TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

M.B.BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/9207)

 

Karar Tarihi: 3/5/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Volkan ÇAKMAK

Başvurucu

:

M.B.

Vekili

:

Av. Ramazan DEMİR

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, Şırnak'ın Cizre ilçesinde terörle mücadele kapsamında güvenlik güçleri tarafından yürütülen operasyonlar sırasında meydana gelen ölüm olayı ve takip eden süreç nedeniyle başta yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve hürriyetlerin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Türkiye'de, PKK terör örgütünün neden olduğu şiddetin sona erdirilmesi amacıyla 2012 yılında başlatılan, yaklaşık üç yıl devam eden ve demokratik açılım olarak adlandırılan sürecin ardından -güvenlik güçlerinin raporlarına göre- anılan süreçte terör örgütünün bazı şehirlerde silah ve mühimmat yığınağı yapması sonucu 2015 yılının ortalarından itibaren terör ve şiddet eylemleri özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yoğun olarak yaşanmaya başlamıştır. Şırnak'ın Cizre, İdil, Silopi ilçeleri, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesi, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçeleri, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçeleri ile Muş'un Varto ilçesinde PKK terör örgütü tarafından cadde ve sokaklara hendekler kazılarak barikatlar kurulmuş; patlayıcılar yerleştirilmiş ve bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet kurulmaya çalışılmıştır. Terör ve şiddet olaylarına, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından PKK mensuplarına karşı ortak olarak gerçekleştirilen ve başta Sur, Cizre ve Nusaybin olmak üzere on bir yerleşim yerinde yürütülen askerî operasyonlarla müdahale edilmiştir. Terör örgütü mensuplarının yakalanması, halkın can ve mal güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması için yapılan operasyonların gerçekleştirildiği bölgelerin bazılarında 2015 yılının ikinci yarısından başlamak üzere değişen tarihlerde sokağa çıkma yasakları uygulanmış ve bazı yerleşim birimleri geçici süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Terör örgütü üyelerinin yakalanarak halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla getirilen sokağa çıkma yasakları güvenlik güçlerince yürütülen operasyonların sona ermesinin ardından kaldırılmıştır. Gerçekleşen geniş çaplı operasyonlarda beş yüze yakın güvenlik görevlisi şehit olmuş, iki binin üzerinde terörist etkisiz hâle getirilmiştir (sürece ilişkin detaylı aktarım ile operasyonlar ve hendek olaylarına ilişkin arka plan bilgisi için bkz. Gülser Yıldırım (2), B. No: 2016/40170, 16/11/2017; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019; Seyid Narin [GK], B. No: 2018/20156, 18/5/2022; Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022).

3. Yukarıda özetlenen operasyonların gerçekleştirilip sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde, 17/2/2016 tarihinde, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) kararına istinaden yapılan uygulama sırasında Cizre ilçesi Cudi Mahallesi Niran Sokak'ta bulunan ve güvenlik güçleri tarafından C-3154 olarak belirtilen binanın kalıntıları arasında birden fazla kadın ve erkek cesedi bulunmuştur. Bulunan cesetler cenaze aracıyla Cizre Devlet Hastanesine nakledilmiştir.

4. Cesetlerin bulunmasını takiben Başsavcılık tarafından başlatılan soruşturma kapsamında olay yerinde fotoğraf, video çekimi gerçekleştirilip tutanağa bağlanmış, ilgili emniyet birimlerine gereken delillerin toplanması için talimat verilmiştir. Aynı gün düzenlenen Olay Yeri İnceleme Tutanağı'na göre binada birden fazla otomatik tüfek (bazılarının fişek yatağı, şarjörü dolu AK-47/Kalaşnikof marka), otomatik tüfek şarjörü ve fişeği, deforme olmuş bir telsiz, hücum yeleği, telefon, dizüstü bilgisayar, cep telefonu ele geçirilmiştir. Söz konusu ateşli silahlar, ateşli silah ürünleri ve diğer deliller muhafaza altına alınmıştır. Güvenlik güçlerince tutulan tutanaklardan (telsiz kayıtları çözümlemesinden) C-3154 koduyla belirtilen bina ve çevresinin operasyonlar sırasında terör örgütü mensuplarınca kullanıldığı, güvenlik güçlerine bu binadan ateş açıldığı ve çatışmaların yaşandığı anlaşılmıştır (detaylı çatışma bilgileri ve olay örgüsü için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri).

