ÖZET

Teminat mektupları, sözleşmeden doğan edimlerin güvence altına alınması amacıyla sıklıkla başvurulan teminat araçlarındandır. Bu çalışmada, teminat mektubunun hukuki mahiyeti, Türk Borçlar Kanunu madde 128 çerçevesinde üçüncü kişinin fiilini taahhüt hükümleri kapsamında değerlendirilmiş; sözleşmeye aykırılık halinde bu mektupların hangi şartlarla nakde çevrilebileceği ve gelir (irat) olarak kaydedilip kaydedilemeyeceği incelenmiştir. Teminat mektuplarının aksi kararlaştırılmadıkça yalnızca alacaklının gerçek ve somut zararını tazmin amacıyla nakde çevrilebileceği, zarar miktarını aşan tahsilatların hukuki dayanaktan yoksun olacağı, sözleşmede açık hüküm bulunmadıkça gelir kaydı yapılamayacağı sonucuna ulaşılmıştır. Uygulamaya yönelik olarak incelenen somut bir olay çerçevesinde, taraflar arasındaki sözleşmede teminat mektubunun gelir kaydedileceğine ilişkin açık bir hüküm bulunmadığı halde, alıcının mektubun önemli bir kısmını nakde çevirmesi değerlendirilmiş ve zararın kapsamının tespiti için uzman bilirkişi incelemesinin zorunluluğu vurgulanmıştır. Bu çerçevede, teminat mektuplarının hukuki sınırları, dürüstlük kuralı, haksız zenginleşme yasağı ve sözleşme serbestisi ilkeleri bağlamında tartışılmıştır.

I. GİRİŞ

Ticari sözleşme ilişkilerinde taraflar, sözleşmeden doğan edimlerini yerine getirmeyi üstlenirken, bu edimlerin güvence altına alınması amacıyla çeşitli teminat mekanizmalarına başvurmaktadır. Bu mekanizmalardan biri ve en yaygını olan teminat mektupları, esasen bir bankanın üçüncü kişi lehine yaptığı garanti taahhüdü olup alacaklının sözleşmeye aykırılık sebebiyle uğrayabileceği zararın tazminini güvence altına almaktadır. Bu yönüyle teminat mektupları, yalnızca borcun ifasına değil, aynı zamanda ifa etmeme veya gereği gibi ifa etmeme hâlinde alacaklının zararının karşılanmasına yönelik bir güvence işlevi görmektedir. Banka tarafından verilen bu teminat, asli borç ilişkisinden bağımsız bir taahhüt niteliği taşısa da, teminatın nakde çevrilmesi bakımından temel borç ilişkisine bağlı hukuki sonuçlar doğurmaktadır.

Uygulamada sık karşılaşılan ihtilaflardan biri ise teminat mektuplarının, sözleşmeye aykırılığın varlığı halinde zararı aşar şekilde nakde çevrilip çevrilemeyeceği ve bu suretle irat (gelir) olarak kaydedilip kaydedilemeyeceği meselesidir. Zira teminat mektuplarının hukuki çerçevesi, her ne kadar bankanın soyut ve bağımsız taahhüdüne dayanıyor gibi görünse de, alacaklının teminattan yararlanma hakkı, esas itibarıyla borçlunun sözleşmesel yükümlülüğünü ihlal etmiş ve bu ihlal sonucunda zarar doğmuş olması şartına bağlıdır. Bu nedenle, teminat mektubunun nakde çevrilmesinde alacaklının dürüstlük kuralına uygun davranması, zararı ispat etmesi ve teminatın amacına sadık kalması gerekir.

Bu çalışma, Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 128 çerçevesinde teminat mektubunun hukuki niteliğini incelemekte; teminat mektubunun nakde çevrilmesi, zarar tazmini ve irat kaydedilmesine ilişkin şartları yargı içtihatları ve somut bir uyuşmazlık üzerinden değerlendirmeyi amaçlamaktadır.

