TAKSİRLE ÖLÜME NEDEN OLMA -MALPRAKTİS- TIP CEZA HUKUKU

TCK’nın 85. maddesine göre,  taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.  Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 1.  GENEL OLARAK

Bu suçla korunan hukuki yarar başkasının yaşam hakkıdır[1].  Taksir 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda tanımlanmıştır. TCK’nın 22.maddesine göre taksir, “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.“ Taksir sorumluluğunun kaynağı topluma karşı bir yükümlülüğün yerine getirilmemesidir. Gerçekten toplum içinde yaşayan birey başkalarının canına ve yaşam güvenliğine zarar vermemek zorundadır. Taksirli sorumluluğun esasını önlenebilir olan istenmeyen zararlı sonuçları önlemeye yönelik davranış kurallarına uymama olup, taksirli sorumluluğu belirten özellik, tedbirsizlik ve özensizliktir, yani tedbir almak ödevinin ihlal edilmesidir. Nitekim 5237 sayılı TCK da taksirin esasını dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlaline dayandırmaktadır. Taksir, zararlı sonucun gerçekleşmemesi için iradenin yeterli olarak kullanılmaması ve dolayısıyla dikkat ve özenin gösterilmemesi ile ortaya çıkmaktadır.

Doktorun içinde bulunduğu koşullara ve somut olayın özelliklerine göre, mesleğinin ortak bilgi ve tecrübesinin gerektirdiği dikkat ve özeni göstermesi durumunda, istenmeyen neticeyi öngörebileceği söylenebiliyorsa, neticenin öngörülebileceğinin kabulü gerekir.  Bu durumda öngörülmesi gereken ve istenmeyen neticeyi öngöremeyen doktorun taksir düzeyinde sorumluğu söz konusu olacaktır. Buna karşılık, doktorun mesleğin gerektirdiği bilgi ve ortak tecrübeler uyarınca bütün dikkat ve özeni yerine getirmesine karşın, neticenin öngörülmesi mümkün olmaz ise artık taksirden değil, ancak kusuru ortadan kaldıran kaza ve tesadüften söz edilebilir[2].

Taksirle ölüme neden olma suçunun mağduru, ancak insan olabilir. Bu suçla korunmak istenen hukuki değer yaşama hakkı olduğuna göre, suçun işlendiği anda mağdurun hayatta olması gerekir. Hayatta olmak, canlı doğmayı gerektirdiği gibi; suça sebebiyet veren hareketlerin yapıldığı sırada yaşıyor olmayı da zorunlu kılar. Cenin, ana rahminden çıkarak ayrı bir varlık haline gelinceye kadar öldürme suçunun mağduru olamamaktadır. Bu suç bakımından özellikle bebeklerde mağdurun doğmuş ve sağ olması şarttır. Aksi halde hamile kadına karşı taksirli eylemde bulunulmuş olsa ve bunun neticesinde çocuk ölü doğmuş olsa burada çocuğa karşı işlenmiş bir taksirle öldürme suçu bulunmamaktadır. Ancak burada TCK 87/2-e veya 89/3-e maddelerinde düzenlenen yaralama suçunu oluşturur. Bu durumda mağdur veya maktul çocuk değil annedir.

2.  SORUŞTURMAYA İLİŞKİN KORUMA TEDBİRLERİ

Bu suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe varsa, tutuklamaya sevk edilmelidir. Soruşturma aşamasındaki ifade sırasında şüphelilerin müdafisi yoksa CMK'nın 151/3. maddesi gereğince alt sınırı 5 yılı geçmediğinden müdafi görevlendirilme zorunluluğu bulunmamaktadır. 

3. EYLEM

Hareket herhangi bir özellik göstermez. Serbest hareketli olması nedeniyle söz konusu suç her türlü hareketle işlenebilir. Önemli olan taksirle yapılan hareketin insanın ölümüne neden olmasıdır[3]. Diğer bir ifadeyle, suçun maddi unsurunu teşkil eden fiil taksirli bir eylem ile bir kişinin ölmesine sebebiyet verilmesidir. Hareketin şekli önemli değildir. Taksirli fiil icrai bir hareketle işlenebileceği gibi, ihmali bir hare­ketle de işlenebilir[4].  Taksirli suçlarda, somut olayda gerçekleşen netice ile failin özen yükümlülüğü arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Failin fiili olmasaydı netice meydana gelmeyecekti denebiliyorsa, hareket ile netice arasında nedensellik ilişkisi var demektir. Hareket ile netice arasında nedensellik ilişkisi bulunmalı; ölüm neticesi failin gerçekleştirdiği hareket sonucunda ortaya çıkmalıdır[5].

