Mahallemizdeki “Adalet Teyze” süslenip püslenip, misafirliğe gidiyor. Biz ülkenin temeli olan adaleti, soyup soğana çevirip, sokağa atıyoruz.

Adaletin organları parçalara bölündü. Başkent Ankara’da tamamen göçmen durumuna düştü. Bırakın Adalet binası olmayı, sağlıklı yaşama koşulları bile olmayan çeşitli binalara taşındı.

Şimdi de bu bölünme; “bilirkişi, arabulucu, uzlaştırıcı” evrelerine girdi.

Adalet güzelleşmedi ama özelleşti.

Bunun sakıncaları uzun vadede görülecektir.

BİLİRKİŞİLİK

Bilirkişilik kurumu esasen çok eleştirilen, çok sakıncaları görülen ve hatta terkedilmek istenen bir kurumdu.

Her davada, hukuki değerlendirmelerde bile dosya çeşitli kereler bilirkişilere yollanıyordu. Çelişkili raporlar veriliyordu.

ARABULUCUK

Yetmedi, üstüne “arabulucuk” eklendi.

Yeni İş Mahkemeleri Kanunu ile işçilerin, çalışanların haklarını talep etme ve korunmaları daha çetrefil ve zor hale getirildi. Mahkemeler devreden çıkarıldı, yargı özelleştirildi. Devreye yeni ve özel bir kurum olan “arabulucu denen kişiler” sokuldu.

UZLAŞTIRICI

Bu da yetmedi, işin tuzu biberi gibi, üzerine “uzlaştırmacı” tozu serpildi.

Üstelik, bir yargı organı gibi çalışıp karar verecek olan uzlaştırmacılar, hukuk kökenli olmayabilecek.

Marka ve patent Avukatlığında”, hukukçuların önüne engeller konulmuştu, şimdi ikinci, üçüncü engeller geliyor.

Okuduğu Siyasal, İşletme, İdare, İktisat gibi bir diğer üniversitede veya açıköğretimde, “iki tane” hukuk dersini okumuş olmak, uzlaştırmacılık için yeterli görülüyor. Şaka değil, iki tane hukuk dersi yeterli görülüyor.

Uzlaştırıcılar 36 saat teorik, 12 saat uygulama olmak üzere toplam 48 saat örgün veya uzaktan eğitim görecekler, al sana uzlaştırmacı. Sürücü kursları bile daha zor ve ciddi bir eğitim isterken, uzaktan veya videolu eğitim ile adalete hizmet yeterli görülüyor. 

Fazlasına gerek yok.

Avukata, Savcıya, Hakime gerek yok.

O zaman “kapatın mahkemeleri” gitsin.

Taraflar uzlaşsa da, uzlaşmasa da, uzlaştırmacı parayı alıyor ve ücretini devlet ödüyor.

Yani olaydan hiç haberi olmayan manav Hüseyin veya çiftçi Mehmet Ağanın cebinden para çıkıyor.

Uzlaştırmaya yollanacak 600.000 den fazla dosya var.

Yapılan hesaplara göre; ayda 40 dosya alan bir uzlaşmacı, hiç başarı sağlamasa bile ayda 6.000 Tl., tamamını uzlaştırırsa ayda 16.000 Tl. para kazanacak. Maalesef bu kurumlar “ekmek kapısı gibi” görülüyor.

Tabii uzlaştırmacının seçimi, kişiliği, niteliği, tarafları nasıl uzlaştıracağı, neleri önereceği; sanığın, suçtan zarar görenin nasıl tatmin edileceği hepsi bilinmeyen ucu açık konular.

Üstelik özel bir nitelik taşıyan bu uygulamalar “zorunlu” hale getiriliyor.

Adalet, “Adalet Teyze” gibi güzelleşmedi ama “özelleşti.”

Sokağa düştü..