BU MUHTIRA YARGIYA

Geçtiğimiz hafta hukuki ve siyasi açıdan çok tartışılan iki olay olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan biri TSK web sitesinde Balyoz davasıyla ilgili açıklama, diğeri ise Ergenekon, Balyoz, KCK davalarından tutuklu yargılanan sanıkların milletvekili adaylığı. Her iki olay da Türkiye’nin askeri vesayetten kurtulma ve demokratikleşme süreciyle doğrudan ilgili. Bu yazımızda TSK açıklamasının  27 Nisan 2007 bildirisinden dört yıl sonra yeni bir muhtira olup olmadığı üzerinde durmak istiyorum.

6 Nisan tarihli 5 maddelik açıklamanın ilk bölümünde Balyoz Darbe Planıyla ilgili davanın devam etiği hatırlatıldıktan sonra  açıklamanın konusu sanıkların tutukluluğun devamı kararından söz ediliyor. ‘Halen tutuklu bulunan 163 askeri personelin, tutuksuz yargılanmak üzere yaptıkları müracaat 5 Nisan 2011 tarihinde itiraz mahkemesi tarafından ikinci kez reddedilerek, tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir.’ 

Yargılama sürecine müdahale teşkil edecek açıklamaları hukukun korumadığının bilinciyle yazılan paragrafta yargıya nasıl müdahale edildiğini birlikte okuyalım: ‘Devam eden yargı sürecine müdahale anlamına gelebilecek davranışlardan özellikle kaçınan Türk Silahlı Kuvvetleri, yargılamayı etkilemeyecek şekilde, çeşitli defalar açıklamalar yaparak, ilgili makamları bilgilendirerek, yapılan seminerin ne olduğunu, nasıl yapıldığını, neleri kapsadığını ve kimlerin hangi emirlerle katıldığını tereddüte yer bırakmayacak şekilde izah etmiştir. Benzer hususlar, savcılık makamlarınca görevlendirilen bilirkişi raporlarında da açık bir şekilde yer almaktadır.’
‘Hal böyle iken, Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevli ve emekli 163 personelinin tutukluluk halinin devamını anlamakta güçlük çekilmektedir.’

Açıklamayı okuyunca ABD  Büyükelçisinin yeni öğrendiği meşhur deyimimizi hatırlamamak mümkün değil. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Yeni Genelkurmay Başkanı siyasete ve yargıya müdahale edecek tavırlardan kaçındığı için takdir edilirken, yapılan bu duyuru neresinden bakarsanız bakın yargıya müdahale teşkil eden bir muhtiradan başka bir şey değil.

Devam eden, hem de tutuklu sanıkları TSK personeli olan bir davada  TSK’nın resmi web sitesinde tutukluluğun devamı kararını anlamakta güçlük çekildiğinin kamuoyuna duyurulması ne demek? Genelkurmay adli müşavirliğinde görevli hukukçular bu kararın hukuken ne anlama geldiğini komuta heyetine açıklamamış olabilirler mi?

Yargılama konusu 1 nci Ordu Komutanlığında yapılan seminerin gerçekte bir darbe planı olduğu ve yasalara göre suç teşkil ettiği iddiasına dayanıyor. Hukuk devletinde bir eylemin suç teşkil edip etmediğine sanıklarının kimler olduğuna, suçun sübuta erip ermediğine karar verecek makam yargı mercileridir. Suç işlendiği kuşkusunu haber alan kişiler ve kurumlara düşen görev konuyu adalete intikal ettirdikten sonra sonucunu beklemek olmalıdır. Açıklama da söylenen ise şudur: TSK olarak bu planın bir seminer planı olduğunu söylememize, katılanların emirle katıldığını izah etmemize, ortada darbe planı olmadığını söylememize rağmen neden hala bu sanıkları tahliye etmiyorsunuz? Bildiriyi hazırlayanlar mahkemeyi kurmuş, yargılamayı yapmış, kararını vermiş. Yargıya da formaliteyi tamamlamak düşüyor öyle mi?

Balyoz davasıyla TSK’nın ilgisi olmadığını söylemek mümkün değildir. Yargılananalar çoğunluğu muvazzaf askerlerdir. TSK bu davaya müdahale etmemeli ama kanaatimce müdahil olmalıydı. Ceza yargılamasında savcılar davayı açtıktan sonra suçtan zarar gördüğünü düşünen kişi ve kurumlar davaya müdahil olma- katılan olma- talebinde bulunabilirler. Başta Balyoz davası olmak üzere sanıkları asker olan darbe girişimi ve terör örgütü üyeliği davalarında TSK’nin itibarı ciddi anlamda yaralanmakta ve suçtan zarar görmektedir. TSK itibarını korumak ve zararını telafi için sanıkların cezalandırılması yönünde davaya katılması beklenirken, yanlış bir tavır almıştır. Yargılama sürecine saygı sözde kalmıştır.

Hukuka ve yargılama sürecine saygılı davranan bir kurum, bağımsız yargının terror örgütü kurmak, yönetmek, örgütün amaçları doğrultusunda eylemlerde bulunmak iddiasıyla yargılanan sanıkların neden tahliye edilmediklerini sorgulama yerine, haklarında idari soruşturma yaptırarak soruşturmanın selameti bakımından görevden uzaklaştırılmaları için ilgili bakanlığa başvurmaları gerekirdi. Bunun yerine yargıya muhtıra verilerek yeni bir suç işlenmesini hukuk devletinin hoşgörüyle karşılaması beklenmemelidir.


Reşat PETEK