Giriş

Yapay Zekanın hayatımızla bütünleşmiş ivmelenmesi çoğu hukuki sorunu beraberinde getirmiştir. Her ne kadar yapay zekâ denen algoritma yığının bir iradesi bulunmuyor olsa da belli seçenekler arasından en uygununu seçmek temel mantığıyla hareket eden yapay zekâ algoritmalarının kimi zaman suça araç olabileceği Grok örneğinde görülmüştür. Hal böyleyken ''yapay zekâ dünyamızı ele geçirecek mi?’’ gibi bilim kurgu filmlerine konu olmuş senaryolar sanki gerçeğe dönüşmektedir. Bu nedenle yapay zekanın hukuk sistemine etkisi yadsınamaz. Kaldı ki somut veriler üzerinden işlem gören yapay zekanın insan eliyle kullanımı yaygınlaşmış, mobil cihaz üreticileri yapay zekayı adeta bir kamera veya mikrofon gibi mobil cihazlar için bütünleyici parça olacak şekilde entegre etmiştir. Bu nedenle yapay zekâ gerçeği karşısında biz hukukçulara pek tabii bir kısım görevler düşmektedir. Bundan 10 yıl sonra Z kuşağının yönetici pozisyonlarında, siyasette, iş yaşantısında kemik görevler üstlenecek olması ve bu kuşağın, teknoloji ile büyüyen ve gelişen çocuklarının, ivmeyle yükselen yapay zekâ araçlarını tüm hayatlarına entegre edeceği gerçeği yadsınamaz.

Bilindiği üzere Fikri ve Sınai haklar temelinde insan zekasının bir ürünü olup insan varlığından ayrılması düşünülemez. Basitçe ifade edilecek olursa ‘’insan zihninin eşsiz bir şekilde dışa vurumu’’ olan fikri ürünlerin artık yapay zekâ tarafından da üretilebiliyor oluşu telif, marka ve patent kavramları üzerinde yeniden düşünmemiz gerektiğini göstermektedir.

Fikri mülkiyet kavramı, telif hakları (eser üzerindeki haklar) ile sınai mülkiyet haklarını (patent, marka, tasarım vb.) kapsayan geniş bir alandır. Mevcut yasal düzenlemeler ise esasen insan zihninin ürünleri üzerine inşa edilmiştir. Oysa günümüzde yapay zekâ sistemleri, insan yaratıcılığından bağımsız olarak müzik bestelemek, resim çizmek, metin yazmak hatta buluş yapmak gibi orijinal ürünler ortaya koyabilmektedir. Yapay zekânın bu şekilde sahipsiz fikri ürünler meydana getirebilmesi, hukuken “hak sahipliği kime ait olacak?” sorusunu gündeme taşımıştır. İşte bu çalışmamış bu sorunun temeline ışık tutmak amacıyla kaleme alınmıştır.

Yapay Zekâ ve Telif Hakları

Yapay Zekânın gelişimiyle birlikte merak uyandıran konulardan biri, Yapay Zekâ tarafından üretilen eserlerin telif hakkı korumasından yararlanıp yararlanamayacağı meselesidir. Telif hukuku, klasik olarak eser sahibinin insan olmasını ve eserin sahibinin hususiyetini (özgünlüğünü) taşımasını şart koşar (Tekinalp, 2012, aktaran Gülaçtı & Kahraman, 2025). Türk FSEK’ine göre eser, sahibinin karakteristik özelliklerini taşıyan ve onu yaratan kişinin fikrî çabasını yansıtan üründür. Kanunun 1/B maddesi uyarınca “eser sahibi”, eseri meydana getiren kişidir ve 5846 sayılı Kanun’un gerek ilk halinde gerek 2004 değişikliğinden sonra bu kişi gerçek kişi (insan) veya tüzel kişi olabilmektedir (Kılıçoğlu, 2018, aktaran Gülaçtı & Kahraman, 2025). Ancak burada tüzel kişinin eser sahibi olarak kabulü, eseri meydana getiren insanın haklarını devralması şeklinde yorumlanır; henüz insan dışı varlıklar (örn. YZ) eserin yaratıcısı sıfatıyla doğrudan eser sahibi kabul edilmemektedir (Tekinalp, 2012, aktaran Gülaçtı & Kahraman, 2025).

