Doğal olmayan ölüm olaylarından sonra ölen kişilerin ailesinin veya başkalarının yetkili makamlara yaptığı resmî şikâyet, etkili bir soruşturma ve kovuşturma yürütülmesi zorunluluğu üzerinde belirleyici değildir. Yetkili makamlar, bu tür ölüm olayından haberdar olmaları hâlinde, yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülüklerin usul boyutunun gerektirdiği şekilde, ölüm olayının meydana geldiği şartlar hakkında resen bir soruşturma yürütmek durumundadır.

İlgili Karar;

♦ (Sibel Çapraz, B. No: 2017/19418, 12/1/2021) 
♦ (Okan Göçer, B. No: 2017/29596, 13/1/2021) 

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SİBEL ÇAPRAZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/19418)

 

Karar Tarihi: 12/1/2021

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucu

:

Sibel ÇAPRAZ

Vekilleri

:

Av. Banu GÜVEREN ASLAN

 

 

Av. Ömer ÇAKIRGÖZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; silahla yaralanma olayı hakkında ceza soruşturması başlatılmaması nedeniyle yaşam hakkının; tutuklunun sağlık durumunun ceza infaz kurumunda tutulmasına kesin olarak uygun olmamasına rağmen tutukluluğun devam ettirilmesi, sağlanan tıbbi bakımların yetersiz olması ve ceza infaz kurumundaki tutma koşullarının tutuklunun sağlık durumuna uygun olmaması nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/3/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Arka Plan Bilgisi

9. Türkiye 2015 yılı Haziran ayından itibaren yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu kapsamda ilk olarak 5/6/2015 tarihinde Diyarbakır'da Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından yapılan seçim mitingi sırasında gerçekleştirilen bombalı saldırı sonucunda -Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamaya göre- 2 kişi hayatını kaybederken 100'den fazla kişi de yaralanmıştır. 20/7/2015 tarihinde ise Suruç'ta (Şanlıurfa) Suriye'deki çatışmalara ilişkin basın açıklaması sırasında DAEŞ tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen bombalı intihar saldırısında 34 kişi hayatını kaybederken 73 kişi yaralanmıştır. Bu saldırının iki gün sonrasında Ceylanpınar'da (Şanlıurfa) 2 polis memuru evlerinde başlarından vurulmuş hâlde ölü olarak bulunmuş, saldırıyı PKK üstlenmiştir.

10. Bu olaylardan sonra PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve bu yerlerden çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık 200 güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir.

11. 2015 yılının Ağustos ayından itibaren valilikler/kaymakamlıklar tarafından Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki bazı il ve ilçelerde sokağa çıkma yasakları uygulanmıştır. Sokağa çıkma yasaklarının amacı terör örgüt üyeleri tarafından kazılan hendeklerin ve yerleştirilen patlayıcıların temizlenmesi, sivil vatandaşların şiddetten korunması olarak belirtilmiştir.

B. Başvurucunun Yaralanması

12. Başvurucu 28/11/2015 tarihinde sabaha karşı silahla yaralanmış ve yaralanması nedeniyle Yüksekova Devlet Hastanesinde (Hastane), Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp Merkezinde (Üniversite Hastanesi) ve Metin Sabancı Baltalimanı Kemik Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde (Baltalimanı Hastanesi) bir dizi operasyon geçirmiştir.

13. Olay tarihinde Hakkâri İl Genel Meclisi üyesi olan başvurucu; kız kardeşinin Hakkâri'nin Yüksekova ilçesindeki evindeyken saat 03.00 sıralarında yoğun patlama ve silah sesler duyduğunu, çevredeki insanların tencere ve tava çalmak suretiyle yaptıkları protestolara istinaden sokağa çıktığını ve ateşli silahla yaralandığını iddia etmektedir. Başvurucuya göre yaralanması, güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu meydana gelmiştir.

C. 28/11/2015 Tarihinde Yüksekova'da Meydana Gelen Olaylar ve Bunlarla İlgili Soruşturma Süreci

14. 28/11/2015 tarihinde saat 01.50 sıralarında Hakkâri'nin Yüksekova ilçesi Dize Mahallesi 323. Sokak'taki barikatları zırhlı bir kepçe yardımıyla kaldıran güvenlik güçleri Değirmen Caddesi üzerindeki barikatları da kaldırmak istemiş ancak 02.18-03.44 saatleri arasında uzun namlulu ve ağır makineli silahlarla yapılan saldırılara maruz kalmıştır. Barikatların kaldırılmasından sonra da farklı mahallerde güvenlik güçlerine uzun namlulu silahlar ve roketatarlarla yapılan saldırılar devam etmiştir. Güvenlik güçleri bu saldırılara karşılık vermiştir. Meydana gelen olaylarla ilgili kolluk tutanaklarında başvurucunun nasıl yaralandığına ilişkin bir bilgi yer almamaktadır.

15. Kolluk görevlilerince düzenlenen tutanaklara göre başvurucu saat 06.00 sıralarında 112 Acil Servis aracılığıyla Hastaneye götürülmüştür. Hastanede düzenlenen genel adli muayene raporunda başvurucunun hayati tehlikesinin bulunduğu belirtilmiştir.

16. Kolluk görevlileri gece yaşanan saldırıları ve başvurucunun yaralandığını Yüksekova Cumhuriyet savcısına bildirmiştir. Cumhuriyet savcısı başvurucunun el ve yüz svaplarının alınarak incelenmesi, başvurucunun sevk edildiği ildeki kolluk birimiyle irtibata geçilerek başvurucunun gözetim altında tutulması, başvurucunun nerede ve nasıl yaralandığının tespit edilmesi ve olay hakkında bilgisi olan kişilerin ifadelerinin alınması yönünde talimat vermiştir. Cumhuriyet savcısının başvurucunun ifadesinin alınmasına yönelik bir talimatı bulunmamaktadır.

17. Bir internet sitesinde başvurucunun sözde Gever Halk Meclisinin eş başkanı olduğu ve güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu yaralandığı iddia edilmiştir.

18. Başvurucunun sağ elinin svabı, elinin tamamen sarılı olması nedeniyle alınamamış; başvurucunun sol elinin svabı ise eline tıbbi malzeme takılı olması nedeniyle kısmen alınabilmiştir.

19. Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) 16/6/2016 tarihinde, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiası yönünden ayırma kararı vermiş, 28/11/2015 tarihinde meydana gelen olaylarla ilgili soruşturmayı da S.T. isimli bir kişinin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasına ve olay tarihinde güvenlik güçlerine yapılan saldırılara özgülemiştir. Daha sonra S.T. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş, güvenlik güçlerine yönelik saldırılar yönünden de 21/8/2017 tarihinde daimî arama kararı verilmiştir. Başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiası yönünden verilen ayırma kararı nedeniyle açılan yeni soruşturma da başvurucu aleyhinde yürütülmekte olan bir başka soruşturma -bu soruşturmayla ilgili süreç aşağıda yer almaktadır- ile birleştirilmiştir.

20. Cumhuriyet Başsavcılığıyla yapılan yazışmadan 28/11/2015 tarihinde Yüksekova'da meydana gelen olaylarla ilgili soruşturmanın başvurucunun yaralanmasına neden olan kişileri kapsamadığı, bir başka ifadeyle başvurucunun yaralanmasına neden olan kişiler hakkında soruşturma yürütülmediği anlaşılmıştır.

D. Başvurucu Aleyhinde Yürütülen Soruşturmaya İlişkin Süreç

21. Başvurucu, sözde Gever Demokratik Toplum Meclisi Eş Başkanı Ş.D. tarafından 12/8/2015 tarihinde yapılan “Kürt özgürlük hareketini ve halkının meşruiyetini tanımayan bir devletin kurumlarını, yasalarını, hukukunu ve sistemini tanımıyoruz. Tüm bu işkenceci, inkarcı ve faşizan devlete karşı özsavunmamızı sağlayacağız. Bu temelde özgür yaşamı inşaa edeceğiz. şeklindeki sözde özerklik ilanına ilişkin basın açıklaması sırasında Ş.D.nin yanında yer almıştır.

22. Cumhuriyet Başsavcılığı halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçları yönünden başvurucu hakkında soruşturma başlatmıştır.

23. İfadesi alınmak istenen başvurucuya ulaşılamaması üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı, Yüksekova Sulh Ceza Hâkimliğinden (Hâkimlik) başvurucu hakkında yakalama emri düzenlenmesini istemiştir. Hâkimlik 15/8/2015 tarihinde talep doğrultusunda karar vermiştir.

24. Soruşturma kapsamında ifadeleri alınan;

i. Tanık Ş.Ş. başvurucunun güvenlik güçlerinin yaptığı operasyon sırasında barikat arkasında beklerken yaralandığını beyan etmiş,

ii. Tanık D.B. başvurucunun insanları canlı kalkan olmaya ikna etmek için ev ev gezdiği esnada nereden geldiği belli olmayan bir mermi ile yaralandığını söylemiş,

iii. Tanık Y.Ş. ise duyduğu kadarıyla başvurucunun polisle girdiği çatışmada yaralandığını ifade etmiştir.

25. Cumhuriyet Başsavcılığı 2/3/2016 tarihinde Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla başvurucunun ifadesini almıştır. Başvurucunun şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

“...Yaralandığım tarihte eski Kışla mahallesinde ikamet eden kız kardeşim [G.Ç.] ile oturmaktaydım. Gece saat 03.00 sularında Yüksekova ilçesinde yoğun silah ve patlama sesleri geldi. Bende bu seslerden dolayı uyandım ve ikametten ayrılarak sokağa çıktım ve bu esnada nerden geldiğini anlayamadığım bir şekilde vücuduma kurşun isabet etti ve bu sebeple yaralandım. Yaklaşık 3 aydır gerek Van ilinde gerekse İstanbul ilinde bir dizi operasyon geçirdim, ameliyat oldum. Aldığım narkozun etkisiyle olay gününü de tam olarak hatırlamıyorum. Fakat üzerimde ne bir silah ne de başka birşey vardı. Ben bu zamana kadar elime silah almış bir insan değilim. Sadece yasal olarak faaliyet yürüten DBP partisinde görev yapmaktayım. Olay anında nasıl vurulduğumu hatırlamıyorum... Üzerime atılı hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum. Yaralanmama sebep olan şahısların tespiti halinde bu şahıslardan şikayetçiyim...”

26. Hâkimlik, Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine 2/3/2016 tarihinde SEGBİS aracılığıyla yaptığı sorgu sonrasında başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir. Hâkimlik anılan kararı verirken silahlı terör örgütüne üye olma suçu yönünden somut delillere dayalı kuvvetli suç şüphesi altında bulunduğunu, olay tarihi ile yakalama tarihi arasında geçen süreyi, yüklenen suçun kanunda öngörülen cezasının alt ve üst sınırını, bölgenin iki ülkeye sınır konumunda olması nedeniyle başvurucunun kaçabileceği yönünde şüphe bulunmasını dikkate almıştır.

27. Sorgu sırasında hazır bulunan başvurucunun müdafileri, başvurucunun kalın bağırsağının dışarıda olması nedeniyle Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından ameliyat günü verildiğini ve Baltalimanı Hastanesinin raporuna göre tutuklanması durumunda başvurucunun yaşamının tehlikeye gireceğini ileri sürmüştür.

28. Başvurucunun tutuklama kararına yönelik itirazı yine Hâkimlikçe 10/3/2016 tarihinde reddedilmiş ve söz konusu karar başvurucuya 21/3/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.

29. Başvurucunun müdafii ile ağabeyinin talebi üzerine Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı ile bu vakıfta görevli bir doktor, başvurucu hakkında tanzim edilen tıbbi belgeler çerçevesinde bir rapor (TİHV raporu) hazırlamıştır. 26/4/2016 tarihli bu raporda;

Kolostomi (kalınbağırsak ağızlaması) bakımı ve değişiminin kişinin fiziksel ve mental yeterliliğine göre kendisine veya bakımını sağlayan kişiye eğitimli bir kişi tarafından öğretilmesi, sürecin sağlıklı işleyip işlemediğinin takip edilmesi, eğitimlerin düzenli ve yapılandırılmış olarak tekrarlanması gerektiği, ayrıca başvurucuya psikolojik ve sosyal desteğin de sağlanmasının zorunluluk olduğu,

- Başvurucunun kolundaki mevcut yaralanma, tedavi süreci ve kolunun etkili bir şekilde kullanmasını engelleyecek mevcut doku hasarı, bu hasarın giderilmesi için daha sonra gerçekleştirilecek ek cerrahi girişimlere de ihtiyaç duyulduğu, dolayısıyla kolostomi bakımını başvurucunun yapmasının mümkün olmadığı, bu bakımın uygun ve eğitimli kişilerce gerçekleştirilebilecek koşulların sağlanmasının mümkün olmadığı,

- Başvurucunun sağlık durumunun tutukluluk hâline engel teşkil ettiği ileri sürülmüştür. Sözü edilen raporda ceza infaz kurumlarındaki hangi koşulların kolostomi bakımına engel olacağı, kolostomi bakımının sağlanmasının ceza infaz kurumlarında neden sağlanamayacağı ya da başvurucunun kolundaki doku hasarının başvurucunun hareket kabiliyetini ne ölçüde etkilediği açıklanmamıştır.

