Günümüzde iletişim araçlarının ve teknolojinin hızla gelişmesinden ve buna paralel olarak insanlar arasındaki etkileşimin hızla artmış olmasından ötürü malvarlığına karşı işlenen suçlar özellikle son dönemde artış göstermektedir. Bu nedenle Türkiye’de de kamuoyuna yansıyan ÇiftlikBank, sanal bahis oyunları, jigolo sitelerinde gerçekleştirilen eylemlerin maddi olay kapsamında doğru suç nitelendirmesinin yapılması için suçun unsurlarının tüm yönleriyle değerlendirilmesi gerekir. Genelde toplumda malvarlığına yönelik her eylem dolandırıcılık olarak nitelendirilmektedir. Ancak malvarlığına karşı yapılan bir eylemin dolandırıcılık suçunu oluşturabilmesi için kanunda tanımlanan unsurları taşıması gerekir. Bu anlamda da dolandırıcılık suçunun nasıl gerçekleştiği ve hangi eylemin dolandırıcılık olduğunun nitelendirilmesi için maddi olayın yasal düzenlemeler ve Yargıtay uygulaması kapsamında değerlendirilmesi gerekir.

1. DOLANDIRICILIK SUÇUNUN UNSURLARI

A. DOLANDIRICILIK SUÇUNUN MADDİ VE HUKUKİ KONNUSU

Dolandırıcılık suçunun maddi konusu; failin hileli davranışlarının sonucunda, bu davranışın muhatabı olan kimsenin veya diğer bir kimsenin malvarlığından çıkan, failin veya diğer bir kimsenin malvarlığına giren malvarlığı değeridir.[1] Bu malvarlığı değerleri taşınır veya taşınmaz mallar olabileceği gibi alacak hakkı dahi olabilir. Her ne kadar öğretide, ekonomik değeri olmayan şeylerin de suçun konusunu oluşturabileceği belirtilmekle birlikte, madde gerekçesine de bakıldığında suçun oluşması için mağdur bakımından malvarlığına ilişkin bir zararın doğması gerektiğinden, ancak ekonomik değeri olan şeyler bu suçun konusunu oluşturabilirler.

Dolandırıcılık suçunun hukuki konusu yani suç ile korunan hukuki değer malvarlığı olmakla birlikte suçla sadece kişilerin malvarlığı değerleri teminat altına alınmamakta, suçun oluşumu açısından gerçekleştirilen hileli hareketler kişilerin iradelerinin fesada uğramasına yol açacağından irade özgürlüğünün de korunduğu öğretide ve Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir.[2]

B. DOLANDIRICILIK SUÇUNUN MADDİ UNSURLARI

- Suçun Faili Ve Mağduru

Dolandırıcılık, faili bakımından özellik göstermeyen ve herkes (kişi veya kurumlar) tarafından işlenebilen bir suçtur. Kural bu olmakla birlikte, suçun belli kişiler tarafından işlenmesi, TCK’nun 158. maddesinde cezada artırım yapılmasını gerektiren nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Suçun basit halinin düzenlendiği madde metninde; “kendisine veya bir başkasına yarar sağlayan kişinin” bu suçu işleyebileceği belirtilmiştir. Bu suçun oluşumu bakımından hileli davranışları gerçekleştiren ile haksız menfaat temin edenin aynı kişi olması gerekli değildir. Yani hileli davranışlar ile bir kimseyi aldatan kişinin hareketi neticesinde başka bir üçüncü kişi haksız menfaat elde edebilir.

Dolandırıcılık suçunun mağduru da herkes olabilir. Bu suçun mağduru, suçla malvarlığı değeri azalan, yani zarar gören kimsedir. Ancak suçun icrası bakımından yalnızca gerçek kişilerin aldatılabileceği kabul edildiğinden suç tüzel kişilere karşı işlendiğinde tüzel kişiler “mağdur” sıfatını değil “suçtan zarar gören” sıfatına haiz olabileceklerdir. Kanunda “onun veya başkasının zararına olarak” dendiğinden hileli hareketlerle aldatılan kişi ile malvarlığında azalma meydan gelen kişinin aynı kişiler olması gerekmez.

