Yazımızın konusunu oluşturan, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 02.07.2020 Karar Tarihli, 2020/1937 Esas, 2020/8508 Karar sayılı Kararına[1] konu somut uyuşmazlık özetle şu şekildedir; davacı işçi, davalı işverenin iş yerinde iş sözleşmesi ile yaklaşık olarak 6 yıl belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışmış olduğunu, işverenin işçilik ücretini eksik ödediğini, fazla çalışma yaptırdığı halde fazla mesai ücretinin ödenmediği, ulusal bayram ve genel tatillerde çalışmış olduğu halde ücretinin ödenmediği, yıllık izinlerini kullandırmadığı halde ücretini ödemediği, işine haksız surette işveren tarafından sona erdirildiğinden bahisle kıdem tazminatı ile bir kısım işçilik alacaklarının tahsili amacıyla işvereni aleyhine yetkili ve görevli ilk derece mahkemesinde dava açmıştır. İlk derece mahkemesi de yapılan yargılama ve toplanan deliller sonucunda davacı işçinin davasının kabulüne karar vermiştir. Davalı işveren, ilk derece mahkemesinin kabul kararına karşı süresi içinde temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Ayrıca davalı işveren temyiz aşamasında, davacıya ait banka hesap ekstresi ile yıllık izin kullandığına dair yıllık izin belgesi suretini ilk defa dosyaya ibraz etmiştir.

İlk derece mahkemesinin kabul kararı hakkında temyiz incelemesini yapan Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 02.07.2020 Karar Tarihli, 2020/1937 Esas, 2020/8508 Karar sayılı Kararı ile davalı işveren tarafında ilk defa temyiz aşamasında dosya sunmuş olduğu işçiye ait banka hesap ekstresi ile yıllık izin kullanıldığına dair yıllık izin belgesi borcu sona erdiren bir vakıa, olay, itiraz olarak dikkate alıp yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerektiğini, bu sebeple davacı işçinin işverenden alacaklı olup olmadığı hususu, davalı işverenin ilk defa temyiz aşamasında dosyaya ibraz etmiş olduğu banka hesap ekstresi ile yıllık izin belgesi yeniden değerlendirme yapıp sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle ilk derece mahkemesinin kabul kararını bozmuştur.

argıtayın söz konusu bozma kararını teksif ilkesi bağlamında değerlendirilmeden önce konunun daha iyi anlaşılması için öncelikle maddi hukuka dair birtakım kavramların/kurumların tanımına yer vereceğiz;

1-) İTİRAZ; İtiraz, borcun sona ermiş olduğunu ya da borcun hiç doğmadığını veya borcun geçersiz olduğunu ifade eden hâkim tarafından resen dikkate alınan maddi vakıalardır. İtiraza örnek olarak; ifa, ibra, yenileme, alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesi, ifa imkansızlığı, tartışmalı olmakla birlikte takas, ayırt etme gücünden yoksunluk, geçerlilik şekline aykırılık, emredici hukuk kuralına, genel ahlaka, genel adaba, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırılık vs. verilebilir. Az yukarı da ifade ettiğimiz üzere itiraz, hakkı sona erdiren ya da hiç doğmamış olduğu veya geçersiz olduğunu gösteren taraflar ileri sürmemiş olsa bile hâkim tarafından resen dikkate alınan vakıalardır.

2-) DEFİ; Bir hakkın sürekli bir şekilde ya da geçici olarak talep edilmesini engelleyen hâkim tarafından resen dikkate alınmayan taraflarca ileri sürülmesi gereken haktır. Daha açık bir ifade ile hakka karşı hak ileri sürülmesidir. Defi ’ye örnek olarak; zamanaşımı defi, ödemezlik defi, daimî defi, tenkis defi, ölüme bağlı tasarrufun iptali(geçersizliği) defi, adi kefalette öncelikle asıl alacaklının takip edilmesi gerektiğine ilişkin defi, vs. verilebilir. Defi, hakkı sona erdiren bir hak değildir. Sadece tarafın ileri sürmüş olduğu hakkı geçici olarak (ödemezlik defi) veya sürekli olarak (zamanaşımı defi) talep edilmesini engelleyen diğer tarafça ileri sürülen bir haktır.

