Kimse hukuksal korunmadan mahrum edilemez.”
(“Justitia nemini negande”)
Hukuk devletine özgü üç bileşenin birincisi, bireyin medeni ve siyasi özgürlüklerinin korunması, güvenceye alınması; ikincisi, anayasaya göre konmuş hukuk normlarının devletin yürütme erkini sınırlamaları ve üçüncüsü, yönetim ve yasama bağlamındaki amaç/araç ilişkisinde orantılılık ilkesine uyulmasıdır. Orantılılık testinin ise üç öğesi bulunmaktadır: 1) Benimsenen tedbirlerin bir amacı gerçekleştirmek üzere kurgulanması; 2) Birinci anlamda, vasıtaların amaçla rasyonel ilişkisi olduğunda da konu edilen hak veya özgürlüklerin “olabildiğince az” kısıtlanması ve 3) Hak veya özgürlükleri sınırlayıcı tedbirlerin etkileri ile “yeterince önemli” olduğu saptanan amaç arasında bir orantılılık olmasıdır.
Olaya kriminolojik açıdan bakıldığında, her demokratik ülkedeki suç oranı aralığının 0<suç<1 ifadesi toplumdaki “dinamik dengeyi” bozmadığı oranda (suçluların abnormal olmasına karşılık) oldukça normal görülmelidir. Öte yandan, sıfır suç düzeyini tutturmanın (herkesin ceza normlarına tümüyle uymasını sağlamanın) yalnızca ekonomik açıdan ele alınsa bile; bedelinin çok büyük olacağı çok da açıktır. Her toplumda varlığını sürdüren suç, yok edilemez ise de suç miktarı, koşullandırıcı etmenlerin zararlı sonuçlarının makul bir düzeye çekilebileceği ulusal ve uluslararası toplumun oluşturulması ile oldukça aşağıya indirilebilir. Kriminolojinin bu indirimi kolaylaştırabileceği var sayılmakta ise de ülkemizde popüler anlayışın egemen olduğu, siyasal reform ve akademik kriminoloji arasında uyumun hiçbir zaman elde edilmediği görülmektedir. Bu bağlamda ceza adaletinde vurgulanan suçlunun gereken tepkiyi görmesi veya masum insanın zarar görmemesi bağlamında ceza davalarında hem yanlış mahkumiyetlerden hem de yanlış beraatlardan kaçınılmasına eşit ağırlık verilmelidir. Ne var ki, hazırlık soruşturmasında tanık olduğumuz davaların erime/buharlaşması olgusuna yargılama evresinde de beraat karar oranları (%) yüksekliği ile tanık olmaktayız.1 Sanığın bir suçtan cezalandırılabilmesi için suçun kuşkuya yer vermeyecek şekilde kanıtlanmış olması gerekmektedir. Bu gereklilik irrasyonel mahkûmiyet veya beraatlere karşı ek bir kontrol mekanizması işlevini görmektedir. Özetle, hâkimlerin verdiği her karar doğru değildir. Nitekim, son on yıl için de temyiz edilen ceza hükümlerinde bozma ortalaması %29’dır. Kararlardaki yanılgı payı Yargıtay için de geçerlidir. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen onama kararlarındaki son on yıllık ortalama % 19’u bulmuştur.
Erime olgusuna Yargıtay evresi için bakıldığında, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve ceza dairelerindeki toplam 495 235 dosyadan % 40,8' i sonuçlandırılarak karara bağlanmıştır. Genel Kurul ve Daire bazında görüntü şöyledir:
Yargıtay Ceza Genel Kurulu % (2022)
Onama Bozma
94 (%10,9) 227 (%26,3)
Yargıtay Ceza Daireleri % (2022)
Onama Bozma Ret
70.338 (34.9) 65.027(32.3) 18.140(9.1)
Yargıtay ceza dairelerince sonuçlandırılan dosyalardan %34,9' unda onama, %32,3' ünde bozma, %9,1'inde ret kararı verilmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen karar türüne göre dosya sayıları, 94 (%10,9) onama ve 227 (%26,3) bozma olarak toplam dosya sayısı 862’dir. 2024 yılına ait veriler ise şöyledir:
Yargıtay Ceza Genel Kurlu ve Ceza Daireleri (2024)
Onama Bozma Kısmen Onama/Bozma Toplam
67,687 43,955 4,764 116,406
%58,1 %37,7 %4,2 100
2022 ve 2024 yıllarındaki Yargıtay Ceza Dairelerindeki bozma oranları neyin göstergesi olmaktadır(?!)
Öte yandan, hukuki bir düzenin gelişmesinde ceza hukukun uzun soluklu bir rol oynamasına karşın suçlara karşı tepkideki gecikmeler ceza hukukunu zayıflattığı ve uygun adalet yönetimini olumsuz yönde etkilediği gibi mahkemelerdeki yüksek beraat oranları da yargısal işletme adına aynı derecede olumsuz bir imaj yaratmaktadır.2
Türkiye’de yıllar ve mahkeme türlerine göre mahkûmiyet/beraat oranlamasına aşağıdaki tablolarda yer verilmiştir.