Kanun metninde “hileli davranışlarla aldatılıp ifadesine yer verildiğinden suçun mağdurunun failin hareketlerinin hileli olduğunu algılayabilecek yetenekte olması gerekmektedir. Şayet dolandırıcılık suçu “kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle” işeniyor ise bu durumda TCK’nun 158. Maddesinin ilk fıkrasının c bendi suçun nitelikli hali söz konusu olacaktır. Suçun mağdurunun algılama yeteneğinin hiç bulunmaması durumunda ise dolandırıcılık suçuna değil diğer unsurlar da gerçekleşmişse ancak ve ancak hırsızlık suçu söz konusu olabilecektir.

- Fiil Ve Netice

Kanun metnindeki suçun tanımına bakıldığında, failin dolandırıcılık suçunun işlediğinin kabulü için;

-Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp,

-Bu davranış ile birlikte mağdurun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına yarar sağlamış olması gerekir.

Dolayısıyla suçun maddi unsurlarından olan hareket kısmı hileli davranışlarla bir kimseyi aldatmak, netice kısmı ise mağdurun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına yarar sağlamış olmaktır[3]

Suçun hareket unsuru incelenirken “hile” ve “aldatma” eylemlerinden ne anlaşılması gerektiğinin bilinmesi büyük önem taşımaktadır. Sözlükte hile; “birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, ayak oyunu, alavere, dalavere, desise, entrika” olarak tarif edilmiş olmakla birlikte öğretide de hile; olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve sarf edilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek ve böylece muhatabın inceleme eğilimini etkileyebilecek yoğunluk ve güçte olması ve bu bakımdan gerektiğinde bir takım dış hareketler ekleyerek veya böylece var olan halden ve koşullardan yararlanarak, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle başkasının zihin, fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmesi olarak kabul edilmektedir.[4]

Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin 2017/11565 E., 2019/10378 K. Sayılı 23.10.2019 Tarihli Kararı; Hile itelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte birtakım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilelin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.” Şeklinde tanımlanmaktadır.[5] Madde gerekçesine bakıldığında hile; icraî bir davranışla gerçekleştirilebileceği gibi; karşı tarafın içine düştüğü hatadan, bir konuda yanlış bilgi sahibi olmasından yararlanarak da, yani ihmali davranışla da, gerçekleştirilebilir. Ancak ihmali bir davranış ile gerçekleşmesi durumunda kişinin, hataya düşen karşı tarafı bilgilendirmek konusunda yükümlülüğünün olması gerekmektedir.

Kısaca dolandırıcılık yönünden hile; muhatabını hataya düşürmeye, aldatmaya, onun algılama ve irade yeteneğini etkilemeye elverişli, gerçeği gizlemeye, başkalaştırmaya, olduğundan farklı göstermeye hizmet eden maddi yahut gayri maddi her türlü davranıştır. Ayrıca her ne kadar basit bir yalan hile kapsamında değerlendirilmese de güven ortamı sağlanarak mağdurun denetleme imkanını kaldıran ve belli bir yoğunlukta olan yalan da hile olarak değerlendirilebilir.[6]

Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2018/536 E. 2019/538 K. Sayılı 17.09.2019 Tarihli kararında; Mal varlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için……Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Kullanılan hile ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve yanıltma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hileli davranışın aldatacak nitelikte olması gerekir. Basit bir yalan hileli hareket olarak kabul edilemez.” şeklinde ifade edilmiştir.