Maddi hukuka dair birtakım kurumların tanıma yer verdikten sonra yazımızın asıl konusuna geçeceğiz. Teksif ilkesi[2], yargılamanın taraflarının iddia ve/veya savunmalarının dayanağını oluşturan vakıaları veya delillerini diğer bir deyişle dava malzemelerini yargılamanın belirli bir aşamasına(kesitine) kadar mahkeme huzuruna getirilmesi ve bu usul kesiti dışında getirilen delillerin ya da vakıaların, dava malzemelerinin mahkemece dikkate alınmamasını gerektiren medeni muhakeme hukukuna özgü bir hukuk genel ilkesidir.

Yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre, yazılı yargılama usulünde davacı cevaba cevap dilekçesinin verilmesi anına kadar, davalı ikinci cevap dilekçesinin verilmesi anına kadar, basit yargılama usulünde davacı dava dilekçesinin verilmesi anına kadar, davalı cevap dilekçesinin verilmesi anına kadar iddiasını ve/veya savunmasını karşı tarafın veya mahkemenin muvafakati olmadan ve de ıslah yoluna başvurmadan dilediği gibi genişletebilir ya da kısmen veya tamamen değiştirebilir( HMK m.141/1-2)[3] . Demek ki davacı veya davalı dilekçeler aşamasında yargılama usulünün türüne göre, iddiasını veya savunmasını dilediği gibi genişletebilir ya da değiştirebilir. Davacı veya davalı dilekçesinde bahsetmiş olduğu ancak mahkemeye sunmamış olduğu belgeleri mahkemece kendilerine ön inceleme duruşmasına davet tutanağının tebliğ edildiği tarihten itibaren iki haftalık kesin süre içinde mahkeme ibraz edilmesi veya başkaca yerden getirilecek olan deliller hakkında açıklama da bulunulması gerekmektedir. Aksi halde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılır (HMK m139/1-ç)[4]. Ancak bu durum taraflara yeni delil sunma imkânı getirmemektedir. Sadece tarafların dilekçesinde bahsetmiş olduğu ancak mahkemeye ibraz etmemiş olduğu delillerin ön inceleme duruşmasına davet tutanağının tarafa tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkemeye sunulması ve başkaca yerden getirilecek olan deliller hakkında açıklama yapmak ile sınırlı bir imkandır. Yargılamanın tarafları, dilekçeler aşaması dışında kanun belirtmiş olduğu istisnalar haricinde ancak ıslah veya karşı tarafın açık muvafakati ile iddiasını ve/ veya savunmasını genişletebilir ya da değiştirebilir. Yeri gelmiş iken şu hususu ifade etmekte yarar vardır ki; 7251 sayılı yasa ile 6100 sayılı HMK da değişiklik yapılmadan önce ön inceleme duruşmasına katılan taraflardan biri ön inceleme duruşmasına mazeretsiz olarak katılmayan tarafın yokluğunda iddiasını veya savunmasını dilediği değiştirebilir veya genişletebilirdi. Ancak adı geçen yasa ile yapılan değişiklik ile bu husus kaldırılmıştır. Yani, ön inceleme duruşmasına mazeretsiz olarak katılmayan tarafın yokluğunda duruşmaya katılan diğer taraf iddiasını veya savunmasını değiştiremez ya da genişlemez.

Yukarıda yer vermiş olduğumuz usul kesiti dışında (dilekçeler aşaması, ıslah veya karşı tarafın açık muvafakati) bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir (HMK m.145)[5]. Aynı şekilde ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak ileri sürüldüğü halde ilk derece mahkemesinde dikkate alınmayan deliller ile mücbir sebepler ile gösterilemeyen deliller istinaf mahkemelerince dikkate alınır (HMK m. 357/3)[6].

