Hak ve özgürlüklere yapılacak müdahalelerin sınırlarının belirlenmesi, demokratik hukuk devletinin en temel güvencelerindendir. Hukuk devleti, bireylerin keyfî uygulamalara karşı korunmasını ve haklarının güvence altına alınmasını zorunlu kılar. Bu bağlamda hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında kanunilik, belirlilik ve hukuki güvenlik ilkeleri ön plana çıkmaktadır.
Hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması yalnızca kanunla öngörülebilir. Ancak bu durum, müdahalenin sadece kanunla yapılabileceği anlamına gelmez. Kanunun çizdiği çerçeve içinde kalmak kaydıyla, yürütme organının çıkardığı tüzük, yönetmelik, tebliğ ve genelge gibi ikincil düzenlemelerle de bu sınırlamaların uygulanması mümkündür. Bununla birlikte salt kanuni bir dayanak bulunması yeterli değildir. Kanunun belirli, öngörülebilir ve keyfîliğe izin vermeyen nitelikte olması gerekir. Kanunilik ilkesinin yalnızca şekli değil, aynı zamanda maddi boyutunun da dikkate alınması zorunludur.
Hukuki güvenlik ilkesi, bireylerin tüm işlem ve eylemlerinde devlete güven duymasını ve hukuk normlarının öngörülebilir olmasını ifade eder. Devlet, düzenlemelerinde bu güveni zedeleyici yöntemlerden kaçınmakla yükümlüdür. Belirlilik ilkesi ise, yasal düzenlemelerin hem bireyler hem de idare bakımından açık, anlaşılır, uygulanabilir olmasını ve kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu mekanizmalar içermesini gerektirir.
Anayasa Mahkemesi, hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin kararlarında bu ilkeleri sıkça vurgulamaktadır. Örneğin Mahkeme, Anayasa’nın 28. maddesinin beşinci fıkrasında öngörülen şartların sağlanması halinde önleyici tedbir olarak yayım yasağına izin verilebileceğini kabul etmiştir. Ancak ceza soruşturmaları kapsamında yayım yasağına imkân tanıyan belirli ve öngörülebilir bir kanuni düzenleme bulunmadığı gerekçesiyle, bu müdahalenin Anayasa’nın 13. ve 28. maddelerinde öngörülen kanunilik ölçütünü karşılamadığına karar vermiştir.
Yine Selma Eroğlu Başvurusu’nda (2021/12262, 8/1/2025), başvurucuya sosyal medya paylaşımları nedeniyle meslek örgütü tarafından verilen disiplin cezası incelenmiştir. Ancak dayanak olan 6235 sayılı Kanun’un 26. maddesi, hangi fiile hangi cezanın verileceğini göstermediği, haysiyet divanına sınırsız takdir yetkisi tanıdığı ve belirlilik ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle daha önce iptal edilmiştir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, söz konusu disiplin cezasının “kanunilik” şartını taşımadığını belirterek ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetmiştir.
İfade özgürlüğü, haber ve bilgilere ulaşabilmeyi, başkalarının görüşlerini öğrenebilmeyi, düşünce ve kanaatlerin serbestçe açıklanabilmesini güvence altına alır. Ancak bu özgürlük mutlak değildir; demokratik bir toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacıyla ve ölçülülük ilkesine uygun olarak sınırlanabilir. Müdahale oluşturan tedbirin, amaca ulaşmaya elverişli, başvurulabilecek en son çare ve en hafif önlem niteliğinde olması gerekir. Orantısız, gereksiz veya ağır müdahaleler demokratik toplum düzeni ile bağdaşmaz.
Sonuç olarak, hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında kanunilik, belirlilik ve hukuki güvenlik ilkeleri, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez temellerini oluşturur. Bu ilkeler yalnızca bireylerin temel haklarını korumakla kalmaz, aynı zamanda devletin meşruiyetini de sağlar. Anayasa Mahkemesi içtihatları, şekli anlamda bir kanunun varlığının yeterli olmadığını; bu kanunun öngörülebilir, belirli ve keyfî uygulamalara karşı koruyucu nitelikte olması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu çerçevede ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamalar, ancak zorunlu toplumsal ihtiyaçları karşılıyor, ölçülü bir şekilde uygulanıyor ve demokratik toplum düzeniyle uyumlu bulunuyorsa meşru kabul edilebilir. Aksi hâlde yapılan müdahaleler, hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil eder.
Av. Ömer AKSAKAL






