1. Marka Hakkına Tecavüz
Marka hakkına tecavüz; bir markanın sahibinden izinsiz olarak kullanılması, markanın aynı ya da ayırt edilemeyecek kadar benzeriyle taklit edilmesi veya lisans sahiplerine lisans sözleşmesiyle sağlanan imkanların genişletilmesi gibi ihlal hallerinde karşımıza çıkar.
Marka hakkı, sınai bir haktır. Bu nedenle 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) kapsamında düzenlenmiş ve hukuken koruma altına alınmıştır. SMK m. 7’ye göre; “Bu Kanunla sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir.” Markanın tescil edilmesi halinde tescil başvurusuyla birlikte bu hak doğmaktadır. Bu sebeple SMK hükümleri kapsamında marka hakkının korunması, ihlalinin önlenmesi ve ihlal sonucunda tazminat talepleri tescil ile mümkündür.
SMK kapsamında, markaların ihlal edilmesi halinde sağlanan geniş hukuki koruma imkanları bulunmaktadır.
Her ne kadar SMK hükümlerince tescilli markalar hakkında sağlanan geniş koruma imkanları olsa da tescilsiz markalar da tamamen savunmasız değildir. Tescilsiz markalar da 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) haksız rekabet hükümleri uyarınca korunmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki, SMK hükümlerince tescilli markalar hakkında sağlanan korumalar daha geniştir.
2. Marka Hakkına Tecavüz Sayılan Haller
SMK m.29’da marka hakkına tecavüz sayılan fiiller düzenlenmiştir. İlgili hükümde SMK m.7’ye de atıf yapılmış ve m.7’de belirtilen fiillerin de marka hakkına tecavüz oluşturduğu belirtilmiştir.
Marka hakkına tecavüz durumlardan gerçek hayatta en sık karşılaşılan hali markanın taklit edilmesidir. Markanın taklit edilmesi, marka sahibinin izni olmadan markanın aynısını veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmaktır.
Bu hükümlere göre marka ihlali, yalnızca markasal kullanımlarda değil, bir markanın izinsiz olarak ticaret unvanı, işletme adı olarak kullanılması gibi unsurlarda da söz konusu olmaktadır.
Yani, marka hakkının ihlali için bir başka marka olmasına gerek yoktur; ticaret unvanı, yönlendirici kod, işletme adı gibi markanın izinsiz kullanılması da marka hakkına tecavüz sayılır.
SMK 29. maddesi ve bu maddenin atıfta bulunduğu 7. madde uyarınca, marka hakkına tecavüz sayılan fiiller şöyledir:
· Aynı veya benzer markanın, halk nezdinde karıştırılma ihtimali (iltibas) doğuracak biçimde benzer mal veya hizmetler üzerinde kullanılması,
· Markanın taklit edilerek aynı ya da benzer mal veya hizmetlerde kullanılması; bu kapsamda taklit ürünlerin piyasaya arzı, satışa sunulması, sözleşme konusu yapılması ya da satış amacıyla stoklanması,
· Markanın alan adı, yönlendirici kod (meta-tag) veya benzeri dijital göstergeler şeklinde kullanılması,
· Markayı taşıyan ürünlerin izinsiz olarak ithal ya da ihraç edilmesi,
· Haksız rekabet doğuracak biçimde, markanın karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması,
· Ticari belgelerde, faturalarda, antetli kağıtlarda veya reklamlarda markaya marka sahibinin izni olmadan yer verilmesi,
· Marka sahibinin rızası dışında, verilmiş bir lisansın kapsamının aşılması veya genişletilmesi.
3. Tanınmış Marka Hakkına Tecavüz
Tanınmış marka, normal markalardan ayırt ediciliği daha yüksek ve halk nezdinde herkes tarafından bilinen markalardır. Tanınmış markaların ulaştığı tanınmışlık düzeyi ve tüketici nezdinde daha çok tercih edilebilir olması nedeniyle bu markalar taklit edilmeye daha açık olabilmektedir. Bu nedenle, SMK tanınmış markalara diğer markalara nazaran daha fazla koruma imkânı sağlamıştır.