Teksif ilkesinin yürürlükte bulunan 6100 Sayılı Hukuk Muhakemesi Kanununa yansıyan ilk ve esaslar hakkında açıklamalarda bulunduktan sonra Yargıtay’ın kararına karşı birtakım değerlendirmeler ve eleştirilerde bulunacağız. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 02.07.2020 Karar Tarihli, 2020/1937 Esas, 2020/8508 Karar sayılı Kararında borcu itfa eden belgelerin temyiz aşamasında ileri sürebileceğinden bahsetmiş ve içtihat altına almıştır. Bu karar bizlerce yanlıştır. Şöyle ki, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununa göre, iş sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklar basit yargılama usulüne göre görülüp karara bağlanması gerekir (İMK m.7/1).[7] Yazımızın yukarısında da tekrar tekrar ifade ettiğimiz üzere, basit yargılama usulünün uygulandığı davalarda davacı dava dilekçesinin verilmesi anına kadar( davanın açılması anına kadar), davalı cevap dilekçesinin verilmesi anına kadar iddiası veya savunmasını dilediği gibi, genişletebilir veya değiştirebilir ve bu hususta delillerini ibraz eder (HMK m.319)[8]. Dilekçeler karşılıklı olarak verilmesinden sonra taraflar bakımdan iddianın ve/veya savunmanın genişletilmesi ya da değiştirilmesi yasağı başlar diğer bir ifade ilke teksif ilkesi tezahür eder. Dilekçeler karşılıklı olarak verildikten sonra taraflar iddia veya savunmasını kanunun istisna tanımış olduğu haller dışında ancak karşı tarafın açık muvafakati veya ıslah yoluyla değiştirebilir ya da genişletebilir. Yargıtay kararına konu somut uyuşmazlıkta, davalı işveren işçi tarafından aleyhine açılan davaya cevap dilekçesi verdiği halde işçiye ait banka hesap ekstresi ve yıllık izin kullandığına dair yıllık izin belgesini ilk derece mahkemesine sunmamıştır. Aynı şekilde, davalı işveren bu sayılan belgeleri ne işçinin yani davacının açık muvafakati ile ne de ıslah ile dosyaya ibraz etmiştir. Kaldı ki davalının bu belgeleri ıslah yoluyla da dosya ibraz etmesi mümkün değildir. Zira, ıslah, ilk derece mahkemesinin tahkikat aşamasının sonuna kadar bir defaya mahsus olmak amacıyla taraflar daha önceden yapmış olduğu usul işlemini kısmen ya da tamamen değiştirebilmeye yarayan bir haktır. Oysa davalı taraf adı geçen belgeleri, ilk defa temyiz aşamasında yani kanun yolu aşamasında dosyaya ibraz etmiştir. Bu yüzden ıslah ile de dosyaya ibraz edilmesi mümkün değildir. Bunun haricinde HMK m.145 ve 357/3 de bahsedilen, istisnai hallerde davalı nezdinde oluşmamıştır. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi söz konusu kararında her ne kadar davalı işveren tarafından temyiz aşamasında ibraz edilen belgeler borcu söndüren, sona erdiren niteliğe haiz olduğu yargılamamın devam ettiği sürece yargılamanın her aşamasında ileri sürebileceğini, bu sebeple bu belgelerin dikkate alınarak karar verilmesi gerekçesinden bahsetmiş ise de; yukarıda defaten belirttiğimiz üzere, davalı tarafından dosyaya ibraz edilen belge her ne kadar borcu sona erdiren bir belge mahiyetinde olsa bile istisnalar haricinde dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra taraflar bu delili ileri süremez, iddia veya savunmasını genişletemez ya da değiştiremez. İtiraz sebepleri yani borcu sona erdiren ya da geçersiz olduğunu gösteren belgeler, bu itibarla davalı tarafından dosyaya ibraz edilen yıllık izin belgesi ile banka hesap ekstresi de bu yasak kapsamındadır. Ancak Doktrine göre, dava dosyasından anlaşılabilen itiraz sebeplerinin sonradan ileri sürülmesi, yasak kapsamında değildir. Buna karşılık, dava dosyasından anlaşılmayan itiraz sebeplerinin, davalı tarafından cevap süresi içinde verilen cevap dilekçesinde bildirilmemesi durumunda, bu itirazların sonradan ileri sürülmesi yasak kapsamındadır[9]. Doktrinde belirtildiğinin aksine, davalı tarafından dosyaya ibraz edilen borcu sona erdirici nitelikte olan belgeler dosya içerisinden anlaşılacak nitelikte olmayan tam aksine ilk defa temyiz aşamasında dosyaya giren belgeler niteliğindedir. Bu sebeple, yargıtay kararının aksine davalı tarafından ilk defa temyiz aşamasında teksif ilkesine aykırı olacak şekilde dosyaya ibraz edilen borcu sona erdirici nitelikte olan bir belge olsa bile hâkim tarafından bu belge dikkate alınmaksızın karar verilmesi gerekmektedir. Aksine durum yargılamanın taraflarının keyfi şekilde yargılamanın her aşamasında delil ileri sürebileceği sonucunu doğurmaktadır. Bu durumda kamu düzenini çok ciddi şekilde bozacaktır. Zira, herkes iddia ve savunmalarını hakkında mahkeme nazarında kanaat uyandırmak, doğruluğunu göstermek amacıyla ispat hakkına sahiptir. Ancak bu ispat hakkı kesinlikle sınırsız değildir. Ancak kanunun izin vermiş olduğu ölçüde ve kesitte ispat hakkı kullanılabilir (HMK m.189)[10]. Yargılama usulüne dair kurallar kamu düzenindendir. Yargılamanın taraflarının bu kurallara riayet etmesi hâkimde bu kuralları resen gözetmesi gerekmektedir. Yazımızın konusunu oluşturan Yargıtay kararında ileri sürülen belge borcu sona erdiren nitelikte olduğu takdirde yargılamanın her aşamasında bu kapsamda kanun yolu aşamasında da ileri sürülebileceği gibi bir anlam çıkmaktadır. Bu durum yargılamanın taraflarının keyfi ve kötü niyetli olarak hareket etmesine, maddi hakikatin geç surette ortaya çıkmasına, usul ekonomisi ilkesinin, silahların eşitliği ilkesinin, adil yargılanma hakkının, mahkeme erişim hakkının ihlaline sebep olacaktır. Açıklanan bu sebepler ile yargıtayın bu kararı ve kararına atıf yaptığı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.02.2016 tarih, 2014/22-735 esas, 2016/166 karar sayılı kararı hukuka aykırılık teşkil etmektedir.

