Kapatma davası açıldığında “AK Parti'nin kapatılması, AK Parti'den önce Türkiye için bir felaket” diyen Zaman yazarı, dün Habertürk TV’de katıldığı ‘Türkiye’nin Nabzı’ programında Ak Partinin kapatılması gerektiğini savunuyordu.
 
Ak Parti’nin kapatılması talebini dile getiren ilk yazar değil Mümtazer Türköne. Aynı gazetenin bir başka yazarı da, geçtiğimiz ay sosyal medyada "Türkiye için tek çıkış yolu var. AKP'ye derhal kapatma davası açılmalı. Artık hukuki ve toplumsal meşruiyetlerini kaybettiler" demişti.
 
‘Asıl amaç Ak Parti kapatılsın’ balıklı yazımızda bu değişim ve savrulmayı şöyle yorumlamıştım: “Darbeci/vesayetçi anlayışın devamı bir dille Ak Parti'nin kapatılmasını istemek, sadece Ak Parti karşıtlığı, düşmanlığı değildir. Millet egemenliğine, milli iradeye, hukuk devletine karşı olmak, kumpas kurmaktır. Halkın seçtiği lidere "diktatör" deyip, kimseye hesap vermeye yanaşmayan belli bir sınıf ve zümre iktidarını savunmak  bu olsa gerek.”
 
Mümtazer Türköne de Ak Parti’yi kapatma davası açıldığında, Yargıtay Başsavcısını eleştirerek, amacın ne olduğunu benzer şekilde  yorumlamıştı 20 Mart 2008 tarihli yazısında:
 
“Mesele AK Parti'nin kapatılması ve Tayyip Erdoğan başta olmak üzere partinin çekirdek kadrosuna siyaset yasağı getirilmesinden ibaret değil…Rejim krizi, sistemin kilitlenmesi...”
 
Doğru bir analizdi, katılmamak mümkün değildi. Demokratik bir sistemde, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından bir siyasi partinin kapatılması krizin başlaması, bu parti seçimlerden birinci çıkmış ve tek başına iktidar olmuş bir parti ise kriz artı sistemin kilitlenmesi ve antidemokratik yöntemlere yol aralanması anlamına geliyordu. 1996 seçimlerinde birinci parti  olmuş Refahyol koalisyonunun büyük ortağı Refah Partisi’nin kapatılması için dava açılması rejim krizine neden olmuş ve 28 Şubat Postmodern Darbesi gerçekleşmişti.
 
2007 yılında, peş peşe devreye sokulan, 27 Nisan muhtırası, yargı aracılığıyla çıkarılan 367 krizi, Cumhurbaşkanı seçiminin iptaliyle oluşturulan kördüğüm, halkın hakemliği ile kısa sürede çözülememiş olsaydı binyıl süreceği söylenen 28 Şubat zihniyetinin yeni hamleleri kaçınılmazdı. Zamanında alınan erken seçim kararı, Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesine dair Anayasa değişikliğine referandumda halkın verdiği destek, demokrasi dışı yollarla iktidar devşirmek isteyenlerin hesabını bozdu. Sonuçta milletimiz kazandı. Halkın dediği oldu, demokrasi güçlendi ve bugünlere vesayetten arınmış bir demokrasi ile gelindi.
 
Siyasi istikrarın devamı, güven ortamının sağlanması, beraberinde ekonomik ve sosyal reformların yapılmasını, en önemlisi barış süreciyle otuz yıldır akan kanın durması ve terörün önlenmesinde çok önemli mesafe alınmasını sağlamış oldu.
 
 
Ancak, Türkiye’nin istikrarını, kalkınmasını, bölgesel bir güç olma yolunda aldığı mesafeleri, hakim güçlerden bağımsız milli politikalar yürütmesini istemeyenler halk desteğini artırarak yoluna devam eden Ak Parti’yi iktidardan uzaklaştırabilmek için, Ak Parti’ye destek veren kitlelerin en hassas olduğu bir konu olan, yolsuzluk ve rüşvet iddiaları üzerinden saldırıya geçtiler.
 
Geniş kitlelerin kısa sürede, asıl meselenin yolsuzluk ve rüşvet soruşturması olmadığını görmeleri ve Ak Parti’ye ve liderine sahip çıkmaları üzerine şimdi, yıkılan askeri vesayetin yerine kendi vesayetlerini hakim kılmak isteyen bir yapılanma Ak Parti’nin derhal kapatılmasını istiyor. Hizmet Hareketi, “Paralel Yapı”  olarak ifade edilen, bu organize oluşumun kendileriyle ilgisi olmadığını açıklasa da, gazete ve televizyonları ve sözcüleri aracılığıyla paralel yapıyı savunma refleksi, içerde ve dışarda Ak Parti ve politikalarını eleştirmeden öte düşmanca tavırlar sergilenmesi açıklamalarının inandırıcı olmadığını ortaya koyuyor. Son olarak Ak Parti’nin kapatılmasını açıktan dillendirmeleri de, tevil ve yoruma ihtiyaç bırakmıyor.
 
Ak Parti’nin kapatılmasını isteyen Türköne’nin kapatma konusunu gündeme taşımanın ne derece önemli ve etkili olacağını da çok iyi bildiği anlaşılıyor. Bu önemi sözünü ettiğimiz 2008 tarihli yazısında şöyle açıklıyor: “AK Parti üzerindeki kapatma baskısının, sonuçta AK Parti'nin kapatılmasından daha önemli olduğunu anlamamız lâzım. İstenen, hesaplanan ve beklenen, kendini kurtarma telaşına düşmüş bir AK Parti iktidarı. Halbuki iddianamenin yarattığı tahribattan daha büyüğünü, AK Parti'nin dev cüssesi ile kendini kurtarmak için çırpınması verebilir. AK Parti'nin kapatılması ile kapatma tehdidi ile istenen sonuçların devşirilmesi arasındaki fark, siyasetin anahtarı hükmünde.”
 
Şimdi merak edilen soru şu; Ak Parti’nin kapatılmasını isteyenler, mevcut paralel yapının kapatmayı gerçekleştireceğine mi inanıyorlar, yoksa kapatma tehdidi ile istedikleri sonuçları elde edeceklerine mi?