I.GENEL OLARAK

Türk Medeni Kanunu 194. Madde düzenlemesi ile hüküm altına alınan Aile Konutu, eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamayacağı şeklinde düzenlenmiştir. Aynı maddenin devam eden fıkralarında “aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini tapu müdürlüğünden isteyebileceği” amir hükmünü ihtiva etmektedir.

Medeni Kanun kapsamında eşlerin hukuki işlemlerinin düzenleme altına alındığı 194. Madde düzenlemesi, hak sahiplerinin iradi tasarrufları için uygulama alanı bulur. Diğer bir ifadeyle cebri icra satışları bu kapsamda değerlendirilemez.

Bir taşınmazın borçlunun borcu nedeniyle haczedilebilmesi için haciz tarihinde borçlu adına kayıtlı olması zorunludur. Hukuk Genel Kurulunun 07.04.2004 gün ve 2004/12-210 E., 2004/208 K. sayılı kararında da bu durum açıklanmıştır. O halde üzerinde aile konutu şerhi olan (ya da olmayan) bir taşınmaz üzerine takibin kesinleşmesinden sonra alacaklının talebi üzerine haciz konulabilir.

Burada belirtmek gereklidir ki, cebri icra işlemine konu taşınmaz üzerinde aile konutu şerhinin bulunması taşınmazın haczedilmesine engel bir durum değildir. Pratik uygulamada birbiriyle karıştırılma imkânı olan borçlunun haline münasip evi (İİK 82/12 md) değerlendirilmesi ayrı bir husus, aile konutu şerhinin cebri icraya tesiri ayrı bir husustur.

İİK’nun 82/1-12. maddesi gereğince, borçlunun “haline münasip” evi haczedilemez. Bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı adı geçenin haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir. Buradaki “aile” terimi, geniş anlamda olup, borçlu ile birlikte aynı çatı altında yaşayan, bakmakla yükümlü olduğu kişileri kapsar. İcra mahkemesince, borçlunun sözü edilenlerle birlikte barınması için zorunlu olan haline münasip meskeni temin etmesi için gerekli bedel bilirkişilere tespit ettirildikten sonra, haczedilen yerin kıymeti bundan fazla ise satılmasına karar verilmeli ve satış bedelinden yukarıda nitelikleri belirlenen mesken için gerekli olan miktar borçluya bırakılmalı, kalanı alacaklıya ödenmelidir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2021/1349 Esas ve 2021/5859 Karar

Borçlunun haline münasip evi hususu haczi caiz olmayan mallar ve haklar başlığı altında düzenlenmiş ve haczedilmezlik şikâyeti gibi taşınmaz üzerinde aile konutu şerhi bulunduğu iddiasına dayalı haczin kaldırılması şikâyeti de, İİK'nun 16/1. maddesi uyarınca yedi günlük süreye tâbi olup, bu süre öğrenme tarihinden başlar.

İİK'nun 82. maddesinin 1. fıkrasının 12. bendi gereğince; borçlunun “haline münasip” evi haczedilemez. Bu maddeye dayalı haczedilmezlik şikayetinde bulunma hakkı borçlunun şahsına sıkı sıkıya bağlıdır. Bir başka ifadeyle, meskeniyet şikâyeti, şahsi hak niteliğinde olup; iddiada bulunan kişinin ihtiyacı ve haczedilen meskenin bu şahsın haline münasip olup olmadığı araştırılarak sonuçlandırılması gerekir. Bu nedenle, haczedilmezlik şikayetinin incelenmesi sırasında şikayetçi borçlunun ölümü halinde mirasçılarının yargılamayı sürdürmeleri mümkün değildir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2021/6186 Esas ve 2021/8256 Karar

Yargıtay aile konutunu; “eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdikleri, acı, tatlı günlerini yaşadıkları, yaşam faaliyetlerini yoğunlaştırdıkları mekân, eşlerin müşterek yaşamlarını sürdürmeleri için ayrılan ve aynı konutta iki tarafın da yaşama hakkını güvenceye alan hukuksal bir kurum olarak tanımlamaktadır.