Ceza Mahkemeleri Karar Dağılımı (%)
|
Yıl |
Mahkûmiyet |
Beraat |
Diğer |
|
2005 |
40,8 |
22,2 |
37,0 |
|
2006 |
46,1 |
19,9 |
34,0 |
|
2007 |
48,7 |
18,4 |
32,9 |
|
2008 |
35,2 |
21,2 |
43,6 |
|
2009 |
38,5 |
19,5 |
42,0 |
|
2024 |
45,0 |
17,2 |
37,8* |
(*) Diğer: Hükmün açıklanmasının geri bırakılması: %23,2; Davanın düşmesi, ceza verilmesine yer olmadığı, hüküm verilmesine yer olmadığı, davanın reddi vb. kararları: % 14,5
Yukarıdaki tabloda yer alan “diğer kararlar” toplamdan çıkarıldığında, mahkumiyet/ beraat oranlarının (%) 2009 yılı verilerine göre, genelde ve özelde çok yüksek olduğu görülmektedir. Şöyle ki,
|
Mahkeme türü |
Mahkûmiyet |
Beraat |
|
Özel ACM |
71,8 |
28,2 |
|
Çocuk |
59,6 |
40,4 |
|
Çocuk ACM |
72,4 |
27,6 |
|
ACM |
70,6 |
29,4 |
|
Asliye |
72,7 |
27,3 |
|
Sulh |
57,5 |
42,5 |
|
İcra Ceza |
31,4 |
68,6 |
|
Fikri ve Sinaî |
43,4 |
56,6 |
CMK 250-ACM.Karar Dağılımı (%)
2005-2009
|
Yıl |
Mahkûmiyet |
Beraat |
|
2005 |
73,5 |
26,5 |
|
2006 |
73,9 |
26,1 |
|
2007 |
73,6 |
26,4 |
|
2008 |
68,1 |
31,9 |
|
2009 |
71,8 |
28,2 |
İşte, 2009 yılına ait CMK. Md. 250 ACM’si beraat (13942) kararları ele alındığında % 28.2’lik ve genel ceza mahkemelerindeki % 33.6’lık (653,178) beraat oranları, demokrasinin temelini oluşturan hukukun üstünlüğü açısından oldukça düşündürücüdür. Öte yandan, aşağıda görüleceği üzere, CMK md. 250-özel yetkili Ağır Ceza Mahkemelerindeki yargılama sürecinde, bazı suçlar bakımından, beş yıl ve daha fazla süren dava oranları da az değildir. Bu oranla beraat oranları birlikte değerlendirildiğinde, her tutuklama olgusunda sürenin, Anayasa m.19/8 ve AİHS m.5/3 bağlamında makul süre testinden geçirilmesi gerekmektedir.3 Aşağıda 2009 yılına ait CMK md. 250-özel yetkili ağır ceza mahkemelerindeki beraat oranlarındaki (%) farklılık ötesinde sekiz ağır ceza merkezinden altısında beraat oranlarının % 30 ve üstünde olması ülkemize özgü endemik/kronik sorunu dile getirmektedir.4
|
Merkezi |
Mahkûmiyet |
Beraat |
|
Adana |
71,0 |
30,0 |
|
Ankara |
60,1 |
39,9 |
|
Diyarbakır |
75,6 |
24,4 |
|
Erzurum |
67,7 |
32,3 |
|
İstanbul |
58,9 |
41,1 |
|
İzmir |
68,5 |
31,5 |
|
Malatya |
71,7 |
28,3 |
|
Van |
52,7 |
47,3 |
2022 yılında ceza mahkemelerince karara bağlanan dosyalarda sanıklar hakkında verilen kararların (3 059 894) % 40,7'si mahkûmiyet, %22,5'i beraat, %21,4'ü hükmün açıklanmasının geri bırakılması, %15,5' i diğer (hüküm verilmesine yer olmadığı, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın reddi, özel yasalar gereğince davanın ertelenmesi, TCK 32/1. maddesi gereğince verilen kararlar ve diğer kararlar) kararlardır.

![]()
Karanlık Alan
Ülkede tutuklu sanıklardan mahkûm olan, seçenek yaptırımlara hükmedilenler ile beraat edenlerin yüzdeleri bilinmemektedir(!). Bu durumda tutuklu olan sanıklardan ne kadarının beraat/mahkûm olduğu, mahkûm olanların ne kadarın hapis cezasına çarptırıldığı bilgisine ulaşılamadığı için Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü tutuklu veri bankasından (örneğin 2018 yılına bilgilerin) Adli Sicil Bilgi Bankasından taranması ve bu yöntemin sistematik bir uygulamaya dönüştürülmesi önerilebilir.
