GİRİŞ

Borçlunun borcunu borç ilişkisi kapsamında ifa etmemesi halinde alacaklıya karşı kural olarak tüm malvarlığıyla sorumluluğu söz konusu olur. Bu bağlamda borçluya ait malvarlığı borcun teminatını oluşturur. Borçlunun malvarlığında olası değişimler nedeniyle alacaklının alacağına kavuşma riski olabilir. Söz konusu bu riskin azaltılması ya da ortadan kaldırılması bakımından kimi zaman borçluyla alacaklı arasında, kimi hallerde de üçüncü kişi ve alacaklı arasında sözleşme düzenlenir. Bu sözleşme ile birlikte borcun teminat altına alınması amaç edinilir. Tarafların iradeleriyle kurulan bu sözleşme, teminat ilişkilerinde yer alan kefalet sözleşmeleri ve rehin sözleşmelerine örnek niteliğindedir.

Çalışmamız kapsamında Türk Medeni Kanun’da yer verilen ve 950-953. maddelerde yer verilen hapis hakkının alacağın teminat alınmasının yanı sıra kefalet ya da rehin gibi teminat ilişkilerinden farklı bir şekilde sözleşme kaynaklı değil, kanundan doğan bir hak olarak ortaya çıkar. Her ne kadar birçok hukuki kurum ile benzerlik taşısa da hapis hakkının kendine özgü nitelikleri bulunmaktadır. Bu nedenle TMK’nın 950 ve 953. maddelerinde yer verilen hapis hakkı çalışmamızın kapsamını oluşturmaktadır. Bu çalışma kapsamında söze edilen alacaklının alacağına kavuşması riskini ortadan kaldıran ya da azaltan hukuki kurum şeklinde anlaşılmasına katkıda bulunur. Hapis hakkına yönelik düzenlemeler Türk Ticaret Kanunu’nda, Türk Medeni Kanunu’nda ve Türk Borçlar Kanun’da düzenlenmiştir. Çalışmamız kapsamında ise hapis hakkına ilişkin Türk Medeni Kanunu’nda yer verilen hükümleri değerlendirerek ele aldık.

BİRİNCİ BÖLÜM

HAPİS HAKKI KAVRAMI VE HAPİS HAKKININ ŞARTLARI

1. Hapis Hakkı Kavramı ve Hukuki Niteliği

Borçlunun alacaklıya bir şeyi yapma, yapmama ya da verme şekildeki edimi yerine getirme yükümlülüğü altına girmesini sağlayan hukuki bağ borç olarak adlandırılır. Hukuki bağın taraflarının alacaklıyla borçlu arasında borç ilişkisinin bulunduğu görülmektedir. Bu borç ilişkisi uyarınca alacaklının borçludan bir edimi yerine getirmesini talep etme imkânı bulunmakta ve borçlunun da bu isteği yerine getirme yükümlülüğü söz konusu olmaktadır. Bu bakımdan borçlunun borcun yerine getirilmesi için alacaklıya karşı tüm malvarlığıyla sorumlu olduğunu söylemek mümkündür[1].

Borçlunun malvarlığında değişimlerin olmasının söz konusu olduğu zamanlarda alacaklıya karşı borçlunun malvarlığı teminat sağlar. Borçlunun malvarlığında oluşması muhtemel değişikliklerin ise alacaklının alacağına kavuşması için risk oluşturduğu görülür. Tarafların iradeleriyle kurulan teminat ilişkileri bakımından kefalet sözleşmeleri ve rehin sözleşmelerinin örnek olarak gösterilmesi mümkündür. TMK’nın 950-953. maddelerinde düzenlenen hapis hakkına bakıldığında ise alacağın teminat altına alındığı görülmektedir. Bu durumun pek çok hukuki kurumlar benzerlik göstermesine karşın hapis hakkının kendine özgü bir hukuki kurum olduğu görülmektedir[2].

Tüm malvarlığı ile borçlunun kural olarak sorumlu olmasından dolayı alacaklının alacağına kavuşması için borçlunun herhangi bir eşyasına müracaat edebilme hakkına sahip olmakla birlikte hapis hakkının kullanılması halinde alacaklının zilyetliğindeki borçlunun taşınır ya da kıymetli evraka müracaat etmesi ile birlikte alacağına kavuşma imkânı vardır[3].

TMK 950’de yer verilen düzenleme uyarınca alacaklının borçluya ait olmasıyla birlikte rızası ile zilyedi olduğu taşınırı ya da kıymetli evrakı borcun muaccel olması ve niteliği gereği bu eşyanın alacakla bağlantısının olması halinde borcun ödeneceği süreye kadar hapsetmesi mümkündür. Bununla birlikte TMK’nın 953. maddesinde yer verilen düzenleme ile birlikte borcun yerine getirilmemesi ve gerekli güvencenin gösterilmemiş olması halinde alacaklının borçluya bildirimde bulunması ile birlikte hapsettiği şeylerin teslimine ilişkin olarak rehin hükümlerine göre paraya çevrilmesini isteme imkânı bulunmaktadır[4].

Hapis hakkının TMK’da düzenlendiği kısım 950-953 arasındadır. Ancak, hapis hakkının hukuki niteliğine dair öğretide görüş birliği bulunmamaktadır. Hapis hakkının hukuki niteliğinden bahsedebilmek için hapis hakkının düzenleme amacının anlaşılması gerekmektedir. Bir görüşe göre hapis hakkının düzenlenmesi için birden fazla sebep bulunmaktadır. Borcunun ödemeyen borçlunun eşyasını alacaklıdan talep etmesi iyi niyet kuralarına aykırılık teşkil edeceğinden dolayı borçlunun borcun ödeninceye kadar alacaklı tarafından borçluya ait olan eşyanın elde tutulması ve geri verilmemesi şeklinde meydana gelen ödemezlik def’ine ilişkin unsurlar bulunmaktadır[5].

Öğretide yer alan başka bir görüşe göre ise hapis hakkındaki temek mantık, malvarlığıyla sorumluluk ilkesinden kaynaklanmaktadır. Alacaklının alacağına kavuşması için borçlunun herhangi bir eşyasına müracaat etme imkânı vardır. Alacaklı tarafından müracaat edilmesi söz konusu olduğu hallerde alacaklının zilyetliğindeki eşya ifade edilir. Hapis hakkına dair düzenlemeyle birlikte alacaklının alacağına kavuşması için cebri icra ile borçlunun malvarlığındaki tüm eşyalara müracaat edebilme kuralına istisna getirilmiştir. Hapis hakkına yönelik düzenlemeyle birlikte alacaklının alacağına kavuşması için cebri icra ile borçlunun malvarlığındaki eşyalara müracaat edebilme kuralına istisna getirilmiştir[6].