II. TEMİNAT MEKTUBUNUN HUKUKİ NİTELİĞİ

Teminat mektubu; bankanın, lehtarla muhatap arasındaki ilişkide lehtarın ödeme gücünü garanti etmesi, lehtar ödemede bulunmazsa da onun borcunu muhataba ödemeyi garanti ettiği bir sözleşme türüdür. Diğer bir deyişle, bir bankanın, sözleşmeye taraf olan borçlunun edimini gereği gibi ifa etmemesi halinde, alacaklıya belirli bir miktarda ödeme yapılacağını taahhüt ettiği, tek taraflı, soyut ve şarta bağlı bir yüklenimdir. Bu yönüyle teminat mektubu, Türk Borçlar Kanunu’nun 128. maddesi kapsamında değerlendirilen “üçüncü kişinin fiilini taahhüt” kurumunun bir görünümüdür.

Bu doğrultuda Oğuz Barlas, banka teminat mektubunu, “bankanın, borçlunun alacaklıya karşı üzerine aldığı bir edimi yerine getirmemesi halinde, belirli bir miktar parayı alacaklının ilk talebinde ona derhal ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğine dair verilen mektup” olarak tanımlamaktadır. Tanım, teminat mektubunun tek taraflılık, soyutluk ve derhal ödeme taahhüdü özelliklerine işaret etmekte; ifa garanti eden yönünü açık biçimde ortaya koymaktadır.

Öte yandan, Ünal Tekinalp ise daha soyut ve garanti mantığına odaklı bir yorum benimseyerek; banka teminat mektuplarını, “bankanın, müşterisinin istemi üzerine müşterisiyle herhangi bir hukuki ilişkiye girme durumunda bulunan üçüncü kişiye, müşterisinin bu ilişkiden doğan borcunu yerine getirmemesi veya herhangi bir edimin ifa edilmemesi ile alakası olmadan, sadece korkulan bir olayın vuku bulması halinde belirli bir meblağa kadar ödemede bulunmayı garanti ettiği sözleşmeler” olarak tanımlar. Bu tanım, teminat mektubunun bağımsız ve asli borçtan ayrı nitelikteki taahhüt içeriğini vurgulamaktadır.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de, teminat mektuplarının hukuki niteliğine ilişkin 15.10.1985 tarihli kararında şu tanımlamaya yer vermiştir: “Teminat mektubu sözleşmesi, fer’i nitelikte olmayan öyle bir sözleşmedir ki garanti veren, garanti alandan bir ivaz elde etmek için değil, fakat onu teşebbüs veya iş yapmaya yöneltmek için bağımsız olarak söz konusu teşebbüs veya işin tehlikelerini kısmen veya tamamen üzerine almaktadır” (Yarg. 11. HD, 15.10.1985, E. 1985/4169, K. 1985/5413).

Bankanın teminat mektubu ile üstlendiği yükümlülük, asli borcun ifasından bağımsız olmakla birlikte, hukuken bu borcun ihlali koşuluna bağlanmıştır. Nitekim teminat mektubunun ifası, borçlunun sözleşmeye aykırı davranması ve bu davranış sebebiyle alacaklının zarara uğraması koşuluna bağlıdır. Uygulamada çoğu zaman “şartsız ve gayrikabili rücu” ibaresiyle düzenlenen bu mektupların dahi, dürüstlük kuralı (TMK m. 2) gereğince kötüye kullanılması mümkün değildir.

Öyle ki Yargıtay dairesi bir kararında; “...dava konusu teminat mektuplarının davacı şirketin, davalıdan satın alacağı malın teminatını teşkil etmek üzere davalıya verildiği; bu nedenle veriliş amacı dışında paraya çevrilmesinin mümkün olmadığı...” yönünde hüküm kurmuştur (Yarg. 19. HD, 14.09.2000 T., E: 2000/3368, K: 2001/4694).

Benzer biçimde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da, teminat mektuplarında belirsizliğin garantiye konu edilemeyeceğini vurgulayarak; “...belirsizliğin garantisi olmaz. Bu itibarla, limit gösterme şartı bulunmamakla birlikte, garanti sözleşmesinde hangi riskin garanti edildiğinin belli olması ya da garanti edilen riskin boyutlarının tereddüt yaratmayacak biçimde belirlenebilir nitelikte bulunması gerekir...” ifadelerine yer vermiştir (HGK, 04.07.2001 T., E: 2001/19-534, K: 2001/583).

>> YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ

Av. Fatma Berna VURAL

>> YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