Soru: A’dan aldığı mal/emtia için, B’ye fatura düzenlettiren C’nin cezai sorumluluğu hakkında, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu (VUK) m.359/a-2 mi, m.359/b mi uygulanacaktır?

İlgili Hükümler: VUK m.359/a-2’ye göre, “Defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler veya gizleyenler veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar hakkında on sekiz aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Varlığı noter tasdik kayıtları veya sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin ibraz edilmemesi, bu fıkra hükmünün uygulanmasında gizleme olarak kabul edilir”. İlgili hükümde muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge, Gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belge” şeklinde tanımlanmıştır.

VUK m.359/b’ye göre, “Vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”. İlgili hükümde sahte belge, “Gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge, sahte belgedir.” şeklinde tanımlanmıştır.

Aşağıda, Ceza Hukuku açısından şekli-fikri sahtecilik tartışmasına girilmeksizin, mesele yalnızca Vergi Hukuku yönü ile incelenmiştir. Şekli bakımdan sahte olan faturada, esas itibariyle bir mal veya hizmet alımı da olabilir, fakat bu mal veya hizmetin karşılığında düzenlenen faturanın kendisi kısmen veya tümü ile sahtedir. Bu durumu, VUK m.359/b kapsamında ele almak gerekir. Mal veya hizmet alımı gerçek olsa da, bu alımın karşılığında düzenlenen fatura sahte ise, fail veya failler hakkında VUK m.359/b’nin tatbiki gündeme gelecektir.

Cevap: Bir mal hareketi veya hizmet ifası olmaksızın düzenlenen belge “sahte belge” kabul edilmektedir. Örneğin, satın alınmayan bir mal veya hizmet için satın alınmış gibi fatura düzenlenmesi sahtecilik faaliyetini, düzenlenen fatura da sahte belgeyi oluşturmaktadır.

Sahtecilik yapan mükellef vergi doğuran ticari faaliyetini vergi dairesinden gizleyerek, hiç vergi ödememek veya daha az vergi ödemek ya da sahte belge düzenlemek suretiyle komisyon almakta, dolayısıyla haksız kazanç elde etmektedir. Belgeyi kullanan mükellef ise, giderlerini fazla gösterip vergi matrahını düşürerek hiç vergi ödememek veya daha az vergi ödemek amacıyla hakkı olmayan bir indirimden yararlanmaktadır. Kanun koyucu, belge düzenine aykırı olan sahte belge düzenleme ve kullanma fiilleri için diğer kaçakçılık fiillerine nazaran daha ağır bir yaptırım öngörerek, cezanın önleyici fonksiyonunu ön plana çıkarmayı amaçlamış, doğrudan mali sistem ve otoritenin, belge düzeninin zayıflatılmasının önüne geçmeyi hedeflemiştir[1].

Vergi kaçakçılığı suçu açısından “sahte belge düzenlemek” ve “sahte belgeyi kullanmak” fiilleri birbirinden bağımsız olup, VUK m.359/b bendinde yer alan bu fiillerin seçimlik hareketli suçlar olarak düzenlendiği görülmektedir. Suçun gerçekleşmesi için vergi kanunları uyarınca düzenlenen, kullanılan, saklanan veya ibraz mecburiyeti bulunan bir belgenin tek başına sahte olarak düzenlenmesi veya başkası tarafından sahte olarak düzenlenmiş bir belgenin kullanılması, suçun unsurlarının gerçekleşmesi, dolayısıyla vergi kaçakçılığı suçunun oluşması için yeterlidir.

Diğer görüşe göre, sahte belgeyi düzenleyen kişinin aynı zamanda bu belgeyi kullanan kişi olması ihtimalinde tek suç oluştuğunun kabulü gerekeceği; zira sahte belge düzenleme ve kullanma suçları birbirinden ayrı ve bağımsız suçlar olup, failin yalnızca sahte belge düzenleme suçundan cezalandırılacağı savunulmaktadır[2].Aynı belgede iki farklı fiille, hem muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge ve hem de sahte belge niteliğindeki belgelerin düzenlenip kullanılması ve bu durumda suçun tespiti ve cezalandırmanın hangi suça göre yapılacağı hususları incelenmelidir. Örneğin, faturada bir malı değerinden fazla gösterirken, diğer bir mal hiç alınmadığı halde alınmış gibi gösterilebilir. Böylelikle tek bir belgede gerçekleştirilen iki farklı eylemden söz edilebilecek ve iki ayrı ceza verilmesi gerekecektir.

