Geçtiğimiz günlerde Adapazarı Merkez Belediyesi yetkilileri hakkında “ihaleye fesat karıştırma” suçlaması ile ilgili bir operasyon yapıldı. Operasyon dediğime bakmayın, polisler Savcının sözlü talimatı ile herhangi bir “gözaltı karar olmaksızın”, insanları kanuna ve hukuka aykırı bir şekilde fiilen gözaltına aldılar. Kanuna açıkça aykırı bir durum! Bu soruşturmadan hareketle Emniyet teşkilatında ve Adliyede gördüğüm bazı konulara dikkat çekmek istiyorum. Tabi dikkatinin çekilmesini arzu eden yetkililer varsa!

Savcılık, Sakarya Merkez Belediyesini “ihaleye fesat karıştırmakla” suçluyor. Olabilir. Mahkeme süreci başlasın göreceğiz. Peki, kendi içinde kafa karışıklığına sebep olan bir durum varsa bununla ilgili ne yapacağız? Size hemen 6-7 tane soruşturma sayabilirim. Bu soruşturmaların hepsinde şüpheliler önce serbest bırakılmış sonra savcının itirazı üzerine tutuklanmıştır. “Bunda ne var ki” diyenlere karşı “elbette bir şey yok” derim. İtiraz yasal bir yoldur ve gerekirse bu yolu her savcı kullanır. Ancak bu itirazlar sürekli belirli bir hakimin nöbet saati gözetilerek, tutuklama talebi o hakimin incelemesine sunulacak şekilde yapılıyorsa bu yasal mıdır? “Doğal Hakim” ilkesi çiğnenerek özel yetkili savcı ve hakim gibi davranılıyorsa, Anayasa ihlal edilerek diğer hakimlerin inceleme görev ve yetkisi istikrarlı bir şekilde engelleniyorsa bu durum yasal mıdır? Tutuklama talebine bakacak diğer hakimler hakim değil mi? Yoksa bazı savcılar bazı hakimlere güvenmiyor mu? Bu hususlar hiç şüphesiz ki soruşturulmalı ve araştırılmalıdır.

Düşünebiliyor musunuz, cezası 1-3 yıl arası olan bir soruşturma nedeniyle ilk sorgu hakimi tüm şüphelileri serbest bırakıyor, sonra, savcı her zaman gözettiği saat ve günde mahkemeye itiraz ediyor ve böylece itiraza bakmasını sağladığı hakim hepsi hakkında “tutuklamaya matuf yakalama kararı” veriyor ve hepsi yakalanıyor, bu defa avukatların yaptığı itirazı inceleyen Ağır Ceza Mahkemesi tüm tutuklamaları kaldırıyor ve içinde bir Belediye Başkanı ve avukatın da olduğu tüm şüpheliler bu defa serbest bırakılıyor! Burada bir tuhaflık var mı yok mu? Peki, bu bahsettiğim durum 1 değil 2 değil 3 değil de daha fazla ve sürekli tekrarlanıyorsa hala “bir tuhaflık yok” diyebilir misiniz? Yok diyebilene aşk olsun!

Bu yazıda kimseyi kayırma kaygısı yoktur. Bilakis hizmetlerini yetersiz gördüğüm ve sürekli eleştirdiğim birileri de olsa bu durum yargıya karıştırılan “fesatları” görmezden gelmeme neden olamaz! Kimsenin doğal yargıç hakkı hiçbir surette engellenemez. Bunu engellemek her ne saikle yapılırsa yapılsın suçtur.

Gelelim “İhaleye fesat karıştırmak” gibi birçok suçlamayı takip eden operasyon yapan emniyete! Örneğin Trafik Tescil Şube Müdürlükleri! Trafik tescilde boşta bulunan bazı araç plakalarından birini almak istediğinizde sizden “bağış” adı altında belirli bir ücret istiyorlar! Acaba Emniyet Müdürlükleri kendi bünyesindeki bu uygulamadan haberdar mı? Haberdarsa buna neden-nasıl izin veriyorlar?

Neymiş efendim “polis bilmem ne vakfını-derneğini güçlendirme” adına istiyorlarmış! Peki, bundan Trafik Tescil Şubeye ne? Üzerine vazife mi? Hem sonra vatandaş olarak bana ne bundan! Ben boşta bulunan bir plakayı seçmek istediğim zaman neden bir derneğe ya da vakfa bağış yapmak zorundayım? Veya Tescil Şubedeki görevli neden beni böyle bir bağış yapmaya sevk ediyor?

