Borçlunun borcu için ancak borçlunun malları üzerine haciz konulabilir. Şayet borçlu yerine başkasının malları üzerine haciz konulacak olursa bu kişi istihkak davası (İİK m. 96 vd.) açmak suretiyle buna karşı koyabilir. Borçlunun parayla ölçülebilen, başkasına devri kabil malları üzerine haciz konulabileceğine göre bu nitelikteki mallar da istihkak davasına konu teşkil edebilir. Bu itibarla borçlunun taşınır mallarının yanı sıra taşınmaz mallarının da haczedilmesi mümkündür. Borçlu yerine bir başkasının taşınmaz malı üzerine haciz konulması durumunda ise istihkak iddiasıyla bu işleme muhalefet edilebilecektir. İlk bakışta son derece doğal gelen bu açıklamalar Yargıtay’ın taşınmaz malların istihkak davasına konu teşkil etmeyeceğine ilişkin olarak vermiş olduğu kararlar nedeniyle tartışmalara yol açmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki, Yargıtay’ın bu konudaki kararları zaman içinde değişikliğe uğramıştır. Gerçekten de Yargıtay eski bazı kararlarında[1] taşınmaz malların da istihkak davasına konu teşkil edilebileceğini belirtmişken yeni tarihli kararlarında ise istikrarlı biçimde taşınmazların istihkak davasına konu teşkil etmeyeceğini içtihat etmektedir: “… Taşınmaz üzerine konulan haczin kaldırılması istemi takip hukuku açısından icra memurunun işlemini şikâyet mahiyetinde olduğundan şikâyet koşulları doğrultusunda çözümlenmesi gerekir…”[2]; “… İİK’nun 96 ve bunu izleyen maddelerinde düzenlenen istihkak iddiasına ilişkin koşullar, menkul mallar için uygulanmaktadır. Taşınmaz üzerine konulan haczin kaldırılması istemi icra memurunun işlemine yönelik şikâyet mahiyetinde olduğundan şikâyet koşulları doğrultusunda çözümlenmesi gerekir…”.[3] ; “… Haciz tarihinde borçlu adına tapuda kayıtlı taşınmaz için mülkiyet iddiasında bulunan şikâyetçinin merci nezdinde istihkak davası açması mümkün olmayıp TMK hükümlerine göre yasal yollara başvurması gerekir…”.[4]
Doktrinde ise hâkim görüş taşınmaz malların da istihkak davasına konu edilebileceği yönündedir.[5]
Yargıtay konuya taşınmazın tapu sicilinde kimin adına kayıtlı olduğundan yola çıkarak yaklaşmaktadır. Yargıtay’a göre taşınmaz borçlu adına kayıtlı ise haczedilebilir; başkasına adına kayıtlı ise ve buna rağmen haczedilmişse işlem hatalı olup bu konuda şikâyet yoluna başvurularak haczin kaldırılması sağlanabilir. Yargıtay’ın görüşüne katılmak mümkün değildir. Çünkü hukukumuzda taşınmazlar bakımından tescilsiz iktisap halleri de vardır. TMK m. 705, II, c. 1 uyarınca; miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Şu halde tapu kayıtları ile gerçek mülkiyet durumu her zaman örtüşmeyebilir. Borçlu taşınmazın mülkiyetini kazanmış olmasına rağmen tapuda malik başkası gözüküyor olabilir.[6] Böyle bir durumda alacaklının bu taşınmazı haczettirmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır. Zira taşınmaz aslında borçluya aittir ve haciz de borçlunun mal varlığı unsurları üzerine konulmuş olmaktadır. Bu konuda taraflar (alacaklı ile üçüncü kişi) arasında bir ihtilaf çıkarsa bu konuda başvurulacak merci icra mahkemesidir; başvurulacak yol da istihkak davasıdır. İstihkak davalarının varlık sebebi de zaten budur.
Alacaklının talebi üzerine gerçekte borçluya ait bir taşınmaz mal üzerine haciz konulduğunda icra müdürünün yaptığı işlem hukuka aykırılık teşkil etmeyecektir. Dolayısıyla böyle bir işleme karşı şikâyet yoluna (İİK m. 16) başvurulması da söz konusu olmayacaktır. Şikâyet yoluna icra müdürünün yaptığı[7] takip hukuku kurallarını ihlal eden işlemlere karşı başvurulur. Hâlbuki az önce de belirtildiği üzere icra müdürünün talep üzerine taşınmaz mal üzerine haciz koymasında ise takip hukuku kurallarını ihlal eden bir durum söz konusu değildir. Şayet üçüncü kişiye ait bir taşınmaz mal üzerine haciz konulmuşsa üçüncü kişi istihkak iddiasında bulunacak ve ihtilaf istihkak davası neticesinde çözüme kavuşturulacaktır. Taşınmazın kime ait olduğu meselesi esas olarak maddi hukuku ilgilendiren bir sorundur ve bu sorun -ön sorun düzeyinde de olsa- istihkak davasında halledilecektir.
Özetle, taşınmaz takip hukuku kurallarına uygun olarak haczedilmişse taşınmazın mülkiyetinin aidiyetinden kaynaklanan ihtilaflar şikâyet yoluyla (İİK m. 16) değil, istihkak davası (İİK m. 96 vd.) çerçevesinde çözüme kavuşturulmalıdır.
Av. Dr. Cenk AKİL
------------------
[1] Örneğin bkz. Yarg. 15. HD 10.03.1997, 739/1272; Yarg. 21. HD 09.12.1997, 7927/8132; Yarg. 17. HD, 19.11.2012, 12709/12753.
[2] Yarg. 12. HD. 26.06.2024 T. E: 529, K: 6580.
[3] YHGK 07.04.2004, 12-210/208.
[4] YHGK 13.06.2001, 12-461/516. Aynı yönde: Yarg. 12. HD 23.02.2017, 11186/2497.
[5] Saim Üstündağ, İcra Hukukunun Esasları, 7. B., İstanbul 2000, s. 252; Baki Kuru, İcra ve İflâs Hukuku, C. 2, 3. B., İstanbul 1990, s. 1155; Baki Kuru, İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, 2. B., Ankara 2013, s. 588; Kudret Aslan, Hacizde İstihkak Davası, Ankara, s. 107. Aksi yönde: Timuçin Muşul, İcra ve İflâs Hukukunda İstihkak Davaları, Ankara 2015, s. 75. Yazara göre taşınmazın konu yapıldığı istihkak davası mülkiyet hakkına değil, sınırlı ayni haklara veya tapu siciline şerh verilerek kuvvetlendirilmiş şahsi haklara dayandırılabilir.
[6] Şüphesiz tersi durum da söz konusu olabilir. Yani aslında başkasına ait bir taşınmaz tapuda borçlu adına kayıtlı görünüyor olabilir.
[7] Veya yapması gerekirken yapmadığı.