Kanaatimizce aile konutundan söz edebilmek için borçlunun ailesiyle birlikte yaşamını sürdürdüğü tek bir taşınmazdan ibaret mekân akla gelmelidir. Aksi surette birden çok taşınmazın eşlerden diğeri tarafından aile konutu olarak özgülenmesinin temini hali başkaca hukuki problemlerin doğmasına sebebiyet verebilir. TMK 1023 maddesi ile düzenleme altına alınan tescilin sonuçlarının üçüncü kişilere karşı etkisi kapsamında aile konutu şerhinin tapu kütüğüne tescil edilmiş olması hali borçlu olmayan eşin ihalenin feshi davası açması açısından önemi büyüktür.   

İİK’nun 127. maddesine göre; satış ilanının birer sureti, borçluya, alacaklıya ve taşınmazın tapu siciline kayıtlı bulunan alakadarların tapuda kayıtlı adresleri varsa bu adreslerine tebliğ olunur. Adresin tapuda kayıtlı olmaması halinde, varsa adres kayıt sistemindeki adresleri tebligat adresleri olarak kabul edilir. Bunların dışında ayrıca adres tahkiki yapılmaz, gazetedeki satış ilanı tebligat yerine geçer. Bu meyanda tapu kaydında bulunan ilgililerden anlaşılması lazım gelenler sadece borçlu ve alacaklı olmamakla birlikte, diğer haciz rehin alacaklıları ile aile konutu olarak özgülenen taşınmaz maliki olmayan eşe da satış ilanın tebliğ edilmesi gerekmektedir.

Tapuda malik olmayan eş tarafından takibin iptali amacıyla açılan davalarda her ne kadar dava açmakta hukuki yararı bulunsa dahi takibin tarafı olmadığından takibin iptalini talep etmekte aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı sabittir.

Öte taraftan ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takipte haciz safhası olmaması nedeniyle meskeniyet iddiasına dayalı şikâyette bulunulamaz. İİK'nin 82/1-12. maddesinde yer alan borçlunun haline uygun meskeninin haczedilemeyeceğine ilişkin şikâyet haciz yoluyla yapılan takipler hakkında uygulanır. İpoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı icra takibinde haciz safhası olmadığından bir diğer anlatımla taşınmaz ipotekli olup haciz yapılmadığından haczedilmezlik şikayetinde bulunma olanağı da yoktur.

Borçlunun serbest iradesi ile kurduğu ipotekler, adı geçenin daha sonra bu yerle ilgili olarak meskeniyet iddiasında bulunmaktan önceden vazgeçtiği anlamını taşıdığından meskeniyet iddiası nedeniyle haczedilmezlik şikayetinde bulunmasını engeller. (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2020/8579 Esas ve 2021/4618 Karar)

Pratik uygulamada taşınmaz hakkında satışa karar verildikten sonra borçlu eşleri tarafından aile konutu şerhlerinin tapuya tescil ettirildikleri sıklıkla müşahede edilmektedir. Bunula birlikte aile konutu olmayan taşınmazlar hakkında, hatta taşınmaz satışının (ihalenin) gerçekleştirilmesinden sonra ihale alıcısına tescilden evvel aile konutu şerhinin tapuya tescil edilerek sair yargılamalara sebebiyet verildiği görülmektedir. Hiç şüphe yok ki TMK 2. Maddesi gereği; herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Madde düzenlemesinden hareket ile mevcut hukuki durumun araştırılarak dürüstlük kuralı kapsamında uyuşmazlıkların çözümüne gidilmesi önem arz etmektedir.   

II.GÜNCEL YARGI KARARLARI

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2810 Esas ve 2017/1721 Karar

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, aile konutu niteliğini haiz taşınmazın cebri icra suretiyle davalıya satışının yapılması durumunda davacının TMK 194. maddesinde yer alan düzenlemeden yararlanıp yararlanmayacağı, burada varılacak sonuca göre davanın reddine karar verilip verilmeyeceği noktasındadır.

Türk Medeni Kanunu'nun “Eşlerin hukuki işlemleri” başlıklı 193. maddesi:
"Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her biri diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlemi yapabilir.” şeklindedir.

TMK’nın 193. maddesi dikkate alındığında kural olarak eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle her türlü hukuki işlem yapma serbestisi Türk Medeni Kanununun genel teorisi içinde kabul edilmişken, aynı Kanunun 194. maddesi ile bu kurala istisna getirilmiş ve aile konutu üzerindeki hakların sınırlandıralabileceği kabul edilmiştir.

TMK'nın 194. maddesinin birinci fıkrası:

“Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz." hükmünü içermektedir.

