“Erguvan Rengi Söylenceler” Yavuz Çekirgenin denemeler adlı kitabı. Kitabına verdiği ismi şöyle açıklamış Çekirge:

“Her şehrin ağaçları vardır. Oraya gidip sokaklarında gezindiğinizde bunu anlarsınız. Bodrum’un mandalina ağaçları, Antalya’nın portakal ağaçları vardır: Bağdat’ın hurma ağaçları, Atlanta’nın şeftali, Tokyo’nun kiraz ağaçları. O şehirde yaşayanlar o ağaçların fısıltılarını dinlerler. Şehrin söylencelerini fısıldar o ağaçlar. İstanbul’un ağacı da erguvandır. Erguvan rengi söylenceler benim duyduğum fısıltılardır. Bu fısıltıları burada kayda alıyorum.” 

Şimdi mevsimi geldi. Laleler, mimozalar, papatyalar, orkideler, otlar, kır çiçekleri.

Bir taraftan da gökyüzünde kırlangıçlar, leylekler, martılar ve güvercinler.

Ahmet Arif’in dediği gibi “dağlarına bahar gelmiş memleketimin

Nobel ödüllü İspanyol yazar Juan Ramon Jimenez’de baharı anlatmış:

"Bahçeye çıkıp bu masmavi gün için Tanrı’ya şükrediyorum... Kırlangıç bir çalımla sesini kuyunun derinliklerine yolluyor, karatavuk düşen portakallara ıslık çalıyor, ateş parıltılı asmakuşu meşe ağacının üstünde ötüyor, baştankara kuşu okaliptüsün tepesinden incecik bir kahkaha koyuvermiş, büyük çam ağacında da serçelerin sürüp giden şamatası. Ne güzel bir sabah... Dört bir yanda bin bir renkli kelebekler oynaşmakta; çiçeklerin arasında, evin içinde, çeşmede. Çevredeki tarlalar yeni bir dirilikle çatlayıp, açıyorlar. Sanki kocaman bir ışık peteğinin ortasında, tutuşmuş bir gölün göbeğindeyiz.”  
Ama kapanmışız içimize. İçte ve dışta. Sorunlar yumağı içinde kıvranıyoruz. Her gün korona virüsü de ne zaman çalacak kapımızı diye endişe içinde beklemekteyiz.

“Dağlarına bahar gelmiş memleketimin” derken, İstanbul sokaklarını dolaşıyorum. Çiçeğe durmuş tüm ağaçlar. Bir cümbüş ki sormayın. Tüm doğa uyanmış. Bahar yelleri okşuyor tenimi.

Ama Erguvanlar bir başka. Sanki en çok gülen, en çok ışıklı olan onlar.

Hercai bir güzeldir erguvan diye düşünüyorum.

Aynalar ve Zaman şiirinde; Hilmi Yavuz diyor ki,

“Erguvanlar geçip gittiler bahçelerden,

Geriye sadece erguvanlar kaldı,

Şair bahçelere özenecek ne vardı?”.

Gezginler Kulübünün sitesinde de şöyle anlatılmış; “Adı Erguvandır. Rengi de Erguvan. Manası hüzün, utanç, güç ve kibir, naz ve niyaz, aşk ve işve, neşe ve de zarafetle tarumar. Hikayesi ise yüzyıllar boyu. Mevsimi bahardır, kısadır. Ancak Nisan’da ya da Mayıs’ta rastlarsınız ona. Lütfedip gelirse bir de Mart’ın sonlarında. Az görünür, çok durmaz. Acelecidir ve de nazlı. Seyrek görünse de ardından çok konuşulur. İstanbullu zannedilir. Çokça sevmiş olsa da ana yurdu değildir İstanbul.”

İstanbul denince aklıma erguvan geliyor. Çünkü erguvan İstanbul’la özdeşmiş.

Rengi de tartışılır erguvanın. Kimi mor der, kimi lila, kimi pembe, kimi eflatun ve hatta kimi çivit mavisi, kimi şarap kırmızısı. Salkım saçaktır dallarda çiçekleri.

Şairlerle küçük bir yolculuğa çıkarak bakalım erguvan için ne demişler.

“Erguvana şiir söyleme, anlatamazsın. Kendisi şiir. Gör ve duy, kâfi.” (A. Süheyl Ünver)

“Gülden sonra bayramı yapılacak bir çiçek varsa o da erguvandır.” (Ahmet Hamdi Tanpınar – Beş Şehir)

büyük bir rüzgâr dinledik dünya bahçesinde
erguvanî çiçekler açmıştı erguvanlar
tebessümler vardı toprağın yeşermesinde

ve gökler de çiçeklenmişti erguvanlar gibi. (Attila ilhan)
 

Gün bitti. Ağaçta neş’e söndü.
Yaprak âteş oldu. Kuş da yâkut.
Yaprakla kuşun parıltısından
Havzın suyu erguvâna döndü. (Ahmet haşim)

 

Beklemem fecrini leylâklar açan nîsânın,
Özlemem vaktini dağ dağ kızaran erguvanın. (Bahçelerden Uzak. Y.K. Beyatlı)

Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor
Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri
Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda
Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum. (Çocuksun Sen, Ahmet Telli)
 

Dağıtır saçlarını ve yalvarıp uzaktan
Mavi bir iklim gibi çağırır beni sesin,
Tertemiz göklerinde dal dal erguvan açan
Rüyalarıma ışık ve özlem serpmektesin. (Döneceğim, melh Cevdet Anday)

ben istanbul’a çok benzerim sevgilim
onca iştiha içinde onca keder. (….)
bir yanım erguvan bir yanım gül ve laleler
bir yanda serseri otlar, başıboş, plastik çiçekler
kök dal dolanmış duvarda birbirine koyu keder.(İstanbul, Birhan Keskin)

Çeksem kapıyı gitsem
Taşları arasında çimenler biten (….)
Kaldırımlar boyunca gitsem
Ordan öte katırtırnakları sarı sarı
Bir erguvanlar vardı
Pembe mi desem deli mi desem. (Güneş Özlemi, Necati Cumalı)

Kuşların dilini öğrettin bana
çiçeklerin dilini
özlemlerin, eylüllerin, gurbetlerin
akarsuların ve zamanın
ateşi sönmeyen zamansızlığın bir de

Rüzgârın koynunda gündüzün
erguvan burcundan gecelerin

Bir bunun için mi sevmedim seni? (Özeti, Refik Durbaş)

 

Mevsimi geldi. Tadını çıkaralım. Yakında geçip gidecek dallarından erguvan. Geride hüzünleri kalacak dallarında erguvanın.