Yapay Zekâ’nın Öğrenme Sürecinde Telif İhlali Sorunu

Yapay Zekânın fikri mülkiyet hukukuna etkisi iki temel açıdan incelenmelidir:

(1) Yapay Zekânın eğitimi sırasında kullanılan telif hakkıyla korunan veriler

(2) Yapay Zekânın ürettiği çıktıların telif hukuku statüsü (Yelda Yılmaz, Yapay Zeka ve Fikri Mülkiyet Hukuku)

İlk problem, özellikle generatif yapay zekâ modellerinin (büyük dil modelleri, görsel üretim modelleri) telifli eserleri izinsiz şekilde eğitilmek üzere kullanmasıyla gündeme gelmiştir. Yapay Zekâ programları binlerce, hatta milyonlarca eser, kitap, makale, görsel vs. üzerinde eğitilerek bir algoritma geliştirir ve bu algoritma sayesinde yeni içerikler üretir (Yelda Yılmaz).

Bu süreçte, Yapay Zekânın “öğretmeni” konumundaki veri setleri çoğunlukla internetten rastgele toplanmış içerikleri içerebilir. Nitekim OpenAI tarafından geliştirilen ChatGPT örneğinde, programın internetteki hemen her yazılı içeriği tarayarak eğitildiği ve bu içeriklerin içinde telif hakkına tabi eserlerin de bulunduğu, bunlar için eser sahiplerinden izin alınmadığı bizzat ChatGPT’nin çıktılarından anlaşılmıştır (Yelda Yılmaz, 2023) Telif hakkı sahipleri, eserlerinin izinsiz şekilde Yapay Zekâ eğitiminde kullanılmasından dolayı endişe duymakta ve bu konuda çeşitli davalar açmaya başlamıştır (Örneğin ABD’de bazı yazarlar, kendi kitaplarının bir Yapay Zekâ modeli tarafından izinsiz “öğrenilmesi” nedeniyle dava yoluna gitmiştir.

Mevcut hukuk düzeninde, metin ve veri madenciliği istisnaları bu soruna kısmen yanıt vermeye çalışmaktadır. Avrupa Birliği’nin 2019 tarihli Dijital Tek Pazar (DSM) Direktifi, kamuya açık çevrimiçi içeriklerin bilimsel araştırma amacıyla metin ve veri madenciliğine tabi tutulmasına izin veren bir istisna getirmiştir. Ancak bu istisna, başlangıçta yalnızca ticari olmayan araştırmalar için öngörülmüşken daha sonrasında geniş yorumlanarak büyük teknoloji şirketlerince de Yapay Zekâ eğitiminde kullanılmaya başlanmıştır. Bu durum, özellikle sanatçılar, yazarlar, fotoğrafçılar gibi içerik üreticilerinin tepkisini çekmiştir; zira eser sahipleri, Yapay Zekâ sistemlerinin kendi eserlerinden öğrenerek üretim yapmasının kendi telif haklarını ihlal ettiği ve mevcut düzenlemelerin büyük teknoloji şirketlerinin çıkarlarını korumakta olduğu eleştirisinde bulunmaktadır. Nitekim Avrupa’da birçok yaratıcı sektörden temsilci, veri setlerinin şeffaf olmaması ve izinsiz eser kullanımına karşı daha sıkı yasal düzenlemeler yapılmasını talep etmiştir (Voss, 2023, aktaran Durgun & Güneş, 2024). Bu gelişmeler ışığında, Yapay Zekânın eğitim verisi sorunu, telif hukuku açısından henüz tam çözüme kavuşmamış dinamik bir alan olarak karşımızda durmaktadır.

Yapay Zekânın Ürettiği Eserlerin Hukuki Statüsü

İkinci ve belki de daha çetin mesele, Yapay Zekânın ürettiği eser niteliğindeki çıktıların telif korumasından yararlanıp yararlanmayacağı konusudur. Türk hukuk doktrininde ve birçok ülkenin hukukunda genel eğilim, telif korumasının sadece insan yaratıcıların eserlerine tanınması yönündedir. Bir diğer deyişle, tamamen otonom bir Yapay Zekâ tarafından ortaya konan bir içerik, hiçbir insanın zihinsel katkısı yoksa, eser olarak nitelendirilemez. Bu görüş, FSEK’de eser tanımının içerdiği “sahibinin hususiyetlerini taşıma” şartına dayanmaktadır. Gerçekten de, “bir eserden bahsedebilmek için ortada sahibinin hususiyetlerini taşıyan bir fikir ve sanat mahsulü bulunması gereklidir” (Öztan, 2008, s.37). Yapay Zekânın ürünü ise bir sahibin (insan sahibin) hususiyetini taşımıyor olabilir; zira bu ürün, Yapay Zekânın algoritmik işlemleri sonucu, insan zihninden bağımsız şekilde meydana gelmiştir.

