Giriş
Hukuk sistemleri, karmaşık uyuşmazlıkların çözümünde yargıcın ihtiyaç duyduğu teknik bilgiye ulaşmasını sağlamak amacıyla çeşitli yardımcı kurumlardan yararlanır. Bu kurumların başında gelen bilirkişilik, özellikle teknik, bilimsel ya da uzmanlık gerektiren konularda hâkimin kararını sağlıklı bir şekilde verebilmesi için vazgeçilmez bir araç olarak görülmektedir. Ancak Türk hukuk sisteminde bilirkişi kurumunun uygulanışı uzun süredir eleştiri konusu olmaya devam etmektedir.
Bilirkişi raporlarının niteliği, tarafsızlık ve liyakat sorunları, denetimsizlik, bilirkişi seçiminin objektif olmaması ve bilirkişiye aşırı bağımlılık gibi başlıca eleştiriler, bu kurumun adil yargılanma hakkı ile bağdaşmadığı yönündeki tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Ayrıca bilirkişi raporlarının zamanında hazırlanmaması, çelişkili raporlar, yargıcın rapora aşırı güven göstermesi ve raporların bilimsel dayanaklardan yoksun olması gibi sorunlar, hukuk yargılamasında ciddi adaletsizliklere yol açabilmektedir.
Bu makalede, Türk hukuk yargılamasında bilirkişi kurumunun tarihsel gelişimi ve yasal zemini özetlendikten sonra, bu kuruma yönelik temel eleştiriler sistematik biçimde ele alınacak ve çözüm önerileri sunulacaktır.
I. Bilirkişi Kurumunun Tanımı ve Hukuki Dayanağı
Bilirkişi, yargıcın sahip olmadığı özel ya da teknik bilgileri sunarak uyuşmazlığın çözümüne katkı sağlayan, uzman kişi ya da kişilerdir. Bilirkişilik müessesesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ile düzenlenmiş olup özellikle HMK’nın 266 ila 287. maddeleri arasında yer almaktadır.
HMK’nın 266. maddesinde, “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.” denilmektedir. Bu hükümden açıkça anlaşılacağı üzere, bilirkişilik bir zorunluluk değil, hakimin takdirine bağlı bir başvuru aracıdır. Ancak uygulamada çoğu zaman bilirkişi başvurusu neredeyse otomatik hâle gelmiş ve hâkimlerin çoğu teknik ya da hukuk dışı bilgi gerektiren konularda bilirkişi incelemesi yapılmadan karar vermekten imtina eder hâle gelmiştir.
II. Bilirkişi Kurumuna Getirilen Eleştiriler
1. Hâkimin Bilirkişiye Aşırı Bağımlılığı
Türk hukuk yargılamasında en çok eleştirilen konulardan biri, hâkimin bilirkişi raporuna adeta bir “yargı kararı” gibi yaklaşmasıdır. Oysa HMK’ya göre bilirkişi raporu hâkimi bağlamaz; yalnızca bir delil niteliğindedir. Hâkim, raporun içeriğini serbestçe değerlendirme yetkisine sahiptir. Ancak uygulamada hâkimler, bilirkişinin sunduğu görüşleri sorgulamadan benimsemekte ve bu durum, yargılamada bilirkişinin asli karar verici hâline gelmesine neden olmaktadır.
Bu durumun temel nedenlerinden biri, hâkimin teknik bilgi yetersizliği nedeniyle bilirkişi görüşünü eleştirecek yeterli donanıma sahip olmamasıdır. Örneğin mali, tıbbi, mühendislik veya bilişim gibi alanlarda hâkimin ilgili alan bilgisine sahip olmaması nedeniyle bilirkişinin sunduğu bilgileri olduğu gibi kabul ettiği gözlemlenmektedir. Bu da bilirkişinin rolünü yardımcı olmaktan çıkararak karar verici konumuna yaklaştırmaktadır.
