Ceza yargılamasına 2019 yılında dahil edilen basit yargılama usulünün amacına ne ölçüde hizmet ettiği, uygulamada ne tür hak ihlallerine ve mağduriyetlere yol açtığı, muhakeme ilkeleriyle ne derece örtüştüğü tartışmaya açıktır. Bu tartışmayı kendi tecrübelerim ve uygulamada karşılaştıklarımla sizlere aktarmaya çalışacağım.

Basit Yargılama Usulü Nedir?

Basit yargılama usulü CMK m.251'de düzenlenmektedir. Maddenin ilk fıkrası tüm şartları sırasıyla açıklamaktadır. "Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir." Maddeye göre üst sınır iki yıl veya daha az süreli hapis cezası olacak, suç basit yargılama usulüne tabi olacak ve iş asliye ceza mahkemesinin görev alanına girecektir. Doktrinde harici şartlara yer verilse de uygulamada Kanun'da yer alan şartların varlığı halinde basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilmektedir.

Basit Yargılama Usulünde sanıkların karine olarak suçluymuş gibi değerlendirildiği izlenimini doğurmaktadır. Sanık veya onların müdafileri tarafından sunulan savunma dilekçelerinin bir önemi bulunmamaktadır. Avukatlar tarafından 2 haftalık kısıtlı sürede sunulması talep edilen savunma dilekçelerine gerekçeli kararda yer bile verilmemektedir. Vekillik yaptığım bir dosyada sanığın akıl hastası olduğunu, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri uygulanması gerektiğini dilekçenin her paragrafında vurgulamış olsam da sanık hakkında ceza ile HAGB'ye karar verilmesi avukatlar tarafından sunulan savunma dilekçelerinin hiç okunmadığını göstermiştir.

Bu Usul Hangi İlkeler ile Ters Düşmektedir?

Bu yargılama usulü ile birçok ceza muhakemesi ilkesi de göz ardı edilmektedir. Öncelikle mahkeme önünde sanığın meramını anlatma ilkesi uygulanabilirliğini yitirmiştir. Kanun, savunma dilekçesi ile buna imkân tanımaya çalışsa da kanunun uygulayıcıları buna pek önem vermemektedir.

Yine bu yargılama usulü ile alenilik ve kararların gerekçeli olması ilkesine ters düşmektedir. CMK m.182’de duruşmaların herkese açık bir şekilde yapılacağı açıkça belirtilmektedir. Yine aynı maddenin devamında hangi hallerde duruşmanın kapalı yapılabileceği düzenlenmektedir.

CMK m.230’da gerekçeli kararda savunmada ileri sürülen görüşlerin yer alması gerektiği açıkça belirtilmiştir. Ancak herhangi bir adliyenin asliye ceza mahkemesinde, basit yargılama usulüyle sonuçlandırılmış dosyalar incelendiğinde, savunma dilekçelerinde yer alan görüşlerin gerekçeli kararda tamamen yok sayıldığını açıkça görmek mümkündür.

Basit yargılama usulü doğrudanlık ilkesine de aykırılık teşkil eder. CMK m.217’de hâkimin kararını duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere göre verebileceği açıkça belirtilmektedir. Fakat uygulamada basit yargılama usulünde asliye ceza mahkemelerine getirilmiş taraf delillerinin önemi bulunmamaktadır. Çünkü iddianamede yazan ve soruşturma dosyasında yer alanlar ne ise mahkeme ona göre karar vermektedir.

Masumiyet karinesi mahkemelerce zımnen ilga edilmiştir. AİHS m.6/2’ye göre “Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.” Fakat basit yargılama usulüne geçildi ise sanık karine olarak suçludur ve suçsuzluğunu ispatlayamamaktadır. İspat yükünün yerine getirilmesinin yegâne yolu basit yargılama usulünün uygulanmasına itiraz etmektir. Zira sunulu delil ve savunmalar karar aşamasında tartışılmamaktadır.

Görüldüğü üzere, yalnızca sekiz fıkradan oluşan bir maddeyle; sanığın meramını anlatma hakkı, gerekçeli karar zorunluluğu, aleniyet ilkesi, adil yargılanma hakkı, şüpheden sanık yararlanır ilkesi ve doğrudanlık ilkesi göz ardı edilmiş; AİHS m.6 ile CMK m.182, 217 ve 230 adeta işlevsiz hale getirilmiştir.

Basit Yargılama Usulünün Amacı Nedir ve Amaca Ne Ölçüde Hizmet Etmektedir?

