Bir insanın derin bir kuyuya düştüğünü görseniz ne yapardınız? 
Öncelikle o insanı kurtarmayı istersiniz değil mi.
 
Bunun için çareler düşünürsünüz.
Kişiyi yukarı çıkardıktan sonra hastaneye kaldırır ve daha sonra bu ihmalin 
yada kastın sebebini, sorumlularının kim olduğunu düşünürsünüz.
Kuyunun başında konuşarak kimseyi kurtaramazsınız.
Adam “kollarım kırıldı..!” diye aşağıda bağırıyor siz diyorsunuz ki “aşağı ip saldım onu yakala”.
Adam hem diyor ki “ip çok yukarda zaten uzanamam”, hem
 “uzansam da zaten ip çok ince beni yukarı çekemez”, hem de 
“ip çekse sen çekemezsin, iki dirhem bir çekirdeksin”
Sonra anlıyorsunuz ki bu işi tek başına yapamayacaksınız. 
Size bir ekip gerekiyor.
Aksi halde ya adamın kolu kırıktır ipi tutamaz, ya ip incedir adamı tartmaz, 
ya adam ağır biridir onu çekmeye gücünüz yetmez.
Bizdeki adalet sistemi de biraz buna benziyor.
Adalet gibi derin bir kuyuya pamuk ipliği ile iniyoruz.
Kaderiniz bu pamuk ipliğine ve kimseden yardım istemeyen bir adamın 
gücüne ve maharetine kalmıştır artık,
Maalesef hakimlerin büyük bir çoğunluğuna güvenemiyorum.
Neden güvenmediğimin onlarca sebebi var.
Bir defa sosyal olarak kendilerini toplumdan soyutlanmaktadırlar. 
Bu durum yargıladığı halkı iyi tanıması gereken bir yargıcı yaşadığı topluma yabancılaştırmaktadır.
Daha önce Avukatlık yada savcılık yapmadığından yargılamanın taraflarını anlamaktan uzaktırlar.
Bu sebeple özellikle Avukatın söyledikleriyle hiç de ilgilenmezler.
Psikolojik yönden tarafsızlık ve bağımsızlık eğitiminden geçmiş değildirler.
Bunun eğitimi olur mu demeyin. Bu bir ahlak ve insani değerler eğitimidir.
Ve meslek hayatı boyunca  sürekli bu eğitime tabi olunmalıdır.
Aksi halde bir süre sonra sanığa ve tanığa kükreyen, bunalmış, agresif, 
Duygularını kararından uzak tutamayan, kendi benliğinden bağımsız olamayan,
Adalet umurunda olmayan biriyle karşı karşıya kalabilirsiniz.
Savcılar da öyle. Polis delil ve soruşturma adına ne getirirse onlarla yetinmektedirler.
Sahaya çıkmazlar, karakollara gitmezler, adliyedeki odasında evraklar arasında delil ararlar.
Ya Avukatlar.. Savunmasını üstlendiği kişi lehine ne delil toplayabilir ne de 
söylediklerini tam olarak dinletebilirler. Polisin Savcıya getirdiği deliller ile 
savunma yapmak zorunda olduklarından dosyadan tavşan çıkarmaları gerekmektedir. 
Diğer yandan adalet ile menfaat arasındaki mücadele Avukatın zorlu tercihlerinden biri olmaktadır.
Adaletin içinde olduğu bu durum bir sistem sorunu olduğu gibi aynı zamanda ahlaki bir sorundur.
“Vicdan ile cüzdan arasına sıkışmak” bir sistem ve ekonomik sorun olsa da 
Bunun büyük bir ahlaki sorun olduğu dikkatlerden kaçmamalıdır.
Siyasi iradenin bu güne kadar yaptıklarının hiçbirini reform olarak görmek mümkün değildir.
Yargıyı hızlandırmak kaygısı ile yapılan çalışmaların hiçbiri esasen yargıyı hızlandıracak düzenlemeler 
değildir.  Yargıyı gerçekten hızlandırmak için yargıyı yargıçı en fazla neyin meşgul ettiğini görmek 
zorundasınız. Hala tanık, sanık, davacı, davalı konuşuyor hakim dinliyor sonra da 
aklında kalanları katibe yazdırmaya çalışıyorsa burada büyük bir sorun var demektir.
İşte yargıyı yavaşlayan en büyük virüs budur. 
Bu virüsü yok etmeden yapılacak her şey beyhude çabadır.
Yargıyı hızlandırmak mı istiyorsunuz, konuşulanı anında kayda alıp katibin yaptığı işi teknolojiye 
yaptırmak esaslı ve gerçekçi bir çözüm değil mi? 
Neden bunu yapmıyorsunuz?
Bu iş bu kadar basit. 
Yargılamaların tam 3 kat hızlanacağını göremiyor musunuz?
Henüz bunları dahi sağlayamamış bir sisteme Adaleti toplumsal tabanlara yaymak için planlanan 
sosyal projelerin nelerden ibaret olduğunu soramıyorum bile..
Adaletin duygusunun ahlaki ve insani değerler ile iç içe olduğunu, küçük yaşlardan itibaren çocuklara 
adalet duygusunun aşılanması gerektiğini ve bunun için neler yapabileceğimizi tartışmıyoruz bile..
Velhasıl Adaletimiz derin bir kuyu elimizdeki kısa bir ip…


(Bu köşe yazısı, sayın Av. Zafer KAZAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)