Salt bu verilere bakılarak, demokrasi adına ceza davalarındaki yargı kalitesinin oldukça düşündürücü bir nitelik sergilediği belirtilebilir. İnsanlar beraat etse bile, aleni duruşmada yargılanmaları, o kişileri kamuoyu gözünde kuşkulu kılan bir olgu olmaktadır. İşte bu nedenle, “gereksiz yere suçlamama ilkesi” önemsenmelidir. Öte yandan demokrasinin olmazsa olmazı niteliğinde ve yargı değerleri arasında yer alan hukuk önünde eşitlik ilkesi yargılama sürecinde gerçekleştirilmelidir.5
Usul Adaleti

Standartlar beş performans alanı etrafında geliştirilmiştir: (1) Adalete erişim, (2) Sürat ve zamanlıca olma, (3) Eşitlik, adalet ve dürüstlük, (4) Bağımsızlık ve hesap verebilirlik ve (5) Kamuoyunun güveni ve inancıdır.
Yargılama sürecindeki evreler irdelendiğinde ilk derece mahkemesindeki yargılama süresi en azından dört yıl; ilk derece mahkemesi karar tarihi ile Yargıtay ilamı arasında geçen süre yaklaşık yedi yıl ve toplam olarak on bir yıl geçmiş; yeniden yargılama ile geçen süre de göz önüne alındığında biçimsellik ötesi demokrasi ve ceza hukukun ilişkileri bağlamında rasyonel bir ceza uygulamadan söz edilebilir mi? En basitinden Aristotle ve Kant, Habermas’ca dile getirilen hukukun temel kavramlarından olan hukuk önünde eşitlik ihlal edilmiş; adaletsizlik duygusu tahrik edilmiş bulunmaktadır.6
“Bir masum insanın hüküm giymesi yerine
on suçlu insan salıverilmelidir.”
Blackstone(1765)7

https://hukukihaber.net/Adli-Sistem-Yapıtı-Kavramsal-Modeller
https://hukukihaber.net/Usul-Adaleti-ve-Psikolojik-Gerçekler
Yabancı Ülkelerdeki Görüntü
Uluslararası karşılaştırma yapıldığında, ülkemizdeki mahkûmiyet oranı oldukça düşüktür. Mahkûmiyet oranı İsveç’te % 94.7(1988), İngiltere’de Sulh Ceza Mahkemelerinde %98, Ağır Ceza Mahkemelerinde % 81(2009) Fransa’da % 98.9 (1982), Japonya’da % 99.98 (2008), Çin’de % 98, Rusya % 90-99, Kanada’da %63(2015) ve ABD’de % 65-80’dır. Yalnız, Rusya ve Çin’de yüksek mahkûmiyet oranları dürüst bir yargılama olmadığının da kanıtı olabilir. Rusya ve Çin’de sisteme girenlerin mahkumiyetine kesin gözle bakılmaktadır. Aynı durum Japonya için de geçerlidir. Japonya’daki bu yüksek oran sanıkların kaderini mahkemelerin değil, savcılığın belirlediğinin kanıtıdır. Savcılara verilen önem nedeniyle sanki haklı çıkmaları gerektiği algısı egemendir. Tek bir dava kaybı kariyerini sonlandırabil- mektedir. Ellerinde itiraflarla gelen savcılar karşısında, Japonya’da hâkimler ender olarak suçsuzluk veya masumiyete karar vermektedirler.8 Rusya’da, jürili yargılamada bu olasılık daha az olmakla beraber davaların yalnızca %8’inde jürili yargılamaya yer verilirken, beraat edenlerin yeniden yargılanmasına çokça yer verilmekte; iki-üç kez beraat sonrası mahkûm olanlara tanık olunmaktadır. Japonya’da bu yüksek oranı hafifletmek üzere de gönüllü hâkimlere sistemde yer verildiği dile getirilmektedir.
ABD’de istatistiksel olarak, federal sanıkların büyük çoğunluğu asla mahkemeye çıkmaz. Çoğu, muhtemelen müzakere edilmiş bir ceza anlaşması veya tavsiyesiyle suçlu olduğunu kabul eder. Bazıları davalarını reddedebilir. Yargılamaya giden sanıkların çoğu eninde sonunda mahkûm olmaktadır. Pew Araştırma Merkezi'nin bir analizine göre, 2022 mali yılında federal ceza davalarının %1'den azı beraatla sonuçlandı. Özellikle, 71.954 sanıktan yalnızca 290'ı yargılandı ve beraat etti, bu da yaklaşık %0,4'e denk geliyor. Federal ceza davalarındaki düşük beraat oranı çeşitli faktörlere bağlanabilir. Yine de en başat nedenlerden biri, federal savcıların kazanma olasılıkları yüksek olmadıkça davalarda zaman veya vergi mükellefi parasını boşa harcamak istememeleridir.
İngiltere ve Galler'deki mahkemeler için mahkûmiyet oranı 2013 yılı 2. çeyrek-2024 yılı 3. çeyrek, 21 Şubat 2025: 2024'ün üçüncü çeyreği itibarıyla sulh ceza mahkemelerinde % 84 ve Kraliyet mahkemelerinde %77 idi. Genel olarak, kraliyet mahkemeleri daha ciddi davalarla ilgilenir ve jüri gerektirirken, sulh mahkemeleri genellikle daha az ciddi suçlarla ilgilenir ve jüri gerektirmez. Belirtilen zaman dilimi boyunca, sulh mahkemelerindeki mahkûmiyet oranı kraliyet mahkemelerinden sürekli olarak daha yüksek olmuştur.