Bu konudaki diğer bir görüş, “aynı belgede” sahtecilik ve yanıltıcılık unsurlarının bir arada bulunması halinde, TCK m.44’de düzenlenen “fikri içtima” hükümleri gereğince faile, en ağır cezayı içeren sahte belge düzenleme veya kullanma suçundan ceza verilmesidir. Satış için düzenlenen faturaya gerçekte var olmayan bir satışın eklenmesinde ise, kısmi sahtecilik gündeme gelebilecektir. Gerçekte olan bir durumun sadece unsurlarında farklılığa gidilmek suretiyle gerçeği yansıtmaktan uzaklaşılması, o belgeyi muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge haline getirir[3].

Bu düşünceye göre, VUK m.230’da göre faturanın şekli ve m.231’de faturanın nizamı düzenlenmiştir. Kanunun 231. maddesinin 1. fıkrasının 4. bendinde, “Faturaların baş tarafında iş sahibinin veya namına imzaya mezun olanların imzası bulunur.” düzenlemesi yer aldığından, fatura üzerine atılan imzanın faturayı düzenleyenin irade beyanını yansıttığı kabul edilmelidir. Muhteviyatı itibariyle yanıltıcılık ve sahtecilik unsurlarının birlikte bulunduğu aynı faturada, irade beyanını yansıtan imza ve fatura bir olduğundan, iki eylemin varlığından bahsetmenin mümkün olmadığı, biri diğerinin unsuru veya ağırlaştırıcı sebebi de sayılmadığından, bir fiille VUK m.359/a-b hükümlerinde tanımlanan birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet verildiğinin kabulü ile “fikri içtima” müessesinin uygulanması gerekir.

Bu görüşe, sahtecilik ve yanıltıcılık faaliyetini içeren iki farklı eylem gerçekleştirildiğinden bahisle iştirak etmemekteyiz; zira TCK m.44’de bir fiilin icrası ile birden fazla farklı suçun oluşması hali düzenlenmiştir. Aynı belgede, gerçekte hiç alınmayan bir malın gösterilmesi ile alınan bir malın içerik itibariyle değiştirilip fiyatı farklı olan diğer bir malla değiştirilmesi ayrı fiillerdir. İki farklı eylemin varlığı, TCK m.44’ün uygulanmasına engel teşkil edecektir.

TCK m.44 anlamında eylemde birlik, ancak fiilin aynı fiil olması ile mümkündür. Fatura bir olsa da, fatura üzerinde kayıtlı işlem iki veya üç ayrı alışverişi konu edebilir. Eylemin birliği, fatura üzerinde imzanın ve dolayısıyla beyanın tekliği ile açıklanamaz. Burada mesele, düzenlenen fatura olmayıp faturanın içeriğinde geçen alışveriş sayısıdır. Her bir alışveriş, ayrı eylem kabul edilmelidir. TCK m.44’ün lafzı ve ruhu da bu kabule uygundur. Bu sebeple, fatura üzerinde yer alan ve her birisi ayrı işlemin konusu olan alışverişleri dikkate almaksızın, yalnızca faturanın birliğinden yola çıkılmak suretiyle TCK m.44’ün uygulanması, aynı apartmanda bulunan, birden fazla dairede yapılan hırsızlığın “fikri içtima” kapsamına yol açar ki, bu müessesinin “suçta ve cezada kanunilik” prensibine aykırı şekilde genişletilip tatbiki isabetli değildir. Konuyu, bir evden yapılan ve birden fazla malın çalınması ile de açıklayamayız. Çünkü VUK m.359 açısından, esas olan fatura değil, elbette o belgeye konu edilen alışverişlerdir. Çünkü fail, her bir alışverişi ayrı icra etmekte ve her birisinden de ayrı sonuca ulaşmaktadır. Bir başka ifadeyle, ortada aynı anda bir fiille işlenen birden fazla farklı suç da bulunmamaktadır.