4. MANEVİ UNSUR

Bu suçun manevi unsuru taksirdir. Fail basit veya bilinçli taksirle neticeye sebebiyet vermiş olmalıdır[6]. Taksirle ölüme neden olma suçunun oluşması için taksirin, basit veya bilinçli taksir olması herhangi bir farklılık arz etmemektedir. Ancak taksir türünde ki farklılık, cezanın belirlenmesi aşamasında önem kazanmaktadır. Bilinçli taksir halinde, taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılmaktadır[7].

 Taksir, basit taksir ve bilinçli taksir olarak iki çeşittir. Basit taksir, taksirin en çok karşılaşılan şekli olup, objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak fail tarafından öngörülebilir nitelikteki neticenin öngörülmemesidir. Fail dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun davransaydı neticeyi öngörebilecek ve netice meydana gelmeyecektir. Bilinçli taksir ise, failin hareketinden tipe uygun, hukuka aykırı bir neticenin gerçekleşmesi ihtimal dâhilinde bulunmakla beraber, failin neticeyi öngörmesine rağmen, bu neticeleri önleyebileceğine yükümlülüklere aykırı biçimde güvenerek çaba sarf etmesine karşın istenmeyen neticenin meydana gelmesidir.

5. İŞTİRAK

İştirak; bir kişi tarafından işlenebilen suçun, birden fazla kimsenin önceden işbirliği yapmaları sonucu gerçekleştirmeleri olarak tanımlanmıştır. İştirak ancak kasten işlenen suçlarda mümkün olabileceğinden taksirli suçlarda iştirak hükümleri söz konusu olamaz.  Diğer bir ifadeyle, taksirle öldürme suçunda iştirak söz konusu değildir. Çünkü iştirak hükümlerinin uygulanabilmesi için suç işleme kararı ve suçun kasten işlenebilen bir suç olması gerekir. Bu nedenlerle suça iştirak için, iştirak iradesinin bulunması gerektiğinden taksirli suça, iştirak olmaz. Ancak, taksirle öldürme suçunun birkaç kişi ile beraber ve suça birlikte sebebiyet verilmesinden söz edilebilir. Böyle bir durumda da her fail kendi taksirinden dolayı sorumlu olacaktır.

6. TEŞEBBÜS

 TCK'nın 35. maddesine göre, kişi işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur. Taksirle işlenen suçlarda suç işleme kararı ve düşünüp öngörülerek istenmiş bir netice de olmadığı için, bu suçlara teşebbüs mümkün değildir. Dolayısıyla taksirle ölüme neden olma suçu teşebbüse elverişli değildir.

7. İÇTİMA

Taksirle ölüme neden olma suçunda ölen kişi sayısınca suç oluşmaz. Yasa koyucu, TCK'nın 85/2. maddesinde belirttiği üzere, fiil birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır, hükmüyle özel bir içtima hali düzenlenmiştir.

5237 sayılı TCK m. 85/2 de düzenlenen, fiilin birden fazla kişinin ölümüne, ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına sebebiyet vermesi halinde faile 2 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası verilecektir. Bu ağırlatıcı nedenin uygulanabilmesi için en az iki kişi ölmeli veya bir kişinin ölümü ile birlikte bir veya daha fazla kişinin yaralanmış olması gerekir. Taksirle ölüme sebebiyet verilmesinde, failin kusurunun bilinçli taksir olması halinde, ceza üçte birden yansına kadar artırılır (TCK m.22/3).