Dolandırıcılık suçunun gerçekleşebilmesi için failin gerçekleştirdiği hileli hareketin aynı zamanda mağduru “aldatması” gerekir. Sözlükte aldatma;beklenmedik bir davranışla yanıltmak, karşısındakinin dikkatsizliğinden, ilgisizliğinden yararlanarak onun üzerinden kazanç sağlamak, bir şeyin görünürdeki durumu, o şeyin niteliği bakımından yanlış bir kanı vermek” şeklinde tanımlanmıştır. Aldatma kabiliyeti olmayan hileli davranışların maddi olayda bulunması ve mağdurun hileli davranışlara itibar etmemesi durumunda işlenemez suçun var olduğu söylenebilir. Ayrıca maddi olayda hilenin aldatma kabiliyetine sahip olmasına rağmen mağdurun aldanmaması halinde ise teşebbüs hükümleri uygulanmalıdır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2017/15-590 E. 2017/318 K. Sayılı, 06.06.2017 Tarihli Kararı; “Yukarıda izah edilen olayda, sanıklar, müştekiyi dolandırmak için yapmaları gereken hileli davranışları sergilemişler ve onu büyük ölçüde ikna ederek, müştekinin bu ikna sonucu sanıklara vermek üzere eşyaları ayırıp tezgâhta bir yere koyduktan sonra sanıkların verdikleri yabancı parayı bozdurmak üzere kuyumcuya gitmiştir. Hilenin ortaya çıkacağı (paranın geçersiz olduğunun anlaşılacağı) korkusu ile telaşlanarak, müştekinin dönüşünü beklemeden oradan ayrılan sanıkların eylemi hazırlık hareketlerini aşmıştır. Zira, dolandırıcılık suçunun tamamlanmamış olmasının nedeni sanıkların vazgeçmesi değil, müştekinin paradan şüphelenerek malları teslimden kaçınmış olmasıdır. Bu nedenle, sanıklar elverişli tüm icra hareketlerini tamamlamış olmaları sebebiyle dolandırıcılık suçu teşebbüs aşamasında kalmıştır.” şeklindedir. Yani fail tarafından hileli davranışlara başvurulmasına rağmen mağdurun aldanmaması, hileli davranışların tamamlanamaması, mağdur aldandığı halde herhangi bir sebeple zararın gerçekleşmemesi veya zarar gerçekleştiği halde failin yarar sağlayamaması durumunda teşebbüs hükümleri uygulanacaktır.

Şunu da belirtmek gerekmektedir ki; dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için mağdurun içinde bulunduğu durum ile failin gerçekleştirdiği hileli hareketler arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Yani mağdurun aldanması, failin hileli davranışlarından kaynaklanmıyorsa suçun oluştuğundan bahsetmemiz mümkün değildir.

Dolandırıcılık suçu, neticeli bir suç tipidir. Failin hileli davranışlarla aldatma sonucunda mağdurun veya başkasının zararına olarak kendisine veya başkasına yarar sağlama neticesinin gerçekleşmiş olduğunda netice gerçekleşir ve suç tamamlanır. Kelime olarak fayda, kar, menfaat, çıkar anlamına gelen yarar, elde edenin malvarlığının aktif kısmında artış veya pasif kısmında ise azalma şeklinde meydana gelebilir. Mağdurun meydana gelen zararına rağmen, failin veya üçüncü bir kişinin malvarlığında bir artış meydana gelmemişse dolandırıcılık suçu teşebbüs aşamasında kalmış olur.[7] Yine maddi olayda meydana gelen zarar ve sağlanan yarar arasında uygun nedensellik bağı bulunmalıdır. Bir başka ifadeyle, iğfal kabiliyetini haiz hileli hareket ile zarar ve yarar neticeleri arasında illiyet bağı olmalıdır.

Dolandırıcılık aynı zamanda da bir zarar suçudur. Sonuçta fail; yaptığı hileli davranışlar sonucunda bir kimsenin malvarlığında azalma, kendisinin veya bir üçüncü kişinin malvarlığında artma meydana getirmektedir. Failin, maddi olay sonucunda yarar elde edememesi ile birlikte mağdurun zarara uğraması halinde de suçun oluştuğu kabul edilmektedir.[8] Zarar suçu olan dolandırıcılık suçunda zararın sonradan giderilmesi suçun oluşup oluşmamasına etki etmezken TCK madde 168 hükümlerine göre etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanarak ancak cezada indirim yapılmasına sebep olabilir.

