Ergenekon soruşturmasının başladığı ve Şener Eruygur’un tutuklandığı günlerde yani yaklaşık olarak bundan dört sene önce, Şener Eruygur’un Avukatlarından biri olduğunu söyleyen bir kişi beni telefonla arayarak, Şener Eruygur hakkında tanıklık yapıp yapmayacağımı sordu.

Kendisine, tanıklığın bir kamu görevi olduğunu ve doğal olarak, bildiğim konularda tanıklık yapabileceğimi söyledim. Aradan geçen seneler zarfında olaylar türlü çeşitli şekillerde gelişti. Şener Eruygur üzücü bir kaza geçirdi, belki de tanıklığıma gerek kalmadı. Esasen bildiğim pek fazla konu da yoktu. 

Bu gibi davalarda, zorla tanık olarak gösterilen kişiler dahi, tanıklık yapmaktan kaçınırken, tanık olduğum birkaç olayı kafamda taşıyarak herkesten gizlemek istemedim.

Sırf bu nedenlere dayanan bir gerekçe ile ve sanal bir dava formatında, bildiklerimi paylaşmak istiyorum.


Tanık olarak çağrılan kişilere yargıcın ilk sorusu şu olur : “Davanın taraflarını tanıyor musun, akrabalığın, dostluğun, düşmanlığın var mı ?”

“Davanın sanıklarından hiç birini tanımam. Tanıdığım bir iki kişiyi de tanıma şeklim, halka açık bir toplantıda uzaktan görmek şeklinde olmuştur. Hemen hemen hiç biri ile el sıkışmışlığım dahi yoktur. Ama bununla söylemek istediğim şey; bu kişileri tanımamaktan memnuniyet duymuş olmak değildir. Bir çoğunu tanımak ve ellerini sıkmak isterdim.”

İkinci soru genellikle “Dava konusu hakkında bildiklerinizi anlatın” olur.

“Şener Eruygur’un adını emekli olmasından ve ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Genel Başkanlığına gelmesinden sonra duydum. O zamanlarda ben de Hukukun Egemenliği Derneği (HED) Genel Başkanlığını yapmakta idim. Ülkemizde sivil toplum örgütleri her zaman parasal bakımdan dar ve sosyal yönden sıkıntılı olanaklarla görev yapmaktadırlar. Bu bakımdan, hiçbir zaman başaramasalar da, birbirlerine yakın gördükleri ve bazı ortak paydalarda birleşebilecekleri diğer kuruluşlarla ortak çalışmalar yapmak isterler. Bizler de bu sıkıntı ve arzuyu taşımakta idik. Çeşitli görüşmeler sonucu bir araya gelen ve aralarında ADD’nin de bulunduğu bir çok sendika, dernek, vakıf gibi sivil toplum kuruluşları, ortak bir Platform kurmak üzere birkaç toplantı yaptık. Çağrılı olan ve olmayan her kuruluş ve kişiye açık olan bu toplantılarda, diğer kuruluşların temsilcileri yanında, Şener Eruygur’u da tanımış olduk.” 

“Esasen çok fazla toplantı yapılmadan ve birlik sağlanamadan kuruluş dağıldı. Toplantılara katılan kuruluş temsilcilerinden bazıları; oldukça sert, daha radikal ve hızlı çalışmayı öneriyorlardı. Ama en büyük dernek olan ADD’yi temsil eden Şener Eruygur bu görüşlere taraftar olmuyordu. Hatta bu yüzden, ikili bazı konuşmalarda, Eruygur, yeteri kadar aktif olmamakla ve bu çalışmaları pasifize etmekle suçlanıyordu. Bir gün benim Başkanlık yaptığım toplantılardan birinde, gereksiz görüşler ileri süren birkaç kişiyi sert bir şekilde uyardım. Toplantı sonrası çıkışta yanıma gelen Eruygur, gayet samimi ve içten bir şekilde ‘Yahu Başkanım, oldukça sert davrandın. Yan yana dursak ve şuradan geçenlere sorsak; bu iki kişiden hangisi General diye, 10 kişiden 9 tanesi seni gösterir.’ dedi ve ilave etti ‘Bazen benim hanım da, Şener; bazen şöyle bir bağır diyor’ dedi ve gülüştük.”