Kural olarak bir marka tescil edildiği mal ve hizmet sınıfında koruma altına alınmaktadır. Ancak, tanınmış markalar sadece tescil edildiği mal ve hizmet sınıfında değil; farklı mal ve hizmet sınıflarında bile koruma altındadır. Bu sebeple, farklı mal ve hizmet sınıflarında olsa dahi tanınmış markaları taklit etmek yasaktır. Tanınmış markanın ihlali için aşağıdaki şartlar bulunması gerekmektedir:
Tanınmışlık düzeyi nedeniyle;
· Markadan haksız yarar sağlanması,
· Markanın itibarına zarar verme veya
· Marka sulandırma olarak da ifade edilen markanın ayırt edici karakterine zarar verilmiş olması gerekmektedir.
4. Marka Hakkına Tecavüz Sayılmayan Durumlar:
SMK m.7/5 hükmünde, dürüstlük kuralına uygun ve ticari hayatın bir gerekliliği olarak bazı marka kullanımların tecavüz teşkil etmeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda;
· Gerçek kişinin adı veya adresi olarak marka kullanımı,
· Sunulan mal veya hizmetin kalitesine, kaynağına, türüne gibi özelliklerini ifade ederken kullanımı,
· Yedek parça, aksesuar gibi ürünlerinde, malın ya da hizmetin kullanım amacının belirtilmesi için zorunlu olan kullanımlar marka hakkına tecavüz sayılmamaktadır.
5. Marka Hakkına Tecavüz Halinde Sağlanan Hukuki İmkanlar
Daha önce de belirttiğimiz gibi, SMK kapsamında sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Dolayısıyla, SMK tarafından sağlanan aşağıda belirteceğimiz hukuki imkanlar için markanın tescili gereklidir.
Marka hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, SMK m. 149 kapsamında aşağıdaki hukuki imkanlardan faydalanabilir:
· Marka hakkına tecavüzün tespit edilmesi,
· Muhtemel tecavüzün önlenmesi,
· Tecavüzün durdurulması,
· Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın karşılanması
· Taklit marka ürünlere el konulması, el konulan ürünler üzerinde kendisine mülkiyet hakkı tanınması,
· Tecavüzün devamını önlemek için tedbir alınması, masraflar tecavüz edene ait olmak üzere taklit ürünlerin şekillerinin değiştirilmesi veya üzerindeki markaların silinmesi veya tecavüzün önlenmesi kaçınılmaz ise imha edilmesi,
· Haklı bir sebebin veya menfaatin olması halinde, masraflar tecavüz edene ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesi.
· Maddi tazminat ve yoksun kalınan kar tazminatları,
· Manevi ve marka itibar tazminatı.
6. Marka Hakkına Tecavüz Halinde Açılabilecek Davalar
6.1. Marka Hakkına Tecavüzün Tespiti Davası
Marka hakkına tecavüz edilen ya da tecavüz edilme tehlikesi bulunan marka sahipleri, bu durumun mahkeme tarafından tespit edilmesi amacıyla marka hakkına tecavüzün tespiti davası açabilir. Sınai Mülkiyet Kanunu'nun 149/1-a maddesi kapsamında düzenlenen bu dava türünde, davanın açılabilmesi için markanın tescilli olması yeterlidir.
Tecavüzde bulunan kişinin kusurunun bulunması ya da marka sahibinin zarara uğraması gibi şartlar aranmamaktadır; zira bu dava, esasen ihlalin varlığının tespiti için açılmaktadır. Ayrıca, dava açılmadan önce karşı tarafa ihtar gönderilmesi de zorunlu değildir.
Bu tür davaları marka sahibi ile birlikte, markaya ilişkin münhasır lisans hakkına sahip kişiler de açabilir. Uygulamada, tespit davası genellikle tecavüzün önlenmesi (meni) ve tazminat taleplerini içeren davalarla birlikte açılmaktadır.
6.2. Marka Hakkına Tecavüzün Önlenmesi (Men’i) Davası
Marka hakkına yönelik gerçekleşmesi muhtemel ya da tekrarlanma ihtimali bulunan ihlallere karşı açılan dava türü, tecavüzün men’i (önlenmesi) davasıdır. Bu davanın açılabilmesi için fiili bir ihlalin meydana gelmiş olması şart değildir; ihlal tehlikesinin somut olarak mevcut olması yeterlidir. Marka sahibi bu dava ile gerçekleşmesi muhtemel tecavüzün ve muhtemel tecavüz neticesindeki olası etkilerin önlenmesini talep eder.