2. Hapis Hakkının Hukuki Niteliğini Açıklayan Görüşler

Türk Hukukunda hapis hakkının ayni hak olduğuna yönelik görüşün diğer görüşlerden baskın olduğu görülmektedir. Bu görüşe katılan yazarların hapis hakkının kanundaki yeri, işlevi ve meydana gelme şeklinden hareket edilerek ayni hak olduğu ileri sürülür. Hapis hakkına ilişkin kanuni düzenlemeye bakıldığında da taşınır rehni başlığının altında teslime bağlı taşınır rehniyle düzenlendiği görülmektedir. Bununla birlikte şartların gerçekleşmesi durumunda alacaklının zilyetliğindeki borçlunun taşınır eşya ya da kıymetli evrakı geri vermeme ve paraya çevirme hakkına sahip olduğu için hapis hakkının teminat işlevinin olduğu savunulur[7].

Bu görüşün yanı sıra hapis hakkının hukuki niteliğinin hapis hakkının doğduğu sırada paraya çevirme yetkisinin kullanıldığı vakte kadar paraya çevirme yetkisinin kullanılmasına ilişkin ayrım yapılarak incelendiği görülür. Bu görüşe katılan yazarların paraya çevirtme yetkisinin kullanıldığı sıraca alacaklının zilyetliğindeki taşınır eşya ya da kıymetli evrakın teslimine ilişkin olarak rehin hükümleri uyarınca paraya çevirtilmesinin mümkün olduğu ve bu yetkinin yalnızca hakka sahip kimselere tanınmasının mümkün olduğu ileri sürülerek hapis hakkının ayni hak niteliğine haiz olduğu ifade edilmektedir[8].

Hapis hakkının ayni tasarruf yetkisi olduğu görüşüne göre eşyanın zilyetliğinin yitirilmesi durumunda ayni hakların sağladığı mülkiyete ilişkin istihkak davasının açılma imkânı bulunmadığından dolayı ayni hak olmamakla birlikte ayni hakka yakın olduğu ifade edilir[9]. Alacaklının borçlunun eşyası üzerindeki zilyetliğini yeniden kazanmak amacıyla zilyetliği koruyan davaların dışında hapis hakkına dayanmak suretiyle istihkak davası açma yetkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle hapis hakkının bir ayni hak olmadığını ifade etmek mümkündür. Ancak hapis hakkı alacaklısınca ayni hakkın sahibi olmamakla birlikte kanunda hapis hakkı sahibinin alacaklıya eşyayı paraya çevirtme imkânı tanındığı görülmektedir[10].

Yenilik doğuran bir hak olduğunu savunan yazarlar göre, hapis hakkının doğmasıyla birlikte yenilik doğuran hakkın kullanılmasıyla mümkün olduğu görülmektedir. Hapis hakkının doğması için muhataba irade beyanının ileri sürülmesi, alacaklının irade beyanıyla hapis hakkını kullanarak borçluya ait olan eşyayı geri vermeme ve paraya çevirtme yetkisinin bulunduğu ve eşyanın paraya çevrilmesiyle birlikte alacaklının alacağına kavuşması halinde borcun sona ereceği görüşü uyarınca hapis hakkının bozucu yenilik doğuran bir hak olduğunu söylemek mümkündür. Yenilik doğuran hakların sahibine tek taraflı bir şekilde hukuki ilişki kurma, var olan hukuki ilişkinin değiştirilmesi veya hali hazırdaki bir hukuki ilişkinin ortadan kaldırılması yetkisi verdiği görülür[11].

Hapis hakkının ayni olduğunu savunan görüşe göre ise hapis hakkının borçluya ait eşyayı alıkoyarak borcun ödenmemiş olduğu durularda paraya çevirme hakkı tanıdığı ve bu hakkın kullanılması için alacaklının irade beyanının olması gerektiği, söz konusu hu hakkın hâkim tarafından re’sen dikkate alınmadığı, bu nedenle hapis hakkının def’i olduğunu ve alacaklı tarafından hakkın kullanılmasına ilişkin irade beyanında bulunulması durumunda hapis hakkının eşyaya ilişkin mülkiyet hakkını etkisizleştireceğinden dolayı ayni etkisi olduğu ileri sürülmektedir. Borçluya def’i imkânı tanındığından dolayı borçlanılmış ediminin ifasına ilişkin sürekli ya da geçici şekilde kaçınma imkânı tanıyan bir hak olduğu ileri sürülmektedir[12].

3. Hapis Hakkının Benzer Kurumlarla Karşılaştırılması

TMK’nın sınırlı ayni haklar başlığı altında düzenlenen hapis hakkının teslime bağlı taşınır rehniyle birlikte düzenlendiği görülmektedir. TMK 953 uyarınca borcun yerine getirilmemesi halinde alacaklı tarafından borçluya bildirimde bulunularak hapsedilen şeylerin teslimine bağlı rehin hükümlerince paraya çevrilmesini isteme hakkı bulunmaktadır. Hapis hakkının teslime bağlı rehin arasındaki benzerlikleri ve farklılıklarına bakıldığında her ikisinde de alacaklının taşınır eşyaya zilyet olunması gerektiği ifade edilir. Teslime bağlı taşınır rehininde zilyetliğin devredilmesinde alacağın teminat altına alınması bakımından gerçekleştirilen tasarruf işlemi olduğu görülür[13].

Hapis hakkının ve teslime bağlı rehin alacağa bağlı fer’i bir hak olarak değerlendirilir. Bu durumda alacak hakkının geçersiz ya da sona ermiş olduğu hallerde her iki hakkın da sona erdiği görülmektedir. Ancak teslime bağlı rehinde borcun ödendiği zaman rehin hakkının sonra ermiş olmasına karşın hapis hakkında borcun ödendiğinde hapis hakkı sonra ererek yeterli güvencenin gösterilmiş olması halinde hapis hakkının bundan etkilenmediği görülmektedir. Bununla birlikte fer’i hak olması sebebiyle rehin ile teminat altına alınmış olan alacağın devredilmesi halinde rehin hakkının da alacak ile birlikte re’sen temellük edene geçmektedir. Hapis hakkına bakıldığında ise alacağın devredilmesi halinde hapsi hakkının alacakla birlikte devredilip devredilmediğine ilişkin tartışma bulunmaktadır[14].