30. TİV raporunda ayrıca başvurucu hakkında düzenlenen tıbbi belgelerin içeriğine de yer verilmiştir. Anılan rapora göre Hastane ve Üniversite Hastanesince düzenlenen tıbbi belgelerde başka hususlar yanında başvurucuda ateşli silah yaralanmasına bağlı kemik kırığı oluştuğundan söz edilmiştir.

31. Y.Ş. Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği 16/6/2016 tarihli ifadesinde önceki ifadesini kolluğun baskısı sonucu verdiğini ve başvurucuyu tanımadığını iddia etmiştir.

32. Cumhuriyet Başsavcılığı 16/6/2016 tarihinde, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından cezalandırılması için başvurucu hakkında Yüksekova Ağır Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) nezdinde kamu davası açmıştır. İddianamede başvurucunun PKK/KCK Yüksekova eş başkanı olduğuna, terör örgütü mensuplarını evinde barındırdığına, vatandaşları canlı kalkan olmaları için ikna etmeye çalıştığına ilişkin tanık beyanlarına yer verilmiştir.

33. Ceza Mahkemesince yapılan 29/7/2016 tarihli sorguda başvurucu; başka hususlar yanında yaralandığı sırada Kışla Mahallesi'nde olduğunu, olması gereken dört ameliyat daha bulunduğunu ve ceza infaz kurumu şartlarının buna uygun olmadığını belirterek tahliyesini istemiştir. Sorgunun yapıldığı celsede hazır bulunan başvurucu müdafilerince başvurucunun tek başına hayatını devam ettiremediği öne sürülerek başvurucunun tahliyesi istenmiş ve başvurucunun yaralanmasıyla ilgili herhangi bir soruşturmanın mevcut olup olmadığı hususunda Yüksekova Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazılması talep edilmiştir. Ceza Mahkemesi, yargılamanın esasına etki etmeyeceği gerekçesiyle müzekkere yazılmasına ilişkin talebi reddetmiş ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

34. 25/10/2016 tarihinde yapılan ikinci celsede başvurucunun müdafileri, başvurucunun bağırsaklarının vücudunun dışında olduğunu ve başvurucunun olması gereken ameliyatın on aydır geciktirildiğini iddia ederek başvurucunun tahliyesini ve başvurucunun yaralanması hakkında soruşturma yürütülüp yürütülmediği hususunda Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasını talep etmiştir. Ceza Mahkemesi anılan celsede;

i. Başvurucunu tutukluluk hâlinin devamına,

ii. Başvurucu müdafilerinin talebi doğrultusunda Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına,

iii. Başvurucunun ceza infaz kurumunda kalmasında sağlığı yönünden bir sakınca olup olmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulundan rapor aldırılması için ceza infaz kurumuna müzekkere yazılmasına karar vermiştir.

35. 29/11/2016 tarihinde yapılan üçüncü celsede başvurucu; doktorlardan duyduğuna göre bağırsaklarının birbirine yapıştığını, çok acı çektiğini ve celse nedeniyle hastaneye gidemediğini iddia etmiştir. Başvurucu ve müdafilerinin tahliye talebi Ceza Mahkemesince reddedilmiştir.

36. Ceza Mahkemesinin bilgi talebi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı 9/12/2016 tarihli yazıyla başvurucunun yaralaması ile ilgili bir soruşturma olmadığını bildirmiştir. Bu yazı 28/2/2017 tarihli celse sırasında okunmuştur.

37. Başvurucu, müdafii aracılığıyla Ceza Mahkemesine gönderdiği 9/2/2017 tarihli dilekçesinde sağlık durumuna işaret edip hayatını tek başına devam ettiremediğini, aynı koğuştaki arkadaşlarının insafına kaldığını, bağırsaklarına takılan ve uzmanlarca günde beş altı kez değiştirilmesi gereken torbanın diğer tutuklu ve hükümlülerce değiştirildiğini belirterek tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. Bu talep Ceza Mahkemesinin 17/2/2017 tarihli kararıyla reddedilmiş olup karar başvurucuya 23/2/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir (Ceza Mahkemesinin kararın tebliğ için gönderdiği yazının tarihinin tebliğ evrakına 21/2/2017 yerine 22/1/2017 olarak yazıldığı görülmüştür.). Başvurucu formunda tahliye talebinin reddedildiğinin müdafii tarafından 28/2/2017 tarihli celsede öğrenildiği belirtilmiştir.

38. Başvurucu 28/2/2017 tarihinde yapılan dördüncü celsede; ameliyat olmak için yaklaşık bir aydır sıra beklediğini, olacağı ameliyatın riskli olması nedeniyle doktorun tereddüt ettiğini, doktorun söylediğine göre donanımlı bir hastanede ameliyat edilmesi gerektiğini, olması gereken dört ameliyatın daha bulunduğunu, arkadaşlarının yardımıyla hayatta kaldığını belirterek tahliyesini talep etmiştir. Ceza Mahkemesi bazı adli kontrol tedbirlerine tabi tuttuğu başvurucunun tahliyesine ve başvurucunun yaralanmasıyla ilgili soruşturma başlatması için Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına karar vermiştir. Ceza Mahkemesince verilen tahliye kararının gerekçesi; suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, tanıkların alınan beyanları ve başvurucunun delil karartma şüphesinin ortadan kalkmış olmasıdır.

39. Yaptığı yargılama sonunda Ceza Mahkemesi 11/5/2017 tarihinde, halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçunu işlemediği gerekçesiyle sanığın beraatine ve silahlı terör örgütü üyeliği suçu nedeniyle başvurucunun 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.

40. Başvurucunun anılan karara yönelik istinaf başvurusunu inceleyen Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi (İstinaf Dairesi) eksik kovuşturma yürütüldüğü gerekçesiyle Ceza Mahkemesince verilen kararı bozmuş ve bozma kararı doğrultusunda yeniden yargılama yapılması için dava dosyasını Ceza Mahkemesine göndermiştir.

41. Bu sırada Cumhuriyet Başsavcılığı; başvurucunun barikat kurarak nöbet tuttuğu, kamu görevlilerinin ve/veya sivil vatandaşların istedikleri yere gitmek-kalmak hürriyetlerini engellediği, terör örgütü mensubu olarak bazı faaliyetler yürüttüğü iddiasıyla başvurucu hakkında devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, silahlı terör örgütü üyesi olma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kamu davası açmıştır. Ceza Mahkemesi, bu davaları mevcut dava ile birleştirmiştir.

42. Bozma sonrasındaki yargılama sonunda cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan başvurucunun beraatine karar veren Ceza Mahkemesi, başvurucu hakkında daha önce verilen kararın sadece başvurucunun müdafii tarafından temyiz edildiğini de gözeterek başvurucunun devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan neticeten 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Sözü edilen karar henüz kesinleşmemiştir.

43. Ceza Mahkemesince yapılan bütün yargılama süresince başvurucunun tutukluk hâlinin devamına ilişkin kararlara yapılan 2/8/2016 ve 29/10/2016 tarihli itirazlar, Hakkâri 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 8/8/2016 ve 11/11/2016 tarihli kararlarıyla reddedilmiştir. Başvurucunun Ceza Mahkemesinin 29/11/2016 tarihinde verdiği tutukluluk hâlinin devamına ilişkin verdiği karara müdafii aracılığıyla yaptığı 3/12/2016 tarihli itiraz hakkında bir karar verilip verilmediği tespit edilememiştir.

E. Başvurucunun Ceza İnfaz Kurumunda Tutulmasına İlişkin Süreç

44. Başvurucu 2/3/2016 tarihinde tutuklanmasının ardından Bakırköy Kapalı Kadın Ceza İnfaz Kurumuna (Kadın Ceza İnfaz Kurumu) alınmıştır.

45. İlk kabul muayenesiyle ilgili evraka Baltalimanı Hastanesince düzenlenen epikriz formuna göre başvurucunun 4/3/2016 tarihinde kontrole çağrıldığının yazılı olduğuna ilişkin not düşülmüştür.

46. Başvurucu 4/3/2016 tarihinde kontrol muayenesi için Baltalimanı Hastanesine götürülmüştür. Aynı gün başvurucu, Enfeksiyon Hastalıkları Polikliniği ile Genel Cerrahi Polikliniğinde de muayene olmuştur. Genel Cerrahi Polikliniğinde yapılan muayenede kolostominin çalıştığı görülmüş ve kapatılması açısından başvurucunun Şişli Etfal Eğitim Araştırma Hastanesine (Etfal Hastanesi) sevk edilmesinin uygun olduğu değerlendirilmiştir.

47. Başvurucu, kolostominin kapatılması açısından 9/3/2016 tarihinde götürülmek istendiği Etfal Hastanesine gitmemiştir.

48. Etfal Hastanesi 7/4/2016 tarihinde başvurucuyu Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Araştırma Hastanesi) sevk etmiştir.

49. Araştırma Hastanesinde yapılan muayene sonunda doktor, sağ koldaki yaranın tedavisi tamamlandıktan sonra kolostominin kapatılması için başvurucunun mahkûm koğuşu olan bir hastaneye sevk edilmesinin uygun olacağını değerlendirmiştir.

50. Araştırma Hastanesince düzenlenen 19/4/2016 tarihli sağlık kurulu raporunda kolostominin mevcut olup ve iyileşme sürecinde olduğu, altı ay sonra yeniden değerlendirme yapılmasının uygun bulunduğu belirtilmiştir.

51. Başvurucunun hayatını yalnız idame ettirip ettiremeyeceği, toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturup oluşturmayacağı, infazın ertelenmesi ile ilgili hükümlerin başvurucu hakkında uygulanıp uygulanamayacağı hususunda Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan (İhtisas Kurulu) rapor alınmıştır. 29/4/2016 tarihinde başvurucuyu muayene eden ve başvurucu hakkında düzenlenen tıbbi belgeleri inceleyen İhtisas Kurulu sorulan hususlar hakkında değerlendirme yapılabilmesi için başvurucuya fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezi olan bir ceza infaz kurumunda üç ay süreyle fizik tedavi ve rehabilitasyon sağlanması, ardından son durumunu gösteren sağlık kurulu raporu ile birlikte muayene edilmek üzere gönderilmesi gerektiğini 4/5/2016 tarihli raporunda belirtmiştir.

52. Başvurucu, 10/3/2016-9/6/2016 tarihleri arasında birçok kez Baltalimanı Hastanesinde muayene edilmiştir. 23/5/2016 tarihinde başvurucuyu muayene eden Baltalimanı Hastanesi El Cerrahi Polikliniği doktorları, üç ay sonrası için kontrol muayenesi önermiştir.

53. Bakanlık Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü (Genel Müdürlük) 3/6/2016 tarihli yazıyla tedavi ve rehabilitasyon için başvurucunun Menemen R Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Rehabilatasyon Ceza İnfaz Kurumu) nakledilmesini istemiştir.

54. Başvurucu, sağlık sorunları nedeniyle bir başka ceza infaz kurumuna nakledilmesine hazır olmadığını belirterek naklinin ertelenmesi için 10/6/2016 tarihinde Kadın Ceza İnfaz Kurumuna bir dilekçe vermiştir.

55. Başvurucu, 27/6/2016 tarihinde hava yolu ile Rehabilatasyon Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmiştir.

56. Başvurucu, 28/7/2016 tarihli dilekçesiyle tedavisi için Kadın Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmesini talep etmiştir.

57. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi (Atatürk Hastanesi) tarafından düzenlenen 14/7/2016 ve 28/7/2016 tarihli raporlarda başvurucunun tedavisinin Baltalimanı Hastanesinde devam edilmesinin uygun olduğu belirtilmiştir.

58. Genel Müdürlük İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği 3/8/2016 tarihli yazıda infazın ertelenmesi ile ilgili hükümlerin başvurucu hakkında uygulanıp uygulanamayacağının tespiti yönünden başlatılan usulün devam ettiğine ve İhtisas Kurulunun 4/5/2016 tarihli raporuna dikkat çekerek fizik tedaviye devam edilmesini ancak başvurucunun sağlık durumunda bir değişiklik olması hâlinde başvurucu hakkında sağlık raporu aldırılarak durumun bildirilmesini istemiştir.