Marka sahibinin zarar görmesi ya da tecavüzde bulunanın kusurlu olması aranmamaktadır. Söz konusu dava, marka sahibi tarafından açılabileceği gibi, markaya ilişkin inhisari (münhasır) lisans hakkına sahip kişilerce de ileri sürülebilir.
6.3. Marka Hakkına Tecavüzün Durdurulması Davası
Bu dava türünün açılabilmesi için, marka hakkına yönelik tecavüzün başlamış ve halen devam ediyor olması gerekmektedir. Dolayısıyla, tecavüzün sürdüğü süreç içerisinde dava açabilir.
İhlal fiili sona ermiş ya da artık devam etmeyen durumlarda, bu davanın açılması hukuken mümkün değildir. Ancak bu tür durumlarda marka sahibi, ileride benzer ihlallerin yeniden meydana gelmesini engellemek ve maddi sonuçların giderilmesini sağlamak amacıyla diğer hukuki yollara başvurabilir.
6.4. Marka Hakkına Tecavüzün Kaldırılması (Ref’i) Davası
Marka hakkına tecavüzün kaldırılması davası (ref’i davası) açabilmek için, devam eden bir tecavüz halinin olması gerekmektedir. Bu dava, söz konusu tecavüzün ortadan kaldırılması ve buna ilişkin tedbirlerin alınması amacıyla açılan bir hukuk davasıdır.
Bu dava ile marka sahibi; haksız kullanımının sona erdirilmesini, tecavüz oluşturan unsurların ve tecavüzün etkilerinin ortadan kaldırılmasını talep eder. Bu dava ile; taklit ürünlere el konulması, el konulan taklit ürünler üzerinde marka sahibine mülkiyet hakkı tanınması, tecavüzün devamını önlemek için tedbir alınması, masraflar tecavüz edene ait olmak üzere taklit ürünlerin şekillerinin değiştirilmesi veya üzerindeki markaların silinmesi veya tecavüzün önlenmesi kaçınılmaz ise imha edilmesi gibi kararlar alınabilmektedir.
Bu davada amaç, markanın ticari değerinin ve ayırt edici niteliğinin korunmasıdır.
6.5. Marka Hakkına Tecavüz Halinde Tazminat Davaları
Marka hakkına tecavüzün etkilerinin giderilmesi için SMK m.140/1-ç kapsamında marka sahibine maddi ve manevi tazminat imkanları öngörmüştür. Örneğin, taklit bir markanın piyasaya arz edilmesi sonucunda markanın itibarının zedelenmesi ve buna bağlı olarak satışların azalması gibi durumlarda, marka sahibi maddi ve manevi tazminat talep edebilir.
Marka hakkına tecavüzün önlenmesi gibi davaların aksine tazminat talep edebilmek için tecavüz eylemini gerçekleştirenin kusuru ve söz konusu tecavüz eylemi neticesinde marka sahibinin zarara uğramış olması gerekmektedir.
a) Marka Hakkına Tecavüz Halinde Maddi Tazminat ve Yoksun Kalınan Kar
Marka hakkına tecavüz durumunda, marka sahibinin uğradığı zararların giderilmesi amacıyla maddi tazminat talep edilebilmekte olup, bu tazminat hem doğrudan maddi zararları hem de yoksun kalınan kazancı kapsamaktadır.
Yoksun kalınan kazanç, ihlal gerçekleşmemiş olsaydı marka sahibinin elde edeceği varsayımsal gelir üzerinden hesaplanır. Öte yandan, maddi zarar kalemleri; marka itibarındaki zedelenmenin telafisi, yapılan reklam harcamaları gibi unsurları içerebilir.
Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 151/2. maddesi gereğince, yoksun kalınan kazanç üç farklı yöntemle hesaplanabilir:
· Tecavüz olmasaydı marka sahibinin elde etmesi muhtemel gelir,
· İhlalde bulunan tarafın sağladığı net kazanç,
· İhlal yerine lisans sözleşmesi yapılmış olsaydı alınacak lisans bedeli.
Tazminat talebi ileri sürülmeden önce, zarar kaleminin hangisinin tercih edileceğinin belirtilmesi gerekir.
