Başörtüsü Yasağını YÖK Değil
ANAYASAL DÜZENLEME KALDIRIR


Derslere şapkalı  giren bir öğrencinin öğretim görevlisince dersten çıkarılması ve öğrencinin de şikayette bulunması üzerine YÖK`ün İstanbul Üniversitesi Rektörlüğüne gönderdiği yazı, hukuka aykırı başörtüsü yasağının uygulama usulünün de hukuka uygun olmadığını bir kez daha ortaya koydu. YÖK`ün yazısı şöyle:
     “….  Bilindigi üzere eğitim ve öğretim hakkı Anayasada ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde temel insan hakları arasında sayılmıstır. Öğrencilerin mevzuata aykırılık teşkil eden davranışlarının neler olduğu ve bunlara uygulanacak yaptırımlar ise 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 54. maddesine dayanılarak çıkarılan Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliğinde tahdidi olarak sayılmıştır.
 Bir dersin öğretim üyesinin bu hükümlerin dışına çıkarak öğrencileri derse almamak veya dersten cıkarmak gibi bir yetkisi bulunmamaktadır. Kurallara aykırı davrandığı veya disiplin suçu islediği düşünülen öğrenciler hakkında öğretim elemanı  tarafından yapılacak işlem, durumun bir tutanağa bağlanarak varsa ispata yarar evrakın tutanağa eklenmesi suretiyle  disiplin yönünden gerekli işlemi yapmak uzere ilgili dekanlığa/ müdürlüğe iletmekten ibarettir.
 Bu nedenle derse katılmak isteyen ögrenciyi derse almayarak, dersten çıkararak  veya derse girmiş ögrenciyi yok göstererek kanun ve yönetmeliklerde yer almayan bir yaptırım uygulayan ögretim elemanının bu fiilinin disiplin suçu teskil edecegi açıktır„

YÖK`ÜN YAZISI YANLIŞ UYGULAMAYI SONLANDIRMAYA YÖNELİK
Dikkat edilirse YÖK`ün bu yazısı başörtüsünün yasak olması ya da olmamasıyla alakalı değil. Diğer bir deyişle bu yazıya, üniversitelerde başörtüsü bugüne kadar yasaktı şimdi serbest bırakıldı gibi bir anlam yükleyemeyiz. Yazı sadece Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliğinin uygulamasına yönelik bir yanlışlığı düzeltmeyi amaçlıyor.
Şimdi sesli düşünelim; Disiplin yönetmeliğine göre disiplin suçu işlediği iddia olunan bir öğrenciye disiplin işlemi nasıl uygulanır? Öncelikle iddianın bir ihbar, şikayet veya tutanakla ilgili müdürlüğe/dekanlığa ulaştırılması lazım. Rektör, dekan ve enstitü müdürleri disiplin soruşturması yaptırmaya yetkili amirler olarak ister kendileri bizzat, isterlerse soruşturmacı tayin etmek suretiyle olayla ilgili soruşturma yaptırırlar. Tanık dinlerler, keşif yaparlar ve en önemlisi ilgili öğrenciye ne ile suçlandığını tebliğ ederek makul bir süre içinde savunmasını isterler. Savunma hakkı tanınmadan kimseye ceza verilemez. Soruşturma sonunda disiplin suçu işlediği sabit görülürse yetkili amir tarafından yönetmeliğin öngördüğü ceza verilerek tebliğ edilir. Bu işleme karşı ilgili öğrenci isterse yargıya başvurabilir.
Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliğinde başörtüsü veya şapka ile derslere girmenin disiplin suçu oluşturacağına dair bir hüküm bulunmamaktadır. Bulunduğunu varsaysak bile üst paragrafta anlattığımız prosedür uygulanması gerekir. Yani hiç bir halde, kapıdaki güvenlik görevlisinden öğretim üyesine, dekandan rektöre kadar yöneticilerin öğrenciyi doğrudan derse almamak veya dersten dışarı atmak gibi bir yetkisi bulunmamaktadır. Disiplin cezası olarak ¨kurumdan uzaklaştırma¨ uygulanabilmesi için de, soruşturma, savunma, yekili amire sunma gibi aşamaların uygulanarak disiplin cezası verilmesi zorunludur. Aksi hal önce idam edelim sonra yargılarız mantığıdır ve hukuka aykırıdır.
Bu hukuki değerlendirme, şimdiye kadar başörtülü öğrencilerin üniversiteye alınmaması veya dersten çıkarılması uygulamalarının hukuka aykırı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Dersten atılan öğrencinin şikayeti üzerine konuyu inceleyen YÖK, söz konusu yazı ile hukuksuz uygulamaya son vermektedir.

