Cesare Beccaria 18.yy da yayımladığı suçlar ve cezalar hakkında[1]  eseri ile günümüzdeki ceza hukunun temellerini oluşturmuştur. Beccaria bu eserde cezaların kökenini, yasaların yapımını, yorumunu, cezaların amacını, suçların tasnifini yapmıştır. Beccaria bu eserini yazarken Montesquieu gibi ünlü düşünürlerden etkilenmiştir.

Beccaria toplumun yararlarının toplumun tüm üyeleri tarafından paylaşılması gerekir diyerek giriş yapar kitaba.

Beccaria özgür insanların ortak iradesinin ürünü olması gereken yasaların çoğu kez küçük bir azınlığın tutkularının araçları ya da rastlantıya bağlı veya geçici bir zorunluluktan kaynaklandığını ifade eder. Yasaları, birbirinden ayrı ve bağımsız şekilde hayatlarını sürdüren insanların birarada yaşamalarını sağladığını söyler. Beccaria yaşadığı yüzyılda çoğu mahkemelerde verilen cezaların barbarca olduğunu söylemiş çok az sayıda insanın bu cezalara karşı çıktığını söylemiştir.

Düşünüre göre ceza yasalarını yorumlama yetkisi, yasa koyucu olmadıkları için yargıçlara bırakılamaz. Yasaların meşru yorumcularının herkesin iradesinin emanet edildiği yasa koyucu olmalıdır. Her yurttaşın yasalara aykırı olmayan her şeyi yapabilmesini ve kendi eylemlerinin sonucu olanlar dışında aykırılıklardan sorumlu tutulmamasını ve bundan kaygı duymamalı demektedir.

Yazara göre toplumda yasaları ve kuralları çiğneyen insanların olmaması için en iyi tedbirin ceza olduğunu söyler. Suçlara verilecek cezaların suçların ağırlığıyla aynı orantıda olması gerektiğine inanır. Eğere suça verilecek cezanın işlenen suçtan daha ağır olması durumunda toplumda hakkaniyete uygun bir ceza verilmediği inancı oluşacağını söyler ya da işlenen suça verilecek cezanın suçtan daha hafif olması durumunda ise cezanın caydırıcılığı etkisini kaybedeceğini ifade eder.

Beccaria hükümdarın (egemenin) ceza verme yetkisi(hakkı)nı ise toplumsal yaşam ve güven  için kesin bir zorunluluktan kaynaklanması gerektiğini aksi takdirde bunun bir zorbalık olacağını söyler.

Beccaria yasaların anlamlarının kapalı olmamasını herkesin anlayabileceği açık ve sade bir dille yazılması gerektiğini yoksa halkın kendi özgürlüğünün ve fiillerinin yasaları ellerinde bulunduran küçük bir azınlığın kölesi olması söz konusudur demiştir. Beccaria matbanın değerini toplumun yasaları öğrenmede ve özgürlüklerinin küçük bir azınlığın eline geçme tehlikesinden kurtardığını düşünmektedir.

Düşünüre göre suçların tasniflendirilmesi bazı suçların doğrudan doğruya topluma ya da toplumu temsil eden kişiye bazı suçların vatandaşların yaşamlarını, mallarını ya da onurlarını ,bazı suçların ise kamu güvenliği için yasanın yapmayı ya da yapmamayı buyurduğu kurallara aykırı eylemler olarak sınıflandırır.

Her suçun ve cezanın yasadan kaynaklanması gerektiğini kimseye yasada olmayan bir suç veya cezanın verilmemesini ifade etmiştir. Birinci on soylu yurttaşla sonuncu sıradan yurttaşa aynı cezanın verilmemesinin adalete aykırı olduğunu ve herkesin yasalar önünde eşit olduğunu belirmiştir. Cezaların gayesinin duyarlı bir insanı bunaltmak olmadığını ya da işlenmiş bir suça işlenmemiş gibi yok saymak olmadığına değinmiştir. Verilecek cezanın suçun doğasına her zaman uygun düşmesini belirtmiştir.

Beccaria cezanın gerçek ölçüsünün suçlunun faili ya da günahı değil topluma verdiği zarardır demektedir. Beccaria ceza vermekten çok suçun işlenmeden önlenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Suçları önlemek için erdemli bir hareketin ödüllendirilmesi gerektiğini ve suçları önlemede en zor ama en güvenilir yolun eğitimi yetkinleştirmek olduğunu ifade etmiştir.