Teslime bağlı rehinde alacaklı tarafından eşyanın geri verilmesi borcunun, borç alacağının tamamının ödenmesiyle mümkün olduğu görülmektedir. TMK 944’te yer verilen düzenleme ile birlikte alacaklının, alacağının tamamını almadığı durumlarda rehinli taşınırı ya da bir kısmının geri verilmesinin zorunda olmadığı düzenlenmiştir. Bu durum teminatın bölünmezliği ilkesi denilir. Aynı alacakta birden fazla şeyin rehnedildiği hallerde rehnedilen şeylerden her birinin alacağın tamamından sorumlu olduğu görülmektedir. Borcun bir bölümünün ödenmesinden dolayı rehne konu şeyin de bu oranda verilmesi beklenmez[15].

Birden fazla alacağa ilişkin bir şeyin rehnedilmesi halinde ise rehinle güvence altında bulunan tüm alacakların ödenmeksizin rehnin bir bölümünün geri verilmesi istenemez. Hapis hakkına bakıldığında ise alacaklının zilyetliğinde bulunan eşyanın bölünebilir nitelikte olduğu hallerde kısmi ödeme yapıldığı zamanlarda borçlunun ödediği miktarı karşılayan eşyanın geri verilmesini talep etme imkânı bulunur[16]. Hapis hakkına bakıldığında ise yalnızca alacaklının alacağını karşılamaya yetecek şekilde taşınır eşya ya da hak üzerinde kullanılabileceği görülmektedir. Bununla birlikte hapis hakkında alacaklının zilyetliğinde bulunan eşyanın bölünebilir bir özelliği bulunmadığında kısmi ödeme yapıldığı hallerde borcun ödenen miktarının karşılandığı eşyanın geri verilmesini talep etmesi söz konusu olmayacaktır[17].

Ödemezlik def’iyle karşılaştırma yapıldığında iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerin ifasındaki sözleşmenin şartları uyarınca sonraki süreçte ifa etme hakkının olmaması halinde ilk olarak kendi borcunu ifa eden veya ifa etmeyi önermesi gerekmektedir. Bu durumun aksine borcun ifasının talep edilmesi için alacaklının borcu ifa eden kimseye ya da ifayı teklif edene kadar ödemekten kaçınma imkânı bulunmaktadır. Bu durumda ödemezlik def’inden bahsedilir. Ödemezlik def’inin, karşı edimin ifa edileceği süreye kadar ya da karşı edimin ifasının teklif edileceği sürece kadar borçlunun kendi edimini ifa etmeyeceğinden dolayı bir yandan def’i ileri süren bakımından güvence oluşturduğu görülmektedir. Ödemezlik def’ine benzer şekilde hapis hakkında da geçen kaçınma hakkının tanındığı görülmektedir. Hapis hakkının güvence ve baskı işlevinin olduğu görülmektedir[18].

Hapis hakkının takasla karşılaştırılması halinde karşılıklı şekilde bir miktar paranın ya da özdeş edimlerin birbirine borçlu olan iki kişiden her birinin her iki borcun muaccel olması ile birlikte alacağın borçla takas edilebileceği düzenlenmiştir. Takas beyanında alacağın kısmen ya da bütünüyle sona ermesi söz konusu olur. Bu nedenle takasın önceki hukuki ilişkiyi ortadan kaldırdığından dolayı bozucu yenilik doğuran bir özelliğinin olduğunu söylemek mümkündür. Takas hakkın kullanılmasıyla birlikte borç miktarının azaldığı görülür. Hapis hakkında hak sahibince karşı tarafa eşyanın geri verilmesi, muhafazası dışında asli borcunun bulunması zorun değildir. Takasta ise her iki tarafın alacaklı hem de borçlu sıfatına sahip iken hapis hakkında taraflardan birinin borçlu olduğu görülmektedir[19].

Hapis hakkının alıkoyma hakkıyla karşılaştırıldığında hak sahibinin zilyetliğindeki borçluya ait eşyanın alıkoyma hakkına dayanarak alacağının ödeninceye kadar geri vermekten kaçınma imkânı verdiği görülür. Alıkoyma hakkında alacağın ödeninceye kadar geri vermekten kaçınılması mümkündür. Alıkoyma hakkının kanundaki hapis hakkına benzer bir başlıkta yer almadığı görülmektedir. Alıkoyma hakkının farklı hükümler bakımından uygulanabileceği kabul edilir. Hapis hakkı ve alıkoyma hakkında alacaklının zilyetliğindeki borçluya ait eşyanın alacağın ödeninceye kadarki süreçte geri vermekten kaçınma imkânı bulunmaktadır. Ancak hapis hakkında alacaklının zilyetliğindeki borçluya ait eşyanın paraya çevirtme yetkisi de bulunmakla birlikte alıkoyma hakkında bu durum söz konusu değildir[20].

4. Hapis Hakkının Şartları

4.1. Hapis Hakkına Konu Olabilecek Bir Eşyanın Bulunması

TMK 950’de düzenlendiği üzere alacaklının borçluya ait olan ve onun rızası ile zilyedi olduğu taşınırı borcun ödeninceye kadar hapsedilmesinin mümkün olduğu düzenlenmiştir. Bu durumda taşınır eşyanın hapis hakkın konularından birini oluşturduğu görülmektedir. Taşınır eşyanın da hapis hakkının konularından birini oluşturduğu görülmektedir. TMK 762’de yer verilen taşınır mülkiyetinin konusunun maddi şeylerle birlikte edinmeye elverişli olan taşınmaz mülkiyeti kapsamına girmeye doğal güçler olduğu ifade edilmektedir. Bu durumda taşınır kavramına bakıldığında hukuk düzenin parayla ölçülmesi mümkün olan ve devredilebilen nesneler olduğu kabul edilmektedir[21].

Sınırlandırılarak üzerinde hâkimiyet kurulmasının mümkün olmadığı hava, açık deniz gibi kavramların eşya kavramına girmediği görülmektedir. Ancak bunlar üzerinde hâkimiyet kurularak içerisinde yer aldıkları madde ile sınırlandırılmasının mümkün olduğu hallerde bunlar üzerinde hapis hakkının mümkün olabileceğini söylemek mümkündür. Bununla birlikte hakların eşya kavramının dışında kalması nedeniyle haklar üzerinde rehin hakkının kurulması mümkün olsa dahi hakların hapis hakkının konusunu oluşturmadığı görülür. Fikir ve sanat eserleri üzerindeki hakların da eşya kavramı dışında kaldığı ve hapis hakkın konu olamayacağı ifade edilir. Ancak fikir ve sanat eserlerini tablo gibi somut hale getiren şeylerin olması halinde hapis hakkının uygulanması mümkün hale gelir[22].