İskoçya’da 2022-23'te insanların % 4'ü 'suçsuz' kararıyla beraat ederken, %1'i 'ispatlanmamış' kararıyla beraat etti.
2023-24'te, Avustralya'daki tüm Ceza Mahkemelerinde sonuçlanan davalardaki toplam sanık sayısı 515.460 olup, bu bir önceki yıla göre %3'lük (18.511) bir azalma sergilemiştir. Ortalama yargılama süresi dokuz hafta olup, kararların çoğu mahkumiyetle (%97 veya 447.122) sonuçlanmıştır:
· Yarısından fazlası (%52 veya 233.954) asıl ceza olarak para cezasına mahkûm olurken,
· On kişiden biri (%10 veya 44.016) ıslah kurumunda gözetim altına alınmaya mahkûm edildi
· Bir ıslah kurumunda gözaltında kalmanın ortalama süresi 8 aydı.
Tutuklama
Uluslararası bir sivil toplum örgütü olan “Adil Yargılanmalar” ın (Fair Trials) Avrupa hukuk direktörü Laure Baudrihaye-Gérard, duruşma öncesi gözaltının kötüye kullanım olduğunu söylüyor. Avrupa Birliği üye devletlerinin çok benzer kuralları vardır: Birincisi, kişinin küçük suçlar değil, ciddi suçlar işlediğine dair güçlü kanıtlar olması gerektiğidir: Örneğin Almanya'da, duruşma öncesi sürenin kesin bir hüküm için verilecek olası cezaya orantılı olması gerekir. Buna rağmen, federal savcılık istatistiklerine göre, Almanya'da hüküm giymiş kişilerin %9'u, toplam kesin hüküm için verilen cezadan daha fazla süreyi duruşma öncesi gözaltında geçirmiştir.9 Bazı ülkelerde belirli asgari cezalarla karşı karşıya olan sanıklar için duruşma öncesi tutuklamaya izin verir: örneğin Portekiz'de üç ila beş yıl; Belçika'da bir yıl, Fransa'da üç yıl ve İspanya'da iki yıl. Çoğu ülkede organize suç veya terörizm için istisnalar vardır, ancak suçlama bu çıtayı karşıladığında, en azından üç riskten biri de mevcut olmalıdır: delillerin yok edilmesi veya tanıkları veya mağdurları etkileme riski; tekrar suç işleme veya duruşmadan önce başka suçlar işleme riski veya sanığın duruşmadan önce kaçmaya çalışması riski.
Alman Avukat Lara Wolf, bir sanığın tamamen yargılanmadan kaçma riski hakkında yaptığı bir araştırmada yüksek düzeydeki duruşma öncesi gözaltının nedenlerinden birinin halk baskısı olduğunu söylüyor: Hâkimler için "birini serbest bırakmayı haklı çıkarma çabası", onları tutuklamayı haklı çıkarma çabasından daha fazladır. Wolf'un araştırmasına göre, kaçma riski nedeniyle geçici gözaltında tutulan kişilerin % 92'si "hiçbir şekilde kaçmazdı." Wolf, kaçma riski hakkındaki kararların ayrımcı olduğunu, çünkü hâkimlerin genellikle yabancıların ve evsizlerin toplumda kalıp yargılanmaları için gerekli köklere sahip olmadıklarını varsaydığını söylüyor. Hâkimlerin çoğu zaman bu tür kararları "sadece hisler ve varsayımlar temelinde" aldıklarını söylüyor.
Sanıkları tutuklamanın bir diğer gerekçesi, başka bir suç işleyecekleri korkusudur. Her ülke bu korkuyu ifade etmek için farklı bir dil kullanmaktadır. İtalya'da "toplumsal tehlike"den, Belçika'da "ciddi güvenlik endişeleri"nden ve Portekiz'de "kamu düzeni ve huzurunun ciddi şekilde bozulması"ndan söz ederler. Sorun, özellikle de medyanın dikkatini çeken davalarda, sanığın hakları ile hâkimler üzerindeki kamuoyu baskısı arasındaki çizginin ince olmasıdır. Bu tür baskıların yargı kararlarını etkileyebildiği belirtilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından belirlenen genel bir kural, önleyici gözaltındaki bir kişinin “makul bir süre içinde yargılanma veya serbest bırakılma” hakkına sahip olması yanında adil yargılanma hakkıdır. Sanıkların adil bir yargılama sürecinden beklentileri ise şunlardır:
• Yargılamalara katılma fırsatı,
• Kullanıcının mahkeme tarafından dinlendiğine dair kanıt,
• Kararın gerekçeli olması,
• Kullanıcının iddialarının, nihayetinde reddedilse bile, açık fikirli bir mahkeme tarafından gerçekten
değerlendirildiğine dair bir gösterge,
• Mahkemenin tarafsız veya eşit bir yaklaşım benimsemesi, ve
• Kullanıcıya nezaket ve saygıyla davranılmasıdır.