Sonuç olarak, bizlerde yargıtayın bu kararına katılmamakla birlikte doktrinde ki bu hususa dair görüşe katılıyoruz. Bu kapsamda, itiraz sebeplerinin dosyadan anlaşılabilir olup olmadığı ve ileri sürüş kesitine göre mahkeme tarafından dikkate alınıp alınmayacağına ilişkin olarak ikili bir ayrım yapmak gerekir;

1-) Eğer itiraz sebepleri dosya içerisindeki bilgi, belge veya delillerden anlaşılabiliyorsa taraflar ileri sürmemiş olsa bile hâkim tarafından resen dikkate alınarak dosyada ki diğer deliller birlikte değerlendirilip sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.

2-) Eğer itiraz sebepleri dosya içerisindeki bilgi, belge veya delillerden anlaşılamıyorsa o durumda taraflarca getirilme ilkesinin uygulandığı davalarda (resen harekete geçilmesini gerektiren davalar hariç olmak üzere) yargılamanın tarafları davaya uygulanacak olan yargılama usulünün türüne göre, dilekçeler aşamasında bu itiraz sebebini ileri sürmüş ve bu hususta delil göstermiş ise, mahkeme tarafından dikkate alınması gerekir. Ancak yargılama usulünün türüne göre, tarafların kanunun belirlemiş olduğu istisnai durumlar haricinde (ıslah, karşı tarafın açık muvafakati, HMK m.145, HMK m. 139, HMK m. 357/3 vs.) Dilekçeler aşaması dışında ileri sürülen itiraz sebepleri ile delilleri yargılamanın hangi aşamasında ileri sürüldüğü hususu gözetilmeksizin hâkim tarafından resen dikkate alınmaması suretiyle dosyada ki diğer delillerden çıkarılan sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.