Basit yargılama usulü neticesinde mahkemece mahkûmiyet kararı verilecek ise ceza dörtte bir oranında indirilmektedir. Bu indirimin neden ve ne için yapıldığı anlaşılmamaktadır. Neden dörtte bir seçildiğine yönelik bir açıklama yer almamaktadır. Madde gerekçesinde basit yargılama usulü ile yargının iş yükünün hafifletilmesinin, kaynakların verimli kullanılmasının, sürecin hızlandırılmasının amaçlandığına yer verilmiştir.

Aslında amaçlanana dolaylı da olsa ulaşılmaktadır. Kaynaklar verimli kullanılmaktadır çünkü avukatlar tarafından sunulan savunmalar ve deliller dikkate alınmamakta, soruşturma aşamasında elde edilen deliller haricinde ilave bir delil araştırmasına çok girişilmemektedir, bu yolla kâğıt ve tebligat israfı önlenmektedir. İş yükü hafiflemektedir çünkü matbu kararlar mahkeme kalemleri tarafından kes kopyala yapıştır yaparak HAGB ile sonuçlandırılmaktadır. Süreç hızlanmaktadır, eskiden bir bir buçuk yıl sonra verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı şimdi 3 ayda verilmektedir. Madde gerekçesinde kapsamlı ve karmaşık dosyaların çözümüne yeterli vakit ayrılamaması da bir gerekçe olarak yer almaktadır. Peki kapsamlı ve karmaşık dosya nedir? Ağır cezanın görev alanına giren her nev’i suç sözlü yargılamaya tabidir. Bu dosyalar kapsamlı ve karmaşık mıdır her zaman? Değil. Suçun işlendiği her tür delil ile ispat olunmuş, sanık tarafından suç ikrar edilmiş ve hatta mal varlığına karşı suçlarda, ikrarın hemen akabinde, oluşan zarar da ayrıca giderilmiş. O vakit bu dosyanın kapsamlı olmasından yahut karmaşıklığından bahsedilebilecek midir?

Gerekçede suçların önem derecesine yapılan atıf, ceza yargılamasında objektiflikten uzaklaşma riskini doğurmaktadır. Suçlara önem atfetmek, hukukun eşitlik ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayan, hatalı bir yorumdur. Fiillerin işleniş biçimi, kamuya lanse edilmeleri, topluma mal olmaları, sosyal mecralarda tekrar tekrar paylaşılmaları, gizlenmeleri, esrarengiz bir kılıf ile örtülmeleri gibi etkenler günümüzde işlenen fiilin sık sık dile getirilmesine, dolayısıyla da etkisinin giderek büyümesine yol açmaktadır.

Yine madde gerekçesinde mukayeseli hukuka atıf yaparak “onlarda varsa, bizde de olmalı” düşüncesini kabul ettirmeye çalışıldığı fark edilmektedir. Mukayeseli hukukta basit yargılama usulüne benzer sistemlerde duruşma açılması zorunlu tutulmaktadır. Duruşma tarihi belirli bir süre içinde yapma şartına bağlanmaktadır. Bu AİHS’in bir gereğidir. Uygulamanın pratikte nasıl işlediğini bilmeyen, yalnızca teorik yaklaşımlarla hareket eden hukukçular nedeniyle, bugün gerekçesi belirsiz yargılama usulleriyle birçok kişi ciddi mağduriyetler yaşamaktadır.

Cezaların amacı suç işlenmesini önlemek ve dolayısıyla da toplum barışını sağlamaktır. Ceza muhakemesinin amacı ise maddi gerçeğin ortaya çıkartılmasıdır. Yüzeysel bir soruşturma ile iddianame tanzimi ve cezalandırma yoluna gidilmesi, hukuk devleti olmanın ve hukuk güvenliğinin gerekleriyle bağdaşmaz. Beyan ve ifadelerin doğruluğunun araştırılmadan hükme esas alınmaması gerekir. Ceza muhakemesi hukukunda (gerek soruşturma gerekse kovuşturma evresinde) failin lehine ve aleyhine tüm delillerin toplanması ve bunların birlikte değerlendirilmesi gerekir. Unutulmamalıdır ki basit yargılama usulünün uygulanması dosya üzerinden ceza değil karar vermektir.

O halde denebilir ki bu yargılama usulü, yargının iş yükünü azaltma amacıyla, suçu olmayan kişilerin cezalandırılmasını veya ceza alması gereken kişilere 1/4 oranında indirim uygulanmasını meşrulaştıran bir yaklaşımı temel almaktadır.

Av. M. Miraç ARABOĞA