Başbakan öyle bir söz söyledi ki, bu sözü çok değil 6-7 yıl önce söyleseydi eğer AKP, Anayasa Mahkemesinde “ilk defa somut bir gerekçeyle” kapatma davası ile karşı karşıya kalırdı.
Ne demişti Başbakan biliyorsunuz; “Kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya, o geliyor önünüze bir engel olarak dikiliyor”.
Elbette bu söz tepkiyle karşılandı ve “ağzından çıkanı kulağın duysun” tabirinden gayet soğukkanlı tenkitler yapıldı.
Başbakan, ağzından çıkanı bazen duymadığı için şimdi söylediği sözü toparlamaya çalışıyor; “Kuvvetler ayrılığını en kuvvetli savunan partinin lideriyim. Bu konuyu bir defa altını çizerek güçlü bir şekilde ifade edeyim. Kimse bunu eğip büküp sağa sola çekmesin. Erkler arası yetki ihlaline karşıyız".
Bu zorlamalı tevilden anlıyoruz ki Başbakan aslında “erkler arası yetki ihlaline” karşıymış..! Aslında “yetki ihlaline” karşı olduğunu öğrendiğimiz Başbakan’ın bu düşüncesini söylerken neden bu kadar zorlandığını anlayamıyorum doğrusu..!
Bu kadar sözün anlamını bilen bir adamın “yetki ihlaline karşıyım” demek isterken tam tersi bir anlam ifade eden kelimeler kullanması anlaşılır gibi değil..!
Ama şahsen benim için sözün anlamı çok açık..!
Başbakan’ın sevdiği sözlerle ifade etmek gerekirse, “dervişin fikri neyse zikri de odur”.
Bu zikir çok fikir kaldırır.
Altına ne atarsanız gider bir söz ama ben bu zikrin altındaki korkulardan bahsetmek istiyorum.
Korkuların fikre, fikrin zikre ve eyleme dönüştüğü bir süreç yaşıyor Başbakan.
Hiç sağlıklı bir durum değil.
“Bu yola kefenimle çıktım” diyen Başbakan öyle anlaşılıyor ki kefeni yırtmış hatta korkuları ile yaşamaya başlamış..!
Bu korkudan dolayı kontrolü altında olmayan hiç bir güç istemiyor.
Zaten tek adamlı rejimlerin en büyük özelliklerinden biri de memleketi korkularla yönetmek değil midir?
Gücü kaybetme korkusu, mevkiini kaybetme korkusu, itibarını kaybetme korkusu, ya bir gün devrilirsem korkusu.
Kendisini milletin efendisi gibi gören ve kendisinden sonra her şeyin harap olacağını düşünen bu kibirli ruhlar, korkmaya ve korkularıyla yaşamaya mahkûmlar demektir.
Şahsi korkularıyla veya daha kibirli bir korkunun ifadesi olan; “benden sonra milletin hali nice olur” düşüncesiyle yaşayan bir insandan artık kimseye bir hayır gelmeyeceği açıktır. Başbakan’ı eğer korkuları yönetmiyor olsaydı, demokratik bir ülkenin gereği olan, güçlerin dengeli ayrımını öngören, temeli insan hakları olan, bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemini öngören Sivil bir Anayasa için yolun yarısı geçilmiş olurdu..!
Başbakan’ın bu korkuları sebebiyle sivil anayasa yalan oldu..!
Millet, demokrasi ve hukuk devleti için, insan haklarını temel alan bir Anayasa için “referandum” da evet dedi.
Başbakan bunu unutmuşa benziyor..!
Artık sivil Anayasa için hiçbir engel yok.
Peki, AKP iktidarı bütün tartışmaları bir kenara bırakıp tüm enerjisini neden Anayasa konusunda kullanmıyor?
Kim ne derse desin, referandumdaki “evet”in sırrı hayallerdeki Anayasa beklentisi ve millet iradesini yok sayan jakoben zihniyetlerin tasfiye olma beklentisidir.
Bu millet referandumda yeni bir efendi edinmek için sandıklara koşmadı..!
Artık efendisiz, özgür, güven içinde, kim olursa olsun herkesin hesap verdiği bir ülkede yaşamak istediği için sandıklara koştu. AK Partinin ve Başbakan’ın keyfi için değil..!