5. Ayrıca aynı gün olay yerinde bulunan 14 numaralı ceset üzerinde ölü muayene işlemleri yapılmış, kesin ölüm nedeninin tespiti için ceset Silopi Adli Tıp Kurumuna sevk edilmiştir. Bununla birlikte cesetten ve cesedin üzerindeki kıyafetlerden biyolojik numune ve kısmen parmak izi alınmış, deliller balistik inceleme için ilgili laboratuvarlara iletilmiştir. Parmak izi incelemesi sonucu düzenlenen 24/2/2016 tarihli ekspertiz raporuna göre alınan parmak izinden kimlik tespiti yapılamamıştır. 18/2/2016 tarihli otopsi raporuna göre de 14 numaralı cesedin ölümünün ateşli silah ürünü yaralanmasına bağlı kafa ve kemik kırıkları ile beyin ve iç organ değişimleri sonucu meydana gelmiştir. Ayrıca raporda, vücuttan ateşli silah mermi çekirdeği elde edilemediği, daha sonra inceleme yapılabilmesi adına kas ve kemik örnekleri alındığı belirtilmiştir.

6. Başvurucunun 17/2/2016 tarihinde Bilgi Alma Tutanağı ile ifadesi alınmıştır. Başvurucu; anılan ifadesinde oğlunun geçici askerlik görevi yaptığı birlikten izinli olarak eve geldiğini, geri dönmek istemediğini, durumu emniyet birimlerine bildirdiğini ancak oğlunun evden ayrıldığını, dört aydır kendisinden haber alamadığını beyan etmiştir. Başvurucu 20/4/2016 tarihinde müşteki sıfatıyla verdiği ifadesinde; oğlunun geçici askerlik görevini yerine getirdiği için terör örgütü tarafından tehdit edildiğini, bu durumu emniyet birimlerine bildirdiğini, oğlundan belirli bir dönem haber alamadığını, oğlunun 2016 yılının Ocak ayında kendisine cep telefonundan mesaj gönderdiğini, mesajda yer adı vermek suretiyle bodrum katta olduğunu, kendisini almalarını istediğini yazdığını, durumu kaymakamlığa ve baroya ilettiğini ancak çatışmalar nedeniyle sonuç alamadığını, oğlu askere gitmek istemediğinde de durumu kamu makamlarına ilettiğini, oğlunun terör örgütüyle ilgisi olmadığını, sorumlulardan şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. Ayrıca başvurucu 12/5/2016 tarihinde, oğlunun gönderdiğini belirttiği cep telefonu mesajını emniyet birimleri ile paylaşmıştır. F.B.nin kardeşi A.B. de Bilgi Alma Tutanağı ile alınan ifadesinde babası ile koşut beyanda bulunmuştur. F.B.nin annesi M.B. 14/3/2016 tarihli ifadesinde; oğlunun hayatta olup olmadığı konusunda bilgi sahibi olmadığını, kendisinden uzun zamandır haber alamadığını, oğlunun terör örgütü ile ilintisi bulunmadığını, DNA testine esas olmak üzere kan vermek için rızasının olduğunu beyan etmiştir.

7. M.B.den alınan örnek üzerinde yapılan DNA testi sonucu düzenlenen 25/3/2016 tarihli raporda, C-3154 numaraları binada bulunan 14 numaralı cesedin başvurucunun anılan tarihte yaklaşık 22 yaşında olan oğlu F.B.ye ait olduğu tespit edilmiştir. Tespitin ardından F.B.nin bedeni 21/4/2016 tarihinde defnedildiği yerden Silopi Belediyesi görevlileri tarafından çıkarılarak başvurucuya teslim edilmiştir.