Gülaçtı ve Kahraman (2025), Yapay Zekâ tarafından üretilen sanat eserlerinin FSEK kapsamındaki durumunu irdeleyerek, bir fikrî ürüne eser niteliği tanınabilmesi için iki temel koşul olduğunu hatırlatmaktadır: objektif koşul (ortaya çıkan ürünün FSEK’te sayılan eser kategorilerinden birine girmesi) ve sübjektif koşul (ürünün sahibinin özelliğini, özgünlüğünü taşıması).

Yapay Zekâ kaynaklı ürünlerde en tartışmalı husus, sübjektif koşulun sağlanıp sağlanmadığıdır. Nitekim bir görüşe göre, “bir yapay zekâ modelinin insanınkine benzer bir zihinsel yaratıcı süreçten geçerek bir fikir ürünü meydana getirmesi hukuken mümkün olmadığından, bunların ortaya çıkardığı ürünlerin FSEK bakımından eser olarak nitelendirilmesi olası değildir” (Ateş, 2007, s.58, aktaran Gülaçtı & Kahraman, 2025). Bu görüş, Yapay Zekânın herhangi bir iradesi veya insanın yaratıcı sezgisine benzer bir katkısı olmadığı, sadece programlandığı ve verilerle beslendiği ölçüde çıktı verdiği gerekçesine dayanmaktadır. Gerçekten de Yapay Zekâ, kendisine insan tarafından verilen komutlar çerçevesinde, önceden tanımlanmış bir görevi yerine getiren bir araçtır; bağımsız bir yaratıcı irade sergilemez. Dolayısıyla Yapay Zekânın ürettiği içerikte görülen yaratıcılık unsuru, aslında o Yapay Zekâyı geliştiren veya onu yönlendiren insanın dolaylı katkısından ibaret olabilir.

Bu noktada, doktrinde insan katkısının derecesine göre bir ayrım yapılmaktadır: Eğer Yapay Zekâ, bir insanın dikkate değer yaratıcı yönlendirmesiyle eser ortaya koyuyorsa, yani insan yaratıcılığı sürecin önemli bir parçasıysa, ortaya çıkan ürünün eser sayılması ve o insanın eser sahibi olması mümkün görülebilir (Tekinalp, 2012, aktaran Gülaçtı & Kahraman, 2025). Örnek vermek gerekirse; bir sanatçı, Yapay Zekâya belirli komutlar (prompt’lar) vererek ve süreç boyunca seçimler yaparak özgün bir tablo ortaya çıkarmasında etkin rol oynarsa, nihai ürünün o sanatçının eseri olduğunu ileri sürmek mantıklıdır. Nitekim Jason Allen isimli bir sanatçının Midjourney adlı Yapay Zekâ aracılığıyla ürettiği dijital tabloyla bir sanat yarışmasını kazanması olayı bu tartışmayı gündeme getirmiştir (2022, ABD). Allen, Yapay Zekâya doğru istemleri vererek yaratıcılığını konuşturduğunu iddia etmiş; bazıları bu süreci Photoshop kullanmaktan farksız bulup sanatçıyı savunurken birçok eleştirmen, eserin gerçek anlamda kimin ürünü olduğu belirsiz olduğundan etik ve hukuki sorunlara dikkat çekmiştir (Roose, 2022, aktaran Gülaçtı & Kahraman, 2025). Bu örnek, İnsan-Yapay Zekâ işbirliği ile ortaya çıkan ürünlerde dahi telif hakları açısından gri alanlar bulunduğunu göstermektedir.

