırları içinde kalan yerlerin nâzım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır.” düzenlemesi yer almaktadır. Anılan madde hükmü, belediyelere verilen yetkinin yasal dayanağını oluşturmaktadır.

İmar Kanunu’nun 8. maddesi ile belediye sınırları içindeki nazım ve uygulama imar planlarını yapma ve onaylamada genel yetki belediyelerde ise de, gerek aynı kanunda gerekse özel nitelikli yasal düzenlemeler ile istinai olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na, özel bir takım yetkiler tanımış olduğu da görülmektedir. Söz konusu yetkilerden ilki, İmar Kanununun 8. maddesinin (d) bendinde[3] yer almakta olup anılan düzenleme ile planların kademeli birlikteliği ilkesine uygun biçimde, alt kademede yer alan planların belirli bir süre içinde üst kademede yer alan planlara uygun hale getirilmesi, alt ve üst kademe planları yapan idarelerin farklı olması ve bu yöndeki değişikliklerin alt kademe planlarını yapma ve onaylamaya yetkili idareler tarafından ilgili sürede yapmaktan kaçınılması halinde, söz konusu planların, doğrudan üst kademedeki planları yapmaya yetkili idareler tarafından yapılabilmesini mümkün kılmak amacıyla getirildiği görülmektedir. Dolayısıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, nazım imar planın üst kademesinde yer alan bir planın bulunmadığı veya bulunsa bile bu planın adı geçen Bakanlıkça yapılmamış ve onaylanmamış olduğu haller bakımından, alt kademede yer alan planlarda herhangi bir değişiklik yapma yetkisine sahip olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yetkisine ilişkin bir diğer düzenleme de, İmar Kanunu’nun 8. maddesinin (g) bendinde[4] yer almaktadır. Buna göre madde hükmü ile Bakanlığa, ilgili belediyeler üzerinde tanınan idari vesayetin yansıması olarak, yalnızca ilgili belediyelerce yapılıp onaylanan planların uygulanmasına yönelik işlemlere ilişkin denetim ve müdahale yetkisi ile sınırlı olarak yetki verildiği görülmektedir. Örneğin; ilgili belediyesince mevcut imar planına aykırı bir ruhsat verilmesi veya parselasyon işlemi yapılması durumu söz konusu ise, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bu aykırılığı gidermeye yetkili kılınmıştır. Dolayısıyla madde hükmünün, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na belediyelerce yapılıp onaylanan imar planlarını, onların yerine geçerek değiştirme yetkisi verdiğini söylemek mümkün değildir.

Öte yandan, bizzat Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca, İmar Kanunu’nun 8. maddesine eklenen (d) ve (g) bentleri hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarihinden sonra, 4.06.2014 tarih ve 29030 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe konulan “Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği”nin 35. maddesinin 1. fıkrası ile getirilen düzenlemede “Planların, … imar mevzuatına uygunluğunun sağlanması planı yapan ve onaylayan idarelerin sorumluluğundadır” denilerek asıl sorumluluğun yerel yönetimlerde olduğu belirtilmiş, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yetkisinin “Planların 3194 sayılı İmar Kanunu ve bu Yönetmeliğe uygunluğunun izlenmesi ve incelenmesi” ile sınırlı olduğu açıkça vurgulanmıştır.

İmar Kanunu’ndan ayrı olarak özel nitelikli yasal düzenleme ile istinai olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na tanınan yetkilerden bir diğeri ise, 2.7.2018 tarih ve 703 sayılı Kararname ile yürürlükten kaldırılan 29.6.2011 tarih ve 644 sayılı “Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ve bu Kararnamenin yerini alan hükümler ihtiva eden 1 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 97 ve 102. maddeleridir[5]. Anılan maddeler ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na nazım ve uygulama imar planları bakımından verilen yetkilerin ya “konu ve amacı itibarı ile özellik arz edenler” ya da “kamu malları ve yatırımlarına dönük olanlar”la sınırlı olduğu görülmektedir.