2. Liyakat ve Uzmanlık Sorunları
Bilirkişilik müessesesinin sağlıklı işlemesi, bilirkişilerin liyakatli, tarafsız ve ilgili konuda yeterli bilgiye sahip olmasıyla mümkündür. Ancak Türkiye’de bilirkişi listelerine girişte liyakat denetiminin yetersiz olduğu sıkça dile getirilmektedir. Uygulamada, ilgili kurumlarca hazırlanan bilirkişi listelerinde yer alan bazı kişilerin yeterli uzmanlık düzeyine sahip olmaması ya da ilgili konuda deneyimlerinin bulunmaması, yargılamanın sağlıklı ilerlemesini engellemektedir.
Ayrıca bazı bilirkişilerin farklı konularda, çok geniş bir alanda bilirkişilik yaptığı; örneğin hem mali hem de tıbbi davalarda görev aldığı görülmektedir. Bu durum, uzmanlık ilkesine açıkça aykırı olduğu gibi, bilirkişiliğin profesyonel bir disiplin olarak görülmediğini de ortaya koymaktadır.
3. Tarafsızlık ve Etik Sorunlar
Bilirkişinin tarafsız olması, adil yargılanma hakkının temel bir gereğidir. Ancak bilirkişilerin davanın taraflarıyla geçmişte hukuki veya ticari ilişkilerinin olması, tarafsızlığı zedelemekte ve bilirkişi raporlarına olan güveni sarsmaktadır. Taraflardan biriyle kişisel ilişki içinde olan veya aynı kurumda çalışmış bir bilirkişinin sunduğu raporun objektif olamayacağı açıktır.
Ayrıca bazı davalarda, tarafların mahkemeye kendi önerdiği bilirkişilerin atanmasını talep etmesi ve bu taleplerin hâkimlerce kabul edilmesi, bilirkişi seçiminin tarafsızlığını zedelemektedir. Bu da bilirkişilik kurumunun bağımsızlığını ve güvenilirliğini ciddi biçimde tartışmalı hâle getirmektedir.
4. Bilirkişi Raporlarının Yetersizliği ve Çelişkili Raporlar
Bilirkişi raporlarının, yargılamanın seyrini doğrudan etkilediği göz önünde bulundurulduğunda, bu raporların bilimsel, teknik ve anlaşılabilir bir biçimde hazırlanması büyük önem taşır. Ancak uygulamada bilirkişi raporlarının çoğu zaman yüzeysel, yetersiz, soyut ve bilimsel dayanaklardan yoksun olduğu görülmektedir. Bilirkişiler çoğu zaman yalnızca kanaatlerini belirtmekte, ancak bu kanaatleri hangi verilere dayandırdıklarını açıkça ortaya koymamaktadırlar.
Örneğin, bir mimarlık uyuşmazlığında hazırlanan raporda “proje uygundur” ya da “eksik yapılmıştır” gibi kısa ve gerekçesiz ifadelerin kullanılması, hem taraflar için hem de hâkim için tatmin edici olmamaktadır. Bilimsel raporlarda olması gereken analiz, gerekçe, karşılaştırma ve kaynak gösterme gibi unsurların eksikliği, bilirkişilik kurumunun güvenilirliğini azaltmaktadır.
Buna ek olarak, aynı dava dosyasına atanan farklı bilirkişilerin birbirinden tamamen farklı, hatta zıt yönde raporlar hazırladığı da sıkça görülmektedir. Bu durum, bilirkişi raporlarının nesnelliği konusunda ciddi soru işaretlerine yol açmakta, davaların uzamasına ve karmaşıklaşmasına neden olmaktadır. Çelişkili raporlar nedeniyle hâkim, hangi rapora itibar edeceğini bilememekte, bazen üçüncü ya da dördüncü kez bilirkişi atanmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu da yargılamayı hem zaman hem de maliyet açısından zora sokmaktadır.
5. Denetim Eksikliği ve İtiraz Mekanizmalarının Etkinliği
Bilirkişilerin hazırladığı raporlar, nadiren etkin bir denetimden geçmektedir. Teorik olarak taraflar rapora itiraz edebilmekte, bilirkişinin görevden alınmasını talep edebilmekte veya ek rapor isteyebilmektedir. Ancak uygulamada, bu mekanizmalar çoğu zaman etkisiz kalmaktadır. Zira mahkemeler, bilirkişinin görüşünü esas almakta ısrarcı olabilmekte veya itirazları dikkate almamaktadır.