Sonuç
Ceza adaleti sisteminin etkinliği açısından Cumhuriyet Savcıları kamu davası açarken yeterli delil olup olmadığına karar verirken, delillerin kullanılıp kullanılmayacağı ile güvenilirliğini de göz önünde bulundurmalıdırlar. Bazı davalardaki sözde deliller ilgiyi çekmezken; bazı davalardaki delillerde, ilk algılandığı gibi güçlü olmayabilir. İşte bu nedenle kamu davası açılması sürecinde yanıtlanması gereken sorular şunlar olmalıdır:
· Delil mahkemede kullanılabilir mi? Delilin mahkemede kabul görmemesi olasılığı var mı?
· Bazı ceza usulü kurallarının ilgili delilin hükme esas alınamayacağını emretmesi (CMUK md. 238, 254/2-CMK md.) karşısında, delilin elde edilmesi şekli veya dolaylı tanık ifadesi nedeniyle delil mahkemece reddedilecek mi?
· Bu durumda, gerçekçi bir şekilde mahkumiyete götürücü nitelikte diğer deliller var mı?
· Delil güvenilir mi?
· Suç itirafı örneğin sanığın yaşı, zekâ derecesi veya anlama gücü olmayışı nedeniyle güvenirlikten yoksun mudur?
· Tanığın özgeçmişi göz önüne alındığında Savcılığın davasını zayıflatma olasılığı var mı?
· Tanığın saikinin karanlık olması veya sabıkasının bulunması, kendisinin davaya yaklaşımını etkileyebilir mi?
· Tanığın kimliği sorgulandığında, elde edilen kanıtlar yeterince güçlü mü?
Ne var ki, Savcılar, kullanabilecekleri veya güvenirliği konusunda emin olmadıkları kanıtları da göz ardı etmemelidirler. Aksi tutum gereksiz tutuklanmalara neden olabilmekte ve lekelenmeme hakkı zedelenmektedir.
Özetle, ceza adalet sisteminin de jure kalite kontrol mekanizmaları ve sistemleriyle dolu olduğu görülmekte ise de bunun de facto ne derece gerçekleştiği sorgulanmalıdır. Bu türden bir teşhis çalışmasının genel amacı, başarılı isitnaf/temyiz davalarının analizinde ortaya çıkan ceza adaleti sürecinin kara noktalarını saptamaktır. Ancak, ceza adaleti sisteminin haksız mahkûmiyetlere yol açmaya açık temel alanları ve yönleri hakkında bilgi sahibi olduğumuzda, gelecekte bu tür haksız mahkûmiyet nedenlerinin önlenebileceği umuduyla, bu kara noktaları düzeltmek için uygun girişimlerde bulunulabileceği ileri sürülmüştür.
Öte yandan, tutuklanma sonucu cezaevinde olmanın sonuçları tahliyeden sonra da uzun süre devam etmektedir: Suçlanmak, beraat etmekten daha çok insanların aklında kalır. Bu yüzden başlangıçta bir eş veya iş bulmakta çok fazla soruna da neden olabilmektedir. Ne var ki, birini duruşma öncesi tutuklamanın derin sonuçlarına rağmen, sulh ceza hâkimleri genellikle her davayı derinlemesine değerlendirmek için bilgi veya zamandan yoksun olduklarına ve neredeyse otomatik karar aldıklarına tanık olunmaktadır.10 Almanya için Baudrihaye-Gérard, "Bu duruşmaların çoğu kelimenin tam anlamıyla dakikalar içinde gerçekleşir," diyerek eleştiri getirmektedir. Öte yandan, duruşma öncesi tutuklamanın, nihai cezayı da etkileyebileceği de şöyle dile getirilmektedir:
· Birincisi, avukatla minimum temas sonucu cezaevinde iken savunma hazırlamak daha zor olduğu,
· İkincisi, bazı hâkimlerin önceki kararlarından geri adım atmak istemeyebilecekleri,
· Üçüncüsü, birçoğu masum olsalar bile, özellikle de yargı sisteminin yavaş işleyişinden mümkün olan en kısa sürede cezaevinden çıkmak için etin pişmanlığı yeğlemeleridir.
Kuşkusuz, duruşma öncesi gözaltıyla bağlantılı güçlü bir unsur olduğu görülmektedir. Birisi tutuklandığında, suçunu kabul edip dışarı çıkma teşvikleri ve baskısı çok büyük olmaktadır.
Ceza adaleti sistemi sonuçta beraatle sonuçlanan adli yanlışların sicilidir. Amaç gelecekte bu tür hataların yapılmasını önlemektir. Dünyada, özellikle ABD’de yıllar süren yargılamaların ardından masum vatandaşların işlemedikleri suçlardan aklandığı giderek daha fazla dava ortaya çıkıyor. Bu kısmen DNA analizleri ve kısmen de hazırlık soruşturmasının yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu beraatlara dikkat çekilmesi ve bunlardan ders çıkarılması, bir daha böyle bir şeyin yaşanmaması hedeflenmelidir.11
Kuşkusuz, yargı, adalet sistemine olan kamu güvenini korumaktan birincil derecede sorumludur. Yargı sistemine olan kamu güvenin korunması ise, mahkemelerde günlük konuların ele alınmasında uygun davranışın sergilenmesidir.