Diğer yandan, eğer Yapay Zekânın katkısı belirleyici ve insanın katkısı asgari düzeyde ise –örneğin insan sadece çok genel bir komut verip Yapay Zekâ da neredeyse tamamen otonom bir süreçle ürünü yaratmışsa– o zaman çıkan sonucun eser sayılmaması gerektiği yönünde güçlü bir konsensüs vardır. Zira böyle bir durumda “ortaya çıkan eser, sahibinin hususiyetlerini taşımamaktadır” denilecektir. Türk hukukunda da hakim kanaat, bir eser ancak bir gerçek kişi tarafından meydana getirilebilir olduğuna göre Yapay Zekânın tek başına oluşturduğu içeriklerin sui generis koruma konusu olamayacağı yönündedir (Tekinalp, 2012; Kılıçoğlu, 2018, aktaran Gülaçtı & Kahraman, 2025).

Hatta FSEK m.8’de yer alan “eser sahibinin, eser üzerindeki hakları eserin oluşturulmasıyla doğar” kuralı da, eser sahibinin hukukî ehliyete sahip bir özne olmasını zımnen şart koşar ki Yapay Zekânın bu ehliyeti haiz olmadığı açıktır (Mevzuat Bilgi Sistemi, 2025, aktaran Gülaçtı & Kahraman, 2025).

Yapay zekâ ile üretilen eserlerin korunamamasının pratik sonucu, bu tür eserlerin kamu malı (public domain) niteliğinde olmasıdır. Örneğin tamamen Yapay Zekâ tarafından bestelenen bir müzik parçası, mevcut mevzuata göre “sahipsiz” kalacak ve telif korumasından yararlanamayacaktır. Bunun istisnası, eserin üretiminde yaratıcı bir insan katkısının bulunduğunun ispatlanabildiği durumlardır. Böyle bir durumda da eser sahibi, Yapay Zekâ değil, o yaratıcı katkıyı sunan kişi olarak belirlenecektir (Aslan, 2024). Nitekim Yapay Zekâ destekli içerik üretiminde temel kriter, insan müdahalesinin varlığı ve niteliği olarak ortaya konmaktadır. Amerikan telif hukuku da bu yaklaşımı benimsemiştir: ABD Telif Hakkı Ofisi ve mahkemeleri, tamamen insan dışı bir zekâ tarafından yaratılan eserlerin telif korumasından yararlanamayacağını net biçimde ifade etmiş; eserin korunması için “insan yaratıcı emeği” şartını aramıştır (Naruto v. Slater, 9th Cir. 2018; Thaler’ın YZ ile ürettiği resim başvurusu kararı, 2022). Bu nedenle, Yapay Zekâ ile oluşturulan içeriklerin her somut olayda ne ölçüde insan ürünü sayılabileceği dikkatle değerlendirilmeli; eser sahipliği iddiası, gerekli yaratıcı insan katkısı bulunmayan hallerde reddedilmelidir.

Özetle, Türk hukukunda ve pek çok ülkede geçerli olan mevcut telif hukuku ilkeleri, yapay zekânın tek başına ürettiği ürünleri korumaya elverişli değildir. Yapay Zekânın bir araç olarak kullanıldığı durumlarda ise ortaya çıkan ürünün korunması, insan yaratıcılığının esere ne ölçüde sindiğine bağlıdır. Bu alandaki hukuki boşluklar ve belirsizlikler, hukukçular ve kanun koyucular açısından önemli bir meydan okuma teşkil etmektedir. Uluslararası düzeyde de farklı ülkeler bu soruna farklı yaklaşmakla birlikte henüz ortak bir çözüm geliştirilmiş değildir. Çin, yakın tarihte Yapay Zekâ ile üretilen bir görsel eser konusunda telif hakkı korumasını tanıyan ilk ülkelerden biri olsa da bu karar dünya genelinde istisnai kalmıştır. ABD ve Birleşik Krallık gibi ülkelerde ise tavır nettir: Yapay Zekâ ürünleri, insan katkısı yoksa korunmaz (Boran, 2024). Önümüzdeki dönemde, Yapay Zekânın telif hukuku bağlamında yarattığı sorunlara ilişkin yasal düzenleme ve içtihatların gelişmesi kaçınılmaz görünmektedir.