VUK m.359/a veya b’nin, yani suça konu aynı fiilin birden fazla işlenmesi ise dikkat çekicidir. Çünkü burada, aynı fiille birden fazla farklı suç işlenmemiş, aynı suç işlenmiştir. Bu noktada, TCK m.43’de düzenlenen “zincirleme suç” müessesesi gündeme gelebilir. Ancak TCK m.43’de, bir suç işleme kararının icrası kapsamında ve değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi “zincirleme suç” sayılmıştır. Birden fazla aynı suça konu alışverişin bir faturaya konu edilmesi halinde, TCK m.43/1’de geçen “değişik zaman” kavramının gerçekleşmeyeceği ve zincirleme suçun uygulanamayacağı ileri sürülebilir. “Değişik zaman” kavramını, aynı suça konu eylemlerin kısa aralıklı olup olmadığına bakmaksızın TCK m.43 kapsamında dikkate aldığımızdan, aynı faturada birden fazla aynı suça konu eylemle ilgili “zincirleme suç” müessesinin uygulanabileceğini savunmaktayız.

Belgeyi sahte düzenleyen veya kullanan şahıs açısından VUK m.359’da düzenlenen suçların oluşup oluşmadığı incelenirken; ilgili belgenin vergi kanunları uyarınca düzenleme, saklama ve ibraz mecburiyeti olmayan belge olup olmadığı, bu zorunluluğu bünyesinde taşımayan bir belge olması ihtimalinde ise, vergi işlemlerinde kullanılıp kullanılmadığının tespit edilmesi gerekir.

VUK m.359/b’de, suça konu belgenin “vergi kanunları uyarınca düzenleme, saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan defter, kayıt ve belge” olma niteliği, suçun maddi unsurunun önşartı olarak düzenlenmiştir. Bu niteliği haiz bir belgenin yalnızca düzenlenmesi, m.359/b’deki suçun oluşması için yeterlidir. Ancak sahte olarak düzenlenen herhangi bir belge hakkında failin vergi kaçakçılığı suçundan cezalandırılabilmesi için belgenin, vergilendirmeye ilişkin sonuç doğuran işlemlerde kullanılması gerekir.

Vergi kanunları uyarınca düzenlenen, saklama veya ibraz mecburiyeti bulunan belge dışında herhangi bir belgenin, vergisel amaçlar dışında kullanılmak üzere düzenlenmesi durumunda, VUK m.359’da düzenlenen vergi kaçakçılığı suçu değil, belgenin niteliği ve kullanıldığı yere göre Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen belgede sahtecilik suçu gündeme gelecektir[4]. Vergi kanunları uyarınca düzenleme, saklama ve ibraz mecburiyeti bulunmayan herhangi bir belge için vergi kaçakçılığı suçunun oluşabilmesi, ilgili belgenin vergilendirmeye yönelik sonuç doğuran işlemlerde kullanılmasına, dolayısıyla ya vergi matrahını düşük göstererek, ya da daha az vergi ödemek ve bu suretle vergi ziyaına sebebiyet verip haksız çıkar sağlanmasına bağlıdır. Şöyle ki;