Paylı mülkiyetin taşınır eşyanın kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine ilişkin öğretide görüş birliğinin bulunmadığını söylemek gerekir. Bazı görüşlere göre paylı mülkiyete konu olan taşınır eşyanın hapis hakkına konu olması mümkündür. Bu yazarların görüşlerinin TMK’nın 688. maddesine dayandığı görülmektedir. Paylı mülkiyete konu olan taşınır eşyada birden çok kimsenin maddi şekilde bölünmeyen taşınırın tamamını belirli paylar ile malik olduğu görülmektedir. Payların devredilebilmesi, rehnedilmesi ve alacaklılarca haczedilmesi söz konusu olabilir. Kimi yazarlara göre paydaşlardan her birince kendi payı üzerindeki malikin hak ve yükümlülüklerine sahip oldukları için taşınır eşyada bulunan payın mülkiyete konu taşınır eşyaya konu olabileceği görülmektedir[23].

Hapis hakkının kullanılmasında değerlendirilmesi gereken bir diğer unsur da kıymetli evraklardır. Hakların hapis hakkına konu olmayacağının istisnasını oluşturan kıymetli evrak, TMK’nın 950. maddesinin ilk fıkrasında düzenlendiği üzere kıymetli evrakın hapis hakkına konu olabileceği düzenlenmiştir. Kıymetli evraklar içerdikleri hak senetten ayrı şekilde ileri sürülemeyeceğinden dolayı başkasına devredilmesi de mümkün değildir[24].

TMK’nın 950-953. maddeleri arasında düzenlenen maddelere bakıldığında hapis hakkının alıkoyma yetkisinin ve paraya çevirtme yetkisi olmakla birlikte iki hukuki kurum olduğu söylenebilir. Hapis hakkının genel itibariyle kanuni şartların gerçekleşmesiyle birlikte borçluya ait eşyanın borcun ödeninceye kadar alıkonulması, borcun ödenmediği ve yeteri kadar güvencenin gösterilmemiş olması halinde eşyanın paraya çevrilmesi imkânı bulunmaktadır[25].

4.2. Eşyanın Borçlunun Mülkiyetinde Olması ve Alacaklının Zilyetliğinde Olması

TMK 950’de yer verilen düzenleme ile birlikte kural olarak alacaklının borçluya ait taşınırı üzerinde hapis hakkı kurabileceği ifade edilmektedir. bu durumda alacaklının borçluya ait mülkiyetindeki taşınır eşya ya da kıymetli evrak üzerinde hapis hakkını kullanabilmesi mümkündür. Bu nedenle alacaklının kendi mülkiyetindeki taşınır eşya ya da kıymetli evrakta hapis hakkının kullanılması mümkün değildir. Hukuki işlemler malvarlığına karşı yaptığı etkisi itibariyle borçlandırıcı ve tasarruf işlemleri olarak adlandırılır[26].

Borçlandırıcı işlemler ve tasarruf işlemlerinin bir hakka dayanılarak doğrudan etkide bulunmaksızın işlemi gerçekleştiren kimseyi borç altına sokan işlemler olduğu görülmektedir. Tasarruf işlemlerininse bir hakka doğrudan etkisi bulunan onu değiştiren ya da sona erdiren işlemlerdir. Örnek vermek gerekişe, bir taşınırın satışına yönelik gerçekleştirilen sözleşmelerin borçlandırıcı işlem olduğu ve satıcının sözleşmenin konusu taşınırın mülkiyetini devir borcunu üstlendiği görülmektedir. Bu taşınırın mülkiyetine devrine yönelik teslim ya da tescil gibi işlemlerin tasarruf işlemi olduğu görülmektedir. Bu nedenle hukukumuzda bir eşyanın mülkiyet hakkının borçlandırıcı işlem ile değil, tasarruf işlemiyle değiştiği görülmektedir[27].

Alacaklının bir borç ilişkisi uyarınca borçluya teslimle yükümlü olmakla birlikte teslimin henüz gerçekleşmemesinden dolayı eşya üzerinde hapis hakkının kurulması söz konusu olmaz. Böyle bir durumda alacaklının teslim ile yükümlü olduğu eşyayı sadece şartlarının oluşması halinde ödemezlik def’i ile ya da sözleşmeye dayalı alıkoyma hakkı uyarınca alıkoyması söz konusu olur[28].

Alacaklı tarafından borçluya ait eşyanın rızası ile zilyet olması gerekmektedir. TMK 950’de yer verilen düzenleme uyarınca alacaklının borçlunun zilyedinde bulunan eşyayı ve kıymetli evrakı hapsedebileceği düzenlenmiş olup bu hükümle birlikte zilyetlikten kastedilen şeyin alacaklının eylemi şeklinde hapis hakkını kullanmasını mümkün kılması gerekir. Zilyetliğin varlığından söz edebilmek için eşya üzerinde fiili hâkimiyetin bulunması gerekmektedir. Bu nedenle eşya üzerindeki zilyetlikte hapis hakkının kullanılıp kullanılmayacağına ilişkin değerlendirmede bulunurken fiili hâkimiyet ve zilyet olma iradesinin bulunması gerekir[29].

4.3. Taraflar Arasında Borç İlişkisinin Bulunması

TMK 950’de düzenlenen hüküm uyarınca hapis hakkının varlığından söz edebilmek için alacak hakkının varlığı gerekmektedir. Bu durumda hapis hakkının varlığından söz edebilmek için alacak hakkının bulunması gerekmektedir. Hapis hakkının alacağa bağlı fer’i bir hak olduğu görülmektedir. Bu özellik itibariye hapis hakkının varlığının olması halinde alacak hakkının varlığı gerekmektedir. Hapis hakkının alacağa bağlı fer’i hak olması sebebiyle borç ilişkisindeki tarafların işlem ehliyetine sahip olmaması, borcun konusunun imkânsız ya da emredici hukuk kurallarına, kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı olması halinde geçerliliğinin şekil şartına bağlı olduğu sözleşmelerde şekil şartına uyulmadığı hallerde irade beyanlarının sağlık olmaması, muvazaa ya da gabinin varlığı halinde kanunda ifade edilen geçerlilik şartını taşımayan ya da mevcut olmayan alacaklar bakımından hapis hakkının söz konusu olmadığı görülür[30].