Ancak uygulamada, hangi yöntemin seçileceği ve bu tercihin dava sürecinde değiştirilip değiştirilemeyeceği bir tartışma konusu oluşturmaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi içtihatlarında, marka sahibinin dava süreci içerisinde zarar hesap yöntemini değiştirebileceği yönünde kararlar mevcuttur. Nitekim, tecavüz eden kişinin ticari kayıtları incelenmeden elde ettiği kazancın tam olarak belirlenmesi veya ihlalin kapsamının net biçimde ortaya konması mümkün değildir. Bu nedenle, mahkeme sürecinde alınacak bilirkişi raporları doğrultusunda zarar kaleminin değiştirilmesi hukuken mümkündür. Her bir hesaplama yöntemi farklı veri ve varsayımlara dayandığından, marka sahibi kendi somut durumu açısından en uygun yöntemi seçebilir.
b) Marka Hakkına Tecavüz Halinde Manevi Tazminatı
Hukuk sistemimizde manevi tazminat, hukuka aykırı bir fiil sonucunda bireyin yaşadığı elem, üzüntü ve psikolojik zararların giderilmesini amaçlayan bir tazminat türü olarak düzenlenmiştir.
Marka hakkına tecavüz sonrası talep edilen manevi tazminat da marka hakkının ihlali sebebiyle marka sahiplerinin uğradığı mağduriyetin giderilmesi amacıyla talep edilebilir.
Manevi tazminat taleplerinde önemli olan husus; marka sahibinin tecavüz nedeniyle yaşadığı manevi etkilenmedir. Özellikle marka hakkının korunması için yargılama süreçlerinde gösterilen çaba ve yaşanan psikolojik yük, talep edilecek tazminat miktarını belirlemede dikkate alınan önemli faktörlerdendir.
c) Marka Hakkına Tecavüz Halinde İtibar Tazminatı
İtibar tazminatı, diğer tazminatlardan ayrı bir kalem olarak değerlendirilir. Marka hakkına yönelik ihlaller yalnızca ekonomik veya manevi zarara yol açmakla kalmayıp, aynı zamanda markanın kamuoyu nezdindeki saygınlığına da zarar verebilmektedir. Özellikle markanın kalitesiz şekilde taklit edilerek piyasaya sürülmesi veya markayla bağdaşmayan biçimlerde kullanılması, marka itibarında ciddi zedelenmelere neden olabilir. Bu tür durumlarda, marka sahibi Sınai Mülkiyet Kanunu m.150/2 hükmü uyarınca ayrıca itibar tazminatı talep etme hakkına sahiptir.
SMK m.149/1 uyarınca, yukarıdaki sayılan davalarla birlikte Mahkemeden şunlar da talep edilebilir:
d) Tecavüze konu ürünler ile bu ürünlerin üretiminde özel olarak kullanılan makine, cihaz ve benzeri araçların, diğer ürünlerin yasal üretimini aksatmayacak şekilde el konulması,
e) El konulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde mülkiyet hakkının, marka hakkı sahibine devredilmesine karar verilmesi,
f) İhlalin sürmesini önlemek amacıyla, el konulan ürün, araç ve makineler üzerinde gerekli tedbirlerin alınması; masrafları tecavüz edene ait olmak kaydıyla, ihlalin niteliğine göre markaların silinmesi, araçların şekillerinin değiştirilmesi veya ihlalin önlenmesi için başka çare kalmamışsa bunların imhası.
g) Marka hakkı sahibinin haklı bir menfaati bulunması halinde, masrafları tecavüz edene ait olmak kaydıyla, tecavüzü ispatlayan kesinleşmiş Mahkeme kararının ilgililere tebliği veya uygun vasıtalarla, örneğin günlük gazetede ilan edilmesi.
7. Tecavüz Halinde Kullanılabilecek Diğer Hukuki İmkanlar
7.1. İhtiyati Tedbir Talebi
SMK m.159/1 hükmü uyarınca; dava açma hakkı bulunan kişiler, dava konusu markanın, ülke sınırları içerisinde kendi markasına tecavüz oluşturacak bir biçimde kullanıldığını ya da bu yönde ciddi ve somut hazırlıkların yürütüldüğünü ispat etmeleri hâlinde, dava sürecinin etkinliğini sağlamak amacıyla ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep edebilirler.
İhtiyati tedbirin amacı; özellikle markaya yönelik tecavüzün gerçekleştiği ya da gerçekleşmek üzere olduğu durumlarda, tecavüzün etkilerinin derhal önlenebilmesi için mahkemeden koruyucu nitelikte ve geçici hukuki önlemler alınmasını sağlamaktır. Bu sayede, esas dava sonuçlanana kadar marka sahibinin haklarının zarara uğramasının önüne geçilmesi hedeflenmektedir.