8. Güvenlik güçleri -çatışmaların da devam ettiği bölgede- yaptıkları araştırma sonucunda olay yerini gören ve kayıt yapan kamuya ya da özel şahıslara ait kamera ve/veya tanık tespit edememiştir. Diğer taraftan F.B.den alınan numuneler üzerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen uzmanlık raporunda, F.B.nin sağ ve sol ellerinin avuç içleri ile el üstlerinde ve kıyafetlerinde atış artığına rastlanmıştır.

9. Emniyet birimleri yaptıkları inceleme sonucu F.B.nin 2014 yılında zırhlı güvenlik aracına yönelik silahlı eylem gerçekleştiren grup içinde yer aldığı hususunda istihbari nitelikte bir bilgi elde etmiştir. Diğer taraftan güvenlik güçleri, gerçekleştirdikleri internet taramasında terör örgütünü destekleyen yayınlar yapan internet sitelerinde de F.B.nin terör örgütü mensubu olarak anıldığını tespit etmiştir.

10. Soruşturma sürecinde üç ayrı fotoğraftan teşhis uygulamasında (Cumhuriyet savcısı huzurunda yapılan) Beyaz ve Batıkan kod adlı gizli tanıklar ile tanık R.E., F.B.yi teşhis etmiştir. Tanıklar beyanlarında özetle F.B.yi tanıdıklarını, F.B.nin Ruken isimli bir örgüt mensubunun şoförlüğünü yaptığını, örgüt için silahlı çatışmaya katıldığını, 2014 yılında zırhlı güvenlik aracına silahla saldıran grup içinde yer aldığını ifade etmiştir.

11. Soruşturmada 5/1/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Gerekçede özetle elde edilen deliller uyarınca F.B.nin terör örgütü üyesi olduğunun tespit edildiği, terör örgütüne yönelik operasyonlar sırasında kanunun/emrin yerine getirilmesi kapsamında gerçekleşen ölümün hukuka uygunluk koşullarını taşıdığı ifade edilmiştir. Söz konusu karara yönelik itiraz Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 8/3/2018 tarihinde reddedilmiştir. Ret gerekçesinde, operasyonların arka planına ve güç kullanımına ilişkin mevzuata dair kapsamlı bir açıklama yapılarak güvenlik güçlerinin terörist grupla silahlı çatışma yaşanırken terörle mücadele çerçevesinde aldıkları emri yerine getirdikleri sırada kanunun verdiği yetkiyi kullanarak terör örgütü mensubu olduğu tespit edilen F.B.yi orantılı güçle etkisiz hâle getirdiği sonucuna ulaşıldığı, bu bağlamda Başsavcılık kararında hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir.

12. Başvurucu 9/2/2016 tarihinde (terör olaylarının devam ettiği dönemde) ve soruşturmaya ilişkin nihai hükmü 19/3/2018 tarihinde öğrenmesinin ardından 28/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

13. Komisyon tarafından başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

14. Aralarında kişi yönünden irtibat bulunan 2018/9207 ile 2023/17536 (2016/2602 sayılı başvurudan ayrılan) numaralı başvuruların birleştirilmesine karar verilmesi gerekir.