Bu madde hükmü ile tapu kaydına aile konutu şerhi konulmuş olmasa dahi eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetleri sınırlandırılmıştır.

Sınırlandırma aile konutu şerhi konulduğu için değil, konutun aile konutu vasfı taşıması nedeniyle getirilmiştir. Bu sebeple tapuya aile konutu şerhi verilmese bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, emredici niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da bu vasıf ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir.

Başka bir anlatımla aile konutunun maliki olan eş aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde tek başına aile konutunu bir ayni hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma ancak diğer eşin açık rızası alınarak yapılabilir. Nitekim bu ilkeler Hukuk Genel Kurulu'nun 24.05.2017 gün ve 2017/2-1604 E., 2017/967 K. sayılı kararında da aynen benimsenmiştir.

TMK'nın 705. maddesinde ise "Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tescille olur. Miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır." düzenlemesi mevcuttur.

Öte yandan, bir taşınmazın borçlunun borcu nedeniyle haczedilebilmesi için haciz tarihinde borçlu adına kayıtlı olması zorunludur. Hukuk Genel Kurulunun 07.04.2004 gün ve 2004/12-210 E., 2004/208 K. sayılı kararında da bu durum açıklanmıştır.

Somut olayda da haciz tarihinde borçlu ... adına kayıtlı dava konusu taşınmazın dava sırasında cebri icra yoluyla satıldığı, mülkiyetin icra vasıtasıyla yapılan satış sonucu davalı ...'e geçtiği (TMK.md.705/2), davalı ... tarafından açılan ihalenin feshi davasının da reddedilerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.

TMK'nın 705. maddesine ilişkin düzenleme dikkate alındığında cebri icra ile yapılan satışlarda mülkiyet tescilden önce alıcıya geçmektedir. Dolayısıyla dava tarihi itibariyle aile konutu olarak kullanıldığı ileri sürülen taşınmaz iradi olmayan bir tasarruf sonucu aile konutu niteliğini yitirmiş duruma gelmektedir. Bu durumda TMK'nın 194. maddesi uyarınca işlem diğer eşin rızasına bağlı olmaktan çıkmış ve davacının aile konutu korumasından yararlanma olasılığı kalmamıştır.

Hâl böyle olunca yerel mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2021/4568 Esas ve 2021/6008 Karar


Şikayetçinin, ihaleye konu taşınmaz üzerinde aile konutu şerhi bulunduğunu, taşınmaz üzerinde tesis edilen ipoteğin geçersiz olduğunu ve sair şikayetleri ileri sürerek ihalenin feshi istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, ilk derece mahkemesince; davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine, para cezasına hüküm olunmasına yer olmadığına karar verildiği, şikayetçi tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince; istinaf isteminin esastan reddine karar verildiği görülmektedir.

İİK'nun 134/2. maddesinde; "İhalenin feshini, Borçlar Kanunu'nun 226. maddesinde yazılı sebepler de dahil olmak üzere yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler yurt içinde bir adres göstermek koşuluyla icra mahkemesinden şikâyet yolu ile ihale tarihinden itibaren yedi gün içinde isteyebilirler" hükmüne yer verilmiştir.

Somut olayda, şikayetçi ...’nin, borçlu ... ile evli olduğu, tapu kaydının incelenmesinde; ihale konusu taşınmazın tapu kaydına, feshi talep edilen 28/08/2019 tarihli ihaleden önce 02/08/2019 tarih ve 19047 yevmiye numarası ile aile konutu şerhi konulduğu görülmekle, şikayetçinin, İİK'nun 134/2. maddesi gereği, tapu sicilindeki ilgililerden olduğu ve dolayısıyla ihalenin feshini isteyebileceği anlaşılmaktadır.

O halde; ilk derece mahkemesince şikayetçinin aktif husumet ehliyetinin bulunduğu gözetilerek işin esasının incelenmesi ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetsiz olup, bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılması ve ilk derece mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.


Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2019/6563 Esas ve 2020/1979 Karar

Borçlunun, takip dosyasında haczedilen taşınmazının, İİK’nun 82/12. maddesi kapsamında haline münasip evi ve aile konutu olduğunu ileri sürerek haczin kaldırılması için şikayet yoluyla icra mahkemesine başvurduğu, ilk derece mahkemesi tarafından meskeniyet şikayetinin süre aşımı nedeniyle reddine karar verildiği, bu karara karşı borçlu tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesince, borçlunun aile konutu iddiasının incelenmediği gerekçesi ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, meskeniyet şikayetinin süre aşımından; aile konutu olduğu iddiasına dayalı haczin kaldırılması isteminin ise süreye bağlı olmaksızın şikayet konusu yapılabileceği ancak taşınmaz üzerinde aile konutu şerhi bulunmasının hacze engel olmadığı gerekçesi ile esası incelenerek reddine karar verildiği görülmektedir.