Alacak hakkının konusunun para olması söz konusu olabileceği gibi yapma, verme ve yapmama borcunun da olması söz konusudur. Para haricinde alacakların parayla ölçülebilir bir değerinin bulunması gerekir. Hapis hakkındaki esas amaç hapsedilen eşyanın paraya çevrilmesi ile alacaklının tatmin edilmesi olduğu için para dışındaki edimlerin de paraya dönüştürülmesi gerekir. Alacaklının yapma ya da verme veya yapmama borçlarında borçlunun aykırı davranması halinde TBK’nın borçların ifa edilmemesine yönelik hükümleri uyarınca alacak hakkının öncelikle para alacağına çevrilerek bundan sonra hapis hakkının kullanılabilmesi söz konusu olmaktadır[31].

Bu anlamda, alacağın hukuki dayanağının ne olduğunun önemli olmadığı görülmektedir. Alacağın kaynağının sözleşme ya da haksız fiil veya sebepsiz zenginleşme olmasının söz konusu olabilmekle alacağın özel hukuk ya da kamu hukukundan doğması da söz konusu olabilir. Alacağın kaynağının eksik borç olması halinde bu borcun hapis hakkının gerçekleşip gerçekleşmeyeceği hallerde eksik borcun türüne göre değerlendirmede bulunulması gerekir. Eksik borçların ortak özelliğine bakıldığında borcun mevcudiyetinin borçlu tarafından kendi isteğiyle yerine getirildiği durumlarda ifanın geçerliliğinin kabul edilmesi ve borcun ifasının reddedilmesi durumunda alacaklının davayla borcun ifasının sağlayamamış olmasıdır[32]. ​​​​​​​

4.4. Eşya ve Alacak Arasında Bağlantı Bulunması

TMK 950’de yer verilen düzenleme uyarınca hapis hakkının varlığından söz edilebilmesi için niteliği gereği hapis hakkının konusunun eşyanın alacakla bağlantısının bulunması gerekmektedir. Eşyayla alacak arasındaki bu bağlantının alacağın bu eşya nedeniyle ortaya çıkması, diğer bir anlatımla alacağın bu eşya sebebiyle doğmasını ifade eder. Eşyayla alacak arasındaki bağlantının kendiliğinden ortaya çıktığı ve tarafların böyle bir bağlantının olduğuna ilişkin ayrıca anlaşmaları ya da bu konuda tek taraflı beyanlarının gerekmediği görülür. Eşyayla alacak arasındaki bağlantının tarafların rızasına bağlı olmadan ortaya çıkması ve eşyaya alacak arasındaki bağlantının olmaması halinde eksikliğin taraflarca aralarında akdedilmesi halinde doldurulması söz konusu olamaz[33].

Tarafların kural olarak belli bir alacak bakımından eşyaların hapsedileceğine ilişkin anlaşmaya vararak hapis hakkını tesis etmeleri mümkün değildir. Eşyayla alacak arasındaki ilişkiden dolayı eşya ve alacak arasında bağlantının bulunduğunu söylemek mümkündür. Alacaklının eşya nedeniyle alacağının ödenmeksizin karşılaştığı zararların giderilmeksizin eşyanın sahibine iade edilmesi dürüstlük kuralarına aykırı bulunduğu hallerde eşyayla alacak arasında sıkı bir ilişkinin olduğunu söylemek mümkündür. Her somut olayda kendi özellikleri uyarınca dürüstlük kuralı ve eşyayla alacak arasındaki ekonomik ilişkinin dikkate alınarak tespit edilmesi gerekir[34].

Eşyayla alacak arasındaki bağlantının alacağın bu eşya nedeniyle doğması ifade edilir ve adi ilişkiler kapsamında bu bağlantının medeni bağlantı olarak ifade edildiği görülmektedir. Somut olaya uygulanacak şekilde medeni bağlantının olup olmadığının tespitine ilişkin hukuki kıstasların belirlenmesi her zaman mümkün olmayabilir. Medeni bağlantının olup olmadığına göre dürüstlük kuralı ve eşyayla alacak arasındaki ekonomik ilişkinin de dikkate alınarak tespit edilmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra öğretide uygulamada karşılaşılmakta olan tipik olayların gruplandırılmasıyla medeni bağlanın ortaya çıkış şekline ilişkin değerlendirmede bulunulur[35]. ​​​​​​​

4.5. Hapis Hakkının Bertaraf Edilmemiş Olması

TMK 951’de yer verilen düzenleme uyarınca hapis hakkının şartlarının gerçekleşmesi bakımından kanundan doğan bir hak olduğunun göz önünde bulundurulması ancak kanundan doğan hakkın re’sen tesis edildiği anlamına gelmez. Hakkın kullanılması için ileri sürülmesi gerekir. Bu nedenle bir borç ilişkisinde tarafların istemeleri halinde yapacakları sözleşmeyle eşya üzerindeki hapis hakkının kullanılması imkânının ortadan kaldırılmaması gerekir. Hapis hakkının ihtiyari bir hak olması, kanunda düzenlenmiş şartların da ihtiyarı olduğu ve tarafların söz konusu şartları istedikleri takdirde kaldırmalarının ya da değiştirmelerinin mümkün olduğu anlamına gelmez[36].

Alacaklının sözleşmeyle üstlendiği diğer borçları uyarınca dürüstlük kuralının ya da şartların hapis hakkının kullanılmamasını gerektirdiği durumlarda hapis hakkının kullanılması mümkün değildir. Bu gibi hallerde alacaklının üstlendiği sorumluluğun bulunması, hapis hakkının yükümlülüğü ile bağdaşmaz. Bununla birlikte borçlunun eşyanın zilyetliğini alacaklıya devrinden önce ya da zilyetliğin devrinde hapis hakkının kullanılmamasına ilişkin alacaklıya talimat verdiği hallerde hapis hakkının kullanılması söz konusu değildir[37].

Alacaklıyla hapis hakkının kullanılmasına ilişkin anlaşma sağlayamayan borçlu, tek taraflı irade beyanı ile hapis hakkının doğumunun engellenmesini mümkün kılar. Bununla birlikte borçlunun bu hakkını zilyetliğin devredilmesinden önce ya da zilyetliğin devri sırasında kullanması gerekir. Eşyanın zilyetliğinin alacaklıya devredilmesinden sonra borçlunun bu yöndeki irade açıklamasının alacaklıyı bağlamadığı görülür. Aksi halde hapis hakkının kullanılamaması ya da kullanımının engellenmesine ilişkin borçluya imkân tanınmış olur[38].