Taksirli fiil sonucu iki veya daha fazla kişi ölmüş ise 85/2 maddesine göre ceza tayin edilecektir. Birden fazla kişinin ölmesi halinde bu nitelikli halin uygulanması için ayrı­ca bazı şahısların yaralanmasının gerekli olmadığı açıktır. Ancak, bu ihtimal de maddede ifade edilmiş ve birden fazla kişinin ölümüyle beraber bir ya da birden fazla kişinin yaralanması halinde de faile 2 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası verileceği belirtilmiştir. Bu ağırlatıcı nedenin uygulanabilmesi için en az iki kişi ölmelidir. Bir kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına sebebiyet vermesi halinde faile 2 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası verilecektir. Bu ağırlatıcı nedenin uygulanabilmesi için en az bir kişi ölmeli bir veya daha fazla kişinin yaralanmış olması gerekir.

8. GÖREVLİ MAHKEME

5235 sayılı Kanunun 11. ve 12.maddelerine göre, 85/1.fıkradaki bir kişinin ölmesi halinde suça bakma görevi asliye ceza mahkemesine, 85/2.fıkradaki bir veya birden fazla kişinin ölümüyle beraber bir veya birden fazla kişinin yaralanması halinde, suça bakma görevi ise ağır ceza mahkemesine aittir.  Ceza Muhakemesi Kanunu(CMK) madde 12 fıkra 1’e göre, davaya bakma yetkisi, kural olarak suçun işlendiği yer mahkemesine aittir.

9. ZAMANAŞIMI

Taksirle ölüme sebebiyeti düzenleyen TCK m.85/1 açısından dava za­manaşımı süresi, suçun işlendiği tarihten itibaren on beş yıldır (TCK m.66/1-d). Dava zamanaşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi halinde, dava zama­naşımı süresi en fazla yirmi iki yıl altı ay olabilir (TCK m.67/4).

Eylemin birden fazla kişinin ölümüne veya bir ya da birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmasına ilişkin TCK m.85/2 açısından da dava zamanaşımı süresi, suçun iş­lendiği tarihten itibaren on beş yıldır (TCK m.66/l-d). Dava zamanaşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi halinde, dava zamanaşımı süresi en fazla yirmi iki yıl altı ay olabilir (TCK m.67/4).

10. SORUŞTURMA

Tıbbi müdahalede bulunurken tıbbi malpraktis nedeniyle hastasına ölümüne neden olduğu  iddia edilen bir doktorun adli merciler nezdinde soruşturulabilmesi hususunda doktorun görev yaptığı kurum veya kuruluşa  göre farklılıklar söz konusu iken 12/5/2022 tarihli 7406 sayılı yasadaki değişiklikler ile aradaki farklılıklar ortadan kaldırılmıştır. 3359 sayılı Kanuna ek 18.  madde eklenmiş olup düzenleme şöyledir; “Yükseköğretim Kanunu’nun 53 . maddesinde yer alan soruşturma usulüne tabi olanlar hariç olmak üzere, kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle yapılan soruşturmalar hakkında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Soruşturma izni, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından verilir. Mesleki Sorumluluk Kurulu, özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensupları bakımından il sağlık müdürlüklerinde görevli başkan veya yardımcılarını da ön inceleme yapmak üzere görevlendirebilir. Soruşturma izni verilmesine ilişkin 4483 sayılı Kanunun 7. maddesindeki süreler, iki kat olarak uygulanır. Mesleki Sorumluluk Kurulunun kararlarına karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilebilir.

12/5/2022 tarihli 7406 sayılı Kanun’un 15. Maddesi ile  3359 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. “geçici 13. Maddeyle  Ek 18 . maddenin birinci fıkrası hükümleri, 4483 sayılı Kanun hükümleri uyarınca haklarında kesinleşmiş bir soruşturma izni verilenler bakımından uygulanmaz ve soruşturma veya kovuşturmalara devam olunur.