İİK'nun 82. maddesinde yer alan haczedilmezlik şikayeti gibi taşınmaz üzerinde aile konutu şerhi bulunduğu iddiasına dayalı haczin kaldırılması şikayeti de, İİK'nun 16/1. maddesi uyarınca yedi günlük süreye tâbi olup, bu süre öğrenme tarihinden başlar.

Somut olayda, haczin bildirimine ilişkin İİK.nın 103.maddesi gereğince düzenlenen davet kağıdı borçluya 21.01.2016; kıymet takdiri raporu 20.03.2017 tarihinde tebliğ edilmiş ve borçlu vekili icra mahkemesine kıymet takdirine itiraz etmiştir. Ayrıca, satış ilanı borçlu vekiline 08.01.2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Buna göre, borçlunun 05.02.2018 tarihinde icra mahkemesine haczin kaldırılması istemiyle yapmış olduğu başvurusu, öğrenme tarihine göre yasal yedi günlük süreden sonradır.


O halde, Bölge Adliye Mahkemesince, borçlunun meskeniyet ve aile konutu olduğu iddiasına dayalı, haczin kaldırılması istemini içerir, her iki şikayetinin de süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, aile konutu iddiasına dayalı haczin kaldırılması isteminin esasının incelenmesi doğru değil ise de sonuçta istem reddedildiğinden, sonucu itibariyle doğru olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanması gerekmiştir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2019/14294 Esas ve 2020/1680 Karar


Alacaklı tarafından kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine başlandığı, borçlunun icra mahkemesine başvurusunda, meskeniyet iddiası ile birlikte aile konutu iddiasına dayalı haczedilmezlik şikayetinde bulunarak taşınmaz üzerindeki haczin kaldırılmasını istediği, ilk derece mahkemesince davanın süre yönünden reddine karar verildiği, şikayetçi-borçlunun istinaf yoluna başvurulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, meskeniyet şikayetinin süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde yasaya uymayan yön olmadığı, aile konutu iddiasına dayalı haciz kaldırılması iddiasının ise süreye bağlı olmaksızın şikayet konusu yapılacağı, taşınmaz üzerinde aile konutu şerhinin bulunmasının hacze engel olmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, şikayetin reddine karar verildiği görülmüştür.

Temyiz itirazları yerinde değil ise de; Aile konutu iddiasına dayalı haczedilmezlik şikayeti, İİK'nun 16/1. maddesi uyarınca 7 günlük süreye tabidir. Bu süre öğrenme tarihinden başlar.

Somut olayda, kıymet takdiri işleminin 12/07/2017 tarihinde borçlunun huzurunda yapıldığı, borçlunun ise yasal yedi günlük süreden sonra 07/08/2017 tarihinde icra mahkemesine başvurduğu görülmektedir.

O halde, Bölge Adliye Mahkemesince, aile konutu iddiasına dayalı haczedilmezlik şikayetinin de bu gerekçe ile reddine karar verilmesi gerekirken, işin esası incelenerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz ise de, sonuçta şikayet reddedildiğinden sonucu doğru olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2019/13405 Esas ve 2020/286 Karar

Öte yandan; İİK'nun 82. maddesinin 1. fıkrasının 12. bendi gereğince; borçlunun "haline münasip" evi haczedilemez. Bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı adı geçenin haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir. Buradaki "aile" terimi, geniş anlamda olup, borçlu ile birlikte aynı çatı altında yaşayan, bakmakla yükümlü olduğu kişileri kapsar. İcra mahkemesince, borçlunun sözü edilenlerle birlikte barınabileceği haline münasip meskeni temin etmesi için gerekli bedel bilirkişilere tespit ettirildikten sonra, haczedilen yerin kıymeti bundan fazla ise, İİK'nun 82/3. maddesine göre satılmasına karar verilmeli ve satış bedelinden yukarıda nitelikleri belirlenen mesken için gerekli olan miktar borçluya bırakılmalı, kalanı hak sahiplerine ödenmelidir.