ZATEN KANUN YOK
YÖK`ün bu yazısı vesilesiyle yeniden gündeme gelen başörtüsü yasağını hukuk kuralları içinde değerlendirecek olursak ilk söylenecek söz hukuken geçerli bir yasak olmadığıdır. Hukuka aykırı bir yasak söz konusu olunca da, başörtülü öğrencileri derslere almayanların eğitim özgürlüğünü engelleme suçunu işledikleri ikinci önemli tespittir. (1998 yılında  İl Cumhuriyet Başsavcısı olarak- 28 Şubat sürecinin konjonktürel baskılarına rağmen- başörtülü öğrencileri derslere almayan rektör ve dekan hakkında eğitim özgürlüğünü engelleme suçundan dava açtım. Bu nedenle postmodern darbecilerin talimatıyla defaatle hakkımda soruşturma yapıldı. Ancak hukuka aykırı bir durum tespit edilemediği için soruşturmalar sonuçsuz kaldı. RP ) Hukukun üstünlüğü sağlanabilmiş olsaydı bugün yasaktan söz ediyor olmayacaktık. Hukukun üstünlüğü yerine güçlülerin hukuk diye dayattıkları uygulamaların hukuki dayanaklardan yoksun olduğunu yürülükteki hukuk normları yönünden kısaca hatırlatmak istiyorum:

YASAĞI YASAKLAYAN HÜKÜMLER

1. Anayasanın 90. Maddesi yollamasıyla üst hukuk normu olarak kabul ettiğimiz İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmelerine göre, eğitim özgürlüğü temel hak ve özgürlüklerdendir.

2. Anayasanın 12. Maddesine göre, ¨Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.¨

3. Anayasanın 13.maddesine gore, ¨Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.¨  Genelgelerle, yönetmeliklerle sınırlanamaz.

4. Anayasa 42. Maddesine göre, ¨Hiç kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.¨

5. Anayasanın 38.maddesine göre, ¨Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.¨ Demek ki, öğrencileri eğitim hakkından yoksun bırakma cezası yerine geçen üniversiteye almama veya dersten çıkarma gibi güvenlik tedbiri uygulamaları YÖK`ün genelgesi, rektörün talimatı ile konulamıyor.

6. 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu ek 17.maddesine göre, ¨Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile; yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir.¨ Yasalarda yasak yok serbestlik var.

7. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 112.maddesine göre,  ¨Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla (kapıya koyduğu görevliye kanunsuz emir vererek);…Öğrencilerin toplu olarak oturdukları binalara veya bunların eklentilerine girilmesine veya orada kalınmasına, engel olunması¨  suçtur.

