“Haysiyetli Barış” terimi ünlü İtalyan Hukukçu Cicero’ya(iö.106) aittir.
Cicero’nun, bu terimi, pek çok anlama gelecek şekilde kullandığı muhakkak ama bu terimin bugün için bana düşündürdüklerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Barışın haysiyetli olanı makbuldür. 
Haysiyetsiz bir barış felaket getirir.
İkisine de teknik olarak barış denir ama biri felakete biri saadete götürür.
Mesela, Versay antlaşması Almanlar için hem haysiyetsiz hem de çok kötü bir antlaşmaydı.
O kadar haysiyetsiz ve kötü bir anlaşmaydı ki, Nazilerin doğmasına, ırkçılığın hortlamasına sebebiyet vermiş ve 2.dünya savaşının belki de en önemli sebeplerinden biri olmuştur.
Bu anlaşmayla yeni bir Avrupa düzeni kurulması amaçlanmış ve Bismark’ın kurduğu Almanya artık tarih olmuştur. Aynı tarihlerde bize dayatılan antlaşma ise Sevr Antlaşmasıdır.
İlk önce kabul ettik ama Anadolu’dan yükselen ses bu haysiyetsizliği hazmedememiştir..!
Hamaset değil ama tarihi bir gerçeği, içine duygularımızı da katarak, söylememize müsaade edin.
Evet asırlardır bu coğrafyada yaşayan milletimiz “öleceksek de onurumuzla ölelim” düşüncesiyle “savunma savaşı” yapmıştır.
Ardından Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır.
Haysiyetli bir barıştır Lozan.
Ama resmi tarihin bize dikte ettiği gibi bir “zafer”de değildir.
Çok sıkıntılı şartlar taşımaktadır, mesela “misakı milli” sınırları içinde kalan çok önemli topraklar sınırlarımız dışında kalmıştır.
Musul-Kerkük en başta gelen yerlerden biridir.
Bunun sonucudur ki, biz o coğrafyadaki sınırlarımızı asla kontrol altına alamadık, alamıyoruz..!
Terörle mücadele konusunda araştırma yapanlar bunu çok iyi bilirler.
Sanmayın ki antlaşmanın yapıldığı tarihlerde bu tehlike görülmedi, görülmüş ve bu durum tartışılmıştır ama farklı sebeplerden dolayı direnilememiştir..!
Lozan bize sürekli sıkıntılar çıkarmaya devam ediyor ama özgürlüğümüzü kazandık, onurumuzu ayaklar altına aldırmadık, bu çok önemli bir kazanımdır.
Bu sebeple tarihteki barış antlaşmalarını, evvela antlaşmanın ruhuna bakarak, sonra maddelerine ve hangi şartlarda imzalandığına bakarak değerlendirmeliyiz.
Bu gün yine bir barış antlaşmasından bahsediliyor.
Barış antlaşması..(!) Barış gelsin silahlar sussun..!
Hangi silah sussun, kimle savaşıyoruz, bu savaş nerde yapılıyor veya şöyle sorayım, savaş nedir?
Ben terörle mücadele ettiğimizi sanıyordum.
Eğer bir halkla savaşıyorsak ve artık barış zamanı geldiyse, 30 yıldır neden terörist dediniz bu gerillalara(!)? Halk değilse savaştığımız, teröristse eğer, peki barış antlaşması nasıl oluyor?
Bize şimdi Öcalan’ın bir bebek katili-terörist olmadığını mı söylüyorsunuz?
“Evet, bebek katili ve bir terörist ama terörü bitirmek için masaya oturmamız gerekiyor” diyorsanız siz terörün ne olduğunu dahi bilmiyorsunuz demektir..!
Adı üzerinde terör. Terörün kuralı, haysiyeti, onuru, güveni anlaşması, ilkeleri olur mu?
Hiçbir kuralı olmayan, ilkesi olmayan, haysiyeti olmayan, çoluk çocuk demeden halk otobüslerini ateşe veren bir terör örgütü ile barış yapacaksanız öyle mi? Barış…. Sahi barış neydi..!
Bu tanımı tekrar yapmanız gerekmiyor mu bu duruma göre..!
Peki haysiyet nedir?
Barışın dahi bir haysiyeti varsa, bunu da düşünmeniz gerekmiyor mu?