Karar verme, sonsuz çeşitlikteki koşullar altında gerekli olan ve çok farklı sonuçlara yol açan temel bir insani süreçtir. İnsan yaşamını ve itibarını doğrudan etkileyen kararlar almak, hafife alınamayacak kadar önemli bir sorumluluktur.
Gerçekte ceza adaletinin, “iki yönlü amacı suçlunun kaçmaması veya masum insanın zarar görmemesidir”: Ceza davalarında hem yanlış mahkumiyetlerden hem de yanlış beraatlardan kaçınılmasına eşit ağırlık verilmelidir.
Hatalı beraatler de hatalı mahkumiyetler kadar zarar vermektedir. Bir ırza geçme suçlusunun özgür kalması sonucu mağdurun kendini ev hapsine mahkûm etmesini ve travmasını hayal etmek bile istemiyorum. Özetlersek, bu konuda sosyo-juridik saptamalarımız şöyledir:
· Yanlış mahkumiyetler, yeterli kamusal bilinçten yoksun olarak, halen toplumsal radar kapsamı dışında seyretmektedir.
· Önleyici yasal düzenlemeler bu tür hataları azaltmanın tek yolu olmayıp, adli yönergeler ve etik kurallar da etkili olabilir.
· Ceza adaleti reformuna bel bağlandığında bunun uzun soluklu bir proje olduğu ile
· Bu konuya özgü baskı grupları ile STK’ların rol ve işlevinin önemli olduğu unutulmamalıdır.
Ceza yargılamasında ispatın makul kuşku ötesinde (MKÖ) gerçekleşmesi standardı sistemimize egemen bir paradigmadır. Belki de önemli olanın ceza yargılamasında dengeyi sağlamak üzere, ne çok suçsuz insanı mahkûm edecek ve ne de çok suçlu insanı beraat ettirecek bir noktanın belirlenmesini sağlayıcı standarttır. Bu standardın işlevi adli hataya ilişkin en iyi tahminlerimizin bedellerini gözlerimiz önüne getirebilmek olmalıdır.
Ancak, adaletsizliklerin nedenlerini gidermek için çok daha sofistike bir yaklaşıma ihtiyaç vardır; çünkü bunlar sistematiktir ve ceza adalet sürecinin duruşma öncesi ve duruşma aşamalarındaki rutin işleyişine kök salmıştır. Haksız mahkûmiyetlere karşı koruma konusunda ciddi bir kararlılık varsa, kolluğun iddia edilen suçları nasıl soruşturduğu; iddia edilen suçların Savcılıkta nasıl kovuşturulduğu, doğası gereği güvenilmez kanıt biçimlerinin ceza davalarında nasıl kabul edilebilir sayıldığı konusunda yeniden düşünülmesi gerektiği bilinmelidir.12
Uygulamalar değişebileceği gibi hiçbir uygulama (normları ve onların yorumları ile katılımcılar göz önüne alındığında) kusursuz derecede homojen veya içsel açıdan tutarlı değildir.13 Bu önermeyi kanıtlayan örnekler arasında, her adliyeye özgü kültürel yapı ile ceza mahkemeleri arasında aynı suç türüne ait mahkûmiyet/beraat oranlarındaki önemli farklılıklar yer almaktadır.14

“Kuşku hoş bir durum değil ise de kesinlik absürttür.” Voltaire
“Kanunlar yanılma olasılığını azaltabilirse de yanılmayı ortadan kaldırmağa muktedir değildirler”. Mustafa T. Yücel
Prof. Dr. Mustafa T. Yücel
--------------
1 Ayrıntılı sayısal profil için bkz. Mustafa Tören Yücel. Türkiye’de Yargının Etkinliği, TBB, Ank.
https://hukukihaber.net/Ceza-Adaleti-Sisteminde-Erime-Olgusu
2 Bkz. S.Ergin “Berat ile mahkumiyetin sınırı nereden geçiyor?” Hürriyet (22/01/2013) s.18. İsrail, Japonya, Rusya ile Çinde mahkûmiyet oranlarının %98-99 olması oldukça düşündürücüdür. Bu durumda mağdurların %1’in den azı yalancı mıdırlar veya davalardan % 1’den azında hâkimler makul kuşkuya mı düştüler? Kanada için Adult Criminal Couırt Statistics in Canada, 2014-2015. Bkz. M.Syed. Black Box Tkinking-The Suprising Truth About Success and Why Some People Never Learn From Their Mistakes, John Muray, 2015.
3 Bkz. Mustafa T. Yücel. Yeni Türk Ceza Siyaseti, İmge Kitapevi, 2011, s.s.96-106; A.C. Budak. Karşılaştırmalı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı, 3.bası, XII Levha,2010, s.5: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı Genel Gerekçesi-“Yeni kanun tek başına yargının hızlanmasını sağlamaya yeterli değildir.” Yeni HMK ile ilgili görüş, eleştiri ve öneriler için bkz. Güncel Hukuk, Temmuz 2012/7-103, ss.12-31.