Mahkeme, ihtiyati tedbir kapsamında SMK m. 159/2’deki tedbir türlerine karar verebilir:
a) Tecavüz eylemlerin derhal durdurulması ve bu eylemlerin tekrarlanmasının önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması,
b) Marka hakkın tecavüz neticesinde üretilmiş ya da ithal edilmiş ürünler ile bu ürünlerin üretiminde özel olarak kullanılan araç, gereç ve makinelerin, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde, ülke sınırları içinde, gümrük sahalarında, serbest bölgelerde veya diğer tüm alanlarda tespit edilerek el konulması ve muhafaza altına alınması,
c) Doğabilecek zararların karşılanmasını güvence altına almak amacıyla, karşı tarafça teminat gösterilmesine karar verilmesi.
SMK m. 159/2 hükmünde yukarıdaki tedbirler sayılırken, özellikle bu tedbirlere karar verilebileceği ifade edilmiştir. Bu ifade, madde kapsamındaki tedbirlerin örnek niteliğinde olduğunu ve sınırlı sayıda olmadığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, somut olayın özelliklerine göre mahkeme, tarafların haklarını korumak ve ihlalin etkilerini önlemek amacıyla, kanunda açıkça sayılmamış olmakla birlikte uygun görülen başka nitelikteki geçici koruma tedbirlerine de hükmedebilir.
Uygulamada en çok rastlanan tedbir kararı, taklit ürünlerin ve tabelaların toplatılması, el konulması şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Bu tür ihtiyati tedbirler sayesinde marka sahibi, esas davanın sonuçlanmasını beklemeksizin, muhtemel zararlarının önüne geçebilir ve doğabilecek kayıpları asgari düzeye indirebilir. Böylece, yargılama süreci boyunca marka hakkı etkin biçimde korunmuş olur.
Özellikle belirtmek isterim ki; SMK m. 159/2’de sayılan ihtiyati tedbirler ile SMK m. 149/1’de düzenlenen ve marka hakkına tecavüz durumunda dava esnasında istenebilecek talepler birbirinden farklıdır.
Nitekim, SMK m.159/2’de sayılan tedbir türleri, davanın esası sonuçlanmadan önce, ihlalin etkilerini sınırlamak ve marka sahibinin haklarını korumak amacıyla geçici nitelikte olan tedbirlerdir. Buna karşılık, SMK m.149’da yer alan talepler, yargılamanın sonunda hüküm altına alınabilecek nihai talepleri kapsamaktadır.
8. Marka Hakkına Tecavüz Suçu ve Cezası
Marka hakkının ihlali durumunda, SMK m.30 uyarınca cezai sorumluluk da söz konusu olabilmektedir. Ancak ilgili hükümde, her tecavüz eyleminin cezai sorumluluk doğurmayacağı, yalnızca iktibas (aynen alma) ya da iltibas (karıştırma) suretiyle başkasına ait marka hakkına tecavüz edilmesi halinde cezai sorumluluk bulunduğuna hükmedilmiştir.
Dolayısıyla, SMK m.29’da ve atıf yaptığı m.7’de düzenlenen her tecavüz durumu, kendiliğinden marka hakkına tecavüz suçu teşkil etmemektedir.
SMK m.30’da yer alan suçlar hakkında cezaya hükmedilebilmesi için markanın ülkemizde tescilli olması gerekmektedir.
SMK m.30 kapsamında marka tecavüzü durumunda 3 adet suç tipi ve ceza öngörmüştür:
8.1. İktibas (Aynen Taklit) veya İltibas (Karıştırma) Yoluyla Tecavüz Suçu
Tescilli bir markayı aynen taklit eden veya karıştırılma ihtimali yaratacak şekilde kullanan, bu ürünleri/hizmetleri satışa arz eden ya da satan, ithal ya da ihraç eden, ticari amaçla satın alan, bulunduran, nakleden ya da depolayan kişiler marka hakkına tecavüz suçu işlemiş sayılır. Bu fiiller için 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve 20.000 güne kadar adli para cezası öngörülmüştür.