Hadi biraz şeytanın savcılığını yapalım; soruyorum, bağış adı altında vatandaşlardan talep edilen veya banka hesabına yatırılması istenen bu paraların toplanmasına devletin resmi bir görevlisi-dairesi olarak aracılık edilmesi yasal mıdır? Bunda kimin ne gibi bir menfaati var? Menfaat yoksa özel bir dernek adına vatandaşlardan “bağış” talep edilmesi resmi dairenin-görevlinin sayılan görevleri arasında mıdır?

Bağış gönül rızası ve huzuru ile verilir! Memurun, zaten yapması gereken bir işi bu bağışın verilmesi şartına bağlamasının adı nedir? Peki, yapmaması gereken bir işi “bağış” sayesinde yapmasının adı nedir? İki seçenekte cevaplanması ve araştırılması gereken bir sorudur!

Önceden Adliyeden sabıka kaydı almak için gelen vatandaştan da para isteniyordu. Kimse ne olduğunu sormuyor parayı verip sabıka kaydını alıyordu. Dikkat ediniz parayı vermeyene yasal hakkı olan sabıka kaydı verilmiyordu! Alınan para karşılığı vatandaşa bir de makbuz veriliyordu. Makbuzda aynen şöyle yazıyordu; “adalet teşkilatını güçlendirme vakfı için bağış”!

Geçtiğimiz yıllarda bu bağış uygulaması nihayet kaldırıldı. Adli sicildeki bu bağış uygulaması neden kaldırıldı ise Trafik Tescil Şubelerinden de de aynı şekilde kaldırılmalıdır! Tüm Türkiye’de uygulamada olan bu “bağış” sistemi nedeniyle şimdiye kadar ne bir soruşturma ne de bir araştırma olmadı! İstanbul gibi büyük illerde 3-5 bin TL gibi rakamlar telaffuz ediliyor. Bunlar ciddi rakamlar.

Doğru oturalım doğru konuşalım, artık bir şeyin adını koymamız gerekiyor. Fesat sadece ihalelere karışmaz! Adliyeye de karışabilir, Emniyete de karışabilir, Belediyeye de karışabilir, Valiliğe de karışabilir. Haa valilik demişken! Valilikte de şöyle bir uygulama var. Diyelim ki silah ruhsatı alacaksınız. Valiliğin takdir hakkını kullandığı bir konumda iseniz eğer 5.000 TL gibi bir rakamı Milli Eğitime bağış yapmanız şartı koşuluyor.  Öyle gizli falan değil açık açık isteniyor. “Olur mu öyle şey, bu yaptığınız suçtur sizi şikâyet ederim” dediğinizde ise “gidin istediğiniz yere şikâyet edin” diyorlar. Gözü pek adamlar vesselam, kimseden korkuları yok!

Şimdi, “bağış” bir takdir hakkını etkiliyorsa, Sayın Savcılarım, Sayın Yargıçlarım bunun adı nedir? Sizce buraya fesat karışmış mıdır, karışmamış mıdır? Adliye’nin adli sicil bölümünde bile yıllarca devam eden bu “bağış” işine neden hiç el atılmadı? Bağış “adalet teşkilatını güçlendirme vakfı” adına toplandığı için mi? Peki Trafik Tescildeki “bağış” işine neden el koyulmuyor? Peki ya Valiliğin takdir hakkını kullanması için Milli Eğitim adına talep ettiği “bağış”?

Son sorum şu; bu saydığım kurumlarda çalışan memurlardan biri bir gün “yav biraz da falanca Hukuk Derneği-Vakfı veya Eğitim Derneği-Vakfı için bağış toplayalım, onlar da çok faydalı işler yapıyor” derse ve kanunun yapmasını emrettiği veya yapması yasak olan bir işi yapmayı talep edilen bu “bağış” şartına bağlarsa ne yaparsınız? Bu sorunun cevabını sanırım hepimiz biliyoruz..!

O halde şunun adını hep birlikte koyalım; bir “fesad” adı değiştirilerek “sevap” haline getirilemez. Fesad her zaman fesaddır, kimin tarafından “karıştırıldığının” önemi yoktur!

Ya da şöyle mi demeliyim; “ben fesada fesad demem, fesad benim olunca”…

Yoksa yanılıyor muyum?!


(Bu köşe yazısı, sayın Zafer KAZAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)