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 26.01.2006 tarihli, 2003/11723 E. ve 2006/246 K. sayılı kararında; sahte kira sözleşmesi düzenleyen sanığın amacının vergi kaçırmak suretiyle kendisine haksız çıkar sağlamak olduğu belirtilerek, özel evrakta sahtecilik suçunun ancak sahte belgenin Maliye dışındaki başka bir makama veya kiralayana karşı kullanılması halinde oluşabileceği hükme bağlanmış, dolayısıyla sanık hakkında özel belgede sahtecilik suçunun değil, Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenen vergi kaçakçılığı suçunun oluştuğu kabul edilmiştir.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 19.12.2005 tarihli, 2005/2983 E. ve 2005/13918 K. sayılı kararına göre; vergi kanunları uyarınca düzenlenmesi gereken belgelerin sahte olarak düzenlenmesi, vergi kaçakçılığı suçunun oluşabilmesi için yeterli olup, bu belgelerin kullanılması dolayısıyla vergi ziyaına neden olunması suçun unsuru olmaktan çıkarılmıştır. Mahkeme, sanık tarafından özel gider indirimi veya vergi iadesinde kullanılmak üzere sahte fatura düzenlenmesi eyleminde vergi kaçakçılığı suçu oluşmasına rağmen, özel evrakta sahtecilik suçundan ceza verilmesini bozma sebebi olarak görmüştür.

Bu hususta değerlendirilmesi gereken diğer bir konu ise, sahte belgenin vergi kaçakçılığı suçunun işlenmesinde kullanılması, dolayısıyla TCK m.212 uyarınca sahtecilik suçundan ve ilgili suçtan dolayı ayrı cezaya hükmedilip edilmeyeceği veya içtima halinin var olup olmadığı, Vergi Usul Kanunu’nda aksini kabul eden bir düzenlemenin yer alıp almadığıdır.

TCK m.5’e göre, “Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır”. İlgili madde, yasanın genel hükümleri arasında yer alan düzenlemelerin özel yasalar açısından da uygulanacağını hükme bağlamıştır. Türk Ceza Kanununun genel hükümleri arasında yer almayan ve “Topluma karşı suçlar” başlıklı üçüncü kısmın “Kamu güvenliğine karşı suçlar” bölümünde düzenlenen “İçtima” başlıklı 212. maddesine göre, “Sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur”. Genel hükümler kısmında yer almayan bu düzenleme, özel yasalar bakımından uygulama alanı bulmayacaktır. Şöyle ki;

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 06.04.2010 tarihli, 2010/7-38 E. ve 2010/79 K. sayılı kararına göre, “İçtima” başlıklı TCK m.212 genel hükümler arasında yer almadığından, TCK m.5’de düzenlenen kural burada geçerli olmayacaktır. 5237 sayılı TCK m.212, yalnızca Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen suçlara ilişkin olarak uygulanabilecektir. Özel yasalarda düzenlenen suçların işlenmesi sırasında sahte evrak düzenlenmiş olması halinde failin ayrıca bu suçtan da cezalandırılabilmesi için o yasada özel bir düzenleme yapılmış olması zorunlu olup, aksinin kabulü ceza kanunlarında kıyasın uygulanması anlamına gelecektir. Örneğin, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m.4/5’de yer alan düzenlemeye göre, Bu Kanunda tanımlanan suçların belgede sahtecilik yapılarak işlenmesi halinde, ayrıca bu suçtan dolayı da cezaya hükmolunur”. Kanun koyucu ilgili düzenleme ile bu Kanun açısından kural koymakla kalmamış, bunun yanında bu şekilde hüküm bulunmayan özel yasalar açısından TCK m.212’nin uygulanmayacağına ilişkin iradesini de dolaylı olarak göstermiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Yerel Mahkeme kararı ve bu kararı onaylayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik görmemiş, Savcılık Makamının itirazının reddine karar vermiştir.

Vergi Usul Kanunu’nun “Suçlarda birleşme” başlıklı m.340/1’e göre, “Bu Kanunda yazılı vergi ziyaı cezası ve usulsüzlük cezaları ile 359. maddede ve diğer kanunlarda yazılı cezalar; içtima ve tekerrür hükümleri bakımından birleştirilemez”. Bu düzenleme ile vergi kaçakçılığı sonucunda vergi ziyaına neden olan fail hakkında idari yaptırım kararının uygulanması, ayrıca m.359 gereğince vergi kaçakçılığı suçundan ceza verilmesine engel teşkil etmeyecektir[5].

