Günlük olaylar, geçim sıkıntıları arasında günler gelip geçiyor.
Etrafımızda, dünyada neler olup bittiğinin farkına bile varamıyoruz.
Medyanın yansıttığı cinayet ve tecavüz olayları ile süslenen yönlendirilmiş haberler, taraflı makaleler kafaları iyice karıştırıyor..
Televizyonlardaki; “olmaz böyle dans, bu nasıl şarkı, dest-i izdivaç, arabayı kap parayı kazan, bu nasıl felek kimine kavun yedirir kimine kelek gibi” akıl almaz program ve diziler insanları iyice uyutuyor.
Etrafımıza bakmaya, neler olup bittiğini anlamaya fırsat bile bulamıyoruz.
Şöyle bir durun…
Sizi şartlandıran şeylerden soyutlanın.
Etrafınıza bakın ve düşünün...
Olayların nasıl ve neden kaynaklandığını, söylenen sözlerin amacını, bunların ülkeyi, insanları ve sizi nereye götüreceğini şöyle bir düşünün ve ona göre tavır alın.
Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında, diğer illerden Ankara’ya gelmek isteyen otobüsler engelleniyor. Anayasa’da yer alan “seyahat özgürlüğü” alenen ihlal ediliyor.
Hiç bir şey olmuyor.
Yarın evinizden çıkmak da yasaklanırsa ne yapacaksınız.
Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları yasaklanıyor.
Gerekçe; olayların çıkacağı yolunda istihbarat alınmış.
Yöneticilerin sebep olduğu olayların dışında hiç bir olay çıkmıyor.
Ne yanlış istihbarat alanlar hakkında, ne yasaklama kararı alanlar hakkında, ne halkının üzerine polisi sürenler hakkında hiç bir şey yapılmıyor.
Yarın, komşu ziyaretleri de yasaklanırsa ne yapacaksınız.
Barikatların nasıl kaldırıldığı yolunda çeşitli rivayetler var. Devletin üst basamakları birbirlerini yetki gasbı ve çift başlılıkla suçluyorlar.
Yollar yavaş yavaş ayrılıyor.
Yürütme organının başı; Türkiye’de ölüme yönelen tek bir açlık orucu olduğunu söylerken Adalet Bakanı yüzlerce ölüm orucunun olduğunu söylüyor.
Söylemler yavaş yavaş ayrılıyor.
Habur sınır kapısında törenle karşılanan ve mahallinde iki günde yapılan yargılama sonunda beraat eden teröristlere karşın, yüzlerce aydının mahkemeleri tutuklu olarak senelerden beri devam ediyor.
Adalet ayrışıyor.
“Lozan”dan “Oslo”ya uzanan yolda, yollar karışıyor.
Askerlerin, kıtalarına ve evlerine götürülürken, karayolundan değil de; bulundukları yerlerden havaalanına helikopterle, oradan da gidecekleri yerlere uçakla götürülmesi kararlaştırılıyor.
Bazıları bunu geç kalmış bir önlem olarak görüp alkışlıyorlar.
Ama karayolundan bir yolculuğun yapılamadığı, devletin; ülke içinde bir yerden diğer yere askerini dahi götürmekte zorlandığı gözardı ediliyor.
Yarın hiç gidilemezse, giden gelemezse ne olacak.
“Yakında iyi şeyler olacak” söylemi ile başlayan süreçte hiç de iyi şeyler olmuyor.
Artık yalnızca sınır kasabalarında ve güneydoğu kentlerinde değil, her yerde kargaşa ve terör yaşanıyor.Dünya ile ve komşularımızla münasebetlerimiz bozuluyor. “Yurtta Barış, Dünyada Barış” sözcüğünün yeni versiyonu “İçte kargaşa, dışta savaşa” oluyor.
Ülkede yapılan şeylere bir bakın.
En çok; AVM yani alış veriş merkezleri ve Adliye Sarayları ile Cezaevleri açılıyor.
Kültür merkezleri değil ama Avrupa’nın en büyük adliyesi ve en büyük cezaevleri bizde…
Yarın, bunlardan birine girer de dışarı çıkamazsanız ne olacak.
Neler olacağını içeri girip de düşüneceğinize, hiç olmazsa içeri girmeden düşünün.
Şöyle bir durun...
Günlük olayların karmaşasından, sizi kuşatan sorunlardan, beynimizi uyuşturan atraksiyonlardan, önyargılarınızdan sıyrılın.
Şöyle bir silkelenin.
Olayların nasıl ve neden kaynaklandığını, yapılan işlerin, söylenen sözlerin amacını, bunların ülkeyi, insanları ve sizi nereye götüreceğini şöyle bir düşünün ve ona göre tavır alın.


Av.A.Erdem Akyüz
Hukukun Egemenliği Derneği
Genel Başkanı



(Bu köşe yazısı, sayın Av. Erdem AKYÜZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)