Uygulamada sözleşmelerin yorumuna dair taraf uyuşmazlığı vaki olduğunda genellikle taraflardan biri sözleşmenin geçersiz olduğu iddiasını öne sürer. Dolayısıyla bir önceki yazımızda ifade ettiğimiz üzere tarafların sözleşmenin kurulup kurulmadığına yahut geçerli olup olmadığına dair bir uyuşmazlık içerisinde olmaları halinde ortada bir “kurucu yorum uyuşmazlığı” söz konusudur.

Bununla beraber esas meselemiz ise yine ifade ettiğimiz gibi içeriğe dair yorum uyuşmazlığıdır. Yani tarafların sözleşme hükümlerinin ne şekilde anlaşılması gerektiği hususunda uyuşmazlık içerisinde olduğu durum olan içerik yorum uyuşmazlığı, sözleşmelerin yorumu deyince esas olarak anlamamız gereken husustur.  Uygulamada Yargıtay da buna bu şekilde bir anlam atfetmektedir ve sözleşmelerin yorumlanmasından kasıt içerik yorum uyuşmazlığı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tabi bizler avukat olarak önümüze gelen uyuşmazlığın objektif tespitinden ziyade müvekkilin menfaatlerini korumaya yönelik hareket ederiz. Dolayısıyla davalarda taraf vekillerinden biri genellikle sözleşmenin geçersiz olduğuna hatta kurulmadığına yönelik bir iddiada bulunuyor ve hakimin kurucu yorum uyuşmazlığına dair bir hüküm tesis etmesini talep etmekte ve bu talebin aksi yönde bir durum oluşması halinde içeriğe dair taleplerini ifade edilmektedir. Bu şekilde bir iç içelik halinden de sıklıkla söz edilmekte ve uygulamada karşılaşılmaktadır. Bu yüzden yorum uyuşmazlığı üst başlığı altında kategorik olarak “kurucu yorum uyuşmazlığı” ve “içerik yorum uyuşmazlığı” başlıkları meseleyi daha rahat anlamamıza vesile olmaktadır.

Bu kategorizasyon bir tarafa ilk planda bir yorum uyuşmazlığından ve bunun çözümünden söz edebilmemiz için kurulmuş ve geçerli bir sözleşmenin varlığından bahsedebiliyor olmamız gerekir. Bahsolunduğu üzere kurucu ve içerik yorum uyuşmazlıklarının birbirini takip etmesi halinde hakim önce sözleşmenin kurulup kurulmadığına, kuruldu ise geçerlilik kazanıp kazanmadığına yönelik yorum yapmalı, sözleşme kurulmuş ve geçerli ise içerik yorumuna geçmelidir

İkinci olarak, tarafların sözleşmenin içeriğini farklı şekillerde anladığı hususunun sübut bulmuş olması gerekir. Hakim burada sözleşmenin içeriği dediğimiz sözleşmenin mahiyetini oluşturan kurallar bütününe tümüyle hakim olmalıdır. Bu içeriği  haklar, borçlar ve külfetler olarak özetleyebiliriz. Bir uyuşmazlığın sabit olduğu anlaşıldıktan sonra hakim tarafların gerçek ve ortak iradelerini tespit etmeye çalışarak bu yorum uyuşmazlığını gidermeye yönelir.

Burada uygulamada karşımıza muazzam bir çeşitlilik çıkmaktadır. Bu hususu örnekleme yolu ile sınırlamamız neredeyse mümkün değildir. Hakim önüne gelen olayda taraf iradelerini ve sözleşmenin içeriğini belirli ilkeler çerçevesinde yorumlar.(Takip eden yazıda konu edilecektir) Tarafların gerçek ve ortak iradelerini araştırır. Burada makul, dürüst, güvenilir, ahlaklı, iyiniyetli normal zekalı bir kişi kriterini esas alır. Ancak hakim bazı hallerde sözleşme taraflarının sübjektif özelliklerini de nazara alır. Örneğin taraflar söz konusu olayda tacir olarak yer alıyorlarsa hakim yorum faaliyetinde bulunuyorken tarafların bu niteliğini dikkate almak durumundadır. Burada ortalama bir insanın halinden ziyade bir beklenti içinde olunması gerekmekte ve bu husus sözleşmenin yorumlanmasında göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu genel çerçeveyi ortaya koyduktan sonra Yargıtayın önemle vurguladığı ve artık istikrar kazanmış olan kanaatin altını çizmek gerekir ki o da “Hakimin sözleşmenin yorumunda kullanacağı en başat araç ve en merkezi alet sözleşmenin kendi metnidir.”  Yani hakim sözleşmede kullanılan kelime ve ifadelerin anlamına uygun yorum yapmalıdır. Burada dil bilgisi kuralları ve kelimelerin anlamları oldukça belirleyicidir.

Bu önemli hususla birlikte yine tarafların beyanlarında yanlışlıkla kullanılan kelime ve ifadelerin baz alınmaması gerektiğini de belirtmek gerekir. Düzenli olarak satın alma işlemi yapan bir müşterinin kendisinin tedarikçiye yönelik bir satış gerçekleştireceğine dair sehven kullandığı bir ifadeyi elbette lafzi olarak yorumlayamayız.