Bu hüküm; vergi ziyaı nedeniyle ceza kesilmesinin, 359. maddeye göre ceza verilmesine engel olmayacağına ve içtima açısından eylemlerin birleştirilemeyeceğine yöneliktir. Bu eylemler, bir yanda fatura verilmemesi veya alınmaması gibi usul ve şekil hükümlerine uyulmaması nedeniyle kesilen özel usulsüzlük cezası olup (VUK m.353), diğer yanda VUK m.359’da düzenlenen vergi kaçakçılığı suçuna ilişkindir. Bu hüküm dışında, içtima hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağına yönelik bir düzenlemenin yer almadığı Vergi Usul Kanunu’nda, TCK m.212 gereğince belgede sahtecilik suçu bakımından ayrıca ceza verileceğine yönelik bir düzenleme de bulunmamaktadır.

Tüm bu nedenlerle; vergi kanunları uyarınca tutulan, düzenlenen, saklama ve ibraz mecburiyeti bulunanbelgeleri “sahte” olarak düzenleme veya kullanma fiillerinin; VUK m.359/b’de düzenlenen vergi kaçakçılığı suçunun maddi unsurları içinde eridiğini ve Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen belgede sahtecilik hükümleri bakımından da ayrıca cezalandırılamayacağını kabul etmek gerekecektir.

VUK m.359’da yer verilen sahte belge düzenlemek suretiyle işlenen vergi kaçakçılığı suçu, TCK m.204 ve devamında düzenlenen belgede sahtecilik suçlarına göre dar kapsamlı ve özel nitelikli bir kanundur. Dolayısıyla bu hususta, bir fiille birden fazla suçun oluşmasına sebebiyet veren failin, en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılacağını belirtilen TCK m.44’e gidilemeyecek, fail hakkında vergi kaçakçılığı suçundan ceza verilecektir. Bu durumda belgenin, Vergi Usul Kanunu’na göre tutulması zorunlu olan bir belge olup olmadığı önem teşkil edecektir.

VUK m.227’ye göre; Kanunda aksine hüküm olmadıkça bu Kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan ilişki ve işlemlere ait olan kayıtların belgelendirilmesi zorunlu olup, bu Kanuna göre kullanılan veya bu kanunun Maliye ve Gümrük Bakanlığı’na verdiği yetkiye dayanılarak, kullanma mecburiyeti getirilen belgelerin, öngörülen zorunlu bilgileri taşımaması halinde bu belgeler vergi kanunları bakımından düzenlenmemiş sayılacaktır. Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre tutulması zorunlu olan belgeler; fatura, fatura yerine geçen belgeler (perakende satış vesikaları, gider pusulası, müstahsil makbuzu), sevk irsaliyesi, taşıma irsaliyesi, adisyon, yolcu listesi, ücret bordrosu ve senetler olarak sayılabilir[6].

Somut olayda, düzenlenen fatura içeriği itibariyle gerçek mal alışverişini yansıtmamakla birlikte, faturayı alan ve veren kişi arasında gerçek bir mal ve hizmet alışverişi de bulunmamaktadır. Faturanın içeriğinde yer alan ilişkinin gerçek işleme veya duruma dayanmaması, ilgili belgeyi muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgeden ayırmaktadır.Muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgede gerçek bir işlem ve duruma dayanan bir borç ilişkisi mevcut olup, adıgeçen belge temel borç ilişkisinden farklılık arz edecek şekilde düzenlenmektedir.