İKİNCİ BÖLÜM

HAPİS HAKKININ KULLANILMASI VE HÜKÜMLERİ

1. Hapis Hakkının Kullanılması

Hapis hakkına ilişkin şartların gerçekleşmesiyle birlikte hapis hakkının kullanılması, kanundan doğan bir haktır. Ancak bir hakkın doğmuş olması, hakkın kendiliğinden kurulacağı anlamına gelmez. Hakkın kullanılması için ileri sürülmesi gerekmekle birlikte hapis hakkının hüküm ifade etmesi için alacaklının irade beyanında bulunulması gerekir. Alacalının iki hususta irade beyanında bulunması gerekir. Bunlardan ilkine göre borçlunun alacaklının zilyetliğinde yer alan eşyanın geri verilmesini talep ettiği hallerde alacaklının bu talebinin reddedilerek eşyanın yedinde muhafaza edilmesi gerektiğidir. Alacanın bunu ileri sürmesi gerekir, aksi halde hâkimin bu durumu re’sen göz önünde bulundurması söz konusu olmaz[39].​​​​​​​

1.1. Hapis Hakkı Sahibi ve Muhatabı

Hapis hakkı sahibinin irade beyanında bulunarak alıkoyma ve paraya çevirme yetkilerini kullanan gerçek ya da tüzel kişidir. Hapis hakkını kullanan kimsenin kanun ya da sözleşme ile yetkili kılınması gerekir. Bu kimsenin doğrudan alacaklının kendisi olabileceği gibi aynı zamanda da alacaklının adına bu hakkı kullanmaya yetkili kılınan kanuni ya da iradi temsilcisinin olması da mümkündür. Bu halde alacaklının tüzel kişi olması halinde tüzel kişinin temsiline yetkili organ tarafından hapis hakkının kullanılması gerekir. Alacaklının tam ehliyetsiz gerçek kişi olduğu hallerde ise kanuni temsilci tarafından hapis hakkının kullanılması gerekir[40].

Alacaklının birden fazla olması halinde alacağın daha önceki süreçte muaccel olan ve zilyetlik ve bağlantı şartlarını sağlamakta olan alacaklının hapis hakkını kullanabileceği ifade edilir. Bu şartların birden fazla olması halinde alacaklıların taleplerinin ayrı ayrı olması halinde alacakların talep edilebilir olup olmadığına göre değerlendirmede bulunulacaktır. Alacaklıların alçaklarını ayrı ayrı talep etmeleri halinde borcun bir kısmını talep edebildiği hallerde kendisinden eşyanın geri verilmesini istenen alacaklının alacak ifade edildiği zamana kadar eşyayı hapis hakkına konu etmesi söz konusu olur[41]. ​​​​​​​

1.2. Hapis Hakkının Doğumu ve Kullanılması

Hapis hakkının doğumu, kanunda belirtilen şartların tamamının gerçekleşmesiyle birlikte doğar. Hapis hakkının şartlarının gerçekleşmesiyle birlikte kanundan doğmuş olmasına karşın ileri sürülmesi gerekir. Bu durumda hapis hakkının hüküm ifade etmesi için alacaklı tarafından irade beyanında bulunulması gerekmektedir. İrade beyanının ileri sürülmediği hallerde borçlunun istihkak talebinde bulunması şarttır. Bunun yanı sıra irade beyanıyla birlikte borçlunun eşyayı geri istemesinden önce ileri sürmesi mümkün olabildiği gibi borçlunun eşyayı geri istedikten sonra ileri sürmesi de mümkündür[42].

Alacağın dayandığı hukuki ilişkinin geçerliliğinin şekil şartına tabi tutulsa bile herhangi bir şekil şartına tabi olmaksızın hapis hakkının kullanılabileceği söylenebilir. Diğer bir anlatımla alacağın şekil şartına tabi olsa da alacaklının hapis hakkının kullanılması için ileri süreceği irade beyanının herhangi bir şekil şartına tabi olmayacağı söylenebilir. Bu nedenle hapis hakkının sözlü ya da yazılı şekilde muhatabına bildirilmesi söz konusu olabilir[43].

Borçlu tarafından eşyanın geri alınmaya çalışılmasıyla birlikte alacaklının buna karşı doyarak eşyanın muhafaza edilmesi, hapis hakkının kullanılmasına örnek teşkil eder. Ancak borçlu tarafından açılan istihkak davasında iradeye dayanan eylem tek başına yeterli olmamakla birlikte eylemin sözlü ya da yazılı olarak ileri sürülmesi gerekir. Bununla birlikte hapis hakkının bir kere kullanılmakla tükenmeyeceği gibi borçluya karşı hapis hakkının tekrar kullanılması da mümkündür[44].

2. Hapis Hakkının Hükümleri

2.1. Alacaklının Hakları

Alacaklının şartları oluşmasıyla birlikte eşyayı hapsetme imkânı ortaya çıkar ve bundan sonraki süreçte borcun yerine getirilmemesi ya da yeterli güvencenin gösterilmemesi halinde alacaklı tarafından eşyanın satılarak paraya çevrilmesi mümkündür. Hapis hakkının sahibine, zilyetliğindeki borçlunun taşınır eşya ya da kıymetli evrakı, alacak kendisine ödeninceye kadarki süreçte ya da kendisine yeterli güvencenin gösterilmesine kadarki süreçte geri vermekten kaçınma imkânı bulunmaktadır[45].

Alıkoyma hakkı olarak ifade edilen bu hakka bakıldığında hapis hakkının kullanılmasına yarayan ilk adımdan biridir. İkinci adıma ise paraya çevirme hakkının olduğu görülmektedir. İlk aşamada alacaklı tarafından taşınır eşya ya da kıymetli evrakın paraya çevrilmeden elde bulundurur. Borçlunun, alacaklının zilyetliğindeki eşyanın geri verilmesini talep ettiği halde alacaklının bu talebi reddetmek suretiyle eşyayı yedinde muhafaza etmesi mümkündür. Bunun alacaklı tarafından ileri sürülmesi gerekmektedir, aksi halde hâkim tarafından re’sen göz önünde bulundurulmaz[46].

