Bireylerin toplum halinde yaşaması nedeniyle aralarında çatışma çıkması kaçınılmazdır. Bu nedenle insanların bir arada yaşayabilmeleri için bazı özgürlüklere sınırlandırma getirilmesi gerekmiş, birey özgürlüğü toplum menfaati ile sınırlandırılmıştır. Toplumsal barışı ve düzeni koruyabilmek için hukuk kuralları ve bu kurallara uymayanlara karşı yaptırımlar düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler, kişilerin toplum barışını bozacak davranışlar sergileme eğiliminde olanlarını korkutarak harekete geçmelerini engeller; korkmayarak harekete geçenleri de cezalandırmak suretiyle uslanmalarına ve bu davranışları tekrarlamamalarına yardımcı olur.[1] Özetle Ceza Hukuku, suç adı verilen insan davranışlarını ve buna uygulanacak yaptırımın koşullarını ve sonuçlarını belirleyen kurallar bütünüdür.[2]
Ceza Hukuku’nda bir fiilin suç sayılabilmesi için dört temel unsurun bir arada bulunması gerekmektedir: hareket (maddi unsur), tipiklik (kanuni unsur), hukuka aykırılık ve kusurluluk (manevi unsur). Bu unsurlardan birinin eksikliği, failin cezalandırılmasını engeller. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 10.07.2024 tarih, 2024/131 E. ve 2024/226 K. sayılı kararında, suçun unsurlarının modern ceza hukukunda evrensel bir norm haline geldiğini vurgulamıştır.
Kusur, suçun manevi unsurunu oluşturur ve failin hukuka aykırı davranışı gerçekleştirmiş olmayı seçmesi ile hukuk düzenine karşı gelmesinin kınanabilmesidir. Failin davranışı nedeniyle kınanabilmesi için ise tipe uygun ve hukuka aykırı davranışı gerçekleştirirken ne yaptığını bildiği veya ne yaptığını bilmesi gerektiği, başka türlü davranıp davranamayacağı değerlendirilir.[3]
Türk Ceza Kanununda kusur, kast (21. madde), taksir (22. madde) ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç (23. madde) olarak düzenlenmiştir.
A. KAST
Kast, Türk Ceza Kanununun 21/1. maddesinde “Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.” şeklinde tanımlanmaktadır. Failin gerçekleştirdiği hareketin suç olduğunu bilmesi veya bu ihtimali öngörmesi ile hareketin sonucunu istemesi veya göze alması gerekmektedir.
Kast, doğrudan kast ve olası kast olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Doğrudan kast, failin bilerek ve isteyerek suç teşkil eden hareketi gerçekleştirmesidir. Olası kast ise failin bilerek ve sonuçları göze alarak suç teşkil eden hareketi gerçekleştirmesidir. Diğer bir değişle, olası kastta sonucun gerçekleşmesini istemekten ziyade gerçekleme ihtimalini kabullenme söz konusudur. Örneklerle açıklamak gerekirse:
Bir kişinin (A) yolda yürürken husumeti olduğu bir başka kişiyi (B) bir restoranda otururken gördüğünü ve A’nın tabancası olduğunu; tabancasını eline alarak öldürmek amacıyla B’nin başına doğru ateş ettiğini farz edelim. A, tabanca ile başına ateş etmenin bir canlıyı öldüreceğini bilir ve gerçekleşmesini istediği sonuç hedef aldığı B’nin ölmesidir. Bu durumda doğrudan kast söz konusudur.
Aynı olayda B’nin farklı kişiler ile aynı masada oturduğunu ve etraflarındaki masalarda da oturan birçok insan olduğunu farz edelim. A, tabanca ile ateş ederek B dışında restoranda oturan diğer insanları da vurabileceğini bilir ve bu ihtimali kabullenerek, olursa olsun tutumuyla hareket ederek diğer insanları vurursa bu durumda da olası kast söz konusu olacaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 28.02.2024 tarih, 2023/1-266 E. ve 2024/103 K. sayılı kararında doğrudan kast ve olası kastı:
“… Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır. Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.
Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.
Buna göre doğrudan kast; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kast söz konusu olacaktır.