VUK m.359/a-2’de öngörülen muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgenin varlığından söz edilebilmesi için, suça konu işlem ve/veya ilişkinin belgeye tam olarak aktarılmaması, dolayısıyla içeriği itibariyle yanıltıcı nitelik taşıması gerekecektir. Örneğin; tamir için alınan emtia, özel maliyet hesabına kaydedilmesi gerekirken doğrudan gider olarak kaydedildiği takdirde muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlemek veya kullanmak suçu oluşacaktır. Ancak bunun için faturanın içeriğinde emtianın değeri, türü, niteliği bakımından herhangi bir yanıltıcı beyanın var olup olmadığının incelenmesi zorunludur. Esasen faturanın bedeli kadar mı mal alınmış, bu hususun netleştirilmesi gerekmektedir. Ancak düzenlenen faturanın gerçek mal akışını yansıtmaması ihtimalinde, sahte belgenin varlığını kabul etmek gerekecektir.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin içtihatlarında genel olarak; fatura konusu emtianın fiilen alındığı veya alınmadığı, bedelinin ödenip ödenmediği, gerçeği yansıtmayan belgenin, yani “naylon fatura” olarak adlandırılan faturaların niteliğinin anlaşılıp anlaşılmadığı ve buna göre kullanılıp kullanılmadığı hususlarının incelenmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 11.01.2012 tarihli, 2011/12571 E. ve 2012/199 K. sayılı kararında; sanık tarafından kullanılan ve sahte olduğu iddia edilen faturaları düzenleyen Firmanın, faturaya konu mallarla ilgili işlemleri yapabilecek kapasiteye, sermayeye, işyerine ve ekipmana sahip olmadığı, alım-satımın gerçeğe dayanmadığı, faturaların komisyon karşılığı düzenlendiği, inşaatta kullanılan malların gerçekte satın alınmasına rağmen diğer mükellef olan bu Firmanın faturaları ile belgelendirildiği, dolayısıyla mükellef ile faturayı düzenleyen Firma arasında gerçeğe dayanan bir ticari alışverişin bulunmadığı, tüm bu hususların vergi inceleme raporunda tespit edilmesi ile ilgili belgenin VUK m.359/b uyarınca sahte belge olarak değerlendirilmesine hükmedilmiştir[7].

İlgili karardan anlaşılacağı üzere sonuç olarak; fatura alınmaksızın gerçekleştirilen satın alımların bir başka mükellefe ait fatura ile belgelendirilmesi halinde, faturayı düzenleyen ile alan arasında gerçek bir mal ve hizmet alışverişi bulunmadığı için sözkonusu belgenin içerik itibariyle yanıltıcı olduğu ileri sürülemeyecek, aldatma kabiliyeti bulunmasına gerek olmaksızın, salt var olmayan işlem ve/veya ilişkiyi konu edinen bu belgenin sahte belge olarak değerlendirilmesi gerekecektir. Bu durumda fail hakkında, VUK m.359/b’de tanımlanan suç ve cezanın uygulanması gerektiği dikkate alınmalıdır.

Farklı bir görüşe göre, ortada gerçek bir mal veya hizmet alımı olduğundan, fatura farklı bir kişiden, yani o mal veya hizmeti satmayandan alınsa bile, ortada gerçek bir mal ve hizmet bulunduğu için, faturanın sahte kabul edilip suça konu edilmemesi gerektiği, eğer fatura mal veya hizmetin özellikleri veya fiyatı itibariyle yanlış, yani abartılı düzenlenmişse, bu halde muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgenin kabulü ile VUK m.359/a-2’nin tatbik edilmesi gerektiği düşünülmelidir.

Kaçakçılık suçlarını ve cezalarını düzenleyen VUK m.359’un lafzı ve ruhu incelendiğinde, katılmadığımız bu son görüşe uygun hükümler içermediğini, bu tür bir kabulün başta “suçta ve ceza kanunilik” prensibi olmak üzere kanun koyucunun amacı ile ilgili ceza normunun fonksiyonuna aykırı düşeceğini ifade etmek isteriz.

.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Nilüfer Yenice

.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

--------------------------------------------------

[1] Mehmet Taştan, Açıklamalı - İçtihatlı Vergi Kaçakçılığı Suçları, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s.78.

[2] Mehmet Taştan, a.g.e., s.84.

[3] Mehmet Taştan, a.g.e., s.84.

[4] Mehmet Taştan, a.g.e., s.79-80.

[5] Mehmet Taştan, a.g.e., s.116.

[6] Mehmet Taştan, a.g.e., s.81.

[7] Mehmet Taştan, a.g.e., s.85, Dipnot: 82.