“Daha sonra bu toplantılar bir sonuç vermedi, ortak kuruluş sağlanamadı ve olduğu yerde kaldı. Uzunca bir süre sonra Şener Eruygur’un gözaltına alındığı haberi geldi ve birkaç gün sonra da, toplantılara Şener Eruygur ile birlikte katılan bir emekli Orgeneral ile bir Albay, benimle görüşmek üzere büroma geldiler. Görüşmek istedikleri konu; gözaltına almanın ne anlama geldiği, tutuklamanın ne olduğu, ne zaman ve nereye itiraz edilebileceği gibi teknik konulardı. Hal hatır sorduktan sonra, daha asıl konuya geçmeden, biraz sıkıntılı olduklarını farkettim ve ne olduğunu sordum. Bana ‘Konuşacağımız konu sırf hukuki bilgi almaktan ibarettir ama ne olur olmaz, telefonlarımızı dışarı bırakabilir miyiz’ diye sordular. Yani o günlerde ve halen; bir Avukat bürosunda, bir Avukat, bir General ve bir Albay, sıradan konuları dahi konuşmaktan çekiniyorlardı. Özgürlüğün geldiği nokta bu idi. Bu benim dikkatimi, çeken ve aklımda kalan konulardan biri oldu.”
“Kendilerine; gözaltına almanın, tutuklamanın ne anlama geldiğini, hangi sürede nerelere itiraz edilebileceği ve yargılama süreci hakkında bilgi verdim. Konuşmanın sonlarına doğru misafir Orgeneral, düşünceli bir hal aldı ve belirgin bir şekilde gözleri daldı. Kendisine, ne olduğunu sordum. ‘Avukat Bey’ dedi ‘İki şey için çok üzülüyorum. Biz Şener’le aynı senelerde, aynı sınıflarda okuduk. Beraber mezun olduk. Çok yerlerde beraber görev yaptık. Yaklaşık olarak aynı tarihlerde evlendik, ailece görüştük ve gene yaklaşık olarak aynı tarihlerde çocuklarımız oldu, birbirimize yakın tarihlerde emekli olduk ama görüşmelerimiz hep sürdü. Çocuklarımızın doğumunu, okula başlamalarını, sevinçlerimizi, sıkıntılarımızı beraber yaşadık. Şimdi iki şeye üzülüyorum ve şaşıyorum. Şener’in böyle bir çalışması vardı da bana neden ve nasıl en ufak bir şekilde çıtlatmadı, ima dahi etmedi veya ben bu kadar saf bir adam mıyım ki, bu konudaki en küçük bir çalışmasını, en ufak bir şeyini dahi görmedim. Hiçbir şeyi olmayan bir insanın başına bunlar nasıl geliyor’ dedi. Bu soruya verilecek bir cevabımız yoktu. Hepimiz sustuk. Kırk senelik en yakın arkadaşının dahi, var olduğu iddia edilen örgüt hakkında en ufak bir bilgisi yoktu.”

“İşte benim gördüğüm ve bildiğim şeyler bundan ibarettir.”


Böylece tanıklığımı tamamlıyorum.

Eğer tanık olarak gösterileceğim söylenmese idi, bildiğim bu hususları açıklayıp açıklamayacağımı bilmiyorum. İşin bir başka üzücü yönü de, bulunduğu her görevde en üst basamaklara çıkan böyle bir kişinin, bu gün içinde bulunduğu durum olmaktadır.

Başta da belirttiğim üzere, her davada ve özellikle bu gibi davalarda, tanık olarak gösterilen kişiler dahi, tanıklık yapmada, bildiklerini söylemede isteksiz davranırlar ve tanık olmaktan çekinirler. Ben, resmen tanık olarak gösterilmemiş olmama rağmen, bildiklerimi söylemek istiyorum çünkü; bunu aydın olmanın, hukukçu olmanın, Avukat olmanın, insan olmanın doğal ve zorunlu bir sonucu olarak görüyorum. Onun için bunu yapıyorum. Ama bunu yaparken, bırakın başka kişileri, Eruygur’un ailesinin ve Avukatlarının dahi bunu nasıl karşılayacaklarını bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa o da, eğer bildiklerimi saklasa idim, kendime karşı sorumlu olacağım ve çok rahatsız olacağımdır.

İşte, bu rahatsızlığı hissetmek istemiyorum.


Av.A.Erdem Akyüz