Olası kast ile doğrudan kast arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilen failin, doğrudan kastla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kasıtla hareket ettiği kabul edilmelidir.
Olası kastı doğrudan kasıttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve olursa olsun düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kasıtta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir. …” şeklinde açıklamaktadır.
B. TAKSİR
Taksir, dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslekte acemilik veya düzene, buyruklara ve talimata uymazlıktan doğan kusurlu olma durumudur. Türk Ceza Kanununun 22/2. maddesinde ise taksir, “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır.
Ceza Hukukunda temel kusurluluk şekli kast olup taksir kanunda açıkça belirtilen hallerde cezalandırılan istisnai bir kusurluluk şeklidir. Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması (TCK 171. madde), çevrenin taksirle kirletilmesi (TCK 182/1. madde), taksirle öldürme (TCK 85. madde) ve taksirle yaralama (TCK 89. madde) kanundaki özel düzenlemelere örnek olarak gösterilebilir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun da birçok kararında sıkça yer verdiği üzere taksirli bir suçtan bahsedebilmek için;
1. Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2. Hareketin iradi olması,
3. Sonucun istenmemesi,
4. Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması ve
5. Sonucun öngörülebilir olmasına karşın öngörülememiş olması gerekmektedir.
Taksir, bilinçli taksir ve bilinçsiz (basit) taksir olarak ikiye ayrılmaktadır. Bilinçli taksir failin isteyerek yaptığı hareket ile öngördüğü sonucun meydana gelmesini istememesi durumunda söz konusu olur. Bilinçsiz taksir ise failin öngörmesi gereken, kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermeyerek gerçekleştirdiği hareket ile suç teşkil edecek sonuca sebep olmasıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.06.2024 tarih, 2020/138 E. ve 2024/206 K. sayılı ilamında bilinçli taksir ve bilinçsiz taksiri;
“ … Basit taksirle bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksirde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır. Bilinçli taksirde, neticenin gerçekleşmesini istemeyen fail, hareketinin tipe uygun ve hukuka aykırı bir sonuca neden olabileceğini öngörmesine rağmen, hareketine devam ederek istemediği zararlı neticeyi meydana getirmektedir. Hukuka aykırı neticeyi öngördüğü hâlde gerçekleşmeyeceğine güvenen ve bu güvenle hareketini sürdüren failin söz konusu güveninin dayanağı; şans, bilgi, beceri, yetenek, tecrübe gibi çeşitli etkenler olabilir. Örneğin, sevk ve idaresindeki araçla trafikte seyri esnasında, kendi yönündeki araçlara kırmızı ışığın yandığını ve diğer istikametten gelen araç veya yayaların hareket etmeye başladığını görmesine rağmen şoförlük yetenek ve tecrübelerine güvenerek süratle yola girip yaya veya araçlara çarpan fail, gerçekleşen zararlı neticeyi öngörmesi ancak istememesi nedeniyle bilinçli taksirden sorumlu olacaktır.
Görüldüğü üzere, bilinçli taksirde meydana gelen netice, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten fiilinin kanunda suç olarak düzenlenen bir neticeye sebebiyet verebileceğini öngördüğü ve bu neticeyi istemediği hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hâli, bunu öngörmemiş bulunan kimsenin durumu ile bir tutulamayacağından ve neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek bir harekette bulunmamakla yükümlü olduğundan, neticenin fail tarafından öngörülmesi ölçü alınarak basit ve bilinçli taksir ayrımına gidilmiştir. …” şeklinde açıklanmaktadır.
TCK’nın 22. maddesinin 4. ve 5. fıkraları uyarınca taksirle işlenen suçlar sebebiyle verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir. Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir. Ayrıca TCK 50/4. maddesi uyarınca bilinçsiz taksirin söz konusu olduğu durumlarda hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz.
Bilinçsiz taksirle işlenen suç neticesinde fail, özellikle kişisel ve ailevi yönden artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmuşsa cezalandırılmaz. Bilinçli taksirin söz konusu olması halinde ise verilecek ceza indirilebilir. (TCK 22/6. maddesi) Bu düzenlemenin nedeni Yargıtay Ceza Genel Kurunun 06.10.2022 tarih, 2018/12-303 E. ve 2022/615 K. sayılı ilamında;
“… Türk Ceza Kanunu'nun 22. maddesinin altıncı fıkrasında; "Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir" hükmüne yer verilmiştir.