59. Atatürk Hastanesince düzenlenen 31/8/2016 tarihli raporda fizik tedavinin ameliyat sonrasında yapılmasının uygun olduğu belirtilmiştir.

60. Başvurucunun kolostomi torbası sızdırması sebebiyle 7/9/2016 tarihinde yeniden takılmıştır.

61. Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen 23/9/2016 tarihli raporda fizik tedavi ve rehabilitasyon programına devam edilmemesinin uygun olduğu bildirilmiştir.

62. Atatürk Hastanesince düzenlenen 30/9/2016 tarihli sağlık kurulu raporunda başvurucu hakkında tanzim edilen sağlık raporlarındaki tespitlere işaret edilerek başvurucunun tedavisine Baltalimanı Hastanesinde devam edilmesinin uygun olduğu belirtilmiştir.

63. Ceza Mahkemesi Rehabilitasyon Ceza İnfaz Kurumuna yazdığı 30/9/2016 tarihli yazı ile başvurucunun sağlık durumu itibarıyla ceza infaz kurumu koşullarında kalıp kalamayacağı hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor aldırılmasını talep etmiştir.

64. Rehabilitasyon Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu süre zarfında fizik tedavi ve rehabilitasyon hizmeti alan başvurucu 1/7/2016 ve 11/8/2016 tarihlerinde Menemen Devlet Hastanesinden; 14/7/2016, 28/7/2016, 31/8/2016, 7/9/2016 ve 30/9/2016 tarihlerinde ise Atatürk Hastanesinden sağlık hizmeti almıştır. Rehabilaston Merkezi, Rehabilitasyon Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne yazdığı 28/6/2016, 12/7/2016, 8/8/2016, 15/8/2016, 29/8/2016 ve 16/9/2016 tarihli yazılarla başvurucunun sağlık kuruluşlarına Rehabilitasyon Ceza İnfaz Kurumuna ait ring aracıyla götürülebileceğini bildirmiştir.

65. Başvurucu, tutma koşullarıyla ilgili olarak İzmir Valiliği İnsan Hakları Kurulu Cezaevi ve Gözaltı Birimleri İzleme Komisyonuna (Komisyon) başvuru yapmıştır. Komisyon üyeleriyle görüşmesi sırasında başvurucu; başka hususlar yanında tutuklu olması nedeniyle yapılması gereken ameliyatların yapılamadığını, tek başına ihtiyaçlarını karşılayamadığını, enfeksiyon kaptığını ve tek kişilik bir odada kaldığını iddia etmiştir.

66. Atatürk Hastanesinin 30/9/2016 tarihli raporuna istinaden başvurucunun fizik tedavisi sonlandırılmış ve başvurucu 10/10/2016 tarihinde hava yolu ile Kadın Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmiştir.

67. Başvurucu 14/10/2016 tarihinde Baltalimanı Hastanesinde muayene edilmiştir. Muayene sonrasında kolostomisinin kapatılmasında tıbbi açıdan sakınca olmadığı belirtilerek altı ay sonrası için kontrol muayenesi önerilmiştir.

68. Başvurucu 17/10/2016 tarihli dilekçesi ile kolostomisinin 25/10/2016 tarihli celse sonrasında kapatılmasını istemiştir.

69. 20/10/2016 tarihinde Baltalimanı Hastanesine sevk edilmek istenen başvurucu gitmek istememiştir.

70. Ok Meydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Polikliniğinde yapılan muayene sonrasında kolonoskopi (kalınbağırsağın teknik araçlar yardımıyla incelenmesi) ve batın BT (karnın bilgisayarlı tomografi ile görüntülenmesi) tetkikleri istenmiş ancak randevu alınmasındaki yoğunluk nedeniyle randevu alınamamıştır.

71. Ceza Mahkemesi Kadın Ceza İnfaz Kurumuna gönderdiği 25/10/2016 tarihli yazı ile İhtisas Kurulu raporunda belirtilen üç aylık sürenin geçtiğine işaret ederek İhtisas Kurulundan başvurucunun durumu ile ilgili yeniden rapor aldırılmasını istemiştir.

72. Araştırma Hastanesinden batın BT için 8/11/2016 tarihine, kolonoskopi için 29/11/2016 tarihine randevu alınmıştır.

73. Başvurucu 4/11/2016 tarihinde İstanbul Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde (Ruh Sağlığı Hastanesi) muayene edilmiştir. Muayene sonrasında başvurucuya birkaç ilaç reçete edilmiştir.

74. 8/11/2016 tarihinde batın BT çekimi yapılmıştır.

75. Araştırma Hastanesi 22/11/2016 tarihli sağlık kurulu raporu ile başvurucunun Ruh Sağlığı Hastanesinin Adli Psikiyatri Bölümüne sevkini uygun bulmuştur.

76. Başvurucu, yargılandığı davanın 29/11/2016 tarihli celsesini gerekçe göstererek aynı tarihte kolonoskopi işlemi yaptırmak istememiştir.

77. Başvurucu 30/11/2016 ve 23/12/2016 tarihlerinde Ruh Sağlığı Hastanesinde muayene edilmiştir.

78. Başvurucuyu 2/12/2016 ve 12/12/2016 tarihlerinde yeniden muayene eden ve başvurucu hakkında düzenlenen tıbbi belgeleri inceleyen İhtisas Kurulu 19/12/2016 tarihli raporunda fizik tedavi ve rehabilitasyon programı, tedavi ve önerilen aralıklarla kontroller sağlanırsa başvurucunun ceza infaz kurumu şartlarında kalmasında sağlığı yönünden herhangi bir sakınca olmadığını belirtmiştir.

79. Başvurucu kolonoskopi randevusuna gitmek istemediği için Araştırma Hastanesinden 30/12/2016 tarihi için yeni bir randevu alınmıştır.

80. 30/12/2016 tarihinde kolonoskopi işlemi yapılmış ve işlem sonucuna göre kontrastlı kolon grafisi çekilmesi önerilmiştir.

81. Başvurucu 3/1/2017 tarihinde Araştırma Hastanesinde muayene edilmiş vekontrastlı kolon grafisi için 2/2/2017 tarihine randevu verilmiştir.

82. Kadın Ceza İnfaz Kurumunda görevli doktor tarafından hazırlandığı değerlendirilen 23/1/2017 tarihli tıbbi kanaat raporunda başvurucunun daha önce geçirdiği ameliyatlar nedeniyle günlük yaşamını sürdürmesine engel herhangi bir sağlık sorununun bulunmadığı belirtilmiştir.

83. Bağcılar Toplum Sağlığı Merkezinden geçici görevle gelen doktor A.A. kolonoskopi çekimi yapılması ve kolostomisinin kapatılması için başvurucuyu 24/1/2017 tarihinde Ok Meydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Servisine sevk etmiştir.

84. Başvurucu 25/1/2017 tarihinde Ok Meydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde muayene edilmiş ve kolonoskopi yapılmak üzere başvurucuya 27/1/2017 tarihi için randevu verilmiştir.

85. 27/1/2017 tarihinde kolonoskopi işlemi yapılmıştır.

86. Başvurucu 2/2/2017 tarihli çift kontrastlı kolon grafisi randevusuna kendi isteğiyle gitmemiştir.

87. 9/2/2017 tarihinde Ok Meydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Polikliniğinde yapılan muayene sonucunda başvurucuya ameliyat önerilmiş fakat başvurucu kabul etmemiştir.

88. Başvurucuya tutuklu kaldığı süre zarfında belli zamanlarda onar günlük kolostomi pansumanı için yirmi eldiven ve on spanç verilmiştir.

89. Rehabilitasyon Ceza İnfaz Kurumunun yaptığı bazı yazışmalardan anılan ceza infaz kurumunun kapalı kısmının rehabilitasyon hizmeti vermekte olduğu, tam teşekküllü bir fiziyoterapi odasının bulunduğu, sağlık durumu nedeniyle öz bakım becerilerini yerine getiremeyen tüm hükümlü/tutukluların bu ihtiyaçlarının hasta bakıcılar tarafından yerine getirildiği ve başvurucunun Rehabilitasyon Ceza İnfaz Kurumundaki bir ünitede iki tutuklu/hükümlü ile birlikte kaldığı öğrenilmiştir.

90. Başvurucunun tutuklu kaldığı süre zarfında başvurucu tarafından veya başvurucu adına başvurucunun sağlık sorunlarıyla ilgili birçok kamu ve özel tüzel hukuk tüzel kişilerine müracaatlarda bulunulmuştur.

91. Kadın Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı, çağrılmasına rağmen 23/11/2016 ve 28/11/2016 tarihlerinde sayım için ortak alana gelmediği gerekçesiyle başvurucuya -sağlık sebeplerinden dolayı sayıma kalkamadığını ve herhangi bir art niyetinin de bulunmadığını gözeterek- aynı olayın tekrarlanmaması için kınama cezası vermiştir. 28/11/2016 tarihli eylemle ilgili disiplin cezasının 17/1/2017 tarihi itibarıyla kaldırılmasına 20/2/2017 tarihinde karar verilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

92. İlgili hukuk için bkz. Ahmet Şenol ve diğerleri, B. No: 2014/16947, 22/2/2018, §§ 44, 47-49; Temur Eskibağ ve Mehmet Rıza Eskibağ, B. No: 2014/5098, 20/12/2017, § 45; Mehmet Mustafa Ekinci, B. No: 2014/17113, 9/11/2017, §§ 45-47; Civan Boltan, B. No: 2014/5324, 30/10/2018, §§ 33-40.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

93. Mahkemenin 12/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

94. Başvurucu; güvenlik güçlerinin yerleşim biriminde vatandaşların üzerine ağır silahlarla rastgele ateş ettiğini, güvenlik güçlerince icra edilen operasyon sırasında üçüncü kişilerin zarar görmemesi için gerekli önlemlerin alınmadığını, operasyonun kamera kaydına alınmadığını, olay yerinde cankurtaran bulundurulmadığını, bu nedenle sağlık bilgisi olmayan kişiler tarafından hastaneye götürüldüğünü, Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadesinde ve Hâkimlikçe yapılan sorgusunda yaralanmasıyla ilgili şikâyetini açıkça dile getirmesine rağmen konuyla ilgili bir soruşturma yürütülmediğini, Cumhuriyet savcısının ön yargılı olarak sadece kolluk görevlilerinin tutanaklarına göre hareket ettiğini (Yaralanma hakkında bir soruşturma yürütülmediği iddiası karşısında burada neyin kastedildiği anlaşılamamıştır.), güvenlik güçlerince gerçekleştirilecek operasyonlar sırasında üçüncü kişilerin zarar görmesini önleyecek ve operasyonların kamera kaydına alınmasını zorunlu kılacak hukuki düzenlemeler bulunmadığını belirterek yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğini öne sürmüştür.

95. Başvurucu, yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine yönelik iddiaları dile getirirken yürütülmesi gereken ceza soruşturması kapsamında yaralanmasının ardında ırkçı ve ayrımcı bir amacın bulunup bulunmadığının da araştırılması gerektiğine işaret etmiştir. Anılan iddiasını desteklemek amacıyla başvurucu; siyasal aidiyeti nedeniyle, kendisini tanımayan kişilerin işkence altında alındığını öne sürdüğü ifadelerine istinaden ve sağlık durumu gözetilmeden tutuklandığını; mensup olduğu siyasi partinin düzenlemiş olduğu etkinliklere katılması, barış girişimleri ve özerklik açıklaması sırasında hazır bulunması gibi hususların tutuklama gerekçesi yapıldığını iddia etmiştir.

96. Başvurucu ayrıca; yaralanması hakkında soruşturma yürütülmemesi, yargılandığı kamu davasında da olayı aydınlatacak herhangi bir delil toplanmaması ve güç kullanan güvenlik güçlerinin soruşturmaya hâkim olması nedenleriyle yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

97. Başvurucu son olarak; yaralanması hakkında soruşturma yürütülmemesi, siyasal aidiyetine istinaden âdeta suçlu ilan edilmesi ve kolluk görevlilerince düzenlenen tutanakların sorgusuz sualsiz doğru kabul edilmesi nedeniyle yaşam hakkıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

98. Bakanlık görüşünde; hakkında yürütülen ceza soruşturması kapsamında yaralandığını başvurucunun dile getirdiği, ayrıca ve açıkça Cumhuriyet Başsavcılığına yaralanma olayıyla ilgili başvuru yapılmadığı, Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadesi sırasında başvurucunun nasıl yaralandığını hatırlamadığını beyan ettiği belirtilmiştir.

99. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; yaralanması hakkında soruşturma makamlarının kendiliğinden soruşturma başlatmakla yükümlü olduğunu, mağdurlara suç duyurusunda bulunma yükümlülüğünün yüklenemeyeceğini, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında yaralanmasıyla ilgili şikâyetini açıkça dile getirdiğini, Cumhuriyet Başsavcılığının Ceza Mahkemesine gönderdiği yazıyla ortada bir soruşturma bulunmadığını bildirdiğini, bunun üzerine Ceza Mahkemesinin soruşturma başlatılması için Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazdığını, hakkında yürütülen ceza yargılamasının devam ettiğini, aleyhe bozma yasağı olmasına rağmen İstinaf Dairesinin Ceza Mahkemesince verilen kararı aleyhine bozduğunu ve hakkında yürütülen yargılama sürecinin ayrımcı tutum ve ön yargının ifadesi olduğunu belirtip başvuru formunda dile getirdiği iddiaları tekrar etmiştir.

2. Değerlendirme

a. Uygulanabilirlik ve İncelemenin Kapsamı Yönünden

100. Bir başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenebilmesi için gerekli şartlardan biri de doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesidir ancak ölümün gerçekleşmediği bazı durumlarda yaşam hakkı çerçevesinde inceleme yapmak mümkündür (Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20). Gerçekten Anayasa Mahkemesi başvurucunun ölmediği birçok başvuruyu başvurulara konu olayın koşullarını da dikkate alarak yaşam hakkı kapsamında incelemiştir. İncelenen başvurular arasında güvenlik güçlerinin silahlı güç kullanması sonucu meydana gelen yaralanma olayı (Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017) bulunduğu gibi başvurucunun hayati tehlike geçirmesiyle sonuçlanan ve üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen silahlı saldırı olayı (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017) da bulunmaktadır.

101. Somut olayda başvurucunun nasıl yaralandığını ortaya koyan somut bir bilgi ve belge bulunmaktadır fakat başvurucunun silahla yaralandığı ve olay nedeniyle hayati tehlike geçirdiği sabittir. Bu nedenle Anayasa'nın yaşam hakkını güvence altına alan 17. maddesinin somut başvuruya uygulanabilir olduğu değerlendirilmiştir.

102. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın özü, başvurucunun yaralanması olayı hakkında ceza soruşturması başlatılmadığına ve böylelikle yaşam hakkının etkili soruşturma yürütme yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkindir. Bu nedenle etkili başvuru hakkı yönünden ayrı bir inceleme yapılmamıştır. Ayrıca başvurucu, yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine yönelik şikâyetlerini dile getirirken hakkında verilen tutuklama kararından da söz edip yaralanmasının ardında ırkçı ve ayrımcı bir amacın bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiğini öne sürse de anılan iddiaların dile getirilme biçimi gözetilerek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Son olarak ifade etmek gerekir ki başvuru dosyasında başvurucunun yaralanması olayı hakkında soruşturma başlatılmamasının sebebini ortaya koyan bilgi ve belge bulunmadığından yaşam hakkıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasını incelemek mümkün olmamıştır.

103. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.

104. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Devletin temel amaç ve görevleri... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

105. Daha önce de ifade edildiği gibi başvurucunun nasıl yaralandığını ortaya koyan somut bilgi ve belge bulunmamaktadır. Nitekim Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadesinde güvenlik güçlerince gerçekleştirilen herhangi bir operasyondan söz etmeyen ve nasıl yaralandığını hatırlamadığını beyan eden başvurucu, yaptığı başvuruda güvenlik güçlerince açılan ateş sonucu yaralandığını düşündüğünü söylemiş ve yaralanmasına neden olan kişiler hakkında soruşturma başlatılmamasından yakınmıştır. Bu bakımdan yaşam hakkı kapsamında yapılacak inceleme, zorunlu olarak yaşam hakkının usul boyutuyla sınırlı olacaktır.

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

106. Bakanlık görüşünde ileri sürülen görüşler dikkate alındığında öncelikle başvuruda başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin kabul edilebilirlik kriteri yönünden eksiklik bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir.

107. Somut olayda başvurucunun yaralanması olayı hakkında herhangi bir ceza soruşturması yürütülmemiştir (bkz. §§ 20, 36) ancak konuyla ilgili ayrı bir suç duyurusunda bulunmasa da başvurucu, Türk hukukuna göre ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davası açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmakla yükümlü olan Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadesi sırasında yaralanmasına neden olan kişiler hakkındaki şikâyetini açıkça dile getirmiştir. Bu bakımdan başvurucunun yarasının niteliği de gözetildiğinde mevcut başvuru, başvurucunun isnat olunan suçları işlemediğini kanıtlamak için işkence ve kötü muameleye maruz kaldığını bir savunma argümanı olarak kullanması ve soruşturma makamlarını harekete geçirmek ayrı bir başvuru yapmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının kabul edilemez bulunduğu Mehmet Sedat Aban (B. No: 2014/12912, 12/1/2017, §§ 23-32) başvurusu ile sulh ceza hâkimliğine ve Cumhuriyet savcılığına verilen dilekçelerde kötü muamele iddialarının tutukluluk hâlinin sona ermesini gerektiren nedenlerden biri olarak açıklanması, kötü muameleye ilişkin ifadelerin yeterince somutlaştırılmaması, kötü muamele iddialarını destekleyen herhangi bir verinin başvuru dosyasına yansımaması ve başvuranın bireysel başvurudan önce şikâyetlerini usulüne uygun şekilde yetkili mercilere iletmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının kabul edilemez bulunduğu Bayram Öz (B. No:2016/41871, 3/6/2020, §§ 22-32) başvurusundan bariz bir şekilde farklıdır. Bu sebeple başvurucunun Cumhuriyet Başsavcılığına yaralanmasına neden olan kişiler hakkında soruşturma yürütülmesi için ayrı bir başvuru yapması gerekmediği sonucuna varılmıştır.

108. Öte yandan başvurucunun, yaralanmasına ilişkin şikâyetini Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği 2/3/2016 tarihli ifadesinde dile getirmesine rağmen yaralanmasına neden olanlar hakkında soruşturma yürütülmediğine ilişkin başvuruyu 30/3/2017 tarihinde yaptığı dikkate alındığında başvurunun süresinde olup olmadığının da incelenmesi gerekir.

109. Tıpkı soruşturmada ilerlemenin olmadığı veya soruşturmanın artık etkisiz bir hâl aldığı durumlarda yapılması gerektiği gibi başvurucunun yetkili makamlara müracaat etmesine rağmen kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları -veya somut başvuruda olduğu gibi yaşam hakkı kapsamında incelenmesi mümkün olaylar- hakkında soruşturmanın başlatılmadığı durumlarda da gerekli özeni göstererek ihlal iddiaları çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunmalıdır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 77). Zira zaman geçtikçe delillerin kaybolma veya bozulma ihtimali artmakta, gerçeklerin ortaya çıkması zorlaşmaktadır.

110. Bununla birlikte şikâyeti yetkili makamlara iletmenin imkânsız veya önemli ölçüde güç olduğu durumlar -ki bu durumların neler olduğu her başvuruda olay ve olgular ile başvurucunun tutumu nazara alınarak ayrıca değerlendirilmelidir- mevcutsa başvurucuların özen yükümlülüğünün ancak bahse konu durumların sona ermesinden itibaren başlayacağı kabul edilmelidir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B. No: 2014/15732, 24/1/2018, § 85) .

111. Başvuruya konu olayda şikâyetini dile getirmesinden sonra yaralanmasına neden olan kişiler hakkında soruşturma başlatılıp başlatılmadığı konusunda bilgisi olmayan başvurucu, müdafileri aracılığıyla kendisini yargılayan Ceza Mahkemesinden bu konuda Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasını talep etmiştir (bkz. § 34). Anılan talebe istinaden yazılan müzekkereye Cumhuriyet Başsavcılığı, böyle bir soruşturma olmadığı yönünde bilgi vermiştir. Başvurucu sözü edilen bilgiyi 28/2/2017 tarihli celsede öğrenmiştir. Bu nedenle başvurucunun, yaralanmasına neden kişiler hakkında soruşturma yapılıp yapılmadığını öğrenmek için gerekli özeni gösterdiği ve başvurunun süresinde olduğu kanaatine varılmıştır.

112. Açıklanan gerekçelerle, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve başka bir kabul edilemezlik nedeni tespit edilemeyen yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

113. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Yürütülecek bu soruşturmanın temel amacı yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını, kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 54).

114. Yaşam hakkının usul boyutunun yani etkili soruşturma yükümlülüğünün gerektiği gibi yerine getirilmemesi durumunda devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığının tam olarak tespit edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle soruşturma yükümlülüğü, devletin Anayasa'nın 17. maddesi kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini oluşturmaktadır (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).

115. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu ölüm meydana gelmiş ise yürütülmesi gereken soruşturma şüphesiz ceza soruşturmasıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

116. Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57),

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

117. Başvuru konusu olayda başvurucunun yaralanmasından aynı gün haberdar olan Cumhuriyet Başsavcılığı, bu konuda herhangi bir soruşturma başlatmamıştır. Başvurucunun, aleyhinde yürütülen soruşturma kapsamında verdiği 2/3/2016 tarihli ifadesinde yaralanmasına neden kişiler hakkında şikâyetçi olduğunu açıkça belirtmesi de sonucu değiştirmemiştir. Oysa başvurucunun yaralanmasını çevreleyen koşulların ve negatif yükümlülüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti için soruşturma yürütülmesi anayasal bir zorunluluktur.

118. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

119. Başvurucu, sağlık durumuna rağmen tutuklanması ve ceza infaz kurumlarındaki tutma koşulları nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini öne sürmüştür. Bu iddiasıyla bağlantılı olarak başvurucu;

i. Doktor tarafından verilen istirahat raporuna ve tedavisinin devam etmesine rağmen sedye üzerinde katıldığı sorgu sonrasında tutuklandığını, bu hususun sorgu tutanağına yazılmadığını, tutuklama yerine adli kontrol tedbirlerinin uygulanması yoluna da gidilmediğini,

ii. İhtisas Kurulunun 4/5/2016 tarihli raporunda belirttiği üç aylık süreye riayet edilmediğini, İhtisas Kuruluna zamanında sevk edilmediğini,

iii. TİHV raporunda sağlık durumunun tutuklu kalmasına kesin engel teşkil ettiği belirtilmesine rağmen söz konusu raporun tutukluluğun sonlandırılması için dikkate alınmadığını, Adli Tıp Kurumunun yürütmeye bağlı bir kurum olduğunu ve bağımsız olmadığı gibi tarafsız da olmadığını, İhtisas Kurulunda kendisinin sağlık problemlerini kavrayabilecek uzmanlığa sahip yalnızca bir iki doktor bulunduğunu, Adli Tıp Kurumu üyeleri arasında Fetullahçı Terör Örgütüne (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanmasına (PDY) üye olduğu iddiasıyla görevden uzaklaştırılan kişiler olduğunu,

iv. Baltalimanı Hastanesinde tedavi görmesi gerektiğine ilişkin raporlara rağmen tedavi altına alınmadığını ve tutukluluk durumunun devam ettirildiğini,

v. Tutuklu kaldığı süre zarfında tekerlekli sandalye kullandığını, bir kolunu kullanamadığı için ihtiyaçlarını tek başına gideremediğini, sürekli başkalarına muhtaç kaldığını, kendisine yardımcı olabilecek bir sağlık görevlisi veya infaz koruma memuru görevlendirilmediği gibi ailesinden birinin de kendisine refakat etmesine icazet verilmediğini,

vi. Tedavi sürecinin geciktirildiğini,

vii. Soğuk ve sağlıksız koşullarının düzeltilmesine, bağırsaklarının dışarıda olması sebebiyle kendisine bulaşabilecek virüslere karşı önlem alınmasına ve sıcak tutulmasına ilişkin taleplerine ceza infaz kurumunca yanıt verilmediğini,

viii. Bağırsak torbasını kapatması için sargı bezi kullanmasına rağmen kendisine makas verilmediğini, makasın her seferinde saatlerce bekletilerek kendisine verildiğini,

ix. Duş almasına yardımcı olunmadığını, başka tutukluların yardımıyla duş alabildiğini,

x. Yakınmalarına ceza infaz kurumunda görevli doktorların gereken önemi vermediğini,

xi. Sağlık kuruluşlarına sevk edildiğinde hasta nakil aracı yerine ring aracıyla getirilip götürüldüğünü,

xii. Doktorlar tarafından dile getirilen bir an önce ameliyat olması gerektiğine, ameliyat sonrasında tekrar ceza infaz kurumuna gönderilmesi durumunda enfeksiyon kapabileceğine ve yaşamsal tehlikesinin bulunduğuna ilişkin hususları Ceza Mahkemesine bildirmesine rağmen herhangi bir tedbire başvurulmadığını,

xiii. Ayağa kalkamadığı bilinmesine rağmen sayımda ayağa kalkmadığı gerekçesiyle hücre hapsi cezası verildiğini ancak cezanın daha sonra geri çekildiğini,

xiv. Hayatını tek başına sürdürememesine ve tutma koşulları nedeniyle ameliyatının yapılmamasına rağmen tahliye taleplerinin ve tutukluluğunun devamına ilişkin kararlara yaptığı itirazların reddedildiğini,

xv. Ceza infaz kurumunda sağlığı açısından yeterli ve etkili beslenemediği,

xvi. İnfazın ertelenmesiyle ilgili hükümlerin kendisi hakkında uygulanmadığını,

xvii. Sağlık durumu nedeniyle tutuklamayı engelleyen veya böyle durumlarda adli kontrol hükümlerinin uygulanmasını önceleyen hukuki bir düzenlemenin bulunmadığını iddia etmiştir.

