Şüpheli Alacak Nedir?

Kredili ve vadeli alış-satış usulünün benimsenip yaygın olarak kullanıldığı ülkemizde, gerek ticari gerekse şahsi faaliyetlerin bir parçası olan tahsilat aşamasında birtakım sorunlarla karşılaşılması kaçınılmazdır.

Her ne kadar alacağına kavuşamasa da vergi mükellefiyeti devam eden alacaklının bu süreçte içinde bulunduğu durumu vergi sistemine yansıtması da, diğer her türlü mali konuda olduğu gibi, muhasebe kayıtlarının isabetli tutulması ile mümkün olmaktadır.

Şu haliyle, tahsil edilemeyen alacak şeklinde özetlenebilen şüpheli alacak, muhasebe kayıtlarına "şüpheli alacak" olarak işlenmekle vergi hukukunda hükümlerini doğurur.

Hangi Alacaklar Şüpheli Alacak Niteliğindedir?

213 Sayılı Vergi Usul Kanunu (VUK) m.323, şüpheli alacaklara ilişkin vergisel düzenlemelere yer vermektedir. Kanun'un anılan maddesi, ayrıca pasifte karşılık ayırma usulünü de göstererek muhasebesel işlemlerin de hangi esasla yapılacağını hüküm altına almıştır.

323. maddeye göre;

Ticari veya zirai bir kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

a. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar,

b. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlutarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar;

şüpheli alacak sayılacaktır.

Buna göre Kanun, bir alacağın şüpheli alacak olarak nitelendirilmesi için öncelikli şart olarak alacağın ticari veya zirai bir kazanca ilişkin olmasını aramaktadır. Bu nitelikleri haiz bir alacak şayet dava veya icra takibi konusu edilmişse ya da borçludan protesto veya yazı ile talep edilmesine rağmen ödenmeyen küçük bir alacaksa şüpheli alacak olarak kabul edilecektir. Ancak Kanun'un yukarıdaki açıklama ile yetindiği başlıkların neleri kapsadığının irdelenmesi gerekir.

Dava Veya İcra Safhasında Bulunan Alacaklar Nelerdir?

Bir borç ilişkisinin sözleşmeye uygun olarak sona erme usulü, borcun ifa edilerek sona ermesidir.

Borçlunun borcunu ödememesi karşısında ise alacaklı, alacağına kavuşmak için ya dava açma yolunu tercih edebilir ya da alacağını icra takibi marifetiyle takip edebilir.

VUK m.323, dava veya icra safhasında bulunan alacakların şüpheli alacak niteliğinde olacağını belirtmektedir. Ancak dava veya icra takibi açmanın yeterli mi olduğu, yoksa bunları açmakla kalmayıp gerçek bir takip süreci yürütülmesi mi gerektiği hususu öğretide tartışmalıdır.

Hakim olan görüşe göre yalnızca dava açma işlemlerini tamamlayıp başkaca hiçbir muameleye girişmemek, alacağa şüpheli alacak sıfatını kazandırmamaktadır. Yani bir davaya konu edilmiş bir alacağı şüpheli alacak olarak kaydetmek için dava açmakla yetinilmemeli, dava aktif olarak takip edilip gerekli işlemleri de yapılmalıdır.

Keza icra takibinde de yalnızca takip açma işlemlerinin yapılması yeterli görülmemektedir. Şu kadar ki; takip açılıp kesinleşmiş ve fakat haciz işlemlerine geçilmemişse uyuşmazlık konusu alacak şüpheli alacak niteliğine kavuşamayacaktır.

Dolayısıyla dava açan ve fakat davayı takip etmeyen alacaklılar ile icra takibine girişip hacze hak kazanmasına rağmen bu yola başvurmayan alacaklıların muhasebesel kayıtlarda mezkur alacağı şüpheli alacak olarak kaydetmeleri geçerli bir kayıt teşkil etmeyecektir.

Bu haliyle bir alacağın şüpheli alacak olarak kaydedilebilmesi için dava veya icra takibine konu edildikten sonra da süreç titizlikle takip edilmelidir.

