Bundan böyle uzun bir süre bu soruyu soracak ve cevap arayacağız. 
Adi Tıp Kurumundan gelen haberler Özal’ın zehirlendiğini kesin olarak ortaya koyuyor. 
Açıkçası bunu başından beri biliyorduk. 
Peki, bundan sonra ne olacak? 
Tıpkı Muhsin Yazıcıoğlu cinayeti gibi. 
Belki bir iki ifade alınır, formalite bir soruşturma ve sonrası ise bir hiç..! 
Abdullah Gül dışında, Özal’ın katillerini ortaya çıkaracak bir irade olsaydı eğer önce Muhsin Başkanın katilleri ortaya çıkarılırdı diye düşünüyorum. 
Ne oldu Muhsin Yazıcıoğlu suikastı? Hatırlayan var mı? 
Bir iki piyon tutuklandı soruşturma açıldı fakat gerisi yok.. 
Özal’ı öldürenler ile Muhsin Başkanı öldürenler çok farklı eller değil, hatta aynı mihraklar tarafından işlendi bu cinayet..! Her neyse.. 
Ben bugün Özal’ın çok yakınındaki isimlerden bahsetmek istiyorum. 
Kimseyi hedef göstermiyorum yanlış anlaşılmasın, ama bu kişilerin mutlaka bilgilerine başvurulması gerektiğini düşünüyorum. 
Mesela Kaya Toperi..
Görevi itibariyle Özal’ın yakınındaki isimlerden biri. 
C.Başkanlığı sözcüsü. 
Bir Mason. Bunu kendisi söylüyor, bir iddia değil.
Hatırlarsanız Özal, 12 günlük Orta Asya gezisinden döndükten sonra 17 Nisan 1993 sabahı vefat etti..  Özal’ın 4 Nisan 1993 günü başlayıp 15 Nisan 1993 gününe kadar süren Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan’ı kapsayan gezide aşırı yorgun olduğu biliniyor. 
Hatta Anayasa Mahkemesinin bir üye töreninde Mahkeme Başkanı Yekta Güngör Özden ve mahkeme üyeleriyle yaptığı sohbet sırasında “bu güne kadar kendimi hiç böyle yorgun hissetmedim” diyor. Kendisine “nasılsınız” diyen Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk’a ise “iyi değilim, hiç iyi değilim” diyor. İşte böylesine yorgun olduğunu söyleyen Özal, o günün akşamında bilmem kimin bir sergisine götürülüyor. Semra Hanım; “ölümünden bir gün önce 16 Nisan akşamı Ankara’da Bulgar heykeltıraş Vejdi Raşidov’un resim sergisine adeta zorla götürüldü” diyor.” 
Onu zorlayanlar arasında Kaya Toperi’de vardı” derken, Kaya Toperi,  “ne münasebet, Özal kafasına koyduğunu yapan biriydi, biz kendisine böyle telkinlerde bulunamazdık” diyor.  
Ama aynı Toperi, Özal’ın, Orta Asya gezisinin son durağı olan Bakü’de gazetecilerle olan sohbeti sırasında “efendim çok yorgunsunuz, bu arkadaşlar sizden manşet koparmaya çalışıyorlar, siz dinlenseniz daha iyi olmaz mı” diye çok rahat bir şekilde telkin ve tavsiyede bulunabilmiştir..! 
Gerçekten halsiz ve yorgun olan Özal ise “haklısın Kaya” diyor ve odasına çekiliyor. 
Doğrusu o akşam, Özal’ın bu kadar yorgun olduğunu bilmesine rağmen Kaya Toperi’nin neden ısrarla bu önemsiz resim sergisine katılmasını istediği meçhul bir soru işaretidir..! 
Zira Özal o kadar yorgun ve bitkin bir haldedir ki, kardeşi Yusuf Bozkurt Özal “ben havalanında ağabeyimi gördüğümde, sana ne oldu böyle, dedim” diyor. 
İşte böyle bir durumdaki Özal o akşam zorla resim sergisine götürülüyor. 
Bu gün ortaya çıkan otopsi verileri gösteriyor ki Özal’ın vücudu bazı kimyasallarla iyice yorulmuş, bitkin düşürülmüştür. 
Acaba diyorum, Özal’ın zorla götürüldüğü bu sergi, son vuruşun yapıldığı bir operasyon olabilir mi? Kaya Toperi, “o akşam Özal’ın ne içtiğini tam olarak hatırlamıyorum” diyor. Olabilir.
Ama o geceyi hatırlayanlardan bazıları diyor ki “o gece Özal’a gümüş bir tepsi içinde limonata ikram edildi” diyor. Bu durum Kaya Toperi’ye sorulduğunda “kimsenin tepsiye bakacak hali yoktu, kim diyorsa yalan söylüyor” diyerek buna karşı çıkıyor. 
Doğrusu Toperi’nin o akşam Özal’ın ne içtiğini hatırlamadığını söylemesine rağmen, tepsinin gümüş olmadığı gibi daha keskin bir bakışı gerektiren bir ayrıntıyı hatırlaması ve ne içtiğini bilmiyorum demesine rağmen “limonata değildi” diye karşı çıkması bana çok enteresan gelmiştir..! 