120. Bakanlık görüşünde; tıbbi yardım sağlama yükümlülüğünün yerine getirildiği, rahatsızlığının ceza infaz kurumu yetkililerinin kasıtlı uygulamalarından kaynaklanan nedenlerle kötüleştiğine ve bu nedenlerle doğal olarak özgürlükten yoksun bırakılma nedeniyle ortaya çıkan ızdırap ve acının ötesinde bir ızdırap ve acıya maruz kaldığı yönünde başvurucunun bir delil ortaya koymadığı, tedavi veya kontrollerinin ihmal edilmesi nedeniyle hastalığının ilerlediği yönünde bir tespit bulunmadığı, gerekli tıbbi tedavilerin yapılmasının yanı sıra tedavi gereksinimleri gözönünde bulundurularak farklı ceza infaz kurumlarına naklinin sağlandığı ve hastalığı nedeniyle ceza infaz kurumunda tutulmasının başvurucunun sağlığı ve fiziksel bütünlüğü üzerinde olumsuz bir etki yaratması ihtimaline karşı kamu otoritelerinin gerekli özeni göstererek tüm tedbirleri aldığı belirtilerek kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca Bakanlık görüşünde ağır seyreden sağlık durumuna rağmen siyasi aidiyeti nedeniyle tutuklandığını iddia eden başvurucunun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141 vd. maddelerine istinaden tazminat davası açtığına dair bilgi ve belge sunmadığı belirtilmiştir.

121. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; Bakanlık görüşünde ifade edilen hususların bağırsaklarının vücut içine alınmasıyla veya tekerlekli sandalyede ve kolunu kullanamayacak durumda olmasıyla ilgili olmadığını, ceza infaz kurumunda tutulması nedeniyle bağırsak ameliyatının yapılamadığını, yapılan tüm tedavilerin parçalanan koluyla ilgili olduğunu ve tahliye olmasından sonra ameliyat olduğunu öne sürmüştür.

2. Değerlendirme

122. Tutuklu veya hükümlü olan başvurucuların sağlık durumlarının tahliyeyi/infazın durdurulmasını gerektirdiğine, ceza infaz kurumlarının koşullarının sağlık durumlarına uygun olmadığına ya da tutuldukları süre zarfında kendilerine sunulan sağlık hizmetlerinin yeterli olmadığına yönelik şikâyetlerinin kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerekir. Anılan şikâyetlerin incelenmesi sırasında yararlanılan genel ilkeler pek çok kararda belirtilmiştir (birçok karar arasından bkz. Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, §§ 56-66; Sabri Kaya, B. No: 2014/8482, 29/6/2016, §§ 49-62; Ergin Aktaş, B. No: 2014/14810, 21/9/2016, §§ 68-80; Hayati Kaytan, B. No: 2014/19527, 16/11/2016, §§36-45).

123. Sözü edilen genel ilkeler uyarınca başvurucunun kötü muamele yasağının ihlal edildiğine yönelik şikâyetleri üç başlık altında incelenmiştir.

a. Sağlık Durumunun Ceza İnfaz Kurumunda Tutulmasına Kesin Olarak Uygun Olmamasına Rağmen Başvurucunun Tutukluluğunun Devam Ettirildiğine İlişkin İddia Yönünden

124. Anayasa, tutuklu bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için devlete genel bir zorunluluk getirmemektedir. Bununla birlikte tutukluların var olan rahatsızlıklarından kaynaklanan acılarının yetkililerin sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma yönünden bir risk doğması hâlinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlali söz konusu olabilir (Fatih Hilmioğlu, B. No: 2014/648, 18/9/2014, § 66).

125. Tutuklu başvurucuların sağlık durumlarının ceza infaz kurumlarında tutulmalarına kesin olarak uygun olmadığına yönelik iddialarının incelenebilmesi için tutukluluk durumunun sona erdirilmesi amacıyla hukuk sisteminde mevcut yargısal yolların tüketilmesi ve anılan yargısal yollar kapsamında verilen nihai kararların öğrenilmesinden itibaren otuz içinde bireysel başvuru yapılması gerekir (Bu değerlendirmeler tutma koşulları yönünden geçerli değildir.) zira başvurunun yapılmasındaki temel amaç tahliyenin sağlanmasıdır.

126. Başvuru konusu olayda 28/2/2017 tarihinde tahliye edilen başvurucu, tutukluluğunun sona erdirilmesi amacıyla en son 9/2/2017 tarihinde tahliye talep etmiştir. Başvurucunun müdafii aracılığıyla yaptığı bu talep Ceza Mahkemesinin 17/2/2017 tarihli kararıyla reddedilmiş, anılan karar da başvurucuya 23/2/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir (bkz. § 35). Tahliye talebinin reddine ilişkin karar başvurucunun müdafii tarafından 28/2/2017 tarihli celsede öğrenilse de bireysel başvuruda başvuru süresinin başlangıcı, ihlalin -başvurucu ve/veya vekili olması fark etmeksizin hangisi tarafından öğrenilirse öğrenilsin- ilk öğrenilme tarihinden itibaren başlamaktadır (Kadir Turgut, B. No: 2014/4985, 6/7/2017, § 25).

127. Ceza Mahkemesinin 17/2/2017 tarihli kararının başvurucuya 23/2/2017 tarihinde tebliğ edildiği dikkate alındığından otuz günlük başvuru süresinin son günü, araya hafta sonunun girmesi nedeniyle 27/3/2017'dir. Bu nedenle 30/3/2017 tarihinde dile getirilen ihlal iddiasının süre aşımı nedeniyle incelenemeyeceği sonucuna varılmıştır.

128. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun sağlık durumunun ceza infaz kurumunda tutulmasına kesin olarak uygun olmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Sağlanan Tıbbi Bakımların Yetersiz Olduğuna İlişkin İddia Yönünden

129. Başvurucu; Baltalimanı Hastanesinde tedavi görmesi gerektiğine ilişkin raporlara rağmen tedavi altına alınmadığını, ceza infaz kurumunda görevli doktorların yakınmalarına gereken önemi vermediklerini, tedavi sürecinin geciktirildiğini, bağırsak torbasını kapatması için sargı bezi kullanmasına rağmen kendisine makas verilmediğini ya da makasın her seferinde saatlerce bekletilerek kendisine verildiğini iddia etmiştir.

130. Gerek Kadın Hastanesinde gerek Rehabilitasyon Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı süre zarfında başta Baltalimanı Hastanesi olmak üzere birçok sağlık merkezinde tedavi gören başvurucu, kolostomisi kapatılacak olmasına rağmen 9/3/2016 tarihinde Etfal Hastanesinde yapılacak muayeneye ve daha sonraki bir tarihte kontrastlı kolon grafisi randevusuna gitmemiş; Ok Meydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Polikliniğince yapılan ameliyat önerisini de kabul etmemiştir.

131. Bundan başka başvurucu, tutukluların tıbbi muayene ve tedavileri ile ilgili işlem ve ihmallerine yönelik şikâyetleri incelemekle görevli infaz hâkimliğine yakındığı hususlarla ilgili başvuru yaptığına ilişkin bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamıştır.

132. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

133. Somut olayda başvurucu, hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuru yapmıştır.

134. Açıklanan gerekçelerle sağlanan tıbbi bakımların yetersiz olması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Ceza İnfaz Kurumlarındaki Tutma Koşullarının Başvurucunun Sağlık Durumuna Uygun Olmadığına İlişkin İddia Yönünden

135. Başvurucu, ayağa kalkamadığı bilinmesine rağmen sayımda ayağa kalkmadığı gerekçesiyle hücre hapsi cezası verildiğini ancak cezanın daha sonra geri çekildiğini ileri sürse de başvurucuya verilen ve sonradan geri çekilen herhangi bir hücre cezası tespit edilememiş; başvurucu da iddiasını doğrulayıcı herhangi bir belge sunmamıştır.

136. Başvurucunun sağlanan tıbbi bakımların yetersiz olduğuna ilişkin şikâyetinin incelenmesindeki değerlendirmeler başvurucunun tutulduğu ceza infaz kurumlarında tutma koşullarıyla ilgili yakınmaları için de geçerlidir. Çünkü başvurucu, infaz hâkimliğine yakındığı hususlarla ilgili başvuru yaptığına ilişkin herhangi bir bilgi ve belge sunmamıştır.

137. Açıklanan gerekçelerle ceza infaz kurumlarındaki tutma koşullarının başvurucunun sağlığına uygun olmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Kötü Muamele Yasağıyla Bağlantılı Olarak Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

138. Başvurucu, sağlık koşulları nedeniyle infazın ertelenmesi yönünden hükümlü ve tutuklular arasında bir ayrım olduğunu belirtip AİHM'in Gülay Çetin/Türkiye (B. No: 44084/10, 5/3/2013) kararındaki konuya ilgili tespitlerin mevcut başvuru için de geçerli olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ve kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

139. Bakanlık görüşünde başvurucunun anılan ihlal iddiaları yönünden görüş bildirilmemiştir.

2. Değerlendirme

140. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ihlal iddialarının kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesi kapsamında incelenmesinin yeterli olduğu değerlendirilmiştir.

141. Başvurucunun sağlık durumunun ceza infaz kurumunda tutulmasına kesin olarak uygun olmamasına rağmen tutukluluk hâlinin devam ettirildiği iddiası yönünden başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır. Bu nedenle anılan ihlal iddiasıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

142. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

143. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 400.000 TL maddi tazminat ile 1.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

144. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

145. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

146. İncelenen başvuruda başvurucunun yaralanması olayı hakkında ceza soruşturması başlatılmaması nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Cumhuriyet Başsavcılığının başvurucunun yaralanması karşısında hareketsiz kalmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

147. Bu durumda yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre yapılması gerekenlere hükmedilmelidir. Bu sebeple kararın bir örneğinin başvurucunun yaralanması olayı hakkında ceza soruşturması başlatılması için Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

148. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 54.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

149. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

150. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Başvurucunun sağlık durumunun ceza infaz kurumunda tutulmasına kesin olarak uygun olmamasından dolayı kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Sağlanan tıbbi bakımların yetersiz olmasından dolayı kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Ceza infaz kurumlarındaki tutma koşullarının başvurucunun sağlık durumuna uygun olmamasından dolayı kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişki iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için başvurucunun yaralanması olayı hakkında ceza soruşturması başlatılmak üzere Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 54.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

OKAN GÖÇER BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/29596)

 

Karar Tarihi: 13/1/2021

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucu

:

Okan GÖÇER

Vekili

:

Av. Emine EREL SAVGA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kamuoyunda Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen protesto gösterileri kapsamında kolluk görevlilerinin haksız güç kullanması sonucunda yaşamsal tehlike doğacak şekilde yaralanma meydana gelmesi ve bu olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının, gösteriye hukuka aykırı ve ölçüsüz bir biçimde müdahale edilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 11/7/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, kamuoyunda Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen protesto gösterileri kapsamında 1/6/2013 tarihinde saat 14.00-15.30 sıralarında Meşrutiyet Caddesi üzerinden Galatasaray Meydanı'na doğru yürüyen kalabalığa katılmıştır. İddiasına göre başvurucu, henüz Meşrutiyet Caddesi'nde iken bir biber gazı kapsülünün başına isabet etmesi sonucu ağır yaralanmış ve yolların kapalı olması nedeniyle cankurtaranın olay yerine ulaşamaması üzerine arkadaşlarının yardımıyla Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürülmüştür. Başvurucu acil olarak ameliyata alınmıştır. 1/6/2013-19/6/2013 tarihleri arasında Yoğun Bakım ve Acil İleri Bakım Servislerinde tedavi gören başvurucu 19/6/2013 tarihinde Beyin Cerrahisi Servisine alınmış, 21/6/2013 tarihinde ise taburcu edilmiştir. Hastane tarafından tanzim edilen 17/2/2014 tarihli engelli sağlık kurulu raporu'a göre frontal bb sendromu, epilepsi, post travmatik stres bozukluğu ve sol total işitme kaybı teşhisi konulan başvurucunun tüm vücut fonksiyon kaybı (engellilik) oranı %84'tür. Hakkında düzenlenen tıbbi belgelere göre başvurucu, başına yakın mesafeden isabet eden ve künt travma yaratan ateşli silah yarasıyla saat 15.40 sıralarında hastaneye getirilmiş olup geldiği sırada başvurucunun şuuru kapalıdır.