------------------

[1]1-) Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,2-) Taraflar arasında temyiz aşamasında sunulan ödeme belgelerinin dikkate alınıp alınamayacağı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Kural olarak, yargılama aşamasında dayanılıp sunulmayan deliller, temyiz veya karar düzeltme aşamasında sunulamazlar; sunulmuş olsalar bile, bu aşamalardaki incelemeler sırasında dikkate alınamazlar. Bu kuralın tek istisnası, dayanılıp sunulan delillin, o davaya konu borcu söndüren bir nitelik taşıması; örneğin, davaya konu borcun ödenmiş olduğunu gösteren makbuz, ibraname gibi bir belge olmasıdır.6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114/h maddesinde, “davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması” dava şartları arasında sayılmıştır. Ödenmiş alacak hakkında davacının dava açmakta hukuki yararı yoktur. Bu halde, 6100 Sayılı Kanun'un 115. maddesi gereğince, dava şartının varlığı ya da yokluğunun incelenmesi, doğrudan mahkemeye verilmiş ödevlerden olması karşısında, önceden ileri sürülmemiş olsa bile temyiz aşamasında dava şartının var olup olmadığını kendiliğinden gözetilmesinde bir usuli engel bulunmamaktadır. Davanın hukuksal niteliği ve somut olayın özelliği gereği davalı, temyiz aşamasında dava konusu borcu söndüren nitelikte bir belge vermişse, bu belge üzerinde gerekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir. Diğer bir anlatımla, yargılama aşaması henüz tamamlanmamış ise böyle durumda, borcu itfa eden belge değerlendirmeye alınmalıdır. Gerçekten de yargılamada davayı inkâr eden davalının savunması, borcun bulunmadığı savunmasını da kapsar. O nedenle, davalının borcun ne sebeple bulunmadığını açıklama ve iddianın aksine delillerini ikame etme hakkının ortadan kalktığından söz edilemez. Belirtilen nedenlerle, temyiz aşamasında sunulan ve borcu söndüren bir belgenin varlığı karşısında savunmanın genişletilmesi yasağından söz edilemeyeceğinin kabulü de zorunludur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 24.02.2016 tarih, 2014/22-735 esas, 2016/166 karar) Somut uyuşmazlıkta, temyiz aşamasında, davacıya ait banka hesap ekstresi ile yıllık izin kullandığına dair yıllık izin belgesi suretinin davalı tarafça dosyaya sunulduğu anlaşılmıştır. Sözü edilen belgeler ilk kez temyiz aşamasında sunulmuş ise de ödeme belgesi mahiyetinde kabul edilmelidir. Ödeme belgesinin hakkı ortadan kaldıran özelliği nedeni ile yargılamanın her aşamasında dikkate alınması gereklidir. Bu sebeple davalı tarafça, ibraz edilen banka hesap ekstresi dikkate alınarak ücret alacağı talebinin değerlendirilmesi ile yıllık izin alacağı bakımından ise davalı tarafa yıllık izin belgesinin aslını sunması için süre verildikten sonra davacı işçiden, davalının savunmasına ve sunulan belgeye karşı diyecekleri sorulmalı, sonucuna göre bir karar verilmelidir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 02.07.2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi (http://www.kazanci.com.tr/gunluk/22hd-2020-1937.htm )

[2] Ayrıntılı bilgi için bknz; Mazlum N. (2021), MEDENİ USUL HUKUKUNDA TEKSİF İLKESİ, Ankara Üni. Hukuk Fak. Dergisi, 70 (1) S. 107-144

[3] HMK m.141; (1) (Değişik:22/7/2020-7251/15 md.) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.

[4]HMK m.139/1-ç; Davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde tarafların dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceği.

[5]HMK m.145; Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.

[6]HMK m. 357/3; İlk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller bölge adliye mahkemesince incelenebilir.

[7] İMK m.7/1; İş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır.

[8] HMK m.319; İddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar.

[9] Kuru/Arslan/Yılmaz s. 344; Pekcanıtez/Atalay/Özekes s. 351-352; Alangoya/ Yıldırım/Deren-Yıldırım s. 260; Kuru-Usul s. 1811 vd; karş. Berkin s. 610

[10] HMK m.189; (1) Taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir. (2) Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz. (3) Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususlar, başka delillerle ispat olunamaz. (4) Bir vakıanın ispatı için gösterilen delilin caiz olup olmadığına mahkemece karar verilir.