Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Beyza Başer Berkün

Terörle Mücadele Kanunu m.17/2 ve 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu m.48/2 Çerçevesinde Terör Suçundan Hükümlünün Üç Kez Hücre Cezası Alması Sebebiyle Koşullu Salıverilme Yasağı

Cezaların infazında koşullu salıverilme yasağı öngören hallerden bir kısmı, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu m.17/2’de düzenlenmiştir. Bu hükme göre; “Tutuklu veya hükümlü iken firar veya ayaklanma suçundan mahkum edilmiş bulunanlar ile disiplin cezası olarak üç defa hücre hapsi cezası almış olanlar, bu disiplin cezaları kaldırılmış olsa bile şartla salıverilmeden yararlanamazlar”. Elbette bu hükmün tatbiki için; hükümlünün, 3713 sayılı Kanun kapsamına giren bir suçtan mahkumiyeti bulunması gerekir. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da, sadece disiplin cezasına bağlı olarak bu şekilde bir koşullu salıverilme yasağı öngörülmemiştir. 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanununda koşullu salıverilme için aranan “iyi halli olma” şartı yönünden dikkate alınan hükümlünün disiplin cezası olmaması veya daha evvel verilen cezaların kaldırılmasından farklı olarak; 3713 sayılı Kanun m.17/2’de, bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkum olan hükümlülerin disiplin cezası olarak üç defa hücre hapsi cezası almaları halinde, bu disiplin cezaları kaldırılsa bile koşullu salıverilmeden yararlanamayacakları düzenlenmiştir.

Burada sorun; 3713 sayılı Kanun kapsamında cezasını infaz eden hükümlünün üç kez hücreye koyma hapis cezası aldığı, ancak bu cezalardan birisinin doğrudan verilen hücre cezası olmadığı, 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu m.48/2 uyarınca maddede belirtilen süreler içerisinde tekrar eden fiilleri sebebiyle “bir üst ceza” olarak hücreye koyma cezası olduğu durumda, hükümlünün son işlediği fiilin doğrudan hücre cezasını gerektirmemesi, ancak bir üst ceza olarak hücre cezası uygulanması sebebiyle 3713 sayılı Kanun m.17/2’nin tatbiki ile koşullu salıverilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılıp varılamayacağıdır.

3713 sayılı Kanun m.17/2’de “üç defa hücre hapsi cezası almış olanlar” ibaresine yer verildiğinden; kanun koyucunun doğrudan netice cezaya odaklandığı, bu sebeple 5275 sayılı Kanun m.48/2 uyarınca bir üst ceza olarak hücre cezası verilmesinin hükümlü lehine sonuç doğurmayacağı düşünülebilir. Ancak bu ibarenin hemen öncesinde; “disiplin cezası olarak” denilmesi sebebiyle, doğrudan verilen hücre cezasının anlaşılması gerektiği de ileri sürülebilir. “Disiplin cezası olarak” ibaresi, benzer şekilde mülga 647 sayılı Kanun m.19/2’de disiplin cezası olarak dört defa hücre hapsi cezası almış olan” şeklinde yer almakta idi. Mülga 647 ve 765 sayılı kanunların yürürlükte olduğu dönemde kanun koyucunun bu ibareyle; disiplin cezası olan hücre cezasını, mahkumiyet kararının infazı sırasında hükümlünün hücrede tutulmasından ayırmak istemiş olabileceği de düşünülebilir. Ancak 1991 yılında yürürlüğe giren 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu m.17’de; birisi 2004, birisi 2006 (yani yeni Türk Ceza Kanunu ve Ceza İnfaz Kanunu yürürlüğe girdikten sonra), diğeri de 2020 yıllarında olmak üzere üç kez değişiklik yapılmasına rağmen, özellikle 5237 sayılı Kanun ve 5275 sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra bu ibare ile ilgili bir değişiklik yapılmaması, kanun koyucunun “disiplin cezası olarak” ibaresine yer vermesinde amacın “disiplin cezası olarak hücrede tutulma/hapis cezasının infazı sırasında hücrede tutulma” ayırımı yapılmasına yönelik olmadığı şeklinde yorumlanabilir.

Kanaatimizce; kanunda aksine açık hüküm olmadığı sürece infazda hükümlü lehine yorum yapılması gerekli olup, hükümlünün fiilinin İnfaz Kanununda karşılığı hangi ceza ise o cezanın dikkate alınması, bir üst ceza uygulanmak suretiyle hücre cezası alan hükümlüye “disiplin cezası olarak” doğrudan hücreye koyma cezası alan hükümlü gibi uygulama yapılmaması, bu durumda olan hükümlünün 3713 sayılı Kanun m.17/2 kapsamında koşullu salıverilmesinin engellenmemesi isabetli olacaktır. Aksinin kabulü; “üç kez hücre cezası gerektiren fiil işleyen hükümlü” ile “iki kez hücre cezası gerektiren ve bir kez de ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası gerektiren fiil işleyen hükümlü” arasında fark gözetilmemesi, hukuki durumlarının tespitinde eşdeğerde tutulmaları anlamına gelir ki, böyle bir sonucun hakkaniyetli olmayacağı dikkate alınmalıdır.