4 Ayrıca bkz. TBB. Özel Yetkili Mahkemeler-CMK m.250 (Panel), Aralık 2010. ÖYM’lerle ilgili şikayetler için bkz. E.Özkök. “Etkilenmeyecekse niye kaldırıyorsunuz” Hürriyet (30/06/20212), s.19. 2011 yılı sonu itibariyle Türkiye aleyhine AİHM önünde toplam 15 bin 940 derdest başvurudan uzun yargılama iddiasını içeren 2.500 (2012 yılı sonuna kadar 3.500) başvuruyu tazminat ödeyerek iç hukukta çözüme kavuşturulması amacıyla beş kişilik Komisyon kurulması ve dokuz ay içinde karar verilmesi yasalaştırılmıştır. Bkz. 6384 sayılı AİHM’ne Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun T. 9/01/2013: Madde 2-(1) Bu Kanun,
a) Ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar…makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış başvuruları kapsar.
Bu yaklaşım ve eleştirisi için bkz. S. Ergin. “AİHM’ye başvuru hakkı engelleniyor mu? Hürriyet (16-18/04/2013) s.18,16,20. İngiliz ağır ceza mahkemeleri eleştirisi için bkz. J. Jakopson, G.Hers, A.Kırby. Inside Crown Court-Personel expriences and questions of legitimacy, 2015. Ayrıca bkz. Godfrey Cole and others. Making Decisions Judicially- A Guide for Decision-Makers, Hart, 2022.
5 Kanada’da yaşlı bir adam ekmek çalmaktan tutuklanıp yargıç karşısına çıkarıldı. Adam suçunu kabul ederek hatasını şöyle açıkladı: Açlıktan ölecek kadar acıkmıştım!” Hâkim, adamı fazla konuşturmadan kararını bildirdi: “Sen hırsızlık yaptığının bilincindesin. Ben senin 10 dolar tazminat ödemene hükmediyorum. Ama bu parayı ödeyemeyeceğini bildiğim için senin yerine ben ödeyeceğim.” Duruşma salonunda herkes susuyor. Hâkim cebinden çıkardığı 10 doların, yaşlı adam adına hazineye yatırılmasına karar veriyor. Hâkim, davayı izleyenlerin şaşkın bakışlarının sürdüğünün ayrımına varınca yerinden doğruluyor, ödemesi gereken parayı neden kendisinin ödediğini açıklayarak oturumu kapatıyor: “Bu olayda hepiniz suçlusunuz. Her biriniz 10 dolar ceza ödemelisiniz. Çünkü sizler öyle bir şehirde yaşıyorsunuz ki yaşlı bir adam açlıktan hırsızlık yapmak zorunda kalıyor.” Hâkim, toplanan 480 doları yaşlı adama vererek olanları uyarıcı bir tümceyle kapatıyor: “Uygar insanların yaşadığı bir kentte yoksul görürseniz bilin ki kentin yöneticileri halkın malını çalıyor!” Adnan Binyazar. “Kutsal Adalet” Cumhuriyet 21/07/2023.
6 Bkz. M.T.Yücel. Hukuk Felsefesi, 6.bası, s.279, 2025. Yargıtay’daki aşırı iş yüküne ek olarak kanunlarda sık sık yapılan değişlikler/torba yasalar Yargıtay’ın hukuki istikrarı sağlama işlevi oldukça güçleştirmektedir.
7 Traiamus’un ünlü vecizesi, “masum bir insanı mahkûm etmek yerine suçlu bir insanı beraat ettirmek daha iyidir” zamanla değişik ve abartılı (10, yirmi, n suçlu kişiyi beraat) şekilde ifade edilmiştir (“satius enim esse impunitum relinqui facinus nocentis quam innocentem damnari” Dig.48, 13, 5, pr.). W.Blacstone. Commentaries on the laws of England, Vol.4, 1765, s.358. Bu oran 1823 yılında İngiliz adli sistemince onaylanmıştır. Ayrıca bkz. Miles v. United States, U.S. Supreme Court, 1880.
8 Japon ceza adaleti sistemindeki mahkûmiyet oranının yüksekliğinin başlıca iki nedeni var: 1) Savcıların beraat ihtimali olan zanlılar hakkında kamu davası açmaktan kaçınmaları, 2) Savcıların ellerindeki dosyada itham ve mahkumiyetin uygunluğu konusunda kıdemli savcılara danışmakta olmalarıdır. Bu demek değildir ki, Japon CAS’i bir makine mükemmelliğinde çalışmakta ve adli hata söz konusu olmamaktadır. Japonya’da egemen olan “inkâr kültürü” polis, savcı ve hâkimlerin kendi hatalarını kabullenmelerini zorlaştırmaktadır. Ayrıca bkz. Mustafa T. Yücel. Japon Ceza Adalet Sistemi, Ankara, 1984; D.J. Johson. “Wrongful Convictions and the Culture of Denial in Japanese” The Asia-Pasific Journal, Vol.13/6, Feb. 9, 2015.