Yıllarca Kürtlerin dillerini, kültürlerini yok saydıktan ve “kürt yoktur, kart kurt vardır” gibi haysiyetsizce ve cahilce şeyler söyledikten sonra, kimlerle hangi yatağa girdiği belli olmayan PKK’yı bu masum ve samimi halkın temsilcisi mi yapmaya karar verdiniz?
Peki hangi sebeple..!
30 yıldır ve hala, devleti Adaletin geniş gölgesinde yönetemediğinizden ötürü mü….
20 yaşındaki gencecik çocukları dağların kurdu haline gelmiş teröristin karşısına çıkararak yem ettiğinizden ötürü mü….
Keza, bilgisayar mühendisleri, öğretmenler, doktorlar gibi ülkenin yüksek tahsilli beyinlerini dağa çıkardığınızdan ve ziyan ettiğinizden ötürü mü…
Hangi sebepten ötürü?
Beceriksizliğinizin bedeli mi bu?
Siyasiler rant peşinde koştuğundan, paşalar darbe peşinden koştuğundan yıllarca profesyonel bir ordu kurmaya vaktiniz olmadı değil mi?
Yazıklar olsun sizlere..!
Neden halkla direk, bizzat masaya oturmuyorsunuz?
Kürtleri PKK mı temsil ediyor?
Bu Kürtlere yapılmış bir hakaret değil midir?
Hangi samimi ve vicdan sahibi bir Kürt bebek katili olmayı kabul eder?
Neden devleti adaletin geniş gölgesine çekmiyorsunuz?
İşinize gelmiyor değil mi?
Oturdunuz, güya anayasa yapıyorsunuz.
Onu da yapamıyorsunuz ya, hadi diyelim yaptınız.
Böyle mi olmalıydı?
Halka sordunuz mu nasıl yapalım diye?
Halkın sizin için yapması gereken anayasayı siz halk için yapıyorsunuz.
Evet, anayasa siz yönetenlere gerekiyor.
Halktan aldığınız yetkinin sınırları ve bu yetkinin nasıl kullanılacağı bu anayasa ile belirlenmeliydi.
Artık anlıyorum ki kendi menfaatinizin kavgasını veriyorsunuz, halkın değil.
Halk umurunuzda bile değil..!
Artık lütfen demokrasi demeyin bana.
Demokrasi, köprüyü geçene kadar “ayıya dayı demek değildir”.…
Bebek katili, masum insanların  katili bir terörist bile Demokrasi diyor.
Nerde görülmüş demokrat bir terörist?
Sen aklımıza mukayyet ol yarabbi..!
PKK’ya terör örgütü, Öcalan’a bebek katili demeye korkar olduk.
Artık inanmıyorum demokrasiye, sizin demokrasiniz buysa ben demokrat falan değilim.
Halkın size olan inancını heba ettiniz.
Terör bitsin analar ağlamasın sözünü siz böyle mi anladınız..!
Siz fena halde yanlış anladınız o halde…
Şunu unutmayın ki bu topraklarda terör hiç bitmeyecektir.
Dün ETA, bu gün PKK, yarın başka bir bela..!
Tarihin tüm zamanlarında olduğu gibi, bundan böyle de öyle olacaktır.
Ama biz bu coğrafyanın sakinleri olarak dimdik ayakta kalmaya ve medeniyetimizi yaşatamaya mecburuz..! Ne için?
Adaleti, Hukuku, insanlığı, huzuru ve güveni önce kendi ülkemize, bölgemize, sonra dünyaya hakim kılmak için…Ümidimi kaybetmiş değilim, bu yanlış görülecektir.
Bir terör örgütü ile anlaşmaya çalışmanın ne kadar boş bir çaba ve tehlikeli bir çıkmaz sokak olduğu görülecektir.
Bu yanlıştan dönülecektir.
Terörle, teröristle değil, halkla masaya oturularak, tüm halkla barışmak gerektiği anlaşılacaktır.
Bir gün bu coğrafyada yaşayan  halklar birlikte bir  Anayasa yapacaklar…
Ne mutlu o halklara, ne mutlu o halkın yöneticilerine….


(Bu köşe yazısı, sayın Av. Zafer KAZAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)