Seçimlere bir aydan az bir zaman kaldı. Mitingler, siyasilerin karşılıklı atışmaları sürüyor ama ciddi anlamda seçim heyecanı olduğunu söylemek zor. Ufukta iki dönemdir iktidarda bulunan Ak Parti’nin güven tazeleyerek tek başına iktidarı görünüyor. Bu arada siyasi hayatımızda yaşanana ilginç gelişmeler var.

2007 Yılında Cumhurbaşkanı seçim sürecine müdahale ederek Sayın Abdullah Gül’ü seçtirmemek için müdahale edenlerin amaçlarına ulaşamadıkları bir dönem yaşadık. Her darbeden sonra darbe karşıtlarını iktidara taşıyan halkımız bu defa da 27 Nisan darbecilerine hem 22 Temmuz seçimleriyle hemde Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine dair Anayasa değişikliğine onay vermek suretiyle  demokrasi ve hukuk dersi vermiş oldu. Gelişmeler bununla kalmadı. 2007 yılında Ümraniye’de ele geçirilen el bombalarının soruşturmasıyla çorap söküğü gibi ortaya çıkarılan iddia olunan Ergenekon Terör Örgütü ve bağlantılı davalar ile Balyoz Darbe Planı davası sözde demokrasiden özde demokrasiye geçiş sürecini yakından ilglendiren davalar olarak devam ediyor.

Ergenekon bağlantılı davaların temel özelliği, sanıklarının darbe teşebbüsü ile suçlanmaları. İddianamede suçlandıkları konular; Cebir ve şiddetle hükümeti devirmek, TBMM’ni kısmen veya tamamen çalışamaz hale getirmek, bu amaçla kaos ortamı hazırlamak, halkı hükümete karşı isyana teşvik amaçlarını gerçekleştirmek için örgüt kurmak, yönetmek, örgüte destek sağlamak, aynı amaçlar doğrultusunda değişik eylemler gerçekleştirmek. Kimi muvazzaf kimi emekli askerler, emniyet mensupları, sendika patronları, rektörler ve öğretim üyelerinden oluşan sanıklar ilk savunmalarında saygın kişiliklerini, vatansever ve milliyetçiliklerini öne sürerek suçlamaları kabul etmedilerse de Mahkeme önündeki delillere bakarak bu savunmalara itibar etmedi. Kamu parasını, silahını, istihbaratını darbe amacıyla kullananlardan yargının deşifre edebildiği sanıklara bakıldığında, Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığından Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanvekiline, Ak Parti Genel Başkanı’nın yani Başbakan’ın özel kalem müdürlüğüne kadar organize biçimde sızıldığını görüyoruz.

Darbeye teşebbüs suçu işledikleri iddia edilen sanıkların kimlik, kişilik ve rütbelerine bakılmasızın kimilerinin tutuklu yargılanmaları sürecinde haksız hukuksuz müdahaleleri de gördük. TSK resmi web sitesinde ilk defa Balyoz sanıklarının tahliye edilmemesini eleştiren bildiri ile yargıya baskı yaparken, İstanbul Barosu kurumsal olarak Ergenekon sanıklarına destek verdi. CHP ve MHP ise tutuklu Ergenekon ve Balyoz sanıklarından milletvekili adayı göstererek, darbe girişiminde bulunanları Meclis’e taşımanın yolunu açtılar.

Demokrasi, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, bağımsız ve tarafsız yargı derken kimlerin hangi pencereden hangi gözlüklerle baktığını, olması gerekenlerle olanları mukayeseyle daha iyi anlayabiliyoruz. Hukuk devleti olabilseydik, darbe sanıklarını milletvekili adayı yapmak şöyle dursun, görevlerinden açığa alındığını görürdük. Masumiyet karinesi hukuk devletini korumayı amaçlayan tedbirlerin alınmasına mani değil.  Basit bir suçtan görevini kötüye kullandığı iddia olunan bir memuru görevinden geçici olarak uzaklaştırmayı soruşturmanın selameti bakımından gerekli göreceksiniz ama silahlarla, bombalarla, yeraltına gizlenmiş darbe planlarıyla yakalanan ve tutuklanan muvazzafları görevlerinden uzaklaştırmayacaksınız.  Yargının TBMM’ni lağvetmeye teşebbüsle suçladıklarını Meclis’e sokmanın yolunu yapacaksınız. Dokunulmazlık zırhı ile hukuktan, adaletten kaçırmaya kalkacaksınız. Hadi CHP baştan beri Ergenekon avukatlığına soyunmuştu diyelim ama ya MHP? ‘Selam dağdaki kardeşime’ diye Terör örgütünün başına selam gönderenlerin, sivil-asker demeden kamu gücünü kullananları amaçlarına alet etmek için her türlü hile ve desiseyi kullandıklarını nasıl göremezler?

Millete rağmen siyasi partilerin ilk sıralara koyarak aday gösterdiği Ergenekon ve Balyoz sanıkları seçilirse, aynı anda tahliye  ile Meclis’e girme hakkı elde edecekleri sanılmasın. Yargılandıkları suçlar itibariyle, Anayasa ve yasalar çerçevesinde tahliye edilmeleri zorunlu değil. Suçun vasıf  ve mahiyeti aleyhlerindeki delil durumu, delillere parlamenter kimliği ve dokunulmazlık zırhı ile daha fazla tesir etme, karartma, değiştirme olasılığı, hatta yurt dışına kaçıp geri dönmeyen örneklerde olduğu gibi kaçma ihtimallerini dikkate alan mahkeme tahliye istemlerini reddedebilir. Bu durumda milletvekili olamazlar.
Seçilince milletvekilliği garanti olmamasına rağmen Ergenekon sanıklarının bağımsız adaylığını  ve seçilmelerini bir yere kadar anlamak mümkün ama ön sıralardan aday göstererek halkın oyunu darbecilere kanalize etmenin ve bu yolla vekil seçildiklerini söylemenin hukuk ve demokraside savunulacak tarafı olmasa gerek.

Reşat Petek