8.2. Marka İşaretini Kaldırma Suçu
Tescilli bir markanın, mal veya ambalaj üzerinde yer alan marka koruması olduğunu belirten işaretin izinsiz şekilde kaldırılması marka hakkına tecavüz fiili sayılır. Bu fiil için 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve 5.000 güne kadar adli para cezası öngörülmüştür.
8.3. Yetkisiz Tasarruf Suçu
Bir marka üzerinde yetkisi olmadığı halde; o markaya ilişkin devretmek, rehin ve lisans verme gibi tasarrufta bulunan kişi marka hakkına tecavüz suçunu işlemiş olur. Bu fiilin cezası 2 yıldan 4 yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasıdır.
SMK m. 30/4 uyarınca, marka hakkına tecavüz suçunun bir tüzel kişinin faaliyeti kapsamında işlenmesi hâlinde, ayrıca güvenlik tedbirlerine hükmedileceği düzenlenmiştir.
SMK m.30/7’de marka tecavüz suçlarında etkin pişmanlığa ilişkin bir düzenleme bulunmaktadır. Buna göre; tescilli bir markayı taklit ederek üretilmiş bir malı satışa arz eden veya satan kişi, söz konusu ürünü temin ettiği kaynakları açıkça bildirir ve bu suretle taklit ürünlerin üreticilerinin tespit edilmesini ve ürünlere el konulmasını sağlarsa, hakkında cezaya hükmedilmemektedir.
Yukarıda bahsi geçen suçlar şikâyete tabidir. Suç duyurusunda bulunma hakkı, tescilli markanın hak sahipleridir. Marka sahibi, tecavüz durumunu öğrendiği tarihten itibaren 6 ay içinde savcılığa şikâyete bulunmalıdır.
9. Marka Tecavüz Davalarında Görevli ve Yetkili Mahkeme
SMK m 156’da görevli ve yetkili Mahkemeler belirlenmiştir. Buna göre, marka hakkının ihlali durumlarında görevli mahkeme, Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesidir. Bu mahkemelerin bulunmadığı yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir.
Yetkili Mahkeme hususunda, marka sahibinin açacağı davalarda seçimlik hak bulunmaktadır. Buna göre, marka hakkına tecavüz halinde marka sahibi;
· Kendi yerleşim yerinde,
· Marka hakkına tecavüz edildiği yerde veya
· Tecavüzün etkilerin devam ettiği yerde dava ikame etmesi mümkündür.
Marka sahibine yönelik açılacak davalarda yetkili mahkemeler ise yine marka sahibinin yerleşim yeridir.
Görüleceği üzere, marka hakkının ihlaline yönelik açılacak davalarda marka sahibine kolaylık sağlanacak bir şekilde yetki kuralları düzenlenmiştir.
Marka sahibinin yurt içinde bir yerleşim yeri olmaması halinde, marka vekilinin yerleşim yeri adresinde dava ikame edilmektedir. Kayıtlı bir marka vekilinin de olmaması halinde yetkili mahkemeler Ankara Fikri ve Sınai Hukuk Mahkemeleridir.
Marka tecavüz suçu sebebiyle açılacak ceza davaları için görevli mahkeme, Fikri ve Sınai Ceza Mahkemeleridir. İhtisas mahkemelerinin bulunmadığı bölgelerde görevli mahkeme, Asliye Ceza Mahkemeleridir.
10. Marka Tecavüz Davalarında Zamanaşımı
SMK m.157’de, sınai mülkiyet haklarından doğan özel hukuk taleplerine ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) yer alan zamanaşımına ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiğine hükmedilmiştir.
Marka hakkına tecavüz de niteliği itibarıyla haksız fiil sayıldığından, TBK m 72’de yer alan haksız fillere ilişkin öngörülen zamanaşımı süreleri uygulanır. Buna göre; marka tecavüzüne ilişkin dava açma hakkı, marka sahibinin ihlali ve faili öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl, her hâlükârda tecavüz fiilinin gerçekleştiği tarihten itibaren ise 10 yıl içinde kullanılmalıdır. Bu süreler geçtikten sonra dava zamanaşımına uğrar. Ancak, marka hakkına tecavüz oluşturan fiil aynı zamanda suç teşkil ediyorsa ve bu suça ilişkin ceza zamanaşımı süresi daha uzun ise, bu durumda daha uzun olan ceza zamanaşımı süresi uygulanacaktır.

Av. Sena KOPARAN ŞAFAK