Eğer Ak Parti ve Başbakan bu durum görmüyorsa, gözlerine perde çekildiyse veya efendilik tatlı geldiyse, bu millet efendilik taslayanlara haddini bildirmekten bıkmadı bir kere daha bildirmekten de geri kalmayacaktır.
Ha siz yine anket yapmaya devam edin, ama unutmayın bu millet “kazın cücüğünü güzün sayar”, kümesin değeri son baharda belli olur..!
Dünkü jakobenler “şeriat gelecek korkusu” salarak bu milleti yönetiyorlardı, asıl amaçları ise ülkenin tek hakimi olmak ve millete efendilik yapmaktı..!
Şimdi sıra sizde mi?
Yaptığınız hizmetlerden takdire şayan olanları millet gördü ve size tam üç dönem iktidar verdi.
Eğer amacınız, Başbakan’ın dediği gibi “Gök kubbede hoş bir seda” bırakmaksa hala, korkularınızın sizi yönlendirmesinden ve millete efendilik fikrinden vazgeçmeniz gerekiyor.
Yargıdaki sıkıntılarla her gün karşı karşıyayız.
Bunu her fırsatta söylüyoruz.
Ama bunun çözümü “kuvvetler ayrılığını” tartışmaya açmak değil.
“Hedef 2023” gibi içi boş sloganlar üretmek yerine milletin Yargıda nasıl mağdur edildiğine ilişkin çalışmalar yapmak gerekiyor.
En azından yaptığınız seçim anketleri kadar olsun bu konuda anketler yapılması gerekiyor. Daha dün HSYK bir açıklama yaptı; "…duruşma salonundan çıkarken dahi mahkemeye ve hâkime karşı arkalarını dönmemek amacıyla geri geri çıkmaları bir saygının gereği..” imiş..! Yargının içinde olduğu zihniyet bu..!
Bu burnu havada kibirli zihniyet insanı gerçekten sinirlendiriyor..!
Başbakanı bu anlamda çok iyi anlıyorum..!
Ama bunun yolu, bu güne kadar bütün iktidarların, hatta muhalefet partilerinin yaptığı gibi, yargı gücünü bir silah gibi kullanmak veya tümden yargıyı yönlendirmek değil.
28 Şubatta G.Kurmayın Yargıya verdiği brifing utancı hala belleklerimizde.
Bu utanmazlık sokak ortasında fuhuş yapmak kadar ağır ve aleni bir şekilde yapıldı.
Böyle yeni ve değişik utanmazlıklara karşı gerçekten artık tahammülümüz yok..!
Çözüm, herkese yaptığı işin sorumluluğunu yüklemekten geçiyor.
Savcı yetersiz delillerle dava mı açıyor yükleyin bu sorumsuzluğun cezasını, hakim gerekçesiz kararlar mı veriyor, sorun bu kararın hesabını, avukata önemli yetkiler verin, hakime ve savcılara karşı dengeleyici bir güç verin, en azından savcıyla eşitleyin bu yetkileri ama bu yetkileri kötüye ve menfaatine göre kullanmaya kalktığında atın böyle bir adamı meslekten..! Bunlar hemen akla gelen ilk çözümler.
Kimse yargıya 28 Şubatta olduğu gibi alenen veya gizliden tecavüz etmemeli, etmeye kalkmamalı ama Yargı da kararlarının gerekçeli olmasını bir şeref ve haysiyet bilmeli, namus bilmeli, asla keyfiliğe kapı açmamalı.
Yasamanın da bu keyfiliğin önünü almak, Yargının şeref ve haysiyeti olan ve bir namus gibi koruması gereken ilkeleri sıkı bir şekilde düzenlemesi ve caydırıcı cezai yaptırımlar öngörmesi gerekiyor.
Hasılı kelam, çözüm “kuvvetlerin birliğinde” değil, çözüm “kuvvetlerin ayrılığında”, herkesin yaptığı işin sorumluluğunu tam olarak yüklenmesinde ve hesap vermesinde..!
Artık duyun bu feryadı ne olur..!


(Bu köşe yazısı, sayın Av. Zafer KAZAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)