Bu kıstasları aşan nitelik ve evsaftaki yerlerle, makul ölçüleri geçen oda ve salonu kapsayan ve ikamet için zorunlu unsurları içeren bir meskenin dışındaki yerler, maddede öngörülen amaca aykırıdır. Borçlunun görev ve sıfatı, kendisinin yukarıda belirlenenden daha görkemli bir meskende ikamet etmesini gerektirmez.

Somut olayda; borçlunun, şikayete konu edilen 1044 ve 1049 Parsel sayılı, sırasıyla 66 ve 751 m2 alanlı “arsa ve kargir ev” vasfında, 400/547 ve 108400/410797 hissesine malik olduğu taşınmazlarına 22.8.2014 tarihinde haciz konulduğu, mahkemece alınan 27.11.2017 tarihli bilirkişi raporunda; şikayete konu meskenin 1044 ve 1049 Parsel sayılı taşınmazların üzerinde olduğu tespit edildikten sonra, tapu kayıtlarında şikayet konusu parsellerin sahibinin ... olduğu belirtildiğinden, arsa değerinin hesaplanmadığı, sadece arsa üzerindeki konutun değerinin belirlendiği, bunun da 75.000 TL olduğunun mütalaa edildiği anlaşılmıştır.

Meskeniyet iddiası nedeniyle haczedilmezlik şikayetinde bulunulan taşınmazların bir kısım hissesinin borçluya ait olduğu tapu kaydından anlaşılmaktadır. Buna göre, şikayetçiye ait taşınmaz payının değerinin, arsanın toplam değerinden borçlunun hissesine düşecek miktara, üzerindeki yapının değeri eklenerek tespit edilmesi gerekirken, mahkemece alınan bilirkişi raporunda; şikayetçiye ait arsa değeri hesap edilmeksizin sadece üzerindeki yapının değeri hesaplandığından, bilirkişi raporu bu hali ile hüküm kurmaya elverişli değildir.

O halde, mahkemece, yeniden keşif yapılarak, gerek arsanın değerinin borçlunun hissesine göre, gerekse evin değerinin hesaplanması sağlanarak, şikayete konu taşınmazdaki borçluya isabet edecek hisse değeri tespit edilip bu tespite göre borçlunun haline münasip alabileceği ev değeri belirlendikten sonra, bu değerler arasında karşılaştırma yapılmak suretiyle oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, kararın Dairemizce bu nedenle bozulması gerekirken şikayetin reddine karar verilmesi yönünde bozulduğu anlaşıldığından, önceki bozma ilamının kaldırılarak, mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle değişik gerekçe ile bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/13469 Esas ve 2016/16410 Karar


Şikayetçi ihale konusu taşınmazda aile konutu şerhi bulunduğunu, kendisine satış ilanının tebliğ edilmediğini ileri sürerek, ihalenin feshi istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece istemin reddine ve şikayetçi aleyhine %10 para cezasına hükmedildiği anlaşılmaktadır.

Somut olayda; lehine tapuya şerh edilmiş aile konutu şerhi bulunması nedeniyle şikayetçi tapu sicilindeki ilgililerden ve dolayısıyla ihalenin feshini isteyebilecek kişilerden olduğu halde, icra dosyasından kendisi adına gönderilmiş bir satış ilanı tebligatının bulunmadığı görülmektedir.

İİK’nun 127. maddesine göre; satış ilanının birer sureti, borçluya, alacaklıya ve taşınmazın tapu siciline kayıtlı bulunan alakadarların tapuda kayıtlı adresleri varsa bu adreslerine tebliğ olunur. Adresin tapuda kayıtlı olmaması halinde, varsa adres kayıt sistemindeki adresleri tebligat adresleri olarak kabul edilir. Bunların dışında ayrıca adres tahkiki yapılmaz, gazetedeki satış ilanı tebligat yerine geçer.

Bu durumda anılan madde uyarınca, tapu sicilinde veya adres kayıt sisteminde adresi bulunan ilgiliye satış ilanının tebliğ edilmemesi ya da usulsüz tebliği başlı başına ihalenin feshi nedenidir.

O halde mahkemece, şikayetçinin tapuda kayıtlı adresi olup olmadığı, yok ise adres kayıt sisteminde adresinin bulunup bulunmadığı araştırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, bu husus gözetilmeksizin eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.