Bu kapsamda, yasal mevzuat çerçevesinde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ancak üst kademede yer alan planlara veya imar mevzuatına aykırılık hallerinde kullanılabileceği şarta bağlı yetkiler ile donatıldığı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi de[6] yukarıda yer verilen istisnai sebep ve şartların yokluğunda “merkezi yönetime gerekli görülen hallerde yerel yönetimlerin yerine geçerek planlamayı parsel düzeyine kadar düzenleme yetkisi ver(ilen)” kanuni düzenleme ve buna dayalı uygulamaların “yerel yönetimlerin özerkliğine idari vesayet yetkisinin kullanılması dışında bir müdahale olanağı tanımayan Anayasa’nın 127. maddesi ile bağdaş(mayacağı)...”, “merkezi yönetimin yerel yönetimlerin planlama yetkilerine... sınırı belirsiz biçimde gelişigüzel el atmasından söz edilebileceği”ne ve iş bu durumun Anayasa’ya aykırı olacağına işaret etmek suretiyle imar planlarının kamu yararı ihtiva etmesi gerekliliği ve ülke geneliyle ilgileri nedeniyle, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yukarıda yer verilen istisnai, şarta bağlı, sınırlı ve daha ziyade makro düzeyde yetkili kılındığının altını çizmiştir.

Av. Aylin Canset Çelik, LL.M

--------------------------------------

[1] Anayasa Mahkemesi’nin 2012/27 Esas, 2012/173 Karar ve 8.11.2012 tarihli kararı.

[2] Danıştay 6. Daire’nin 2015/8430 Esas, 2016/1617 Karar ve 12.4.2016 tarihli kararı.

[3] “d) …Alt kademe planların, üst kademe planların kesinleştiği tarihten itibaren en geç bir yıl içinde ilgili idarece üst kademe planlara uygun hale getirilmesi zorunludur. Aksi halde, üst kademe planları onaylayan kurum ve kuruluşlar alt kademe planları en geç altı ay içinde uygun hale getirir ve resen onaylar.”

[4] “g) Bakanlık; ilgili idareler, kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılan mekansal planlamaya, harita ve parselasyona, etüt ve projelendirmeye, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni düzenlemeye, enerji kimlik belgesi hazırlanmasına ilişkin iş ve işlemler ile yapı malzemelerini; denetlemeye, aykırılıklar hakkında işlem tesis etmeye, aykırılıkları gidererek mevzuata uygun hale getirmeye yönelik değişiklik yapmaya ve onaylamaya, yapı tatil tutanağı tanzim etmeye, mühürlemeye, yıkım kararı almaya ve yıkımı gerçekleştirmeye, ilgililer hakkında idari yaptırım kararı vermeye yetkilidir.”

[5] 1 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 97 ve 102. maddesinde yer verilen yetkiler; Cumhurbaşkanınca yetkilendirilen alanlar ile merkezi idarenin yetkisi içindeki kamu yatırımları, mülkiyeti kamuya ait arsa ve araziler üzerinde yapılacak her türlü yapı, milli güvenliğe dair tesisler, askeri yasak bölgeler, genel sığınak alanları, özel güvenlik bölgeleri, enerji ve telekomünikasyon tesislerine ilişkin olan (97/ç); özel proje alanlarına ve 2/3/1984 tarihli ve 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ile 20/7/1966 tarihli ve 775 sayılı Gecekondu Kanunu uyarınca Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan uygulamalara ilişkin olan (97/ğ); (belirli şartlar dahilinde) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan veya mülkiyeti Hazineye, kamu kurum veya kuruluşlarına veya gerçek kişilere veyahut özel hukuk tüzel kişilerine ait olan taşınmazlar üzerinde kamu veya özel sektör tarafından gerçekleştirilecek olan yatırımlara ilişkin olan (97/h), depreme karşı dayanıksız yapılar ile imar mevzuatına, plan, proje ve eklerine aykırı yapıların ve bunların bulunduğu alanların dönüşüm projele ve uygulamalarına ilişkin olanlar (97/ı – 102/e); 23/9/1980 tarihli ve 2302 sayılı Atatürk’ün Doğumunun 100 üncü Yılının Kutlanması ve “Atatürk Kültür Merkezi Kurulması” Hakkında Kanunun 3 üncü maddesi ile belirlenen Atatürk Kültür Merkezi alanını iyileştirme, güzelleştirme, yenileme ve ihya etmek amacıyla yapılacak olanlar; Cumhurbaşkanınca belirlenen proje kapsamı içerisinde kalmak kaydıyla kamuya ait tescilli araziler ile tescil dışı araziler ve muvafakatleri alınmak koşuluyla özel kişi veya kuruluşlara ait arazilerin yeniden fonksiyon kazandırılıp geliştirilmesine yönelik olanlar (102/g); (genel yetkili) idarelerin ihtilafı halinde yapılacak olanlar (102/h); kıyı ve dolgu alanları ile bu alanların fonksiyonel ve fiziksel olarak devamı niteliğindeki geri sahalarına ilişkin olanlar (102/) ile sınırlıdır.

[6] Anayasa Mahkemesi’nin 1990/38 Esas, 1991/32 Karar ve 26.9.1991 tarihli kararı