15. Başvurucu, oğlunun ölümüne ilişkin olarak delillerin toplanmadığını, soruşturmanın çelişkiler, eksiklikler içerip tarafsız yürütülmediğini, olayda orantısız ve gereksiz bir güç kullanımının söz konusu olduğunu, oğlunun kapalı kaldığı binaya gereken tıbbi yardımın ulaşmadığını, cenazenin gereği gibi alınıp defnedilemediğini belirterek yaşam hakkı başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, adli makamların tespitinden ve ulaştığı sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmadığı, Anayasa Mahkemesinin öncesinde verdiği kararların değerlendirmede gözönünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçelerinde başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

16. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğü bulunmaktadır . Anayasa'nın 17. maddesinin son fıkrasında belirtilen yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı hâllerde dahi son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması gerekir. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin gereklilik ve ölçülülük bakımından değerlendirmesi yapılırken eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekmektedir. Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiğinin, nasıl bir seyir izlediğinin ve yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemleri ile kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliğinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması, resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi gerekir. Soruşturma süreci kamu denetimine açık olmalı ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılımları sağlanmalıdır. Makul bir özen ve süratle yürütülmesi gereken soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması ve bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (detaylı aktarım için bkz. Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016; Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018; Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021; güvenlik güçlerinin fiziksel zor ve silah kullanımına ilişkin mevzuat için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 208, 214, 216-218, 221.

17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkına dair ihlal iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

18. Soruşturma safahatında yargı mercilerinin yaptığı tespit ve başvurucunun da bu tespitle örtüşen iddiaları dikkate alındığında F.B.nin ölümünün kamu gücünün kullanımına bağlı olarak yapılan operasyonlar sırasında gerçekleştiğinin kabulü ile ihlal iddialarının yaşam hakkının maddi boyutunun devletin negatif (öldürmeme) yükümlülüğü bağlamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

19. Somut başvurunun yaşam hakkı bağlamında değerlendirilmesinden önce inceleme kapsamının bireysel başvurunun niteliği gereği başvuruya konu olayla sınırlı olduğu hatırlatılmalıdır. Bu bağlamda, yapılan tespit ve değerlendirmeler ülkemizde yaşanan terör olaylarına karşı düzenlenen güvenlik operasyonlarının ve alınan diğer tedbirlerin genel bir değerlendirilmesi olarak anlaşılmamalıdır. Bununla beraber yoğun terör eylemlerinin ve buna bağlı can kayıplarının yaşandığı, güvenlik güçlerinin terör eylemlerinin önlenmesi için operasyonlar düzenlediği, son derece tehlikeli ve öngörülemez bir ortamda meydana gelen ölüm olayına ilişkin somut başvuru değerlendirilirken ölüm olayının koşullarını belirleyen arka planın da gözardı edilmesi mümkün görünmemektedir.

20. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör olayları nedeniyle 2015 ve 2016 yıllarında Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı operasyonlarda meydana gelen ölümler için birden çok başvurunun birleştirilmesi suretiyle yaşam hakkı yönünden yaptığı detaylı değerlendirmede olayın koşullarını, konuya ilişkin yaklaşımını, ilkeleri ve ölçütleri belirlemiştir. Somut başvuruya temel olan vaka da tarih ve mekân itibarıyla aynı operasyon içinde gerçekleştiği için ihlal iddiasına konu tekil ölüm olayı ve akabinde olaya özgü soruşturmanın öznel şartları dışında genel operasyon -güç kullanımı- koşullarına yaklaşım bağlamında Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirlemelerden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.

21. Devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmasıdır. Güvenlik kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen mevzuatın hangi durumlarda ve ne ölçüde güç kullanılacağını belirleyen, gücün kötüye kullanımını, keyfîliği önlemeye ve yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlayan yeterli ve açık kurallar içerdiği, dolayısıyla kanunilik şartını sağladığı değerlendirilmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 339).

22. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda güvenlik güçlerinin güç kullanımını terörle mücadele çerçevesinde aldıkları emri yerine getirdikleri sırada kanunun verdiği yetkiyi kullanarak gerçekleştirdiği kabul edilmiştir. Söz konusu kabul; F.B.nin PKK terör örgütü mensubu olduğunu açıkça ifade eden ikisi gizli, diğeri ise kimliği açık olan, terör örgütüyle ilintisi bulunan tanıkların beyanına, F.B.nin ellerinde ve kıyafetlerinde ateşli silah atış artığı varlığını tespit eden laboratuvar raporuna, olay yerinde F.B. ile birlikte çok sayıda otomatik silah ve ateşli silah ürünü bulunmasına, güvenlik güçleri tarafından tutulan, F.B.nin terör örgütü mensubu olduğuna dair tespitler içeren tutanaklara, istihbarat bilgilerine ve yukarıda özetlenen soruşturma sürecinde elde edilen delillere dayanmaktadır. Söz konusu deliller F.B.nin terör eylemlerini engellemek için yapılan operasyonlar sırasında güvenlik güçleri ile girdiği silahlı çatışmada güvenlik güçlerince emrin yerine getirilmesi sırasında kanunun verdiği yetkiyle öldürüldüğünün kabulü için yeterli verilerdir. Ayrıca başvurucu bu verilerin aksine bu delilleri boşa çıkaracak veya tespitlerin yanlış olduğu yönünde emare teşkil edecek bir iddia sunmamıştır.

23. Diğer taraftan söz konusu operasyonların gerçekleşme sebebi olan yaygın terör olaylarının Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirleme doğrultusunda (aynı kararda bkz. § 342) ayaklanma olarak nitelendirilmesi gerektiği dikkate alındığında F.B.nin ölümüyle sonuçlanan güç kullanımının güvenlik kuvvetlerinin ve başkalarının hayatlarını koruma amacına ve Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan bir ayaklanmanın bastırılması meşru amacına da matuf olduğu kanaatine ulaşılmıştır.

24. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken son kriter, müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesi anlamında ölçülülük ilkesine aykırılık taşımamasıdır. Bir başka ifadeyle devlet görevlilerinin ölümle neticelenecek şekilde güç kullanmalarının somut olayın şartlarında ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı ve gerçekleştirilmek istenen meşru amaca ulaşmak için mutlak zorunlu olduğu ortaya konulmalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör eylemlerinin sona erdirilmesi için yapılan operasyonlar kapsamında yaşam hakkına yönelik gerçekleşen müdahalelerin silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen kesintisiz ve öngörülemez nitelikteki ölümcül terör saldırılarına karşı silahlı ayaklanmayı bastırmak, güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için yapılan zorunlu ve orantılı bir müdahale olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 343-368). Bu noktada başvurucunun yakını F.B.nin de soruşturma dosyasında mevcut olan ve aksine herhangi bir delil ya da emare sunulmamış deliller uyarınca Gazal Kolanç ve diğerleri kararında belirtilen ve detaylandırılan operasyonlar kapsamında güvenlik kuvvetleriyle yaşadığı silahlı çatışma esnasında güç kullanımına bağlı olarak hayatını kaybettiğinin kabulü gerektiğini, dolayısıyla operasyonlar için anılan kararda yapılan nitelendirmenin bu başvuru için de geçerli olduğunu hatırlatmak gerekmektedir. Bu nedenle üzerinde atış artığı tespit edilen, çok sayıda atışa hazır otomatik silahla birlikte bulunan ve Fotoğraftan Teşhis Tutanaklarına göre PKK örgütü içinde yer aldığı, örgüt adına çalıştığı beyan edilen F.B.nin zorunlu ve orantılı güç kullanımı sonucu hayatını kaybettiği, dolayısıyla somut olayda yaşam hakkının maddi boyutu yönünden bir ihlal bulunmadığı değerlendirilmiştir.

25. Yaşam hakkının maddi boyutuna ilişkin olarak yapılan incelemenin ardından hakkın usul boyutu (etkili soruşturma yükümlülüğü) çerçevesinde değerlendirme yapılması gerekir. Somut sürece bakıldığında F.B.nin bedeninin bulunmasını takiben Başsavcılık tarafından derhâl bir soruşturma başlatıldığı, olay yeri incelemesi yapıldığı, delillerin toplanıp muhafaza altına alındığı, güvenlik birimleri ile gerekli yazışmalar yapıldığı, otopsi işlemlerinin vakit kaybetmeden gerçekleştirildiği görülmüştür. Süreçte F.B.den parmak izi ve biyolojik numune alınmış, üzerinde ateşli silah atış artığı tespit edilmiştir. Olay mahallinde ise tanığın ve görüntü kaydeden kamuya ya da özel şahsa ait kameranın bulunmadığı yönünde tespit yapılmıştır. Ayrıca başvurucu ve F.B.nin annesi ile kardeşinin ifadesine başvurulmuş, F.B. örgüt mensubu kişilerce tespit edilmiştir.