Yapay Zekâ ve Patent Hukuku

Telif hakları kadar olmasa da patent hukuku da yapay zekâ atılımından etkilenmektedir. Patent hukukunda temel soru, yapay zekânın buluşçu (mucit) olarak kabul edilip edilemeyeceği ve Yapay Zekânın tamamen otonom olarak ortaya koyduğu buluşların patentlenip patentlenemeyeceğidir. Patent hukukunda bir buluşun patent alabilmesi için yenilik, buluş basamağı ve sanayiye uygulanabilirlik gibi teknik kriterlerin yanı sıra başvuruda bir buluş sahibinin (mucidin) belirtilmesi gereği vardır. Şu anki hukuk sistemleri, buluş sahibi kavramını da insan odaklı tanımlamıştır; zira patent mevzuatı tarihsel olarak insanların icatlarını korumak amacıyla şekillenmiştir.

Yapay Zekânın Buluş Sahipliği (Mucitliği) Sorunu

Yapay Zekânın patent hukukunda gündeme getirdiği en somut tartışma, DABUS olayı ile dünya kamuoyunun dikkatini çekmiştir. DABUS, Dr. Stephen Thaler tarafından geliştirilen bir yapay zekâ sisteminin adıdır ve bu sistemin insan yönlendirmesi olmadan özgün buluşlar ortaya koyabildiği iddia edilmiştir. Dr. Thaler, 2018-2019 yıllarında DABUS’un ürettiği iki buluş için (bir yiyecek kabı tasarımı ve acil durum uyarı ışığı) farklı ülkelerde patent başvuruları yapmış; başvurularda buluş sahibi olarak DABUS’u, başvuru sahibi olarak ise kendisini göstermiştir. Bu başvurular, Birleşik Krallık, Avrupa Patent Ofisi (EPO), ABD, Avustralya, Güney Afrika gibi çeşitli yargı çevrelerinde patent otoritelerinin ve mahkemelerin önüne gelmiştir. (Av. Zeynep Ebrar Kaya, Yapay Zekanın Ürünlerinin Fikri Mülkiyet Hukuku Çerçevesinde Değerlendirilmesi, Hukuk ve Bilişim Dergisi)Sonuç itibariyle, bütün büyük yargı mercileri (Güney Afrika hariç), patent başvurusunda buluşçu olarak yapay zekânın gösterilemeyeceğine hükmetmiştir.

Başkaca ülkelerden örnek vermek gerekirse:

Birleşik Krallık Fikri Mülkiyet Ofisi (UKIPO) 2019’da yayımladığı kılavuzda açıkça “bir yapay zekânın buluş sahibi olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, patent başvurusunda mucit olarak YZ yazılması halinde başvurunun geri çekilmiş sayılacağını” belirtmiştir. UKIPO, Thaler’ın başvurusunu bu nedenle şekil eksikliği sayıp işleme koymamış; Dr. Thaler’in itirazı da ilk derece mahkemesi ve akabinde İngiltere Temyiz Mahkemesi tarafından reddedilmiştir. İngiliz yargısı, 1977 Patent Yasası’nın mucit kavramını insanla sınırlı gördüğünü ve DABUS’un ne gerçek kişi ne de tüzel kişi olarak kabul edilemeyeceği için mucit olamayacağını kesin bir dille ifade etmiştir (England and Wales Court of Appeal, Thaler v. Comptroller-General of Patents [2021] EWCA Civ 1374). (Zeynep Ebrar Kaya)

Benzer şekilde, Avrupa Patent Ofisi de 2020 tarihli kararında başvuruda mucit olarak belirtilen DABUS’un bir insan olmaması nedeniyle Avrupa Patent Sözleşmesi gereği patent verilemeyeceğine karar vermiştir. Amerika Birleşik Devletleri Patent ve Marka Ofisi (USPTO) de aynı yaklaşımı benimseyerek, mucit kavramının insan anlamına geldiğini ve YZ’nin mucit olarak kabul edilemeyeceğini belirtmiş; ABD federal mahkemesi de USPTO’yu haklı bularak Thaler’ın başvurusunu reddetmiştir (Thaler v. Hirshfeld, 2021 WL 3934803 (E.D. Va. Sept. 2, 2021)).