Daha önce de bir suikast teşebbüsüne maruz kalan Özal’ın Orta Asya gezisinde zehirlenmesi ihtimalini kesin bir dille reddeden Toperi “acaba bugün ne düşünüyor” diye siz de merak etmez misiniz? 
Özal’ın vefat ettiği sabah hiç spor yapmadığı halde, koşu bandında koşmadığı halde, Toperi, “yürüyüş bandında 856 metre koşmuş ve fenalaşmış, sonra oturmuş” diyor. 
Bu bilgiyi Toperi’nin dediğine göre, o gün İstanbul’dan Ankara’ya gelen Prof. Dr. Cengiz Aslan vermiş. Ama Semra Hanım diyor ki, “o sabah kahvaltıya geçiyorduk, koridorda fenalaştı, spor falan yapmadı” diyor. Peki bu bilgiyi kim verdi Dr. Cengiz Aslan’a? 
Kaya Toperi, “ben Cengiz Aslan’ın yalancısıyım” diyor. Peki şimdi Dr. Cengiz Aslan’a sormak gerekmez mi “siz kimin yalancısısınız” diye? 
Özal fenalaştığı sırada nöbetçi yaver Albay Remzi Karaca, Semra Hanım çağırınca koşuyor ve ambulansı çağırıyor. Tam bu sırada Kaya Toperi Köşkü arıyor. 
Telefondaki kişi “C.Başkanını ambulansla hastaneye götürüyoruz” diyor, Toperi ise “check-up için mi” diyor..! Bu sırada Aslan Güner geliyor. Özal’ın hastaneye götürüldüğü ambulansa biniyor hemen. Aslan Güner o sıralarda Cumhurbaşkanı Başyaveri ve Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanı. 
Hani şu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eşiyle protokolde selamlaşmamak için kaçan Genelkurmay ikinci Başkanı. 
Bir de şu meşhur, kırılan kan tüpü meselesi var. 
Ahmet Özal Hacettepe Hastanesinde Özal’ın kan örneğini soruyor. 
Laborant arkadaş diyor ki, “valla Ahmet bey kan şişesini hemşire düşürüp kırmış”. 
Hemşire Dilber Karabulut..
Son bir şey daha. Demirel’in derin kulakları. 
Özal’ın ölümünden 2 ay kadar önce Demirel Meclis Başkanı Cindoruk’a “Özal gidici” diyor. 
Ayrıca, “bu bir devlet bilgisi” diyor. 
Bu konu Demirel’e sorulduğunda “o bize Özal’ın ameliyat olduğu hastaneden gelen bir bilgiydi” diyor.
Savcılığın Özal’ın zehirlenmesiyle ilgili o tarihlerde verdiği takipsizlik kararını ise hiç sormayın..! 
O Savcının yerinde olacağıma çöpçü olmayı tercih ederdim. 
Namusumla, onurumla çöpçülük yapar, pislikleri temizler, öylece ortada bırakmaz üstünü örtmeye çalışmazdım.
Bu ülkede Hukuk olsaydı, Adalet olsaydı, bunların hiçbiri yapılamazdı. 
O savcı otopsi yapılmadan Özal’ın defnedilmesine izin veremezdi. 
Ve Kaya Toperi’den başlamak üzere Demirel’e kadar herkesin görgüsüne bilgisine başvururdu. 
Ama olmadı. Bu güne geldiğimizde ise artık her şey ortada. 
Özal otopsisinin yapılmamasına razı olmamış ki vücudu tam 20 yıl bu günü beklemiş. 
Şimdi onurlu ve cesur bir savcı gerekiyor, ki en azından Kaya Toperi, Hüsamettin Cindoruk, Süleyman Demirel, Org.Gen.Aslan Güner, Albey Remzi Karaca, Prof.Dr.Cengiz Aslan, köşkün doktoru Prof.Dr. Hilmi Özkutlu, Bulgar heykeltıraş Vejdi Raşidov, hemşire Dilber Karabulut, Hacettepe Hastanesinin o tarihlerdeki laborantı, gibi tüm bu saydığım kişilerin bilgisine başvursun ve sorguya çeksin. 
Buradan başlayacak süreç Özal için küçük ama Türkiye için büyük bir adım olabilir. 
Özal suikastını yapanlar bir konsorsiyumdur. 
Bu konsorsiyuma ulaşmak çok zor ama en azından Türkiye ayağındakileri olsun tespit edebiliriz ama açıkçası buna da ümidim yok..! 
Muhsin Başkanın katillerini bulamayanların Özal’ın katillerini bulacaklarına inanmıyorum..! 
Bir soruşturma açılır birkaç ifade, belki Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu gibi bir komisyon kurulur, sembolik bir rapor yazılır, işte tarihe bir not düşülür hepsi bu..! 
Diyecek başka çok şey var ama dilin de bir kemiği var..!