8. Eğitim hakkına verilen önem dolayısıyla bu hakkın ihlali halinde uygulanacak soruşturma usulü 2547 sayılı Kanunun 53.maddesinin 7.fıkrasında istisnai olarak düzenlenmiş olup buna göre, ¨..öğrenme ve öğretme hürriyetini doğrudan veya dolaylı olarak kısıtlayan, … olaylara ilişkin suçlar (hakkında), … kovuşturmayı Cumhuriyet Savcısı doğrudan yapar.¨

9. Üniversitelerde güvenliği sağlamakla görevli özel güvenlik görevlilerinin, öğrencilerin kılık kıyafetlerini denetlemek gibi bir görevleri bulunmamaktadır. Başörtülü öğrencilerin kampüse alınmaması yolunda emir ve talimat veren rektör, dekan, müdür ve diğer görevliler kanunsuz emir vererek suç işlemektedirler. Kanunsuz emirleri uygulayan görevliler de bu suça iştirak etmektedirler. Bu konuya İçişleri Bakanlığı Valiliklere gönderdiği 16.04.2008 tarih ve 5559 sayılı genelge ile açıklık getirmiş, aksine davrananlar hakkında yasal işlem yapılması gerektiği hususunda valilikler uyarılmıştır. (genelgeyi görmek isteyenler e-mailime yazabilirler.RP)

ANAYASAL DÜZENLEME ŞART

Özellikle Anayasanın 38.maddesinde yer alan ¨Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur¨  kuralının nasıl ihlal edildiği üzerinde önemle durulmalıdır. Ne derin devletin kırmızı kitabı, ne bir dönemin generallerinin emirleri, ne YÖK genelgeleri, ne de Anayasa Mahkemesinin karar gerekçeleri arasına sıkıştırılmış sebeplerle eğitim özgürlüğü engellenemez. Başörtülü öğrencilerin üniversitelere alınmaması veya sınıflarından çıkarılması, ceza yerine geçen kanunsuz güvenlik tedbiri uygulamalarıdır ve açıkça Anayasa ihlalidir. Başörtülülere uygulanan ayrımcılıktır ve en büyük haksızlıktır. Bu konuda bir sınırlama, bir güvenlik tedbiri konulacaksa ancak kanunla konulabilecektir. Rektör, dekan ve öğretim üyelerinin hem polis, hem savcı, hem hakim, hem de infaz memuru yerine geçerek, disiplin suçu oluşturduğunu düşündükleri bir konuda anında infaz yetkileri zaten bulunmamaktadır. Hala tereddüdü olan varsa tutanağını düzenleyip yetkili mercüye intikal ettirecektir. Aksi uygulama hem disiplin suçu hem de Türk Ceza Kanununa göre eğitim özgürlüğünü engelleme suçu oluşturacaktır.
Hukuk uygulanırsa başörtüsü yasağı olmadığı, başörtüsünün de hiç bir şekilde sorun olmadığında kuşku yoktur. Ancak Türkiye hala vesayetin izlerini üzerinden tam anlamıyla atamadığı için başörtülü kızlarımıza yapılan haksızlıklar yer yer devam etmektedir. Üniversite kapılarından göz yaşlarıyla dönmek zorunda kalanlar, ikna odalarında psikolojik baskı görenler, polis zoruyla başörtüleri çıkarılanlar geçirdikleri ağır travmaların etkisinden kurtulabilmiş değildir. Zira en temel hakları ellerinden alınan mağdureler adalet için başvurdukları mahkeme kapılarından da boynu bükük döndürülmüşlerdir. Bu nedenle `yasağın hukuki dayanağı yok uygulama ile yasak kalkar` sözleri ikna edici olmamaktadır. Sıralamış olduğumuz Anayasa hükümleri ve kanunlar başörtüsü yasağının hukuki dayanağının bulunmadığını açıkça ortaya koymakta ise de  `öyleyse  neden yasak sürüyor ` sorusuna cevap teşkil etmiyor. Mağduriyetleri gidermiyor. YÖK`ün yazısı hukuk dışı yasağın kaldırılmasında önemli bir aşama olmakla birlikte, farklı yorumlara ve uygulamalara meydan vermeyecek, başörtüsü yasağını tamamen gündemden kaldıracak anayasal bir düzenleme yapılması zorunlu görülmektedir. Bu düzenlemenin yeni bir paketçik olarak değil, yeni sivil anayasa içinde özgürlükler bağlamında yer alması daha uygun olacaktır.


Reşat PETEK
[email protected]