Cezaların amacının suçlunun vatandaşlara ve topluma karşı zarar vermelerini engellemekten ve başkalarının aynı eylemlerde bulunmalarını önlemekten başka bir şey değildir demiştir. Suça verilecek ceza insancıl ve işlenen suçla aynı ölçüde olmalıdır. İnsanlık dışı her tür cezalandırma şeklinin reddeder. Cezaların siyasal amacının ise başkalarını korkutmaktan başka bir şey olmadığını söylemiştir. Yargılamaların hızlı bir şekilde yapılmasını cezanın işlenen suça yakın olmasını çok adil ve yararlı olacağını söylemiştir. Doğal olarak yaptırım gerekmeyen bir olayda ceza verilmesinin insanları suç işlemeye teşvik edeceğini söylemiştir. Cezaların ağırlıklarının toplumun içinde bulunduğu kültüre, şartlara göre uygun olması gerektiğini belirtmiştir. Beccaria‘Cezanın etkisinin onun ağırlığından veya vereceği acıdan çok, cezanın uygulanacağının kaçınılmaz olduğuna ilişkin inançta yatmaktadır’der. Bir cezanın kendisinden beklenen etkiyi yapabilmesi içinse cezanın yol açtığı acının suçun sağladığı yarardan çok olmasının yeterli olacağını söylemiştir. Cezalandırmada uzun bir gecikmenin olmaması gerektiğini, geciken cezanın cezadan çok bir gösteriye dönüşeceğine değinir.

Kişiliğe ve onura ters düşen,yani bir vatandaşın başka vatandaşlardan beklediği saygının haklı bir dayanağı olan ve onura ters düşen sövgüler, yüz kızartıcı cezalarla cezalandırılması gerektiğini, yüz kızartıcı cezalara çok başvurulmamasının elzemliğini çok başvurulması takdirde veya yüz kızartıcı olmayan bir suça yüz kızartıcı ceza verilmesi halinde yüz kızartıcı cezaların sıradanlaşacağını ve bu cezaların yüz kızartıcı olmayacağını söylemektedir.

Beccaria işkence hakkında dünyada her ulusun kendine göre işkence örnekleri olduğunu ve işkenceden muaf hiçbir devletin olmadığına inanmaktadır. İşkence ile bir suçluya suçunu itiraf ettirmek bazı zamanlar suçlunun içine düştüğü mütenakız durumları gidermek gibi sebepleri öğrenmek amacıyla yapıldığından bahsetmektedir. İşkencenin bir nevi yargıcın kararından önce suçlu ilan etmek  gibi olduğunu ve asla yargıcın kararından önce bir kimsenin suçlu olamayacağını söylemiştir. Bir suçun ya gerçek ve işlenmiş ya da gerçek değil ve işlenmemiş olduğunu söyler. Suç gerçekse suçluya yasada öngörülen cezalardan başka bir şey verilemeyeceğini ve işkencenin gereksiz ve akıl almaz bir olay olduğundan bahsetmiştir. İşkence de güçlü, kuvvetli acıya dayanıklı bir suçlunun aklanabileceğini veya güçsüz, zayıf ve acıya direnci olmayan suçsuz bir kimsenin ise ceza alabileceğinden bahsetmiştir.

Beccaria tutuklama üzerine ise bir insanı ceza evinde tutmanın suçlunun kaçma ya da işlenen suçun kanıtlarını bulmak için gerekli olduğu ölçüde dar tutulmalıdır der. Beccaria tutuklamanın bir ceza olduğunu yasaların uygulayıcısı olan yargıç ve savcıların bir insanı özgürlüğünden ederken keyfi davranamayacağını söylemiştir. Yazar herhangi bir suçtan dolayı tutuklanmış bir kimsenin tutuklandıktan sonra aklanmış ve suçsuzluğu ortaya çıkmış ise, tutuklamanın o kişi üzerinde hiçbir aşağılayıcı ve onur kırıcı izinin kalmaması gerektiğini söyler.

Yazar, yaşamı bütün değerler arasında  en önemlisi en büyüğü ve en kapsamlısı olarak görür o yüzden ölüm cezasına karşı çıkmış ve insani bulmamıştır. Beccaria‘Kendi benzerlerini öldürmeleri, boğazlamaların nasıl bir hak olabilir ki, insanlar bunu ellerinde tutabiliyorlar’diyerek tepki göstermiştir ölüm cezasına. En son verilen ölüm cezasının topluma zarar vermeye eğilimli insanları asla caydırmadığını bir caninin öldürülmesinin dehşet verici görünüşünden çok, özgürlüğünden yoksun bir insanın ve acılı durumunun suçlara karşı örnek olmada daha yararlı olduğunu söylemektedir. Ölüm cezasının yerine hapis cezasının bir toplum üzerinde daha etkili olacağını ölüm cezasının kısa ve çok etkili olmayacağını ama hapis cezasının daha ağır bir ceza olduğunu kitapta şöyle ifade eder ‘bu cezanın yol açtığı bütün mutsuz anlar bir araya getirildiğinde büyük olasılıkla daha ağır bir cezadır. Zira, bu mutsuz anlar hükümlünün bütün yaşamı boyunca sürerler’

Yazar, bir cezanın bir yurttaşa ya da birden çok kişiye uygulanırken kaba, güç veya şiddet oluşturmaması için yaptırımların en ılımlısı ve en azı, işlenen suçların ağırlığıyla orantı bulunması ve yasalar tarafından belirlenmiş bulunması zorunluluğuna dikkat çekerek kitabına son vermiştir.

-------------

[1] Beccaria/Cesare, ‘Suçlar ve Cezalar Hakkında’, İmge Kitabevi, 8. baskı, Ankara 2019