Ayrıca bilirkişilerin performansları düzenli olarak denetlenmemektedir. Her ne kadar Bilirkişilik Daire Başkanlığı bu alanda bazı yetkilere sahip olsa da, bilirkişilerin sundukları raporların bilimsel ve etik denetimi konusunda düzenli bir sistematik yoktur. Bu da bazı bilirkişilerin sorumsuzca veya özensizce rapor hazırlamasına zemin hazırlamaktadır.
Etkin bir denetim mekanizması olmadığı sürece, bilirkişi müessesesinin yargıya katkısı sınırlı kalacak ve kamuoyundaki adalet algısı zedelenecektir.
6. Bilirkişilik Sisteminde Reform İhtiyacı ve Çözüm Önerileri
Bilirkişilik kurumunun Türk yargı sistemi içindeki yerinin güçlendirilmesi ve güvenilirliğinin artırılması için çeşitli reform önerileri dile getirilmektedir. Bunlar arasında en çok öne çıkanlar şunlardır:
a) Uzmanlık Alanına Göre Sınıflandırma ve Sertifikasyon
Bilirkişilerin, yalnızca kendi uzmanlık alanlarında görev almasını sağlayacak bir sertifikasyon ve sınıflandırma sistemi oluşturulmalıdır. Örneğin bir makine mühendisinin, sadece mekanik teknik konularda bilirkişilik yapabilmesi sağlanmalı; mali konularda ya da bilişimle ilgili davalarda görevlendirilmesi önlenmelidir. Bu amaçla her bilirkişiye bir “uzmanlık kodu” verilmeli ve görevlendirme bu çerçevede yapılmalıdır.
b) Sürekli Eğitim ve Denetim
Bilirkişilerin belirli aralıklarla eğitimlere tabi tutulması, etik ve teknik konularda kendilerini geliştirmeleri teşvik edilmelidir. Aynı zamanda raporlarının kalitesi, bilimsel içeriği ve etik uygunluğu düzenli olarak denetlenmeli, performansı düşük olan bilirkişiler listeden çıkarılabilmelidir.
c) Tarafsızlık Denetimi ve Şeffaflık
Bilirkişilerin taraflarla geçmiş ilişkilerinin etkin biçimde sorgulanması ve kamuya açık bir bilirkişi geçmişi veri tabanı oluşturulması gereklidir. Bu sayede taraflar, atanan bilirkişinin daha önce hangi davalarda görev aldığını, raporlarının ne sıklıkla itiraza uğradığını ve nasıl sonuçlandığını görebilmelidir. Bu hem tarafsızlık denetimini güçlendirir, hem de kamu güvenini artırır.
d) Mahkemelerin Bilimsel Destek Alabileceği Teknik Danışma Kurulları
Avrupa’daki bazı sistemlerde uygulandığı gibi, hâkimin ihtiyaç duyduğu teknik bilgiyi doğrudan edinebileceği “teknik danışma kurulları” veya bağımsız bilimsel danışmanlık mekanizmaları kurulabilir. Bu sayede hâkim, bilirkişi raporuna tamamen bağımlı kalmadan teknik görüş alabilir ve değerlendirmelerini daha sağlıklı yapabilir.
III. Sonuç ve Değerlendirme
Türk hukuk sisteminde bilirkişilik kurumu, yargılamanın adil, hızlı ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesi açısından son derece önemli bir işleve sahiptir. Ancak mevcut uygulamada bilirkişilik müessesesi, amaçlandığı gibi bir “yardımcı kurum” olmaktan çıkmış; çoğu zaman yargının merkezine oturmuştur. Hâkimin teknik konularda yetkin olmayışı, bilirkişi raporlarının yargı kararlarına yön verir hâle gelmesine yol açmış, bu durum hem adaletin gecikmesine hem de adil yargılanma hakkının ihlal edilmesine sebebiyet vermektedir.
Av. Muhammed Furkan CEBECİ