İlginç bir durum Avustralya’da yaşanmıştır: 2021 yılında Avustralya Federal Mahkemesi bir ilk derece kararında Thaler’ı haklı bularak YZ’nin mucit olarak yazılabileceğine karar vermiştir. Mahkeme, kanunda açık bir insan şartı olmadığını, hukuk kurallarının teknolojik gelişmelere uyumlu yorumlanması gerektiğini ileri sürmüştür. Ancak bu karar uzun ömürlü olmamış; 2022’de Avustralya Federal Mahkemesi’nin temyiz dairesi bu kararı bozarak YZ’nin mucit kabul edilemeyeceğini ilan etmiştir (Thaler v. Commissioner of Patents [2022] FCAFC 62).

Güney Afrika ise usûli eksikliklere rağmen DABUS adına patent veren tek örnek olarak kalmıştır; ancak Güney Afrika patent sistemi, ciddi bir inceleme gerektirmeyen ve şekli koşullara dayalı bir sistem olduğu için buradaki patent, küresel eğilimi değiştirmemiştir (Bora Çınar, 2023).

Bora Çınar (2023), ‘’DABUS vakasının ortaya koyduğu üzere, mevcut patent hukuku rejimlerinin “sahipsiz haklar” problemine hazırlıksız yakalandığını’’ belirtmektedir. YZ ile ortaya çıkan buluş, herhangi bir insan tarafından yaratılmamışsa, patent hukuku bunu kimin adına tescil edeceği konusunda çıkmaza girmektedir. Mucidin olmadığı veya mucidin insan olmadığı bir senaryoda patent koruması vermek mevcut yasal çerçevede imkânsız gözükmektedir. Bu da, Yapay Zekâ kaynaklı buluşların patentlenememesi ve dolayısıyla bu buluşların teşvik edilmemesi gibi bir sonuç doğurabilir. Diğer taraftan, mucitliği Yapay Zekâya tanımak da hem hukuki kişilik meselesi (Yapay Zekânın hak ve borç sahibi olamaması) hem de sorumluluk meselesi bakımından (patent haklarının kullanımı, lisanslanması, ihlali durumunda sorumluluk vb.) pek çok karmaşık sorun yaratacaktır.

Türk patent hukukuna gelindiğinde, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ve ilgili mevzuat, buluş sahibini tanımlarken açıkça insan unsurunu vurgulamamakla birlikte bunu zımnen varsayar. Örneğin SMK md. 90 ve devamında, patent başvurusunda buluş sahiplerinin belirtilmesi düzenlenir ancak hiçbir yerde buluş sahibinin gerçek kişi olması gerektiği yazılı değildir. Bununla birlikte, Türk hukuku sistematiğinde de Yapay Zekânın hak süjesi olmadığı ve YZ’nin ortaya koyduğu buluşlar üzerinde patent hakkı talep edemeyeceği sonucuna ulaşmak gerekir. Nitekim doktrinde, “Türk hukuku bakımından da benzer bir sonuçla karşılaşacağız; zira FSEK’e göre de bir eser ancak gerçek kişiye ait olabilir. Böylelikle yapay zekânın eser, buluş sahibi olarak ele alınması mevcut hukukta mümkün gözükmemektedir” şeklinde değerlendirmeler yapılmıştır (Kaya, 2024). Her ne kadar FSEK doğrudan Yapay Zeka açısından patent konusunu düzenlemese de bu ifade, genel ilkenin altını çizmektedir: Hukukumuzda Yapay Zekânın ortaya çıkardığı fikrî ürünlerin mülkiyeti bir insana veya o insanın temsil ettiği tüzel kişiye dayandırılmak zorundadır.

Çözüm?

Bu çerçevede, eğer bir Yapay Zekâ destekli buluş söz konusuysa, pratiğe yönelik çözüm, genellikle YZ’yi bir araç olarak kullanan insanı mucit olarak beyan etmek şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Bir mühendis, Yapay Zekâ yazılımını kullanarak yeni bir icat geliştirdiyse, patent başvurusunda mucit olarak mühendisin adının yazılması ve Yapay Zekânın onun bir aracı olduğu varsayılması gerekmektedir. Bu durum, haliyle tartışmalı etik sorunları gündeme getirebilir; zira gerçekten tüm yaratıcı katkıyı Yapay Zekâ sağlamış olabilir. Ancak yürürlükteki hukuk, buluşun koruma altına alınabilmesi için böyle bir kurgusal atıfa ihtiyaç duymaktadır. Aksi halde, tamamen Yapay Zekâ kaynaklı inovasyonlar patent koruması dışında kalacaktır ki bunun uzun vadede Ar-Ge teşvikleri üzerinde nasıl bir etki yapacağı belirsizdir.