Alacaklı tarafından alıkoyma beyanında bulunulmadığında eşyanın iade edilmesi gerekir. Alacaklının eşyanın geri verilmesinden sonraki süreçte hapis hakkını ileri sürmesi söz konusu olamaz. Hapis hakkında alacağın miktarının da önem arz ettiği görülür. Nitekim alacak miktarıyla hapis hakkın konunun eşyanın değerinde, hapis hakkının hangi değer üzerinden belirlendiği söz konusu olur. Eşyanın değerinin alacak miktarından fazla olması halinde ve eşyanın bölünebilir bir cinsi olması halinde borcun miktarı kadar eşyaya hapis hakkının uygulandığı görülür[47].

Eşyanın değerinin alacak miktarından daha az olduğu hallerde eşyanın tamamının hapis hakkına konu edildiği görülmektedir. Bu halde alacaklının, alacağının tamamını karşılayacak miktardaki eşyanın kendisine verilmesini isteme imkânı bulunmamaktadır. Bu niteliğe göre alacaklının dürüstlük kuralı uyarınca alacağını karşılanmasına yetecek miktarda eşya üzerinde hapis hakkını kullanabileceği görülmektedir. Dürüstlük kuralı uyarınca alacağın karşılanmasına yetecek kadar eşyaya hapis hakkının kullanılması ve alacağın bu şekilde güvence altına alınması gerekir[48].

Alacaklı tarafından alacağını elde edinceye kadarki süreçte ya da yeterli güvencenin gösterilinceye kadar hapis hakkına konu olan eşyayı geri vermekten kaçınması mümkündür. Bu nedenle alacaklıya hapis hakkına konu olan eşya üzerindeki elde ettiği zilyetliğini koruma imkânı sağlanır. Zilyetliğin temelinde bulunan haktan bağımsız şekilde korunmasının mümkün olabileceği gibi hak nedeniyle korunması da mümkündür. Zilyetliğin güç kullanılarak korunmasının mümkün olabileceği gibi dava yoluyla da korunması söz konusu olabilir. Diğer bir anlatımla zilyetliğin saldırıya uğraması haline dava yoluyla korunması mümkün olabilecektir[49].​​​​​​​

2.2. Alacaklının Borçları

Alacaklının hapis hakkına konu olan eşyanın satılarak para çevrilmesi işlemimi taşınır rehni hükümlerince yerine getirmesi mümkündür. Bu halde rehinli alacağın sahip olduğu yükümlülüklerde hapis hakkı sahibince alacaklının da sahip olması gerekir. Bununla birlikte alacaklının zilyetliğindeki eşyanın sahibine iade yükümlülüğü, alacaklının borçları arasındadır. Alacaklının zilyetliğindeki eşyayı sahibine iade etmekle yükümlüdür. Borcun hangi nedenden dolayı sonra ermesine bakılmaksızın eşyanın sahibine verilmesi gerekir[50].

Hapis hakkına konu olan eşyanın iadesinin zorunlu olmasına karşın alacaklı tarafından eşyanın geri verilmediği hallerde ya da hak sahibi olmayan birine verilmesi ya da eşya üzerinde tasarrufta bulunulması halinde eşyanın malikine ve diğer hak sahiplerine karşı verdiği zarar nedeniyle sorumluluğu olur. Böyle bir halde hapis hakkı sahibi olan alacaklının kötü niyetli sayılması gerekir. TMK 995’te yer verilen hüküm uyarınca hapis hakkı sahibince alacaklının eşyanın geri verilmemesi halinde malik ya da eşya üzerindeki hak sahiplerinin malın geri verilmesi halinde hapis hakkının sona ermesi halinde alacaklıya istihkak davasının açılması mümkündür[51].

Alacaklının borçlarından bir diğeri ise eşya üzerinde tasarrufta bulunmama borcudur. Alacaklının hapis hakkına konu olan eşyanın zilyetliğini hapis hakkı sebebiyle elinde bulundurduğu görülmektedir. Bu süreç içinde eşyanın alacaklı tarafından hukuki ve fiili tasarruflara açık ve müsait vaziyette olduğu görülmektedir. Hapis hakkı sahibince eşyanın devredilmesi ya malikin rızası bulunmaksızın rehnedilmesi halinde kusursuzluğunu ispat ederek sorumluluktan kurtulması söz konusu olamaz. Bu tasarrufların hapis hakkının kötüye kullanılması ve bu hakkın ağır şekilde ihlal edilmesi anlamını taşıdığı görülür[52].

Kanununda bu tasarrufları gerçekleştiren kimselerin alacaklının başka şekilde araştırma yapmaksızın alacaklının sorumlu olduğu ifade edilir. Bu sorumluluğun türünün kusursuz sorumluluk hali olduğu görülmektedir. Alacaklının aleyhine açılan davanın tazminat davası olduğu hallerde alacaklının sorumluluğunun hukuki nedenine göre haksız fiil hükümlerinin teşkil edileceği görülür. Bu yükümlülüğe aykırı davranılması halinde açılacak davada davanın eşyanın maliki ya da eşya üzerindeki başkaca hak sahiplerinin olduğu görülür[53].

Alacaklının borçlarından bir diğeri de rehinli alacağın kaybolma, yok olma ya da başka bir sebepten ötürü zarara uğradığında kusursuz olduğunu ispat edinceye kadar sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Diğer bir anlatımla alacaklının meydana gelen her türlü zarardan sorumluluğu bulunmaktadır. Fakat alacaklının mala gelen zararların kendi iradesi dışında gereken önlemleri almasına karşın gerçekleşmesi halinde sorumluluktan kurtulmaktadır. Söz konusu sorumluluğun hapis hakkı sahibi bakımından geçerli olduğunu söylemek mümkündür[54].

SONUÇ

Hapis hakkının TMK, TTK, TBK ve FSEK’te düzenlendiği görülmektedir. TMK’da düzenlenen hapis hakkının 950-953. maddeler arasında düzenlendiği görülmektedir. Hapis hakkının kanuni şartların gerçekleşmesiyle birlikte alacaklıya, zilyetliğinde yer alan borçluya ait olanının iade edilmesi için gerekli olan taşınır eşya ya da kıymetli evrakı, borcun ödenmediği ya da yeterli güvencenin gösterilmediği hallerde geri verilmeyerek alacağın teminatı olarak alıkoyma ve paraya çevirme yetkisi verir.