Taksirle ölüme neden olduğu iddia edilen doktor hakkında  yapılan şikâyete veya ihbara  bağlı olarak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından  ivedi olarak toplanması gereken deliller toplanır. Şikâyetçinin ifadesi, şüpheli doktorun ifadesi, ölüm olayına  ilişkin fiziki ve ruhsal bulguları içeren  doktor raporu, otopsi tutanağı,  varsa tanık ifadeleri, film, grafi vesair  tüm tıbbi kayıtlar eklemek suretiyle soruşturma yapılabilmesi için soruşturma izni  alınması gerekir. Cumhuriyet savcısının öncelikle Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulundan soruşturma izni istedikten sonra   doktorun mesleğinin icrası kapsamında yaptığı muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle eyleminin  malpraktis kapsamında olup olmadığı ile doktor ya da doktorların kusurlarının bulunup bulunmadığına ilişkin bilirkişi raporu alması  gerekir. 

Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulu’ndan soruşturma izni alındıktan sonra eğer olayda taksirle ölüme neden olma suçunun unsurları oluşmuş ise deliller toplandıktan sonra uzlaştırma yoluna gitmeden Cumhuriyet savcısı  tarafından iddianame düzenlenir.

Ceza yargılamasında delil serbestliği ilkesi geçerli olup doktorun tıbbi malpraktisten dolayı cezai sorumluluğu, her türlü delille ispatlanabilir. Hastane kayıtları, film ve grafiler, epikriz raporu, otopsi raporu, mağdurun beyanı veya tanık beyanı delil oluşturabilir. Tıbbi malpraktise ilişkin soruşturma ve yargılamalarında, kuşkusuz en önemli delil teşhis, tedavi ve tedavi sonrası izlemeye ilişkin tıbbi kayıtlardır. Bu itibarla ispat açısından da iş bu delilleri elinden alınan hasta veya doktor açısından olayın aydınlanması mümkün olamayacağından, bu kayıtların ayrıntılı ve düzenli tutulmaları, saklanmaları, Cumhuriyet Başsavcılığına ve mahkemeye sunulmaları önem arz etmektedir[8]. Adli Tıp Kurumu Başkanlığındaki tıbbi malpraktis iddialı dosyaların incelenmesi aşamasında, ölü muayeneleri ve otopsi raporu, mernis ölüm tutanağı, olay yeri inceleme tutanağı, otopsi ile olay yeri film ve fotoları, kişinin tedavi gördüğü sağlık kurum veya kuruluşlarında düzenlenmiş olan tüm belge ve grafiler, dava dosyası veya soruşturma evrakının tamamı ile suçlanan doktorların ifadeleri talep edilmektedir[9].

Sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensupları bakımından ek 18 inci maddenin birinci fıkrasıyla, muhakeme şartı niteliğini haiz izin müessesesi getirildiğinden, bu kişiler hakkında sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle halen yürütülen soruşturma veya kovuşturmalarda Mesleki Sorumluluk Kurulundan izin alınması gerekmektedir[10].

DOÇ. DR. CENGİZ APAYDIN

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET SAVCISI

CEZA HUKUKU BİLİNCİ TV

GENÇLİK CEZA PLATFORMU

HUKUK VE ADALET BİLİNCİ TV

cezahukukubilinci.org

--------------

[1] Hakeri,  Tıp Ceza Hukuku, 135.

[2] Gökcan, 653.

[3] Özbek ve diğerleri, Özel Hükümler, 178.

[4]    5237 sayılı TCK'nın 22. madde gerekçesi.

[5]    Dönmezer, S, Maddi Sebebiyet Alakası ve İhmal suretiyle İcra Suçları, İstanbul 1994, s. 11.

[6]    Centel/Zafer/Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen suçlar, s.103.

[7]    Akman, M, www.turkhukuksitesi.com/makale 1085.htm,  6.

[8] Akyıldız, Sunay, ”Hekimin Cezai Sorumluluğu Bakımından Uygulamada Sorunlar”, Tıp Ceza Hukukunun Güncel Sorunları, V.Türk-Alman Tıp Hukuku Sempozyumu, Ankara, 2008, 991-992.

[9] Adli Tıp Kurumu Başkanlığı, Rapor Düzenlemede Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurul ve Dairelerinin İstediği Belge ve Materyaller (2012). ATK Yayınları, 3. http://www.atk.gov.tr/belgevemateryaller.pdf ( Erişim Tarihi: 06.07.2021).

[10] 7406 sayılı Kanun’un Gerekçesi.