Özetle, patent hukuku cephesinde Yapay Zekâ için mevcut tablo şöyledir:

Yapay Zekâ, bugünkü hukuk sisteminde mucit olarak tanınmamaktadır. Patent başvurularında bir YZ’nin isimlendirilmesi, şekil şartlarına aykırılık sayılıp başvurunun reddine yol açmaktadır (Kaya, 2024). Bu durum yakın gelecekte değişir mi? Kanun koyucunun bu konuda muhafazakâr davrandığı görülmektedir. Avrupa Birliği Komisyonu’nun 2021 “Yapay Zekâ ve Fikri Mülkiyet” raporu, henüz YZ’nin mucitliği konusunda bir yasal değişiklik öngörmemiş; bunun yerine sistemin mevcut haliyle devam etmesini ve gelişmeleri izlemeyi tercih etmiştir. WIPO çatısı altında da bu konuda görüş ayrılıkları devam etmektedir. Bazı akademisyenler, “mucit insandır” kuralının sürmesini, Yapay Zekâ kaynaklı buluşların korumasız kalmasının büyük sorun yaratmayacağını savunurken (çünkü şirketler böyle buluşları ticari sır olarak saklayabilir veya kamuya mal olmasını göze alabilir), diğerleri ise YZ’nin mucit olarak tanınmasının inovasyonu teşvik için şart olabileceğini iddia etmektedir (Abbott, 2020; Bora Çınar, 2023). Bu tartışmalar henüz teori düzeyindedir ve uygulamadaki net tavır, insan-mucit ilkesinin korunması yönündedir.

Sonuç

Yapay zekâ ile fikri mülkiyet hukuku arasındaki ilişki, teknoloji ve hukukun kesişiminde ortaya çıkan yeni bir sınav niteliğindedir. Telif hakları bakımından, Yapay Zekânın mevcut yasal çerçevede bir eser sahibi veya eser olarak korunan bir ürün ortaya koyması ciddi kısıtlamalara tabidir. Türk hukuku da dahil olmak üzere dünya genelinde hakim olan yaklaşım, tamamen Yapay Zekâ tarafından yaratılan eserlerin telif korumasından yararlanamayacağı yönündedir. Bunun temel gerekçesi, eser kavramının özünde insan yaratıcıyı barındırması ve Yapay Zekânın hukuken tanınan bir yaratıcı iradesinin bulunmamasıdır. Öte yandan, Yapay Zekânın araç olarak kullanıldığı ve insan yaratıcılığının sürece anlamlı bir katkı sunduğu durumlarda ortaya çıkan ürünlerin korunması mümkündür. Bu ayrımın sınırları, her somut olayda farklı değerlendirilebilir ve gelecekte yargı kararlarıyla daha da netleşecektir.

Patent hukuku açısından da benzer şekilde, yapay zekâ şu an için mucit olarak kabul edilmemektedir. Yapay Zekânın tamamen otonom buluşları, mevcut patent sisteminde sahiplenilemediği için patentlenememektedir. Bu durum, ileride Yapay Zekâ kaynaklı buluşların artmasıyla daha büyük bir sorun haline gelebilir. Hukuk dünyası, şimdilik bu boşluğu insanı öne koyarak doldursa da (buluşu yapan YZ dahi olsa başvuruya bir insanın adını yazmak gibi), bunun sürdürülebilir bir çözüm olup olmadığı tartışmalıdır.

Fikri mülkiyet hukukunun diğer alanları da Yapay Zekânın etkilerinden bağımsız değildir. Marka hukuku bakımından Yapay Zekâ, kendi başına marka sahibi olamaz; ancak Yapay Zekânın yarattığı bir logo veya isim, bir insan veya şirket tarafından marka tesciline konu edilebilir. Tasarım hukuku açısından da benzer şekilde, Yapay Zekâ tarafından üretilen tasarımlar şu an için ancak insan adına tescil edilebilmektedir. Bu durumlar, doğrudan telif ve patent kadar gündemde olmasa da gelecekte Yapay Zekânın yaratıcı faaliyetlerinin yaygınlaşmasıyla daha fazla önem kazanacaktır.