Hapis hakkında konunun paraya çevirmeye elverişli olması gerekmektedir. Eşyanın paraya çevrilmeye elverişli olup olmamasının somut olayın özelliklerine göre değerlendirmede bulunulması gerekir. Hapis hakkının para ile ölçülmesi mümkün olan ve ticari değeri bulunan eşyalar üzerinde hapis hakkının kurulabileceği ifade edilmektedir. Bu durumda ekonomik miktarının büyüklüğü önemli değildir. Bunun yanı sıra hapis hakkının doğması için alacaklı tarafından borçluya ait taşınır eşya ya da kıymetli evrakta borçlunun rızasının bulunarak zilyet olması gerekmektedir. Bu halde alacaklının kendi mülkiyetindeki taşınır eşya ya da kıymetli evrak üzerinde hapis hakkına sahip olmadığı görülür.

Hapis hakkının varlığından söz edebilmek için öncelikle hapis hakkına konu olan eşyanın alacakla bağlantısının bulunması gerekmektedir. Eşyayla alacak arasındaki bu bağlantının alacağın bu eşya sebebiyle doğması gerekmektedir. Öğretide yer alan görüş uyarınca ticari ilişkilerde yer alan eşyayla alacak arasında bulunan bu bağı temsil etmek için ‘ticari bağlantı’ ifadesi kullanılmaktadır. Bu şekilde ortaya çıkan ticari hapis hakkının ise ‘ticari hapis hakkı’ olarak adlandırıldığı görülmektedir. Adi ilişkilerde bulunan eşyayla alacak arasındaki bağlantının ifade edilmesi ise ‘medeni bağlantı’ şeklinde ifade edilmektedir. Medeni bağlantının bulunup bulunmadığına ilişkin net şekilde hukuki kriterin belirlenmesi mümkün olmamaktadır.

KAYNAKÇA

Acar, Faruk, Rehin Hukuku Dersleri, Vedat Kitapçılık, 2. Bası, İstanbul, 2017.

Antalya, O. Gökhan, Eşya Hukuku Cilt II Zilyetlik, İstanbul, Legal Yayıncılık, 2018.

Ayan, Mehmet, Eşya Hukuku I, Zilyetlik ve Tapu Sicili, Konya, Mimoza Yayınları, 2013.

Dinar, Cem, Türk Medeni Kanunu Kapsamında Hapis Hakkı, İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2016.

Dural, Mustafa & Sarı, Suat, Türk Özel Hukuku Cilt I Temel Kavramlar ve Medeni Kanunun Başlangıç Hükümleri. İstanbul, Filiz Kitapevi, 2017.

Erman, Hasan, Eşya Hukuku Dersleri, 8. Bası, İstanbul, Der Yayınları, 2018.

Koyuncu, İlkay, Türk Medeni Kanunu’nda Hapis Hakkı, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019.

Nomer, Haluk Nami & Ergüne, Mehmet Serkan,. Eşya Hukuku Cilt II Rehin Hukuku, On İki Levha Yayınları, İstanbul, 2016.

Oğuzman, M. Kemal, Selçiçi, Özer ve Oktay-Özdemir, Saibe, Eşya Hukuku, İstanbul, Filiz Kitapevi, 2018.

Serozan, Rona, Eşya Hukuku I, Filiz Kitapevi, İstanbul, 2014.

Sirmen, A. Lale, Eşya Hukuku, 6. Bası, Yetkin Yayınları, Ankara, 2018.

----------------

[1] Ayan, Mehmet, Eşya Hukuku I, Zilyetlik ve Tapu Sicili, Konya, Mimoza Yayınları, 2013.

[2] Ayan, 2013.

[3] Dural, Mustafa & Sarı, Suat, Türk Özel Hukuku Cilt I Temel Kavramlar ve Medeni Kanunun Başlangıç Hükümleri. İstanbul, Filiz Kitapevi, 2017.

[4] Koyuncu, İlkay, Türk Medeni Kanunu’nda Hapis Hakkı, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019.

[5] Nomer, Haluk Nami & Ergüne, Mehmet Serkan,. Eşya Hukuku Cilt II Rehin Hukuku, On İki Levha Yayınları, İstanbul, 2016.

[6] Serozan, Rona, Eşya Hukuku I, Filiz Kitapevi, İstanbul, 2014.

[7] Nomer & Ergüne, 2016.

[8] Oğuzman, M. Kemal, Selçiçi, Özer ve Oktay-Özdemir, Saibe, Eşya Hukuku, İstanbul, Filiz Kitapevi, 2018.

[9] Erman, Hasan, Eşya Hukuku Dersleri, 8. Bası, İstanbul, Der Yayınları, 2018.

[10] Erman, 2018.

[11] Dinar, Cem, Türk Medeni Kanunu Kapsamında Hapis Hakkı, İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2016.

[12] Ayan, 2013.

[13] Dinar, 2016.

[14] Antalya, O. Gökhan, Eşya Hukuku Cilt II Zilyetlik, İstanbul, Legal Yayıncılık, 2018.

[15] Antalya, 2018.

[16] Acar, Faruk, Rehin Hukuku Dersleri, Vedat Kitapçılık, 2. Bası, İstanbul, 2017.

[17] Acar, 2017.

[18] Koyuncu, 2019.

[19] Koyuncu, 2019.

[20] Nomer & Ergüne, 2016.

[21] Sirmen, A. Lale, Eşya Hukuku, 6. Bası, Yetkin Yayınları, Ankara, 2018.

[22] Oğuzman vd., 2018.

[23] Nomer & Ergüne, 2016.

[24] Dural & Sarı, 2017.

[25] Oğuzman vd., 2018.

[26] Oğuzman vd., 2018.

[27] Sirmen, 2018.

[28] Sirmen, 2018.

[29] Dinar, 2016.

[30] Acar, 2017.

[31] Dural & Sarı, 2017.

[32] Nomer & Ergüne, 2016.

[33] Antalya, 2018.

[34] Erman, 2018.

[35] Serozan, 2014.

[36] Serozan, 2014.

[37] Dural & Sarı, 2017.

[38] Dural & Sarı, 2017.

[39] Ayan, 2013.

[40] Koyuncu, 2019.

[41] Antalya, 2018.

[42] Koyuncu, 2019.

[43] Nomer & Ergüne, 2016.

[44] Serozan, 2014.

[45] Sirmen, 2018.

[46] Dinar, 2016.

[47] Dinar, 2016.

[48] Koyuncu, 2019.

[49] Oğuzman vd., 2018.

[50] Oğuzman vd., 2018.

[51] Nomer & Ergüne, 2016.

[52] Nomer & Ergüne, 2016.

[53] Erman, 2018.

[54] Erman, 2018.