Fıkranın gerekçesi de; "Ülkemizde, özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisi ve aile bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi köylü kadınların gündelik uğraşları ve hayat zorlukları itibarıyla sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı şekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hâllerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkûm edilmesi esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı ızdırabı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır.
Söz konusu fıkraya göre, hâkim suçlunun durumunu takdir ile ceza vermeyebilecektir. Elbette hâkim bu hususta takdirini kullanırken suçlunun ekonomik durumunu, aile yükümlerini, söz gelimi diğer çocukların bakımını göz önünde bulunduracak, ona göre hüküm kuracaktır. Ancak dikkat edilmelidir ki, bu fıkranın uygulanabilmesi için fiilden dolayı münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu itibarıyla zararlı netice meydana gelmiş bulunmalıdır. Böyle bir netice ile birlikte söz konusu durumlara ilişkin bulunmayan başka bir netice de meydana gelmişse fıkra uygulanmayacaktır." şeklinde açıklanmıştır.
C. NETİCESİ SEBEBİYLE AĞIRLAŞMIŞ SUÇ
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç Türk Ceza Kanununun 23.maddesinde; “Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi …” olarak tanımlanmaktadır. Failin sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekmektedir. Neticesi sebebiyle ağırlaştırılmış suçlar, gerçek netice sebebiyle ağırlaştırılmış suç ve gerçek olmayan netice sebebiyle ağırlaştırılmış suç olmak üzere ikiye ayrılır.
Gerçek netice sebebiyle ağırlaştırılmış suç tek neticenin failin maksadından daha ağır olmasıdır. Örneğin, bir kişinin (A), yaralama maksadıyla diğer bir kişiye (B) yumruk attığını; B’nın de darbenin etkisiyle dengesini kaybederek yere düştüğünü ve başını masanın kenarına çarpması nedeniyle öldüğünü farz edelim. A’nın maksadı, kasten yaralama suçunu gerçekleştirmek olmasına karşın B’nın ölümünden sorumlu tutulacaktır.
Failin, gerçek netice sebebiyle ağırlaştırılmış suçtan sorumlu tutulabilmesi için;
a. Bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla yapılmış kasıtlı bir hareket olması,
b. Kastedilen sonuç yerine daha ağır başka bir sonucun ortaya çıkması,
c. Kasıtlı hareket ile ortaya çıkan ağır netice arasında nedensellik bağının olması,
d. Failin, ortaya çıkan ağır sonuçtan dolayı sorumlu olduğuna dair kanunda açıklık olması (Ör: TCK 87/4. maddesi) ve
e. Kastedilen sonuç yerine ortaya çıkan ağır netice açısından failin en azından taksirinin bulunması gerekmektedir. [4]
Gerçek olmayan netice sebebiyle ağırlaştırılmış suç ise kasten yapılan hareket sonucunda suçun oluşması için gereken sonuçtan başka ve farklı nitelikte daha ağır bir sonucun meydana gelmesidir. Çocuk düşürme suçunda kadının ölmesi (TCK 99/3-4 maddesi) veya bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
Av. Arb. Y. Elif ÖZÇİÇEKCİ
KAYNAKÇA
Timur DEMİRBAŞ, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, 19. Baskı, Ankara 2024,
Bahri ÖZTÜRK/Mustafa R. ERDEM, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, 24. Baskı, Ankara 2024
Cengiz APAYDIN, Doğrudan Kast, Olası Kast, Basit Taksir ve Bilinçli Taksir Kavramları, Seçkin Yayıncılık, 2. Baskı, Ankara 2021
kazanci.com.tr/
-------------------
[1] Timur DEMİRBAŞ, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, 19. Baskı, Ankara 2024, s.55
[2] Bahri ÖZTÜRK/Mustafa R. ERDEM, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, 24. Baskı, Ankara 2024, s.27 (naklen)
[3] DEMİRBAŞ, s. 405; ÖZTÜRK/ERDEM, s.312 - 313.
[4] DEMİRBAŞ, Ceza Hukuku Genel Hükümler, s. 447