9 Bkz. Criminal Justice in Germany by Jörg-Martin Jehle Eighth Edition 2023.
10 Mehmet Y. Yılmaz. “Sözle “fiili saldırı” nasıl oluyor?” T 24,24/06/2025. Mehmet M. Yılmaz. Acta non verba, T 24, 28/08/2024; Ulvi Saran. “Hınca hınç dolan cezaevleri neyi anlatıyor?” Karar 20/05/2025; Gökçer Tahincioğlu. “Tutanaklardaki vahim iddialar ve yeni suçlar: İşkence suç mudur, yargı işkenceyi soruşturur mu?” T24 5/04/2025; Taha Akyol. “Yargı ne yapıyor?!” Karar 29/12/2023. Elif Çakır. Erdoğan’ın yeni hâkim ve savcılara nasihati… Karar (26/07/2023) Cumhurbaşkanı Erdoğan törende yaptığı konuşmada, Adaletin ölçüsü, sosyal medyadaki tepkiler değil, kanundur, nizamdır, maşeri vicdandır. Yargımızda böyle bir sorun da yok değil, bu tür problemler yaşanmıyor da değil. Özellikle kadına şiddet, kadın cinayeti, tecavüz gibi vakalarda tahliye kararları çıktığında sosyal medyada, kamuoyunda oluşan tepkiler üzerine hâkimler yeniden tutuklama, gözaltı gibi kararlar verebiliyor. Yok değil yani bu tarz sorunlar. Bülent Tanör, Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, BDS Yay., 1990, s. 65. Tutuklama kolaylığı ve sıklığının nasıl bir insan hakları sorunu olduğunu Bülent Tanör, 1990’da yazmıştı. Çünkü diyordu “bu şartlarda her zaman, herkesin bir suç belirtisiyle tutuklanması mümkündür.” Tolga Şirin. “Suçluluk başka tutukluluk başka” T 24, 4/07/2023. Mustafa T. Yücel https://hukukihaber.net/Tutuklama-Siyaseti-ve-Uygulamasında-Sapmalar Anayasa’nın 19. Maddesi “tutuklamayı zorunlu kılan” hallerden bahsetmekte ve Anayasa Mahkemesi burada “zorunlu” kavramının altını çizmekte, tutuklama konusunda savcı ve hâkimlerin “özgürlüklere özen gösterme yükümlülüğü” olduğunu belirtilmektedir (11 Ocak 2018, B.No: 2016/ 16092). Sami Selçuk. “Duruşma/tartışma aşamasının başoyuncularına sesleniyorum: İlk sözlerim, toplumsal değerleri korumakla yükümlü olan sizleredir, sayın savcılar” T24 (19/07/2025). “…savcılar, insanları korkutmak, sindirmek, gözdağı vermek, küçük düşürmek, damgalamak için değil, kamu, halk, özgürlük temelinde gelişen ilkeleri gözeten hukuk düzeni adına bu düzeni sarsan eylemleri, suçları kovuşturmak için vardırlar ve bu nedenle sanık yararına olan kanıtları da toplamakla yükümlüdürler.”
11 Mustafa T. Yücel. “Ceza Adaletinde Adli Hata Bilinci” XIII Uluslararası Hukuk Kurultayı, Yargı Reformu (11-14 Ocak 2024, Ankara). Adli hata, suçlu kişinin beraatı ile masum insanın mahkûmiyetini kapsamaktadır. Somut bir kanıt olmamasına karşın birincisi, ikincisin den daha yaygın olabilir. Hiç kuşkusuz, “haksız itham da haksız hüküm” kadar sakıncalıdır. Beraat kararına karşın sanık kişiye vurulan itham damgası kolaylıkla silinmemekte; genelde halk, özelde tanıdıkları/komşuları ithamı hatırlayarak; kişinin suçluluğundan kuşku duyabilmektedirler. Asıl önemli olanı da beraat eden kişinin yargılama süreci boyunca maruz kaldığı psikolojik travmadır. İşte bu bağlamda kişilerin damgalanmamak/ lekelenmemek hakkı olduğu göz ardı edilmektedir. Ayrıca “Beraat Kararlarında Farklılık ve Şans Faktörü” için bkz. Mustafa T. Yücel. Hukuk Sosyolojisi,7. Baskı Ankara, 2025: Adli hataları önlemek ceza adalet sisteminin en önemli hedefi haline gelene kadar, başarılı temyiz davalarında tespit edilen kara noktalar, mağdurların haksız yere mahkûm edilmesine yol açabilecek savunmasız noktalar olarak kalacaktır.
12 Ayrıca bkz. Michael Naughton. The Innocent and the Criminal Justice System, Palgrave, 2013. Department of Justice-Canada. Guiding Priciples for Effective Case Management.
13 Savaş Dede. Toplumsal Faktörlerin Hâkimlerin Kararları Üzerindeki Etkisi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2017. Mustafa T. Yücel. https://hukukihaber.net/Ceza-Adaleti-Sisteminde-İnsan-Hakları
14 Bkz. Mustafa T. Yücel. Adalet Psikolojisi, 8. Bası, Ank., 2025.