Sonuç olarak, yapay zekâ teknolojilerinin gelişimi, mevzuatın güncellenmesi ihtiyacını beraberinde getirmektedir. Türkiye’de mevcut FSEK ve Sınai Mülkiyet Kanunu hükümleri, Yapay Zekâyla ilgili meseleleri dolaylı şekilde kapsasa da açık ve ayrıntılı düzenlemeler içermemektedir. Yapay Zekânın ortaya çıkardığı eser ve buluşların korunması hususu, kanun koyucunun ve uygulayıcıların önümüzdeki yıllarda çözmek zorunda kalacağı bir meseledir. Bu kapsamda, uluslararası işbirliği ve karşılaştırmalı hukuk çalışmaları büyük önem taşımaktadır; zira Yapay Zekâ küresel bir olgu olup ulusal sınırları aşan etkiler doğurur. Avrupa Birliği’nin hazırladığı Yapay Zekâ Tüzüğü (AI Act) gibi girişimler, daha çok Yapay Zekânın etik ve güvenlik yönüne odaklanmış olsa da fikri mülkiyet boyutunun da uluslararası düzeyde tartışılmaya başlanması sevindiricidir. Yakın gelecekte, belki de “Yapay Zekâ tarafından üretilen eserler ve buluşlar” konusunda yeni bir uluslararası sözleşme veya ulusal kanun değişiklikleri görebiliriz.

Hukuki belirliliğin sağlanması, hem teknoloji geliştirenlerin hem de içerik üreticilerinin menfaatine olacaktır. Aksi takdirde, YZ ile üretilen içeriklerin durumu belirsiz kaldıkça, yaratıcı sektörlerde hak kayıpları veya yatırım teşviklerinde azalma gibi istenmeyen sonuçlar doğabilir. Diğer yandan, fikri mülkiyet hukukunun temel ilkelerini korumak da aynı derecede önemlidir; zira korumanın gereğinden fazla genişletilmesi, kamu yararına aykırı şekilde tekelleşmelere yol açabilir. Bu dengeyi bulmak, 21. yüzyıl fikri mülkiyet hukukunun en önemli sınavlarından biri olacaktır.

Av. Said KOCA

Kaynaklar

1. Zeytin, Z. & Gençay, E. (2019). Hukuk ve Yapay Zekâ: E-kişi, Mâli Sorumluluk ve Bir Hukuk Uygulaması. Türk-Alman Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2019/1. (TAÜHFD 2019/1).

2. Gülaçtı, İ. E. & Kahraman, M. E. (2025). Sanatın Geleceği: Yapay Zekâ Destekli Yaratıcılık ve Türk Telif Hukukundaki Yeni Sorunlar. Journal of Social, Humanities and Administrative Sciences, 11(3), 229-245.

3. Aysan, M. F., Işıklı, Ş., Kına, M. F., Şen Atiker, E., Taşcıoğulları, M., & Uğur, Y. (2025). Yaratıcı kültür endüstrileri, yapay zeka ve toplum. Öneri Dergisi, 20 (Yapay Zekâ Özel Sayısı), 1-15.

4. Aslan, B. (2024). Yaratıcılık, Orijinallik ve Hususiyet Kavramlarının Üretken Otonom Yapay Zekâ Sistemlerine Yansımaları ve Fikri Haklar Boyutuyla Değerlendirilmesi. Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, 10(1), 3-24.

5. Bora Çınar, S. (2023). Fikri Mülkiyet Hukukunun DABUS’la İmtihanı: Yapay Zekâ Sistemleri Buluş Sahibi Olarak Kabul Edilebilir mi?. İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 14(2), 387-400.

6. Yelda Yılmaz (2023). Yapay Zeka ve Fikri Mülkiyet Hukuku, Igniters TechLaw, e.t. 19.07.2025< medium.com/igniters-tech-law/yapay-zeka-ve-fikri-m%C3%BClkiyet-hukuku-71be1e0c6cd7>

7. Zeynep Ebrar Kaya (2024). Yapay Zekanın Ürünlerinin Fikri Mülkiyet Hukuku Çerçevesinde Değerlendirilmesi, Hukuk ve Bilişim Dergisi, e.t. 19.07.2025 < www.hukukvebilisimdergisi.com/yapay-zekanin-fikri-mulkiyet-hukuku-cercevesinde-degerlendirilmesi>