C. DOLANDIRICILIK SUÇUNUN MANEVİ UNSURU

Dolandırıcılık suçu kasten işlenebilir. Dolandırıcılık suçunda kast, birinci olarak hileli davranışa, ikinci olarak mağdurun aldanmasına, üçüncü olarak da nedensellik bağı çerçevesinde bir yarar sağlamaya yönelik olmalıdır.[9] Diğer bir anlatımla failin hileli hareketi bilerek ve isteyerek gerçekleştirmiş olması yetmeyecek aynı zamanda hileli hareketinin sonucunda mağdurun aldanacağını ve mağdurun veya başkasının malvarlığında bir zarar meydana geleceğini bilmesi ve istemesi gerekir. Yani maddi olayda eyleminin dolandırıcılık suçunu oluşturması için suç yoluna girilmeden ve suçun icra hareketlerine başlanmadan failin önce hileli hareketler kurgulaması, bu kurgu ile mağdura yapmayacağı tasarrufu yaptırması veya almayacağı kararı aldırması, başka bir ifade ile mağdurun iradesini bu hileli hareketlerle esaslı şekilde sakatlanması gerekir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 1998/6-8 E., 1998/69 K. Sayılı 03.03.1998 Tarihli kararı; “TCK’nın 503/1. maddesinde yazılı dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; bir kimsenin iyiniyetinden yararlanarak kandırıcı nitelikteki hile ve desiselerle onu yanıltıp kendisine veya bir başkasına haksız çıkar sağlanması gerekir. Kullanılan hile ve desiseler ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu haksız bir çıkar sağlanmalı, mağdur veya bir başkasına zarar verilmelidir. Dolandırıcılık suçuna ilişkin bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi, mağdur veya bir başkasına verilen zarar, sanığın hileli söz ve davranışlarından sonra ve bu nitelikteki söz ve davranışların sonucu oluşmalıdır. Önceden oluşmuş bir zarar veya doğmuş bir borç için, sanığın müştekiye karşı hileli davranışlarda bulunması halinde, dolandırıcılık suçu oluşmaz; zira karşı taraf, zararın veya alacağının varlığından haberdar olup zarar veya borç, kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucu oluşmamıştır.” Şeklindedir. Dolayısıyla dolandırıcılık suçunda mağduru aldatma ve esaslı bir hataya düşürme kastı; hileyi oluşturan hareketten önce veya onunla aynı anda mevcut olmalıdır.[10]

2. MAĞDURUN MEŞRU OLMAYAN BİR AMAÇ GÜTMESİNİN DOLANDIRICILIK SUÇUNA ETKİSİ

Dolandırıcılık suçunun maddi olay kapsamında oluşup oluşmadığı değerlendirilirken uygulamada karşılaşılan en önemli sorun; mağdurun, fail tarafından aldatılarak hile ile iradesinin sakatlanması sırasındaki amacının meşru olmayan bir amaç olmasıdır. Kamuoyuna yansıyan olaylardan örnek vermek gerekirse; bir kimseye kumar oynatacağını ya da jigolo olmasını vaat ederek hileli hareketler ile iradesini fesada uğratan kişinin gerçekleştirdiği eylemlerin dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmadığını özenli bir şekilde irdelemek gerekir. Nitekim kumar borcu, fuhuşa teşvik kapsamında ortaya çıkan borçlar dava ve cebri icra yoluyla zorlama hakkı vermeyen eksik borçlardır.

Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2012/ 21119 E. 2013/6375 K. Sayılı 08.04.2013 Tarihli Kararında;

"Hukuki düzenin bazı alacaklar bakımından borçlusuna dava ve cebri icra yoluyla zorlama hakkı vermediği borçların, eksik borçlar olduğu, eksik borcun müeyyidesinin hukuk düzeninde bulunmadığı, talep edilebilir ancak dava edilmez olduğu, hakim tarafından resen dikkate alınacağı, kumar ve bahis borçları ile evlenme tellallığından doğan borçların bu kapsamda olduğu gözetildiğinde, yargılama sırasında şikayetinden vazgeçen müştekinin anlatımından ve tüm dosya kapsamından, sanık S.'nın, müştekiyi aramadığı aksine müşteki tarafından telefonla arandığı F.'in kendisini sürekli rahatsız ettiğini, kendisinden cinsel ilişkiye girmek amacı ile bayan istediğini...., diğer yandan fuhuş kapsamında ahlaka ve hukuka aykırı isteğin karşılanmamasının ne şekilde hileli davranış olduğu açıklanmadan, hukuki ihtilaf kapsamında olan ve unsurları oluşmayan suçtan sanığın beraati yerine yazılı şekilde hüküm tesisi...Bozmayı gerektirmiş.." şeklindedir.

Yargıtay’ın yine 15. Ceza Dairesinin yerleşik uygulamasına ve söz konusu karara da bakıldığında jigolo olma veya kumar oynatma vaadi ile bir kimseden para alınması eksik borç kapsamında olup ahlaki açıdan tasvip edilmese dahi dolandırıcılık suçunu oluşturmayacaktır. [11]Aksi takdirde meşru olmayan bir amaç güderek, hileli davranışlar ile iradesi sakatlanan ve malvarlığı zarara uğrayan kimsenin hakkının hukuk düzenince koruması büyük bir adaletsizlik yaratacaktır. Dolandırıcılık suçunun toplumun ahlaki değerlerine ve toplumun ilişkilerine de zarar verdiği, insanlar arasındaki güven duygusunu yok eden bir suç tipi olduğu açıktır. Bu nedenle de her ne kadar suçun mağduru kişiler ya da kurumlar gibi görünse de bu suçun asıl mağdurunun toplum olduğu kanaatindeyiz. Dolayısıyla dolandırıcılık; toplumun içerisindeki güven duygusuna zarar vermesi yönüyle de sonuçları olan bir suç olup bu yönüyle de irdelenmesi gerekir.

--------------

[1] Hafızoğulları, Zeki / Özen, Muharrem, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Kişilere Karşı Suçlar, 2013, 3.Baskı, Ankara, s.398.

[2] Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26.6.2012 tarih ve E. 2011/420, K. 2012/249 sayılı kararı; “Dolandırıcılık suçunu diğer malvarlığına karşı işlenen suç tiplerinden farklı kılan, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Bu nedenle, dolandırıcılık suçu, birden çok hukuki konusu olan bir suçtur. Bu suç işlenirken, sadece malvarlığı zarar görmemektedir. Malvarlığı zarara uğratılırken, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de, hileli davranışlarla yanıltılmaktadır.” şeklindedir.

[3] Özbek, Veli Özer / Doğan, Koray / Bacaksız, Pınar / Tepe, İlker, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2017, s.712.

[4] Dönmezer, Sulhi, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, İstanbul, 2004, s.453.

[5] Yargıtay 15. Ceza Dairesi 23.10.2019 tarih ve E. 2017/11565 K. 2019/10378; Yargıtay 23. Ceza Dairesi 6.4.2015 tarih ve E. 2015/835 K. 2015/332

[6] https://caneryenidunya.com/dolandiricilik-sucunun-maddi-unsurlari/ (Son Erişim Tarihi: 19.12.2020)

[7] Önder, Ayhan, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, İstanbul, 1994, s. 378.

[8] Centel, Nur/ Zafer, Hamide / Çakmut, Özlem, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İstanbul, 2017, s.464,465.

[9] Koca, Mahmut/Üzülmez, İlhan, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, 2017, s. 656.

[10] Toroslu, Nevzat, Ceza Hukuku Özel Kısım, Ankara, 2018, s. 190.

[11] Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2012/12518 E. 2014/5191 K. Sayılı 19.03.2014 Tarihli - Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 2012/21453 E. 2014/13453 K. Sayılı Kararları