Daha önce de ifade ettiğimiz üzere tarafların gerçek amaç ve iradelerini gizlemek için beyan ettikleri ifadeleri de dikkate almamak gerekir. Muvazaaya da işaret eden bu yorum kriteri özü itibariyle tarafların gerçekte yapmak istedikleri sözleşme veya tesis etmek istedikleri hükümlerin araştırılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Günümüzde sözleşme öncesi görüşmeler gerek teknik bakımdan gerek maddi gerçeklik bakımdan birçok hüviyete bürünmüş olarak çok çeşitli şekillerde karşımıza çıkabilmektedir. Bunların hukuki karşılıkları, teknik ifadeleri ve somut olayda gerçekleştirilen müzakere biçimlerinin nereye ne kadar denk düşeceği hususları ayrı bir yazının konusu olabilir. Bunları ayrı bir yazıya havale ederek bu başlıkta belirtmek istediğimiz yorum kriteri “taraflar arasındaki sözleşme öncesi görüşmelerin analiz edilmesi” gerekliliğidir. Özetle, sözleşmenin hangi müzakere aşamalarından geçerek akdedildiği oldukça önemlidir. Tabi burada şunu unutmamak gerekir ki bu kriter bir noktada sözleşmenin lafzının-metninin önceliği ve yukarıda saydığımız kriterlerin belirleyiciliğinin ardılı olarak düşünülmelidir. Fakat her ne olursa olsun sözleşme öncesi müzakere aşamalarının yorum faaliyetinde çok önemli bir yer teşkil ettiğini unutmamak gerekir. Kesin bir şekilde altını çizmek gerekir ki belirli bir usul takip edilmese dahi müzakere aşamasındaki toplantılar, mailleşmeler, mesajlaşmalar ve hemen hemen birçok husus dava dosyalarının akıbetini etkileyici nitelikte olabilmektedir.

Bu bağlamda taraflar arasındaki önceki sözleşme ilişkileri ve ticari gelenekler de göz önünde bulundurulması gereken bir başka kriterdir. Taraflar arasındaki bir yorum uyuşmazlığı çözüme kavuşturulurken taraflardan birinin süregelen uygulamayı öne sürmesi hakim tarafından dikkate alınacak ve davanın akıbetine etki edebilecektir.

Yine tarafların sözleşme süresince yaptığı davranışların da süreç ve taraflar nezdindeki önem derecesi tespit edilmeli ve mevcut realite dikkate alınmalıdır. Daha açık ifade etmek gerekirse taraflar bazen sözleşmede hangi ifadelere başvurmuş olurlarsa olsunlar kendi aralarında yeknesak ve müstekar bir başka teamül oluşturabilir ve bunu sürdürebilirler. Bu realite sözleşmenin yorumu esnasında göz ardı edilemeyecek bir kriteri oluşturmaktadır.

Nihai olarak ortaya çıkmış olan bir sözleşmede vuku bulan bir yorum uyuşmazlığında tüm bu zihinsel faaliyetleri yürütürken sözleşmenin temel amacının daima akılda bulundurulmasıdır. Zaten önümüze almış olduğumuz bir sözleşme metninde “sözleşmenin başlığı”, “sözleşmenin konusu” ve “sözleşmenin amacı” kısımları doğrudan dikkate almamız gereken kısımlardır. Sözleşmenin bu bölümleri o sözleşmenin yorumuna dair yürütülen bir yargılama faaliyetinde hakim tarafından doğrudan dikkate alınır. Zira tüm hükümler sözleşmenin amacına hizmet edecek şekilde dizayn edilmiştir.

Yukarıda ifade etmiş olduğumuz taraflar arası yeknesak ve müstekar uygulamanın yürürlük kazanmasının dikkate alınacağı hususu ile beraber Yargıtay tarafların söz konusu faaliyeti yürüttükleri alanın yahut yörenin sahip olduğu ticari teamüllere, geleneklere, yerel örf ve adetlere de önem atfetmektedir.

Tüm bu hususları dikkate alan tarafların zaman zaman ya ayrı bir protokol olarak bir yorum anlaşması tanzim ettikleri yahut her ilgili maddenin içerisinde yoruma dair ifadeler koydukları ve muhtemel yorum uyuşmazlıklarında nasıl hareket edileceğine dair hükümler inşa ettikleri görülmektedir. Bu hükümlerin yahut protokollerin de dikkatle incelenmesi gerekmektedir. Bu şekilde yoruma dair yol gösterici düzenlemeler yok ise kanunun “yorumlayıcı hükümler” dediğimiz hükümleri de önem arz etmekte ve göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Zira kanunun ilgili bir hususa dair  doğrudan “… şeklinde anlaşılır” “… şeklinde yorumlanır” vb hükümleri yorum faaliyetinde dikkate alınmalıdır.

Kısaca ifade etmeye çalıştığımız bu yorum vasıtalarını somut olay bağlamında maharetle işletmek hukukçunun görevidir. Bu hususlara dair daima okumalı, Yargıtay kararları ile hemhal olmalıyız. Eskilerin ifadesi ile “kem aletle kemalat olmaz.” Ancak bu yorum vasıta ve aletlerini kullanırken dikkat edilmesi gereken belli başlı yorum ilkelerinin varlığını da unutmamak gerekir. Felsefede “bütün parçaların toplamından fazla bir şeydir” şeklinde klasik ve klişeleşmiş bir söz vardır. Hayat nasıl holistik-bütüncül bir bakış açısıyla yaşanılması gereken bir şey ise hayatın içinden doğan sözleşmeler ve sözleşmelere dair uyuşmazlıklar da aynı olgunluk ve dirayetle ele alınmalıdır. Evet, elimizde her türlü malzeme ve bu malzemeleri işleyecek aletler mevcut olabilir. Bu aletler çok iyi niteliklere sahip de olabilirler. Ancak tüm bunlardan ortaya nitelikli bir ürün ortaya çıkarabilmek yorumcunun zihninde işleyen ve nosyon dediğimiz ruhu ifade eder ve bu ruha bağlıdır. Bu ruh ilkelerle şekillenir ve yoğrulur. Bu ilkeleri de diğer yazıya havale ederek bu yazıyı burada sonlandıralım.

>> Sözleşmeleri Nasıl Yorumlayalım? - 1