10. 28/5/2013-1/6/2013 tarihleri arasında Taksim Meydanı ve çevresinde meydana gelen olaylar hakkında 33 kolluk amiri tarafından düzenlenen 1/6/2013 tarihli tutanakta ise başka hususlar yanında olay günü saat 13.00 sıralarında yüzleri kapalı kişilerden oluşan 60 kişilik bir grubun Tarlabaşı Caddesini trafiğe kapatıp yola barikat kurduğu, bu grubun orantılı ve kademeli güç kullanılarak dağıtıldığı, aynı saatlerde yüzleri maskeli kişilerden oluşan bir başka grubun Kallavi Sokak civarında beklediği, polise taş, sopa vs. cisimlerle saldırdığı, saldırıların saatlerce devam ettiği ve saldırıda bulunanlara orantılı müdahalede bulunulduğu belirtilmiştir. Müdahale sırasında kullanılan araçların ne olduğu ve saldırıda bulunan kişilerin tespitine yönelik bir çalışma yapılıp yapılmadığı sözü edilen tutanakta açıklanmamıştır.

11. Başvurucu, vekili aracılığıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) verdiği 10/6/2013 havale tarihli dilekçesinde bir polis memurunun hedef alarak biber gazı kapsülü atan silahı ateşlediğini oysa şiddet içerikli bir davranışının olmadığını, biber gazı kapsülü atılmadan önce kolluk görevlilerince uyarı yapılmadığını, yaralanmasıyla ilgili olarak herhangi bir kolluk tutanağı tanzim edilmediği gibi herhangi bir soruşturma işlemi de yapılmadığını ve hastanede görevli polisin olayı soruşturma mercilerine bildirmediğini belirterek;

i. Meşrutiyet Caddesi ile Yeni Çarşı Caddesi'nin keşimindeki MOBESE kameraları ile P... Eczanesinin, İngiliz Başkonsolosluğunun, D... ve H... Bankalarının güvenlik kameralarının olay günü 13.00-15.00 saatleri arasında kaydettiği görüntülerin getirtilmesini,

ii. Delillerin kaybolmaması ve görüntü kayıtlarının silinmemesi için gerekli tedbirlerin alınmasını,

iii. Olay yerinde biber gazı kullanmakla görevli kolluk görevlilerine ait listenin celbini,

iv. Medya kuruluşlarından tüm video, fotoğraf ve haberlerin bu fotoğraf ve videoları çekip haberleri yapanların listesiyle birlikte istenmesini,

v. Başbakan, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi, İstanbul Emniyet Müdürü, Çevik Kuvvet Şube Müdürü ve biber gazını kullanan kolluk görevlileri ile olay günü hastanede görevli olup da yaralanmasını ilgililere bildirmeyen polis memurlarının cezalandırılmasını istemiştir.

12. Anılan dilekçenin üzerine başvurucu vekilince Başbakan, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü hakkında ayrıca suç duyurusu yapılacağı yazılmıştır.

13. Başvurucunun dilekçesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı olay hakkında derhâl bir soruşturma başlatmıştır.

14. Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun yaralanması nedeniyle yürütülen soruşturmayı protesto gösterileri kapsamında farklı tarihlerde meydana gelen birçok olay hakkında yürütülen ayrı bir soruşturma (ana soruşturma) ile birleştirmiştir. Bu ana soruşturma kapsamında;

i. İstanbul Emniyet Müdürlüğü ile medya kuruluşları ve haber ajanslarından temin edilenler de dâhil protesto gösterileri kapsamında meydana gelen eylemlerle ilgili fotoğrafları ve kamera kayıtlarını içerir CD ve DVD'ler getirtilmiştir.

ii. Başkalarının 1/6/2013 tarihli yaralanmalarıyla ilgili olarak 1/6/2013 tarihinde saat 09.00 ile 2/6/2013 tarihinde saat 09.00 arasında Taksim Meydanı ve çevresinde görevli Çevik Kuvvet gruplarına ait çizelgeler temin edilmiştir.

iii. Gezi Parkı eylemleri kapsamında meydana gelen bazı olaylar nedeniyle birkaç polis amiri ve memuru hakkında yürütülen disiplin soruşturmasına ilişkin belgeler soruşturma evrakı arasında alınmıştır.

15. Başvurucu, vekili aracılığıyla Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 11/6/2013 havale tarihli dilekçesinde tanıklar B.Ö. ve A.Ç.nin dinlenmesini istemiş ve kamera kayıtlarının celbiyle ilgili talebini tekrar dile getirip bu konuda yazılacak müzekkerenin takibi konusunda kendisine takip yetkisi (elden takip) verilmesini talep etmiştir.

16. Cumhuriyet Başsavcılığı görüntü kayıtlarının celbi için 12/6/2013 tarihinde Beyoğlu Emniyet Müdürlüğüne bir müzekkere yazmış ve bu müzekkereyi muhataba teslim etmesi için başvurucu vekiline vermiştir.

17. Cumhuriyet Başsavcılığı 27/6/2013 tarihinde tanık B.Ö.nün ifadesini almıştır. B.Ö. vermiş olduğu ifadesinde meraklarına istinaden 31/5/2013 tarihinde İstiklal Caddesi'ne gittiklerini, Galatasaray Lisesinin bulunduğu sokakta dört beş Çevik Kuvvet polisi gördüklerini, kask takmaları nedeniyle polislerin yüzlerinin görünmediğini, bir polis memurunun elinde biber gazı kapsülü atan tüfek gördüğünü, çevrede yaklaşık 10.000 kişinin olduğunu, bulundukları kafeteryadan sokağa çıktıkları sırada Çevik Kuvvet polislerinin bulunduğu yerden atılan bir biber gazı kapsülünün başvurucunun kafasına isabet ettiğini, başvurucunun bayıldığını, başvurucuyu kucağına alıp çıktıkları kafeteryaya doğru yürüdüğünü, polis memurlarının biber gazı kullanmak ve taş atmak suretiyle kendilerini kovaladığını, tanımadığı doktorların kafeterya içinde başvurucuya dikiş atıp serum taktıklarını ve cankurtaran gelmeyince bir vatandaşın aracıyla başvurucuyu hastaneye götürdüklerini söylemiştir.

18. Başvurucu, vekili aracılığıyla Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 2/7/2013 tarihli dilekçesinde arkadaşlarından öğrendiğine göre olayın saat 15.00-16.00 sıralarında gerçekleştiğini belirterek görüntü kayıtlarının 13.00-17.00 saatleri için getirtilmesini istemiştir. Bu talep uyarınca Cumhuriyet Başsavcılığı Beyoğlu Emniyet Müdürlüğüne yeni bir müzekkere yazmıştır.

19. Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Emniyet Müdürlüğüne gönderdiği 19/7/2013 tarihli yazıyla olayla ilgili MOBESE görüntüleri ile olayın meydana geldiği yerde bulunan işyerlerine ait kamera görüntülerinin temin edilmesini, başvurucunun iddialarının araştırılmasını, başvurucunun bildirdiği tanıklar ile resen tespit edilecek kişilerin olayla ilgili beyanlarının alınmasını, şüphelilerin açık kimlik bilgileri ile görev yerlerinin belirlenmesini, ayrıca bu kişilerin fotoğraflarının CD ortamında gönderilmesini istemiştir.

20. Kolluk görevlilerince düzenlenen 24/7/2013 tarihli tutanağa göre güvenlik kameralarının celbi konusunda yazılan müzekkereye İngiliz Başkonsolosluğu cevap vermemiş ancak talep edilen diğer görüntü kayıtları elde edilmiştir. Bu kayıtlar, Yeni Çarşı Caddesi ile Meşrutiyet Caddesi kesişiminde bulunan MOBESE kamerasının 18/6/2013 tarihinde saat 13.00-17.00 saatleri arasında kaydettiği görüntüleri içerir DVD'lerle birlikte 31/7/2013 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

21. Kolluk görevlilerince düzenlenen 5/9/2013 tarihli tutanaktan bankalardaki güvenlik kameralarının altmış günlük, İngiliz Başkonsolosluğunun güvenlik kameralarının ise on beş günlük kayıt yaptığı, bu nedenle 1/6/2013 tarihine ait kayıtların elde edilemediği anlaşılmıştır.

22. Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünün Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği tarihsiz yazıda olay yeri çevresindeki MOBESE kayıtlarının kırk beş günlük kayıt yaptığı ve bu nedenle olay gününe ait kayıtların elde edilemediği belirtilmiştir.

23. Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun tedavisi ile ilgili tüm belgeleri hastaneden temin edip yaralanmanın niteliği hakkında İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünden iki kez rapor almıştır.

i. 7/10/2013 tarihli rapor şöyledir:

“...Okan Göçer'[e] ait Okmeydanı E.A. Hastanesinin 01.06.2013 giriş, 21.06.2013 çıkış tarihli, 17961 sayılı raporunda; ateşli silah yaralanması ifadesiyle geldiği, sol frontalde yaklaşık 8 cm kenarları düzensiz ve yanık izleri olan altında kırık palpe edilebilen, şuuru kapalı olduğu, entübe edildiği, operasyona alındığı, akut subdural hematomun boşaltıldığı, arızasının,

Kişinin yaşamını tehlikeye SOKTUĞU,

Basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLMADIĞI,

Kırığın yaşam fonksiyonlarına etkisi AĞIR(5) derece olduğu kanaatini bildirir rapordur. ”

ii. 19/11/2013 tarihli raporda başvurucunun maruz kaldığı eylem nedeniyle yaşamı tehlikeye girecek ölçüde yaralandığı ve olay nedeniyle meydana gelen kemik kırığının yaşam fonksiyonlarına etkisinin ağır (4) olduğu belirtilmiştir.

24. Başvurucu, vekili aracılığıyla Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 14/2/2014 tarihli dilekçeyle İngiliz Başkonsolosluğunun güvenlik kameralarına ait kayıtların Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla istenmesini talep etmiştir.

25. Cumhuriyet Başsavcılığı, Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen olaylarla ilgili tüm şikâyetlerin bir arada değerlendirilmesi nedeniyle başvurucunun yaralanması olayı hakkında yürütülen soruşturmanın sürüncemede kaldığı sonucuna varmış ve 28/4/2015 tarihinde başvurucuyla ilgili soruşturmayı ana soruşturmadan ayırmıştır.

26. Cumhuriyet Başsavcılığı İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazdığı 22/6/2015 tarihli yazıyla 19/7/2013 tarihli müzekkerede yazılı hususların yerine getirilmesini istemiştir. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, cevap yazısının 5/11/2013 tarihinde gönderildiğini bildirmiştir.

27. Cumhuriyet Başsavcılığı İngiliz Başkonsolosluğuna yazdığı 8/9/2015 tarihli yazıyla mevcut olması hâlinde soruşturmaya konu olayla ilgili kamera görüntülerinin gönderilmesini istemiştir. Bu yazı, sonuncusu 22/6/2016 olmak üzere dört kez tekit edilmiştir.

28. Cumhuriyet Başsavcılığı 8/9/2015 tarihinde başvurucunun ifadesine başvurmuştur. Başvurucunun verdiği ifadenin ilgili kısmı şöyledir:

...Meşrutiyet Caddesi ile Yeni Çarşı Caddesinin kesişim noktasında idim. Yanımda arkadaşlarım vardı. Onlar gösteriye katılmamızı istediler. Ben de onlarla birlikte kalabalığın içindeydim. Olayla ilgili geniş bir dilekçe verdim. Bulunduğum yerde yoğun bir şekilde polis tarafından gaz kullanılıyordu. Ben polisin elinde tüfekle nişan aldığını gördüm ve arkadaşlar polis nişan alıyor kaçın diye bağırdım. Polisle aramda en fazla 15 metre mesafe vardı. Bana doğru ateş ettiği[ni] gördüm ve acıyla orada bayıldım...”