Dava Veya İcra Takibine Değmeyecek Küçük Alacaklar Nelerdir?

Kanun, "küçük alacak" ifadesine yer vermiş, küçüklüğün sınırını ise ancak "dava veya icra takibine değmeyecek" şeklinde çizmekle yetinmiştir.

Bilindiği üzere her türlü dava açma ve icra takibi başlatma işleminin belirli masrafları mevcuttur. Bu masrafların ortalama ne meblağda olacağı çoğu kere henüz yasal süreç başlatılmadan dahi takriben hesaplanabilmektedir.

İşbu hesap yapılıp da yasal sürecin başlatılması ve (yukarıda da önemi vurgulandığı üzere) takip edilmesi sürecinde harcanacak ortalama masraf kaleminin karşısında alacağın önemli oranda düşük kaldığı hallerde "dava veya icra takibine değmeyecek küçük alacaklar" bahis konusu olmaktadır.

Ancak önemle belirtmek gerekir ki; öğretide hakim olan görüşe göre; alacaklı kişinin/işletmenin ticari faaliyetleri gereği ortalama alacak miktarı ile aynı seviyede olan bir alacağın, masraflardan daha pahalıya geldiği gerekçesi ile "dava veya icra takibine değmeyecek" şeklinde addedilmesi ve bu sebeple şüpheli alacak olarak kaydedilmesi geçerli bir kayıt sayılmayacaktır.

Bir örnek ile açıklamak gerekirse; ticari faaliyeti, ortalama değeri 1.000- TL olan cep telefonlarını vadeli şekilde satmaktan ibaret olan X A.Ş., borçlu B'ye sattığı ancak vadesi gelmesine rağmen alacağı olan 1.000- TL'yi borçlu B'den tahsil edemediği bir durumda, dava açmak veya icra takibi başlatmak için alacak tutarı olan 1.000- TL'den daha fazla masraf yapacağı gerekçesi ile yasal süreç başlatmaktan kaçınarak alacağı 1.000- TL'yi şüpheli alacak olarak kaydedemeyecektir. Zira X A.Ş.'nin ticari faaliyet tanımı 1.000- TL değerinde cep telefonunun perakende satışından ibaret olup mali geçimini "küçük alacaklardan" sağlamaktadır.

Bu halde küçük alacak, alacaklının standart alacak kalemi ile aynı seviyede ise küçük alacak olarak nitelendirilemeyecektir.

Son olarak, öğretide hakim olan görüş, senetli alacaklarda protestoyu şüpheli alacak niteliği için yeterli görmekte, borcun ifasının akıbetini önemsememektedir. Senetsiz alacaklarda ise çoğu kere kesin vadeden söz edilemeyeceğinden protesto veya en az 2 defa noter veya taahhütlü mektup kanalıyla yazılı talep ile borcun ödenmesi için mehil verilip bu sürede ödeme gerçekleşmediği takdirde şüpheli alacak kaydı gündeme gelecektir.

Sonuç

Dağıtıcı adalet ilkesinin vergi hukukundaki görünümü olan "yalnızca gerçek gelir üzerinden vergilendirme", şüpheli alacak kavramını ortaya çıkartmıştır.

Zaten alacağına kavuşamamış ve bu itibarla zarar görmüş olan alacaklının, en azından şüpheli alacak kaydına konu olan kavuşamadığı alacağı için vergi ödemesini engelleyen işbu uygulama, bilhassa ülkemiz gibi kredili ve vadeli ticaretin yaygın olduğu bir ekonomik sistemde tahsilatta sorun yaşayan gerçek ve tüzel kişilerin zararını bir nebze olsun hafifletmektedir.

Devamlılığın esas olduğu ticari hayatta muhasebe kayıtlarının sağlayabileceği imkan ve faydalara bir kez daha dikkat çekerek, yanlış kullanımında vergi cezasını beraberinde getirebilecek şüpheli alacak kavramının doğru kullanımında ise sunduğu vergisel yararlar küçümsenemeyecek düzeydedir.