26. Sokağa çıkma yasağı ve devam eden silahlı çatışmalar nedeniyle olay yerine erişimin sınırlı olduğu bir ortamda kamu gücü eliyle yeterli bir soruşturma yürütülerek ölümün meydana geldiği koşulların tam olarak ortaya konulması özellikle önemlidir. Öte yandan olayı çevreleyen zorlu koşullar soruşturma makamları ve delil toplamakla görevli kamu görevlileri için de geçerlidir. Öyle ki söz konusu çatışma ve operasyon döneminde verilen arama kararını yerine getirmek ve delil toplamak için olay yerine giden emniyet görevlilerine ve onların güvenliğini sağlamak için tertibat alan jandarma ve Polis Özel Harekât mensuplarına terör örgütü üyelerinin bombalı ve silahlı saldırıda bulunduğu, bazı uzman görevlilerin yaralandığı, arama kararı gereğini yerine getiremeden bu görevlilerin olay yerinden ayrılmak zorunda kaldığı, Cizre Adliyesi binasının iki ayrı tarihte roketatarlar ve uzun namlulu silahlarla yapılan terör saldırılarının hedefi olması nedeniyle Adliye binası dışında çalışıldığı tespit edilmiştir. Bu derece öngörülemez ve şiddetli terör saldırılarının olduğu, devlet güçlerinin kontrollerinin sınırlı bulunduğu bir ortamda etkili soruşturma yapma yükümlülüğü kapsamında olay yerinden delil toplanmasına ilişkin ilkelerin katı bir biçimde uygulanmasının mümkün olmadı açıktır. Anayasa Mahkemesi, soruşturmanın bağımsız kişilerce yürütülmesi kriterinin ağır silahlarla çatışmaların devam ettiği bir bölgeye Cumhuriyet savcılarının bizzat giderek delilleri tespit etmeleri gerektiği şeklinde yorumlanamayacağı kanaatindedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 373, 377).

27. Esasen ceza soruşturmalarında delil toplama işlemlerinin jandarma veya polis teşkilatı içindeki adli kolluk birimlerince yerine getirilmesi gerektiğinden jandarma ve polisin ortak yürüttüğü güvenlik operasyonları sonucu gerçekleşen ölüm olaylarında adli işlemlerle ilgili kim görevlendirilirse görevlendirilsin bu iki teşkilatla bir şekilde kurumsal bir bağı olacaktır. Somut başvuruya konu soruşturmalarda arama kararlarının terörle mücadele operasyonlarına katılmayan adli kolluk birimlerince talep edildiği ve karar gereğinin Uzman Olay Yeri İnceleme görevlilerince yerine getirildiği anlaşılmıştır. Olay yeri inceleme ve delil toplama işlemlerinin çatışmalara fiilen katılan jandarma ve Polis Özel Harekât birimlerinden ayrı bir yapı içindeki bu uzman birimlerce yerine getirilmesi somut olayın koşullarında soruşturmanın bağımsızlığının sağlanması bakımından önemli bir tedbir olarak değerlendirilmiştir. Buna ek olarak adli kolluk görevlileri, daha sonra tutanağa bağladıkları tüm işlemleri video ve fotoğraflarla kaydederek soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet savcılarının incelemesine imkân sağlamıştır. Soruşturmalar için kritik önemdeki ölü muayene ve otopsi, fotoğraftan teşhis işlemleri ise Cumhuriyet savcılarının bizzat katılımıyla yapılmıştır. Dolayısıyla somut olayda etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilindeki tüm tedbirlerin alındığı kanaatine ulaşılmıştır.