29. İfade sırasında hazır bulunan başvurucu vekili; olaydan sonra çok sayıda kamera görüntüsü topladığını, Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla istenen kayıtların soruşturma dosyasında olması gerektiğini, kendilerinde bulunan görüntü kayıtlarını sunacağını, izlediği kadarıyla kayıtlarda gaz kapsülü atan tüfekle başvurucuya ateş eden polisin arkadan çekilmiş görüntülerinin bulunduğunu ve bu nedenle anılan kişinin tespit edilemediğini ifade etmiştir.

30. Başvurucu, vekili aracılığıyla Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 5/11/2015 havale tarihli dilekçe ile daha önce toplanan kamera kayıtlarının soruşturma dosyasında bulunmadığını bildirerek kendisindeki kayıtları sunmuştur.

31. Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu tarafından sunulan görüntü kayıtlarını bilirkişiye inceletmiştir. Bilirkişi tarafından hazırlanan ve 18/11/2015 tarihinde UYAP'a aktarılan 17/11/2015 tarihli raporda görüntülerin ses kaydı içermediği, başvurucunun yaralanmasıyla ilgili herhangi bir görüntü tespit edilemediği belirtilmiştir.

32. Cumhuriyet Başsavcılığı, şüphelilerin dava zamanaşımı süresince araştırılması ve tespit edilmesi hâlinde Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmesi için 5/9/2016 ve 26/9/2016 tarihlerinde daimî arama kararı vermiştir. Daimî arama kararlarında açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen İstanbul Emniyet Müdürlüğünde çalışan ilgili kolluk görevlilerine yüklenen suçlar nitelikli kasten yaralama ve görevi kötüye kullanma olarak belirtilmiştir. İkinci daimî arama kararının soruşturmanın zamanaşımına uğrayacağı tarihin ilk daimî arama kararında yanlış yazılması nedeniyle verildiği değerlendirilmiştir. Zira soruşturmanın zamanaşımına uğrayacağı tarih ilk kararda 1/6/2019, ikinci kararda ise 1/6/2021 olarak belirtilmiştir.

33. Kolluk görevlileri, şüphelilerin aranmasına rağmen yakalanamadığına ilişkin olarak 23/9/2016 tarihinde bir tutanak tanzim etmiştir.

34. Soruşturma derdesttir.

IV. İLGİLİ HUKUK

35. İlgili hukuk için bkz. Özlem Kır, B. No: 2014/5097, 28/9/2016, §§ 31-35; Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, §§ 91-96; Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018, §§ 32-38; Melih Dalbudak, B. No:2016/16050, 13/2/2020, §§ 50-53, 62-65.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

36. Mahkemenin 13/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

37. Başvurucu öncelikle yaşam hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Bu iddiası kapsamında başvurucu;

i. Uluslararası standartlara ve biber gazı kullanımıyla ilgili talimatlara aykırı şekilde gaz kullanıldığını, Gezi Parkı eyleri sırasındaki gaz kullanımının hukuka aykırılığının Kamu Denetçiliği Kurumunca da saptandığını,

ii. Yaralanmasından önce ve yaralandığı esnada yoğun olarak biber gazına maruz kaldığını,

iii. Polisin keyfî ve haksız gaz kullanımı sonucu yaralandığını, nitekim kendisi aleyhine hiçbir soruşturma yürütülmediğini,

iv. Olay günü Taksim Meydanı ve çevresinde cankurtaran ve acil müdahale ekibi bulundurulmadığını, üstelik ana ulaşım yollarının trafiğe kapatıldığını, bu nedenle cankurtaranın olay yerine gelemediğini,

v. Kendisine yönelik eylemin Cumhuriyet Başsavcılığınca görevi kötüye kullanma suçu olarak nitelendirildiğini oysa söz konusu eylemin teşebbüs aşamasında kalmış olası kasıtla öldürme suçunu oluşturduğunu,

vi. Yaralanmasıyla ilgili etkili ve yeterli bir soruşturma yürütülmediğini öne sürmüştür.

38. Başvurucu ikinci olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve bu iddiasıyla ilgili olarak suç duyurusunda bulununcaya kadar hiçbir soruşturma işlemi yürütülmediğini, toplanan delillerin kaybedildiğini, farklı yer ve zamanda meydana gelen eylemlerle ilgili üç yüzden fazla şikâyetin birleştirildiğini, soruşturmanın başlamasından ancak iki yıl sonra yaralanması olayı hakkında yürütülen soruşturmanın sürüncemede kaldığı gerekçesiyle ayırma kararı verildiğini, bu hususların yaralanmasıyla ilgili etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ve yürütülmeyeceğinin göstergesi olduğunu, soruşturmanın makul bir sürat ve özenle yürütülmediğini, aradan geçen süreye rağmen soruşturmada hiçbir ilerleme olmadığını ve soruşturma kapsamında hiçbir kolluk görevlisinin ifadesinin alınmadığını öne sürmüştür.

39. Bakanlık görüşünde; yaşam ve etkili başvuru hakları ile kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarıyla ilgili olarak başvurucunun kolluk görevlileri tarafından maddi ve manevi varlığına müdahale edildiği iddiasıyla hukuk davası yoluna başvurarak daha etkin bir giderim sağlamasının mümkün olduğu, başvurucunun idare aleyhine açtığı tam yargı davasının reddedildiği, dosyanın temyiz incelemesi için Danıştayda olduğu ve olağan hukuk yollarının tüketilmemiş olması sebebiyle başvurunun kabul edilemez olup olmadığı hususundaki takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca başvuru süresinin daimî arama kararının verildiği tarihten başladığı öne sürülmüştür. Son olarak etkili soruşturma yükümlülüğünün bir sonuç yükümlülüğü olmadığı, başvuruya konu şikâyetin aydınlatılması için gerekli adımların atıldığı ve etkili soruşturma yükümlülüğünün gereklerinin yerine getirildiği ifade edilmiştir.

40. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında ihlal iddialarını tekrar edip Cumhuriyet Başsavcılığı görevlilerinin dosyanın bilirkişide olduğunu söylediklerini, daimî arama kararının kendisine tebliğ edilmediğini, anılan karardan 20/6/2017 tarihinde haberdar olduğunu iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

a. Hukuki Nitelendirme ve İncelemenin Kapsamı Yönünden

41. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun yaşam ve etkili başvuru hakları ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının özü; kolluk görevlilerinin haksız güç kullanımı nedeniyle hayati tehlike geçirecek ölçüde yaralandığına, bu olayla ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ve olay günü Taksim Meydanı ve çevresinde cankurtaran ve acil müdahale ekibi bulundurulmadığı ve ana ulaşım yolları trafiğe kapatıldığı için cankurtaranın olay yerine gelemediğine ilişkindir. Bununla birlikte, başvuru dosyasında olay günü Taksim Meydanı ve çevresinde cankurtaran ve acil müdahale ekibi bulundurulmadığına, üstelik ana ulaşım yollarının trafiğe kapatıldığına ve bu nedenle cankurtaranın olay yerine gelemediğine ilişkin iddianın incelenmesine imkân verecek ölçüde bilgi ve belge bulunmamaktadır. Bu nedenle, kullanılan kamu gücünün netice itibarıyla ölümcül olmasa bile başvurucunun yaşamını tehlikeye soktuğu dikkate alınarak başvurucunun anılan ihlal iddialarının yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmesinin gerekli ve yeterli olduğu değerlendirilmiştir. Unutulmaması gerekir ki ölüm gerçekleşmese dahi bazı hâllerde başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür (Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20) ve bu hâllerde başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenip incelenmeyeceğinin tespitinde diğer faktörlerle birlikte kişiye karşı kullanılan gücün derecesi, türü, kullanımının ardında yatan niyet ve amaç birlikte değerlendirilir (Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 69).

42. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.

43. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Devletin temel amaç ve görevleri... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

44. Kolluk görevlileri tarafından toplumsal olaylara müdahale edilmesi sırasında atılan bir gaz fişeğinin neden olduğu yaralanma hakkında yürütülen ceza soruşturmasının konu edildiği Özlem Kır başvurusunda (anılan kararda bkz. §§ 41, 42) Anayasa Mahkemesi Serpil Kerimoğlu ve diğerleri (B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 55) ile Turan Uytun ve Kevzer Uytun (B. No: 2013/9461, 15/12/2015, §§ 47, 48) başvurularında verilen kararlara da atıf yaparak şu sonuçlara ulaşmıştır:

i. Kasıtlı fiiller, saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen yaralama olaylarında devletin Anayasa'nın 17. maddesi gereğince sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır.

ii. Bu tür olaylar hakkında yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminata hükmedilmesi bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir.

iii. Güvenlik güçlerinin güç kullanımı ile doğrudan bağlantılı olup vücut bütünlüğüne yönelik bir eylemin gerçekleşme koşullarının ve olası cezai sorumlulukların tereddüde mahal vermeyecek şekilde ortaya konulması soruşturma yükümlülüğünün ayrılmaz bir gereğidir.

iv. Bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun bu tür eylemleriyle insanların yaşamını yitirmesine veya vücut bütünlüklerinin zarar görmesine yol açtığı ileri sürülen kamu görevlileri aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması Anayasa'nın 17. maddenin ihlaline neden olabilir.

45. Sözü edilen sonuçlar uyarınca başvurucu tarafından açılan tam yargı davası, başvurucunun şikâyetleri yönünden başvurudan önce tüketilmesi gereken bir başvuru yolu olarak değerlendirilmemiştir.

46. Bununla birlikte yaşama hakkı ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapabilmek için -mutlak surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 77; Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46). Ancak bir soruşturmanın açılmayacağının, soruşturmada ilerleme olmadığının, etkili bir ceza soruşturması yapılmadığının ve ileride de böyle bir soruşturmanın yürütüleceği konusunda en ufak gerçekçi bir şans olmadığının farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren, başvurucular tarafından yapılan bireysel başvuruların kabul edilmesine karar verilmelidir (Rahil Dink ve diğerleri, § 77; Hüseyin Caruş, § 47).

47. Somut olayda başvurucunun bireysel başvuruda bulunmak için ceza soruşturmasının sonuçlanmasını beklemesinin gerekip gerekmediğinin ve bu bağlamda başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığının değerlendirilmesi gerekir. Ne var ki söz konusu değerlendirmenin yapılabilmesi başvurunun esası hakkında inceleme yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu zorunluluk uyarınca kabul edilebilirlik incelemesi esas incelemesi ile birlikte yapılacaktır.

c. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

48. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerinden birisinin de insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak olduğunu belirten Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).

49. Devletin negatif yükümlülüğü kapsamında kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin yaşamına son vermeme ödevi bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51). Anılan bu yükümlülük, hem kasıtlı öldürme hem de kasıt olmaksızın ölümle sonuçlanan güç kullanımı için geçerlidir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 44).

50. Öte yandan Anayasa’nın 17. maddesinin son fıkrasında “meşru müdafaa hali”, “yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi”, “bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi”, “bir ayaklanma veya isyanın bastırılması veya “olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olduğu belirtilmiştir.

51. Anılan hüküm; temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği ve bu sınırlamaların Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağını ifade eden Anayasa'nın 13. maddesi ile birlikte düşünüldüğünde kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin ancak Anayasa'da belirtilen amaçlara ulaşmak adına başka bir çarenin kalmadığı mutlak zorunlu durumlarda ve karşı karşıya kalınan güce nispeten ulaşılmak istenen amaç doğrultusunda orantılı bir biçimde silahlı güç kullanabilmelerine izin verildiği söylenebilecektir (Cemil Danışman, § 50).

52. Anayasa Mahkemesi, kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin mutlak zorunlu durumlarda ve orantılı bir biçimde güç kullanıp kullanmadıklarını incelerken başlıca şu prensipleri nazara almaktadır:

i. Silahlı güç güç kullanımına ilişkin eylemler değerlendirilirken kamu gücünü kullanan görevlilerin eylemleri yanında söz konusu eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamaları dikkate alınmalıdır (Nesrin Demir ve Diğerleri, B. No: 2014/5785, 29/9/2016, § 108). Ayrıca somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiğinin ve nasıl bir seyir izlediği gözönünde bulundurulmalıdır (Cemil Danışman, § 57).

ii. Ölümle sonuçlanan olayın gerçekleşme şartlarının dikkate alınması, kendisine karşı güç kullanılan kişinin önceki eylemleri ile kendisinin yarattığı tehlike de hesaba katılmalıdır (Cemil Danışman, § 63).

53. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak da mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 82).

54. Toplumsal olaylara kolluk görevlilerinin müdahalesi sırasında ortaya çıkan panik ve kargaşada, bu olaylara katılan ancak müdahale edilmesi gerekmeyen veya katılmayıp olayın meydana geldiği yerin ya da müdahale alanının yakınında bulunan kişilerin de müdahaleden etkilenmesi olasıdır. Bu durumda kolluk görevlilerinin kontrollü hareket etmesi ve müdahaleyi gerektiren durumu yaratan kişiler dışındakilerin müdahaleden etkilenmemesi için gerekli tedbirleri alması beklenir. Ancak müdahalenin oluşturduğu kargaşa ve panik ortamında bu tedbirlerin kolluk görevlileri tarafından her zaman mutlak olarak uygulanmasının zorluğu da kabul edilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 94).

55. Göz yaşartıcı gaz silahlarının uygun olmayan bir şekilde ateşlenmesi sonucunda gaz fişeklerinin ölümlere ya da yaralanmalara yol açma riski bulunması nedeniyle ateşli silah kullanımına ilişkin olarak kabul edilen ilkelerin uygun düştüğü ölçüde bu silahların kullanımında da değerlendirme kriteri olarak dikkate alınması gerekir (Turan Uytun ve Kevzer Uytun, § 59).

56. Öldürücü gücün Anayasa'da belirtilen hâllerde ve başka şekilde müdahale olanağı kalmaması nedeniyle son çare olarak kullanılması zorunluluğu ve yaşam hakkının dokunulmaz niteliği, ölümle sonuçlanabilecek bir güç kullanımı söz konusu olduğunda bunun gerekliliğinin ve orantılılığının çok sıkı bir şekilde denetlenmesini gerektirir (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2015, § 117).

57. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü ise şüpheli her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Yürütülecek bu soruşturmanın temel amacı yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını, kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

58. Güç kullanımı sonucu meydana gelen ölüm olayları hakkında yürütülmesi gereken soruşturma şüphesiz ceza soruşturmasıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

59. Bununla birlikte etkili soruşturma yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa'nın 17. maddesi başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

60. Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun kabul edilebilmesi için;

-Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümler yönünden soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96),

-Soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz, resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57),

-Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve meşru menfaatlerini korumak için ölen kişinin yakınlarının soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58),

-Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30)

-Soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması -olayda güç kullanımı var ise kararın ayrıca yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi- (Cemil Danışman, § 99) gerekir.

61. Sözü edilen ilkeler ölümün gerçekleşmediği ancak yaşam hakkı kapsamında incelenen olaylar için de geçerlidir.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

62. Başvurucu ateşli silahla yaralandığı iddiasıyla ve şuuru kapalı bir vaziyette hastaneye götürülmesine rağmen görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşması hâlinde durumu yetkili makamlara bildirmekle görevli sağlık mesleği mensuplarının olayı soruşturmaya yetkili mercilere bildirmedikleri, hastanede görevli polisin de öğrendiği olay hakkında herhangi bir işlem yapmadığı anlaşılmıştır. Nitekim Cumhuriyet Başsavcılığı ancak başvurucunun olaydan dokuz gün sonra vekili aracılığıyla yaptığı şikâyet üzerine soruşturma başlatabilmiştir.

63. Yürütülen soruşturma kapsamında başvurucunun talebi üzerine bazı MOBESE ve işyeri kameralarına ait görüntülerin tespit edildiği, başvurunun yaralanmasıyla ilgili adli rapor aldırıldığı, başvurucunun dinlenmesini talep ettiği tanıklardan birinin ifadesine başvurulduğu ve başvurucu tarafından sunulan görüntü kayıtlarının bilirkişiye incelettirildiği görülmüştür. Ne var ki;

- Başvurucunun tanık olarak gösterdiği A.Ç.nin ifadesine başvurulmamıştır.

- Ana soruşturma kapsamında İstanbul Emniyet Müdürlüğü ile medya kuruluşları ve haber ajanslarından temin edilenler de dâhil protesto gösterileri kapsamında meydana gelen eylemlerle ilgili fotoğrafları ve kamera kayıtlarını içerir CD'ler ile DVD'lerin başvurucunun yaralanmasıyla ilgili görüntü içerip içermediği araştırılmamıştır.

- Başkalarının 1/6/2013 tarihli yaralanmalarıyla ilgili olarak 1/6/2013 tarihinde saat 09.00 ile 2/6/2013 tarihinde saat 09.00 arasında Taksim Meydanı ve çevresinde görevli Çevik Kuvvet gruplarına ait çizelgeler ana soruşturma kapsamında temin edilmesine rağmen olay günü olay yeri çevresinde görevli Çevik Kuvvet polislerinin ifadesi alınmamıştır.

64. Öte yandan temin edilen kamera kayıtları kaybedilmiş; kolluk görevlilerince düzenlenen 5/9/2013 tarihli tutanakta İngiliz Başkonsolosluğunun güvenlik kameralarının on beş günlük kayıt yaptığı, bu nedenle 1/6/2013 tarihine ait kayıtların elde edilemediği belirtilmesine rağmen söz konusu kamera görüntülerinin temini için beyhude yazışmalar yapılmıştır. Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen olaylarla ilgili tüm şikâyetlerin bir arada değerlendirilmesi hâlinde başvurucunun yaralanması olayı hakkında yürütülen soruşturmanın sürüncemede kalacağı açık olmasına rağmen birleştirme kararı verilmiş, bu yüzdenbaşvurucunun yaralanmasıyla ilgili olarak 2013 yılı Kasım ayından sonra 2015 yılına kadar hiçbir işlem yapıl(a)mamıştır. En nihayetinde başvurucunun yaralanmasıyla ilgili soruşturma 28/4/2015 tarihinde ana soruşturmadan ayrılmıştır.

65. Yapılan soruşturma işlemleri dikkate alındığında soruşturmanın başından pek de makul makul edilemeyecek bir süre -3 yıl 2 ay 25 gün- sonra Cumhuriyet Başsavcılığı, şüphelilerin tespit edilemediği gerekçesiyle 5/9/2016 tarihinde daimî arama kararı vermiş, sonrasında verdiği daimî arama kararından sonra da soruşturmanın ilerlemesini sağlayan herhangi bir işlem tesis etmemiştir. Bu koşullar altında başvurunun vaktinden önce yapıldığını söylemenin mümkün olmadığı, başvuruda başvuru yollarının tüketilmesi ve süre aşımı yönlerinden herhangi bir eksiklik bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

66. Esasa ilişkin yapılan değerlendirme sonunda ise başvuruya konu soruşturmanın resen başlatılmaması, olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delillerin tespit edilmemesi ve soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği kanaatine ulaşılmıştır.

67. Başvuru kabul edilebilir olduğuna göre şimdi yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu incelenmelidir.

68. Somut olayda başvurucu, kolluk görevlileri tarafından kullanılan bir gaz silahından çıkan fişeğin başına isabet etmesi sonucu hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığını iddia etmiş olup bu iddia tanık B.Ö.nün ifadesi (bkz. § 17) ile soruşturma dosyasında mevcut tıbbi belge ve adli raporlarla (bkz. §§ 9, 23) doğrulanmıştır. Ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun kolluk görevlilerinin güç kullanımı sonucu yaralandığını değerlendirerek açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünde çalışan ilgili kolluk görevlileri hakkında daimî arama kararları vermiştir (bkz. § 32). Bu durumda öncelikle Anayasa’da belirtilen amaçlara ulaşmak adına başka bir çarenin kalmadığı mutlak zorunlu bir durumda ve güç kullanılarak ulaşılmak istenen amaç ile karşı karşıya kalınan güce nispeten ölçülü bir biçimde güç kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi gerekir.

69. Kolluk görevlilerince düzenlenen tutanaklarda ne söz konusu gaz fişeklerini atan silahların kim tarafından, nerede, nasıl ve neden kullanıldığına ne de başvurucunun nasıl yaralandığına dair bir açıklama yer almaktadır. Ayrıca olay hakkında yürütülen soruşturma da bahse konu silahların mutlak zorunlu bir durumda kullanıldığını ortaya koyamamıştır. Bu nedenle başvurucunun ciddi biçimde yaralanmasına neden olan güç kullanımının mutlak zorunlu bir durumda vuku bulduğu söylenemez.

70. Anılan tespit sonrasında incelenmesi gereken husus, gaz silahı kullanan kolluk görevlilerinin bu konuda bir eğitim almış olup olmadığı ile operasyonun planlama ve kontrolü kapsamında yürütülen işlemlerin ve alınan tedbirlerin neler olduğu, kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkisini düzenleyen mevzuatın bu silahların keyfî ve aşırı kullanımına engel olacak ve kişiyi istenmeyen kazalara karşı koruyacak güvenceleri içerip içermediğidir. Ne var ki Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturmadaki eksiklikler zikredilen hususta bir değerlendirme yapılmasına imkân vermemektedir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Özlem Kır kararı).

71. Sonuç olarak müdahaleyi gerektiren bir duruma sebep olan kişilerden olduğu ortaya konulamayan başvurucunun bu müdahaleden etkilenmemesi için kolluk görevlilerinin gerekli tedbirleri almadıkları ve olaya müdahaleleri sırasında kontrolsüz bir şekilde gaz fişeği atmak suretiyle yaralanmasına sebep oldukları kanaatine varılmıştır.

72. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

73. Başvurucu; olay günü barışçıl gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanmak için Taksim Meydanı'na gitmeye çalıştığını, hukuka aykırı bir eylemi olmamasına rağmen daha toplanma alanına ulaşamadan kolluğun müdahalesi ile karşılaştığını ve müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesine göre ölçülü olmadığını belirterek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

74. Bakanlık görüşünde; Gezi Parkı eylemlerinde çok sayıda göstericinin katılımıyla yasa dışı bir gösteri organize edildiğine, bu sırada göstericiler tarafından gerek polis memurlarına gerekse bireylere ait mal varlıklarına ciddi saldırılar yapıldığına, eylemlerin sürdüğü alanlara girmeden önce kolluk görevlilerinin anons yaptığına ve polisin defaatle uyarmasına rağmen dağılmayan eylemcilerin izinsiz gösteri yapmaya devam ettiğine işaret edilerek devlet görevlilerinin hem toplantı ve gösteri yürüyüşü yapanların hem de halkın güvenliğini sağlama yükümlülüğü bulunduğu, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca yönelik olduğu gibi demokratik toplum düzeninin gereklerine de uygun olduğu belirtilmiştir.

75. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında ihlal iddialarını yinelemiştir.

2. Değerlendirme

76. Başvurucu, barışçıl gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanmak için Taksim Meydanı'na gitmeye çalıştığını ve hukuka aykırı bir eylemi olmamasına rağmen daha toplanma alanına ulaşamadan kolluğun müdahalesi ile karşılaştığını öne sürmüştür ancak tanık B.Ö. meraklarına istinaden başvurucuyla İstiklal Caddesi'ne gittiklerini ve bulundukları kafeteryadan sokağa çıktıkları sırada Çevik Kuvvet polislerinin bulunduğu yerden atılan bir biber gazı kapsülünün başvurucunun kafasına isabet ettiğini beyan etmiştir. Bu nedenle başvurucunun barışçıl gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanmak için olayın meydana geldiği yere gittiğini ve söz konusu hakka kollukça müdahale ediğine ilişkin iddiasını, sözü edilen iddianın incelenmesine imkân verecek ölçüde temellendiremediği sonucuna varılmıştır.

77. Açıklanan gerekçelerle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

78. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

79. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 500.000 TL maddi tazminat ile 500.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

80. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

81. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

82. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

83. İncelenen başvuruda güç kullanılmasını gerektiren bir duruma sebep olan kişilerden olduğu ortaya konulamayan başvurucunun bu müdahaleden etkilenmemesi için kolluk görevlilerinin gerekli tedbirleri almamaları ve olaya müdahaleleri sırasında kontrolsüz bir şekilde gaz fişeği atmak suretiyle başvurucunun yaralanmasına sebep olmaları ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin kolluk görevlilerinin eylemi ile bu eylemle ilgili soruşturma kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığının işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

84. Bu durumda yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlaline bağlı sonuçların ortadan kaldırılması için 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre yapılması gerekenlere hükmedilmelidir. Bu sebeple kararın bir örneğinin başvuruya konu ceza soruşturmasında tespit edilen eksikliklerin giderilmesi için Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

85. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için yaşam hakkının madi ve usul boyutlarının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 80.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

86. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

87. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiği iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için soruşturmadaki eksiklikleri tamamlamak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor.2015/57704) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 80.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.