28. Süreçte kamu görevlilerinin şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alınmadığı görülmekte ise de soruşturmanın amacı, somut olayın ne şekilde gerçekleştiğini ortaya çıkarmak ve böylece kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında meşru olup olmadığını belirlemektir. Dolayısıyla ifade alma işlemi her soruşturmada yerine getirilmesi gereken otomatik bir zorunluluk olarak kabul edilemez. Süreçte toplanan deliller olayın koşullarında maddi gerçeği ortaya çıkarmış ve kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle somut olayda çatışmalara katılan görevlilerin ifadelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir. Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikte olan silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmesi muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381).

29. Cumhuriyet savcısı huzurunda tanıkların F.B.yi fotoğraftan teşhis ettiği, F.B.nin PKK terör örgütü ile olan bağlantısını aktardığı görülmüştür. Süreçte F.B.nin annesi, babası ve kardeşinin şikâyetçi sıfatıyla ifadesine başvurulmuş; muhtemel tanıklar araştırılmıştır. Başsavcılık olaya görüntü kayıtlarına ulaşmak için girişimde bulunmuş ise de olay yerini kaydeden kamera tespit edilememiştir. Süreç bütün olarak yaklaşık iki yıl gibi bir sürede tamamlanmıştır. Diğer taraftan soruşturmanın sonuna doğru 24/8/2017 tarihinde kısıtlılık kararı verilmişse de bireysel başvuruda bulunurken soruşturma safahatına dair detaylı bilgi belge sunabildiği görülen başvurucunun süreçteki bilgi/belgeden haberdar edilmemesi, somut soruşturma dâhilinde yapılan edimlerin kendisinden gizlenmesi gibi somut bir iddiasının bulunmadığı da dikkate alındığında anılan durumun soruşturmanın etkililiği üzerinde olumsuz bir etki yaratmadığı değerlendirilmiştir.

30. Soruşturmanın etkinliğine ilişkin asgari ölçütleri karşılayan incelemenin nitelik ve derecesinin olayın koşullarına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında detaylı analize konu -döneme hâkim olan- koşullar altında dahi olayın aydınlatılabilmesi için imkânlar dâhilinde tüm delillerin toplanmasının hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir önemi vardır. Yukarıda aktarılan safahatı içeren soruşturma sürecinde ölüm olayını çevreleyen koşulların tespitine imkân sağlayan gerekli ve yeterli bilgilerin olabildiğince bir bütün olarak elde edildiği, kriminal/laboratuvar incelemelerinin yapıldığı, tanık beyanının alındığı, kimlik teşhisinin yapıldığı ve sürecin makul olduğu değerlendirilebilecek iki yıl gibi bir sürede tüketildiği izlenmiştir. Somut olayı çevreleyen son derece zor ve ağır koşullar nazara alındığında ölüm olayı ile ilgili delil toplama işlemlerinin özensiz yürütüldüğü yorumunu getirmek mümkün görünmemektedir.

31. Sonuç itibarıyla soruşturma makamlarının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir durumun, başka ifadeyle yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir hususun görülemediği, dolayısıyla yaşam hakkının usul boyutuna yönelik bir ihlal bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

32. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

33. Gazal Kolanç ve diğerleri kararı ile Mehmet İnan (B. No: 2016/228, 20/12/2022) kararı doğrultusunda, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi, tıbbi yardım sağlanamaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının ise Gazal Kolanç ve diğerleri kararı ile yukarıda yer verilen -F.B.nin terör örgütü mensubu olduğu ve çatışmalar sırasında etkisiz hâle getirildiği yönündeki- tespitler doğrultusunda açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvuruların BİRLEŞTİRİLMESİNE,

B. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer ihlal iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi ve açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

D. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 3/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.